Acı İnsan Olmanın Sırrı mı?, Edebiyat, Ülker GÜNDOĞDU

Acı İnsan Olmanın Sırrı mı? yazısını ve Ülker GÜNDOĞDU yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Acı İnsan Olmanın Sırrı mı?

27.09.2021 09:00 - Ülker GÜNDOĞDU
Acı İnsan Olmanın Sırrı mı?

İnsanlık neden ağlıyor? İnsanlığın kaderi küskünlük mü? Neler ruhu yaralar? İnsana ağlama duygusu niçin verilmiştir? Acı, insan olmanın sırrı mı? İnsanlık, içinde bulunduğu en büyük tehlikenin açlık, hastalık, doğal afetler karşısında savunmasız ve çaresizliğin sonucu: İnsanın kendisi olduğu, göz kamaştırıcı duyguları ortaya çıkmıştır. Nedeni ortada: Ruhsal yaraları saracak, etkili bir çare yok henüz. Oysa bu yaralar doğanın en acımasız, en büyük yıkımlarından daha da yok edicidir. Beliren genel güçsüzlüğün nedenleri, bilinçaltını hiç dikkate almaksızın tek bilinçle ama yalnızca bilinçle ilgilenilmiş olmasıdır. Bunun sonucu olarak insan için en büyük tehlike, bilinçaltı etkilerin biriktiği kitleden kaynaklanır ve bilincin akılcı direnmelerini susturur. Bu duygudan, kimsenin istemediği ve hiç kimsenin de engellemeyeceği etkiler yayılır. Gelecekte, bilinç setlerini yıkıp dünyayı tehlikelere sürükleyen bilinçaltının oluşturduğu koşulları yok etmek daha yeğlenir bir durum değil midir? Bilal Can, eseri İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş aracılığıyla bilincinizi şiirleri üzerinden yeniden inşa eder.

İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş eserinde Bilal Can, sahip olduğu ruhunun barındırdığı derin duygu ve düşüncelerini yüreklilikle kaleme alma gücüne sahip olduğunu kanıtlar. Şiir yazdıran duygu ruha dokunan acılar, hüzün, özlem... Duygu derinliğine sahip olanın nasibidir ancak şiir. İnsanlığın gözyaşına içerlemesi eser yaratma duyarlılığına neden olan niyet, Can’ın kaleminde bir sanat eserine dönüşür. Bilal Can, şiirlerinde oluşturduğu bilinç inşasını ruhsal yaralara olan duyarlılığıyla yapar. İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş yaparak dikkatleri, insanı ağlatan duygu durumlarımıza çekmiştir. Umarım eser insanlığı aydınlatırken insan olma ağrısını alır. Ruhunuza kâğıt kesiği yaralar açan ikinci el cümleler kurmayan üretken bir şair olarak belirir Can. İnsanlığın ve insan olmanın değerlerini hatırlatan şiirler içindeki kendi olma durumu, sanatına hayranlıkla bakılmasına vesile olur. Kader, yolunuzun nerden geldiğini ve nereye gideceğine dairdir, Can’ın mısraları bu yolun bir temsili gibidir. Kendi kendimize yokluğumuzu donmuş göle, göçe yeltenen allı turnalara baktığında göreceksiniz. İncitilmiş ruhları dinleyerek biraz kim koparıp almış kalbimizi duyacaksınız. Mevsimlere sığar mı insan? Güneş aslını, mavi telaşını bulurken şair, insanlığın aslını buluyor kendinde. Halkın tedirgin elleri, kendini unutan insan, yağmurlardan göğün ay durağına çıkarken şahit bırakıyor ardında. Büyüklüğün sığmadığı, alçak gönüllülerin çocukluğu nereye saklanmış. Kendiyle kalmak isteyen insan, bunaldığı için kendinden uzaklaşmış. Uçurtmaları göğe takılı çocukları dünya niçin uyutmaz? Gerçekçiliğinden doğan hüzün, çocukluğuna duyduğu özlem işlenmiş bir anıdan hüzünlendirir insanlığı. Şiirin insan içine titreyen sırlı dünyasına kapılır okur. Bilal Can, ferdi duyarlılıkları toplumsal duyarlılıkla birleştirir. Kendinden önce insanı ve toplumu düşünür. Tüm insanlığın özgürlüğünü ister. Hiroşima’dan yiten çocuklar için, Kudüs için, Endülüs için... Ezilenlerin sözcüsü olur.

