Bir Çerçeve Romanı Kuyucaklı Yusuf, Edebiyat, Sueda KURT

Bir Çerçeve Romanı Kuyucaklı Yusuf yazısını ve Sueda KURT yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Bir Çerçeve Romanı Kuyucaklı Yusuf

15.06.2020 09:15 - Sueda KURT
Bir Çerçeve Romanı Kuyucaklı Yusuf

Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali’nin ilk romanıdır. 1937 yılında yayımlanan roman, günümüzde de yüz temel eser içerisinde bulunmaktadır. Sabahattin Ali’nin, edebi kişiliğine bakıldığında; toplumcu gerçekçi bir tarzı olduğu görülür. Yazar edebi hayatının başlarında yoğunlukla öykü ve şiir türünde eserler meydana getirse de “Kuyucaklı Yusuf”, “İçimizdeki Şeytan” ve “Kürk Mantolu Madonna” romanları ile tanınmıştır.

Meslek hayatına öğretmen olarak başlar, sonrasında eğitimi Almanya’da devam eder. Döndüğünde ise yine Almanca öğretmenliği ile meslek hayatına devam eder. Yaşadığı hayat, tanıdığı kişiler edebi tarzı ile birleşerek, romanlarında önemli bir belirleyici olmuştur. “Kuyucaklı Yusuf” romanı da yazarın Anadolu’da yaşadığı zamanlarda, ortaya çıkmıştır.

Taşra; dış kelime kökünden gelmektedir. Yani merkezin dışında olarak tanımlanan taşra, devletin denetlemede zorlandığı yerdir. Bu sebeple; kendine has, âdil olmayan bazı kurallar gelişmiştir. Köyde dolanan eşkıyalar, yapılan yolsuzluklar artan umutsuzluğun da sebeplerinden biridir. Bu çerçevede; edebiyatta işlenen taşra modeli; çoğu zaman yaşanan yoksulluk, beklentisizlik, çaresizlik, büyük umutsuzluk, kabulleniş kavramlarının gerçekleştiği yer olarak işlenmiştir. Kuyucaklı Yusuf romanı, edebiyatta işlenen taşra modelinde önemli bir örnektir. Kahramanları; memur, bürokrat, çiftçi, çekinik ve çaresiz kadınlar, ahlâk zaafı olan insanlar, mert fakat vasıfsız olan gençlerdir. Bu kahramanlar, yazarın çizdiği taşra betimlemeleri ile zihnimizde görselliğe kavuşur. “…yolun iki tarafında ıslak söğüt ve hayıt ağaçlarına düşen yağmur damlaları hafif, melankolik bir tıpırtı çıkarıyor, atların kumlu yolda intizamsız izler bırakan ayakları gıcırtılı ve ezik sesler veriyordu.”

Roman, Aydın’ın Nazilli kazasına yakın Kuyucak Köyünde, gerçekleşen bir cinayet ile başlar. Romanın başkahramanı olan Yusuf ve Salahattin Bey’in yolu da bu vesile ile kesişmektedir. Eşkıyaların işlediği cinayet ile yetim ve öksüz kalan Yusuf; dirayetli duruşu ile kaymakam olan Salahattin Bey’i etkiler. Olayın arka planında taşrada gözlemleyebileceğimiz pek çok hadise yatmaktadır. Henüz genç ve idealist olan Kaymakam Bey, Yusuf’u evlat edinir. Sabahattin Ali’nin her romanında olduğu gibi, karakterlerin iç dünyasına girerek kurduğu cümleler, kahramanlar üzerinden olayları, mekânı okumayı mümkün kılmıştır.

Kaymakam Bey, eğitimli, görgülü bir insandır. Bu durum onu, çevresindeki cahil insanlardan ayırıp yalnızlaştırmaktadır. Nihayet bu yalnızlıkla mücadele edemez ve talihsiz bir evlilik yapar. Kaçınılmaz bir hayat gerçeği olarak gerçekleştirdiği evlilik üzerinden hayatı okuması şu cümleler ile olacaktır. ”Evlendikten sonra bir adamın bütün gayesi ve istikbal düşüncesi, bir kere içine girmiş bulunduğu ve şimdi mukadder telakki ettiği bu belayı ses çıkarmadan ve dosta düşmana pek belli etmeden sürükleyip götürmek…” İfade edilen cümle ile Salahattin Bey, hayatı boyunca içinde bulunduğu yanlışları, yaptığı kaçınılmaz hataları ve içinde bulunduğu yalnızlığı Yusuf’a miras bırakacaktır. Evlatlık edindiği Yusuf, Salahattin Bey’in takviyeleri ile bir yere kadar okula devam etse de kendinden beklenen sürekliliği gösteremez. Çevresine yansıttığı Yusuf ile içinde barındırdığı Yusuf bambaşkadır. Yusuf diğer gençlere oranla, ahlaki seviyesi yüksek, çevresini koruyucu fakat taşranın üzerinde bıraktığı umutsuzluk kıskacı içerisindedir. Roman boyunca içinde bulunduğu imkânlara rağmen, umutsuzluk ve hissettiği yetimlik duygusunu üzerinden atamaz. Hayatı farklı açılardan okuyabilmektedir. Zekâsı yüksektir fakat hayata tutunmaya yetecek kanıtlanmış vasıfları yoktur. Bunları bir türlü edinemez. “..göğsünün içinde bu asırlık ağacı kabuğu gibi yarıklar bulunduğunu sandı ve gırtlağına kadar bir ateşin çıktığını hissetti. Aman Yarabbi, ne kadar yalnızdı…” İçinde bulunduğu yalnızlık duygusu, kendini gerçekleştirememekle de birleşir. Bu, Yusuf’un insanlara karşı hissettiği duygularda da hep mesafe barındırmasına sebep olur. Hayata karşı muhabbet besleyememektedir. “ Hayatta hiçbir şey ona kıymetli görünmemiş, peşinden koşmak, erişmek, sahip olmak arzusunu vermemişti. Etrafına daima bir yabancı gözüyle bakmış, hiçbir yere bağlanmak arzusu duymamış…” cümlesinde bu duygunun yansımasını görürüz.

