Cümle Kapısı Kalbin Kapısı, Kara Tahta, Misafir Köşesi

Cümle Kapısı Kalbin Kapısı yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Cümle Kapısı Kalbin Kapısı

29.07.2015 19:48 - Misafir Köşesi
Cümle Kapısı Kalbin Kapısı

Ayşegül Uyar, Kitaphaber için kaleme aldı...

Nazan Bekiroğlu; hırçın dalgalar şehrinin sakin sahibesi, güzel kâtibesi. Onda bizi cezbeden güzellik ne hülyalı gözleri, ne zarif elleri. Bir ruh ki göz çukurlarından yüreklerimize taşar, bir kalem ki ruhumuzu tüm fırtınalardan sağ salim çıkarıp önünde toplar. Onun sözleri önünde kalakalır insan.

Cümle kapısı; işte bu kâtibenin deneme türünde yayınlanmış dördüncü eseridir. Yayınlandığı yıl, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın deneme ödülüne layık görülmüş bir eser aynı zamanda. "Cümle kapısı" her ne kadar giriş kapısı, büyük kapı anlamlarını taşısa da yazarına göre "kalbin kapısıdır". Çünkü insan sözle düşünür, cümle ile yekdiğerine yakınlaşır yahut ondan uzaklaşır. Sadi'nin deyimi ile "insanın kıymeti konuşunca anlaşılır."

Bu sebepledir ki cümle kapısı adından aldığı ihtişamla mağrur görünse de mütevazı bir kapıdır. Ancak boyun eğmek, aczini bilmek ile insan oradan geçerek ışığa ulaşır yoksa cümle kapısı bir zindan kapısıdır girmesini bilmeyene. Belki bu sebeple daha kitabın kapağındaki zindan resmi hem ürperti hem heyecan uyandırır siz de.

Heyecanı bir o kadar temkine sarıp sarmalayıp kitabın kapağını çevirince yazarın kısa hal tercümesi, bir de ithaf kelimesinin yanında küçük kaldığı kocaman bir isim; "Orhan Okay" karşılar sizi. Dört başlık altında otuzu geçkin deneme serilir önünüze.

Gemilerin Geçtiği Umman'a dalarsınız ilkin. Konya sokaklarında gözyaşlarını dökmüş, arayışını dönüşte anlayabilmiş bir kâtibe çıkar karşınıza. Konya elbette Mevlana kadar Şems demektir ve ilk yazı Şems'e hürmetledir.

Anadolu'nun bu güzide şehrinin sokaklarına daha doyamadan yolunuza Mesih İsa çıkar. İsa demek en çok da Meryem demektir ya, "Meryem!" der durursunuz bu kez üç defa. İsa'nın üç Meryem'i vardır bilmezsiniz.

Ve birinci bölümün sonunda belki de kitabın sebebi telifi karşılar sizi. Bir öğrenci ancak böylesi bir muhabbetle saygı duymalı hocasına, bir hoca ancak böyle yaklaşmalı talebesine dedirtecek, kıskandıran, imrendiren bir ilişkinin mektupları dökülür sararmış yapraklardan.

Cümle kapısından bir kez geçtiniz mi geri dönüş yoktur artık, ummandan dehlizlere dalarsınız. Sizi bu kez "Zindan Risalesi" karşılar.

"Zindan iki hece Mehmed'im lafta." Der ya şair, başlı başına bir imtihandır zindan. İki heceye pek çok sancılı acının sığdırıldığı yerdir zindan. Zulmetin en karanlık olduğu yerden bahsetmek kolay olmasa gerektir. Nazan Bekiroğlu zindan kelimesine tarih boyunca yüklenen anlamlardan yola çıkarak, kavram üzerinden bir coğrafya ve tarih haritası çizer gözlerimizin önüne. Batı ile başlar haritanın ilk çizgilerini çizmeye. Hatlar yavaş yavaş belirginleşir. İlk başta, cezanın bizatihi kendisi olmamakla beraber, kesinleşecek cezanın bekleme yeri olan zindanın tarihi süreç içinde, bizzat nasıl bir ceza şekline dönüştüğünü usta bir kalemden okumanın acı zevkini tadarsınız.

Zindan batı toplumlarında vardır da doğu toplumlarında yok mudur? Perspektif bu kez kadim coğrafyaya yönelir. Doğuyu anlamak demek her konuda biraz Osmanlı demektir ve Osmanlıya bakarız. Saray ve zindanın keskin sırtını görür gözlerimiz. Yüksek surlu sarayların tahta giden yollarında zindana açılan kapılar hiç de az değildir çünkü.

Osmanlıyı Cumhuriyet takip eder. Sistem değişir değişmesine lakin zindan değişir mi? Adı zindandan cezaevine dönünce hafifler mi ruhlardaki ağırlığı, daha mı az ayırır olur sevenleri zindan? Padişahların bile kaçamadığı zindanlardan şairler, mütefekkirler, âlimler mi kaçabilir? Dünyada her şeyin biraz nakıs olduğunun en güzel göstergesidir zindan. Son kez darağacında görülen bir başbakanın hikâyesi dilden şu cümleleri döktürür "Kim demiş zindan hep suçluları gözler diye, belki de zindan en çok da masumları gözler."

Kitabın hatimesine yaklaştıkça daldığınız dehlizin derinliğini seçemez olursunuz. Zindan bahsinin uzunluğu bir tarafa göğsünüzün üzerinde bıraktığı ağrısı bile uzun sürecek cinstendir. Lakin bitmemiştir henüz kâtibenin sözleri. "Sevgilim İhanet" bahsi henüz taptaze sizi beklemektedir işte. Esasında pek çok yazının temel zeminini oluşturan aşk ve ölüm diyalektiğinin bir başka cepheden güzellemesidir sadece bu bölüm. Ölüme giden aşklarla aşka giden ölümler bahsidir sevgilim ihanet. Hâlbuki yine yazarın mahareti bize gösterir ki ihanet bir tek aşkta yoktur. Anılar, diller, hatta bizzat kendimiz bile ihanet ederiz kendimize. Hem kişinin kendine ihaneti olmasa kıyabilir mi canına?

Velhasıl yakıcı sorular bahsidir bu kitap. Öyle okuyup kapak kapatılacak cinsten değildir. Okuyup durmak, durup okumak gerekir. Soru sorup, cevap alıp dert sahibi olmak gerekir.

Nazan Bekiroğlu tarzına alışkın okur için bu kitap bulunmaz bir hazinedir. Yazarın kaleminin kuvveti yanında çarpıcı tarih bilgisini de gözler önüne serer denemeler. Yazarın batı edebiyatına hâkimiyeti kadar doğu edebiyatına hâkimiyeti mi yoksa doğu kadar batıya hâkimiyeti mi sizi şaşırtır bilemeyeceğiniz bir eser vardır şimdi elinizde. Aynı zamanda ne okuyalım sorusuna kapı aralayacak pek çok kitap, yazar, şair, mütefekkir de size göz kırpar sayfaların arasından.

Bunca kelama rağmen İç Dökümünü okuyup kitabın kapağını kapatırken fark edersiniz ki ardına kadar açıldı sandığınız Cümle Kapısı kapalı bir kapıdır aslında.

"Cümle kapısı.
Kapalı bir kapı aslında.
Nur'un babasına son cümlesi, esamenin ateşe düştüğü an. Kime nasıl anlatayım?"

Keyifli okumalar...


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 29.07.2015 19:48 - Güncelleme Tarihi: 11.05.2022 23:55
6378

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 1014 yazı bulunmaktadır.