Şiir söz işçiliğidir. Bilgi ve birikimi sabır haznesinden süzmek gerekir. Sahip olduğu bilgi ve duygu zenginliğiyle ne kadar çok mecrada kalem oynatıyor olsa da Bilal Can, şair ruhlu ve şair mizaçlıdır. Çevreye ve topluma olan duyarlılığı yanı sıra, bir yandan mesleki sorumluluğu, bir yandan aile, eş olma sorumluluğu, baba olma sorumluluğu ile şiirlerinin olgunluğu hissedilir. Ölüm acısını babasıyla, yaşama sevincini oğluyla duyumsatır. Çağdaş Türk Şiirine sorumluğuyla katkı sağlar. Şair, bir hüzün şairi olarak aşktan da uzak durmaz. Aşk temalı şiirlerinin hemen hepsinde, sevgiliyle yaşanan, mutlu ve özlem dolu anlar hissedilir. İki kişilik yaşanan aşkları, çocukların katılımıyla birlikte mutlu bir yuvanın sıcaklığı içinde, yaşanan sevgi hissedilir. Şair, aşkı anlatmak için önce aşkı yaşamak gerektiğine inandırır. Seven ve sevilen insanın duygularını yaşatırcasına anlatır. Hüzün duygusu şiirlerin bütününü sarmıştır. Doğal bir öyküleme tekniği kullanarak şiirleri ortaya koymuştur.

İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş eseri ile duygu ve düşünselliği edebi dilinde eşsiz bir anlatıma ulaşan Bilal Can şiirlerinde ses ve ritim prensibinden yaşam, toplum ve geleceğe karşı ciddi duruşunu sergilemektedir. Her yeni okuyuşta yeni bir anlam çağrışımı, anlam zenginliğinin sınırsızlığını gösteriyor. İmgeler, mecaz ve söz sanatlarını şairin sanatkârlığına olan tutkusundaki ustalığıyla bağdaştırmak mümkündür. Sözcüklerindeki soyut anlamları, derinliğine anlam kazandırmaktadır. Dilinin şiirsel iletinin yanında heyecana bağlı işlevi de sıkça yer alır. Şiirlerinde duyguları dile getiren söyleyici, şairin ta kendisidir. Her şiiri şaire yazdıran bir zihniyeti vardır. Bir şiirin hangi zihniyetin etkisinde olduğu, şiirin biçim ve içeriğinde görülmektedir.

Bilal Can, İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş eserindeki şiirlerin öznesidir. İçinden gelenleri samimi duygularıyla lirik anlatıma sahip. Şiirlerde kavradığım söz sanatlarından bazıları; kişileştirme, tezat, hatırlatma, güzel nedene bağlama, kinaye, iğneleme, irsalimesal, tevriye, tenasüp belirgin biçimde kullanılmaktadır. Şiirlerin düzen yapısını dörtlük, mısra ve bentlerden oluşturmakta fakat çoğunlukla serbest biçimde yazmaktadır. Şiirlerin ana duygusu, düşünce ve hayal üzerinedir. İşlediği temalar ölüm, ayrılık, yalnızlık, karamsarlık, özlem ve sevgi üzerinden insanlığın geçmişten günümüze insanlığın acıları üzerine yaşanan duygunun çözümlemesidir. Şair şiirlerinde temayı hangi yönden ele aldığına gelirsem insan ve insanın doğası diyebilirim. Şiirleri uzun yıllar içerisinde oluştuğunu şairin hayatındaki değişiklerin yansımasıyla okuru kavramaktadır. Şairin derdi insan sevgisi olup insana verdiği değerle ruhunda açılan yaralar üzerinden insanlığı sorgulamaktadır. İnsanın hissettiği duygular, insanın doğasının güzelliği, insan sevgisi ve duygusunun açığa çıkması olarak okunur. Şiirlerinin yek ahenk olduğunu söyleyebilirim. İnsanın dünyadan aldıklarıyla doğası gereği içinde betimleme ahengi duyguların güzelliğiyle öyle güzel hislerin doğuşuna neden olur ki insan, insan olma şükrünü yaşar. Ana fikri insan, ancak güzellik, samimiyet ve zorluk ile elde edilen duygularla insan olduğunu işlemektedir. Şiir dilinde söz sanatlarını muazzam kullanan Bilal Can, az sözle çok şey anlatan şiir dilinde söz sanatlarının yoğun ve etkili özelliklerini de ustalıkla kullanmaktadır. Öyle ki, kullandığı imgeler katman katman anlamlara açıldıkça açılır. Okuru düşürdüğü derinliğin dibi yoktur. Duygu ve düşünceler, anlam derinliği kazandırmak için kullandığı imgeler olağanüstüdür. Okurda açığa çıkardığı düşünce, duygu ve çağrışımlar insanı insana yeni baştan anlamlandırarak anlamasına olanak sunar. Bilal Can, insanlarca manevi ve ruhi sanılanların ilk cephesinden maddi cephesinden insanı idrak sahasına geçiren şiirleri aracılığıyla varlığı gösterme çabasındadır.