Yaşı ilerledikçe Yusuf evlense dahi mutluluğu yakalayamamaktadır. Evlatlık olarak yanında kaldığı Kaymakam Bey’in heba olan ömrü, toplumun dayatmaları, ekonomik zorluklar ve içinde bulunduğu köy, karakterini etkilemektedir. Babasının vekâleten işe soktuğu memuriyet de Yusuf’un derin sorgulamalarını artırmaktadır. Kaymakam Bey, durumu kabullenerek yaş alırken Yusuf hayatın bu gerçeklerini kabullenememektedir. “Hayat bu derece manasız ve insan dünyaya boş durmak için gelmiş olamazdı. Bunların hiçbirisinin hakikat olmaması lazımdı. Yusuf ortadaki bakır sahandan kuskus pilavı alıp ağzına atarken o günkü hayatını gözünün önüne getiriyor ve tozlu bir odada, mürekkep lekeli bir masanın başında mutlak surette boş oturmanın hiçbir suretle müdafaa edilemeyeceğini hissediyordu.”

Yusuf ve Salahattin Bey’in karakterleri üzerinden okunan roman bizi pek çok soru ile baş başa bırakmaktadır. Çevre insanı şekillendirmede bu kadar baskın mıdır? İnsanın hissettiği yalnızlık neden bir kişi ile dolamamaktadır? Toplum gerçekleri, insanların hayatlarını devam ettirmede temel kurallar olmuştur. Peki bu insanlar neden bu durumdan rahatsızlık duymamaktadır? Yusuf toplumsal gerçeklerle baş başa kalmış bir gençtir. Başta bu gerçeklere isyan eden bir duruşu olsa dahi mecburiyetler onun sert tabiatını törpülemiştir. Vasıfsızlık en temel sorunlarından biri olmuştur. Fakat bu donanımı edinmeye de yanaşmamıştır. Gördüğü Kaymakam Bey örneği, memur avukatların sıradanlığı, onu bu yolun sonunun da kendisi ile aynı olacağına inandırmıştır. Bu çerçevede insanı mutlu eden şey nedir?

Ölümle başlayan hikâye bu kez Yusuf’un sevdiği kadının ölümü ile devam etmektedir. İçinde bulunduğu yalnızlığa yenisini ekleyerek, hayatına devam eder. Sabahattin Ali, insanın içinde baş başa kaldığı soruları romanlarına taşımayı seven bir yazardır. Onun kahramanlarında mutluluğa dokunup bir türlü kavuşamama hali vardır. İçimizdeki Şeytan’ın Ömer’i, Kürk Mantolu Madonna’nın Raif’i ve nihayet Yusuf; toplumsal farkındalığı olan insanlardır. Sıradan olmayı istemezler fakat bunun da önüne geçemezler. Bu kitapta öne çıkan çevre etkeni, durumları belirleyen temel etken olarak kendini hep hissettirmiştir. Bunu fark eden kahramanlar ya bir memuriyete gizlenerek kendi halinde yaşarlar yahut alıp başını giderler. Tıpkı dikiş tutamayan Yusuf gibi…

Kuyucaklı Yusuf

Sabahattin Ali

Yapı Kredi Yayınları

Not: Kitabın telifi düştüğü için bir çok yayınevince baskısı yapılmaktadır.


Yazar: Sueda KURT - Yayın Tarihi: 15.06.2020 09:15 - Güncelleme Tarihi: 15.06.2020 09:15
6787

Sueda KURT Hakkında

Sueda KURT

Fehminaz Sueda KURT. 1993 doğumlu. Mimarlık yapmakta. Yazarken ve çizerken yıllardır ne olduğunu bilmediği bir duygu ile hırpalanmakta. Bunun cevabını bulamayacak olsa da yazarak o şeyi aramakta.

Sueda KURT ismine kayıtlı 27 yazı bulunmaktadır.

Twitter