Bilal Can, derin bir empati kurma yeteneğine sahip olduğu görülmektedir. Bu şairi toplum ve insanlarla yakından ilgilenen duyarlı bir sosyolog olmasıyla oluşturduğu zengin görüşü ile yaşamı okuyup iyileştirme gayretini, şiirleriyle yansıtma olanağı sunmaktadır. Şair, çevresinde yaşananlarla ve olaylarla insanda oluşan duygu durumuyla yakînen ilgilenmesiyle her insanın derdini kendine dert edinmektedir. Bu durum onu ruhunda derin yaralar açar gibidir. Şiirleriyle de bu durumu iyileştirme çabasındadır. Şair kendi benliğinden insan ruhunun yaralarını işlediği şiirleri acının gücüyle adeta ruhun yaralarını iyileştirmek ister gibi. İnsanların temel haklarından bir yaşam sürmesi, korkuları kısıtlanmış algıları, toplum tarafından algılanış biçimleri şairin insan konusu etrafında ele aldığı başlıca temalardır. Şairin yaşadığı dönemde toplumdaki mevcut insan algısının olumsuz yansımalarına ek olarak aydınlara dönük baskıyı yaşamasıdır. Ayrıca büyük bir iç daralması ve toplumdan kaçma isteğinin bulunduğu şiirler sosyal baskının farklı bir görünümüdür.

Şiir ve Düşünce Ekseninde Bir Muhayyile

Şiirleri; sorgulayan bir yaklaşımla olayları ve durumları ele alma irdeleyici bir bakış açısıyla yorum yapma ve karar verme becerilerini içerir. Gerçeği bize aktardığı şekliyle olduğu gibi değil, akıl yürüterek algılama süreciyle eleştirel düşündürerek aktarır. Bütünü analiz ederek, sistemle ilişkilerinin incelendiği düşünce becerisini analitik düşünce ile ilişkilendirmeyi sağlar. Kişinin kendi düşünme süreçlerinin farkında olması ve bu süreçleri kontrol edebilmesini anlamlandırmasını sağlar. Nitelikli bir anlamı yeniden düzenleyerek daha etkili bir biçimde geliştirmiş ve sunmuştur. Özelden genele olaylara geçiş şeklinde akıl yürütür ve okura kazandırır. Özel gözlemlerden geniş bir sonuca ulaşmıştır. Somut anlamlar kazanımıyla düşünceye varılmıştır. Genelden özele olaylara geçiş şeklinde akıl yürütür. Mantıklı akıl yürütmede esas olarak kıyası almıştır. Soyut anlamlar kazanılır. Bilinen bir kavramdan yola çıkarak bilinmeyenin açıklamaya çalışır. Özelden özele akıl yürütmektedir. İhtiyatlıdır. Okurların, sorunlara farklı yönlerden bakabilmesini ve geniş düşünebilmesini amaçlar. Klasik düşünce kalıplarının dışına çıkarır. Herkesin sahip olduğu verileri farklı şekillerde işleyip düşünerek ayrıcalıklı sonuçlar çıkarmaktadır. Zamanla ilgili perspektifini bugün ve gelecek arasında kurabilmektedir. Geriye ve ileriye doğru düşünebilmektedir. Çok sayıda çözümü birleştirerek çözümler. Olayların görünen boyutlarının ötesine geçip çözüme ilişkin yollar belirler. Zihin haritaları çizer. Kendi hakkında kendi üzerine düşünen kendini ele alıp bakabilen bir özne şeklinde, kendi üzerinden insanlığı çözümler... Bilal Can, tüm bu düşünselliğini İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş eserinde şiirleriyle yerine, zamanına, olayına göre sanatsal ustalığıyla kullanma dehasına sahiptir.

Şiir ve His

Şair, şiirlerinde sevgi, aşk, ayrılık, özlem, ölüm temalarının duygu yoğunluklarının yanı sıra sosyal temalara da yer vermiştir. Hüzün duygusu, bütün şiirlerine hâkimdir. Sinirlenmek, sevmek, korkmak, ağlamak, üzülmek, çekinmek, tedirginlik, öfkelenmek, endişelenmek gibi duygusal özelliklerinin tümünü yansıtır. Bir duygu yoğunluğu içerisinde aktarır bunu. Kıskançlık, fesat, kin gibi olumsuz duygulara maruz bırakıldığında yaşanılanları kelimelerle aktarır. Duygusal çözümlemelerde bulunur. İyi niyet, merhamet, acıma, hoşgörü duygusu özellikle yoğunlukla işlemektedir. Duyguları çoğu zaman mantığının önüne geçmektedir. Fakat bu konuda da ihtiyatlıdır. Kararında bir duygusal atmosfer sunar. Üzerinde az da olsa durduğu mutluluk, sevinç, neşe, zevk, rahatlama, keyif, haz, gurur, heyecan ve coşkunluk duygularını da hatırlatır. Üzüntü, keder, acı, kasvetli, melankoli, umutsuzluk ve yalnızlık çektiği duygulara içtenliğiyle okurunu ortak eder. Ürkeklik, hayret, sürpriz, şaşkınlık ve merak duyguları uyandırmaktadır. Kabul, dostluk, güven, şefkat, sevgi ve bağlılığıyla kucaklamaktadır. Yanılgıları huzursuzluğunu arttırır.

Bilal Can, hayatta gerçek iyiliği veya alışılmışın dışında gördüğü anlarda hissettiği tüm duygularını onun gibi yaşamaya okurunu ortak eder. Dokunaklı ve duygusal olarak canlandırıcı deneyimlerinden aldığı ilhamı, şaşırtıcı derecede zekânın incelikli düşüncelerine yöneltir. İlham anına kendiliğinden çekilir ve şiirleri o mükemmel anı tüm içtenliğiyle yansıtır. Çok beğenilen bir şey karşısında duyduğu hayranlık ve güneş ve yıldız doğumu gibi doğal olaylardan huşu bulur. Aynı zamanda hayranlık uyandıran veya çok etkili gelişmelerden doğan anlar, etrafımızdaki dünyanın büyüklüğü karşısında kendimizin ne kadar küçük ve sıradan olduğunu fark ettiğimiz anlar olduğunu anımsatır. Duyguların bir derlemesidir aşk. Duyguların bir derlemesidir şiir. Duyguların bir yansımasıdır gülüş. Olumlu duygular beslediği güçlü bir sevgi ve kişisel bağlanma duygusu ile birinin önemini izlemesiyle, beraber nazik ve düşünceli hislerle bütün hayat boyunca beraber gelen duygularımızın birleşimidir şiirler. İğnedanlığın, kapak resmi olmasının bende bulduğu anlama değinmeden edemeyeceğim. Kitabın kapak resmini ilk gördüğüm an çocukluğumu anımsadım. Ben çocukken kanatmasın diye dokunmama hiç izin verilmeyen iğnedanlığa olan hayranlığımın her geçen gün büyümesine mâni olamamamdı. Terzi olan babam ve annem köşe bucak saklarlardı benden. Onları, dikerken izlediğimde her iğnenin yerini hiç değiştirmeden gerisin geri mavi topuza aynı yere batırıverirlerken pıt diye susuverirdi iğne. İşlemesini yapmış olmanın mutluluk sesiydi o. Yuvarlak dört halka dünyayı el ele tutuşarak saran çocuklar gibi sıralanmıştı mavi topuzda. Babam koluna taktığında iğnelere çarpan gün ışığı pırıltılarını bana yansıtırken; beni oyuna çağıran pıt pıtların oyunlarına hiç gidemediğimi ve çocukluğunda insanın içine işleyen o masum hüznü anımsattı. Bir şairin ve bir iğnedanlığın marifetlerine tanıklık edebilseydiniz eğer hayranlığıma mutlaka katılırdınız sizler de...

1986’da doğan Bilal Can, Dumlupınar Üniversitesinde Sosyoloji lisansını bitirdikten sonra yüksek lisansını da aynı üniversitede tamamladı. Sosyolojik çalışmaları mekân, kent, şehir ve edebiyat sosyolojisi üzerine yoğunlaşmıştır. Şiirleri, denemeleri, kitap değerlendirmeleri ve eleştirileri birçok dergide yer aldı. Kitaphaber internet sitesini yönetiyor. Kebikeç ve Kentle Kavga; Mustafa Kutlu Öykücülüğünde Mekân, Zaman İçerisinde Mekân kitapları ile İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş adlı şiir kitabıyla iyi ki şair olarak var.

İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş

Bilal Can

Hece Yayınları

96 Sayfa

2021 Ankara


Yazar: Ülker GÜNDOĞDU - Yayın Tarihi: 27.09.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 23.09.2021 13:49
3797
Yorumlar
  • Necla Dursun 2021.09.29 10:49

    Ülker Hanım, ilgiyle okudum yazınızı. Elinize dilinize sağlık. Bazı yerler bir şiir kitabı değerlendirmesi değil de Bilal Bey'in portresi gibi olmuş. Çok başarılı. Bu türü benimserseniz başarılı işler çıkacağı izlenimim var hakkınızda.

    Bilal Can da siz de var olunuz.

  • Ays 2021.10.10 14:48

    teşekkürler bilal can, teşekkürler ülker gündoğdu.

Ülker GÜNDOĞDU Hakkında

Ülker GÜNDOĞDU

1977 yılının Ocak ayında Konya Ereğli’de dünyaya geldi.  Ereğli Lisesi’nde eğitimini tamamladıktan sonra iş hayatına; Ankara’da IBM Bilgisayar Satış Temsilcisi olarak atıldı. İstanbul’da kendi şirketlerini kurana dek çeşitli işlerde çalıştı. İstanbul’da yaşamakta. Kütüphanesini oluşturduğu yirmi üzeri alandaki, beş bini aşkın kitabının anlamını, canına okudu. 

Bilgisayar, dil, gitar, estetisyenlik alanlarında eğitimler aldı. Yurt içi ve yurt dışı olmak üzere yirmi şehri, kültürel gezme imkanı buldu. Kitaplara, yazmaya, tablolara, eski ve yeni objelere, tüm renklere ve dört sitil yüzmeye tutkun. “O kadar derinim ki” diyen okyanusu kıskanmakta.

18.08.2020 tarihinde Kitap Haber ailesine katıldı. Kitap Haber Kültür Sanat Editörü olarak biteviye yazmaya devam etmekte. Kitap Haber Dergisi, Yolcu Dergisi, Şehir ve Kültür Dergisi, Teferrüc Dergisi, Aydos Edebiyat Dergisi’nde yazdı ve yazmakta. İlk yazmaya amatör olarak bir roman ile başladı. Şu ana kadar bir roman, bir deneme, bir öykü, bir Kadıköy’ün Semtleri, iki değerlendirme dosyaları; en güzel haliyle gün yüzüne çıkmak için naçizane enikonu hazırlanmakta. 

1998’de evlendi. Bir oğul ve bir kız evladı var. Ailesi ve kitaplarıyla huzurlu bir yaşamın diğerkâm ve müptezel yolcusu. Bibliyomani değil sadece bir kitap daha okuyacak…

Ülker GÜNDOĞDU ismine kayıtlı 140 yazı bulunmaktadır.

Twitter Instagram LinkedIn Kişisel