Hızır'ı Beklerken Olanlar Üzerine, Edebiyat, Ethem ERDOĞAN

Hızır'ı Beklerken Olanlar Üzerine yazısını ve Ethem ERDOĞAN yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Hızır'ı Beklerken Olanlar Üzerine

02.06.2021 09:00 - Ethem ERDOĞAN
Hızır'ı Beklerken Olanlar Üzerine

1.

Şiire esas olan unsurlardan öncelikli olanlar mısra, ses ve imgedir. Mısra şiirin temeli, imge gövdesi, ses ise adeta çatısıdır. Şiiri bir bina kurmak gibi düşünmeliyiz. Bu unsurlar şiir için olmazsa olmazdır. Mısrada ısrar, ahengi sağlamaktır. Esas olan da bir şairin, kendine özgü ahengi oluşturmasıdır. Şiirde imge kurulumu ise nereden bakarsanız bakın, bir tür gerçeklik üzerinden yapılacaktır. Yaşanmış, yaşanmakta olan, mutlak bir görüntü/ im(a)ge-imaj gereklidir. Hayatı akarken sabit tutamazsınız. Oysa şiir sabit olandan başlar her iki anlamda da. Bu durum fotoğraf çekmektir bir nevi. Dolayısıyla bir yaşantı şeklinden alınan foto (görüntü-imaj), bir anıdan canlanabildiği gibi, yazılı bir metinden ya da yaşanmakta olan bir andan da alınabilir. İmgenin oluşturulması, dış görünüşle sağlamaya dayanabileceği (istinat) gibi moral ve kültürel bir veriye de yaslanabilir. Metne yansıması ise gösterge-kelimelerin seçimiyle olmaktadır. Bu anlamda her kelimeyi gerçeklik-görüntü taşıyıcısı bir imge- kılmak mümkün değildir, o sebeple 'seçim' kelimesini kullandım. İşlem sırası da şöyledir: Kelime-gösterge seçimi, kavramlaştırma, sonra da imgeleştirilme… Bu işlemler yapılırken ses de gözden kaçırılmamalı, ses akışı anlam bağına kurban edilmemelidir.

2.

Şiirin esasları olan mısra, ses ve imge ile ilgili çalışmalar bir metni şiir yapmaya yaklaştırır. Ancak şiir değildir henüz o metin. Eksik olan bir şey daha vardır. O da metni çevreleyen elektromanyetik alan, auradır. Bunu, metne ruh üflemek olarak da düşünebiliriz. Hatta şiirin bir mesele olması, şairin bir meselesi olması şeklinde de yorumlayabiliriz. Şiir ve şair için en değerli şey budur. Saf şiirin gereklerinin yerine getirilmesi ve şairin avangart nitelikleri o şiiri zaman hakeminin düşük notundan kurtaramaz. Her asırdan günümüze kalan beş-on şaire bakıldığında, şiirin gereklerini yerine getirmenin ötesine geçen ve bir meselesi olanları görmekteyiz. Şiirinin etrafında bu aurayı, ruhu, elektromanyetik alanı oluşturan şairlerin bunu 'mesele' ile başardıkları aşikârdır. Yunus, Fuzuli, Şeyh Galip, Necip Fazıl, Sezai Karakoç isimlerini bu bağlamda anmak da borcumuzdur. Söz buraya gelmişken; şairin metni kurarken, meseleden ziyade şiiri kuracak şekilde çalışması gerekir. Arka fon rengi gibi durmalıdır mesele ancak öndeki figürü de ortaya çıkarmalıdır. Bu çok yönlü ve karmaşık durum, şairin psikolojisini bozan onu yıpratan, acıtan, dağıtan bir gerekliliktir. Diğer yanda da şu bilgi var elbette hafızamızda: İyi şiirler normal bir ruh haliyle yazılamaz. "…bir hâlin çok güçlü ve yoğun bir şekilde hissedilmesiyle yazılır. Yoğun ve güçlü hissetmek ise şairlere mahsus bir 'hâl' ve idrak kabiliyetidir. Bu his ve idrak kabiliyetine 'marazî bir hâl' değil, ancak bir 'dehâ' durumu denebilir." (Karaca, 2019). Şairin üretim süreçleri ve bu süreçteki durumlarına ve eserin komplike olabilmesine ilişkin olarak Üstad Sezai Karakoç şunları söyler: "Eğer sanatçı eserini ilk soyutlama aşamasında bırakırsa, şüphesiz formalizm ya da şematizm derecesinde kalır ve sanat eseri de tamamlanmamış olur. Bir nevi, ruhu üflenmemiş bir kadavradır eser bu aşamada. Kemiğe varılmıştır ama daha ilik vardır ve tekrar ruha dönüş".

Şairin yaptığı ya da yapması gerekenler için de şunları söylüyor: "…kelimeleri bazan tüm bağlarından sıyırarak bazan tüm bağlantılarını bir noktada yoğunlaştırarak, bazan da en ihmal edilmiş ya da unutulmuş bir bağıntısını kabartmalaştırarak ve sonunda önüne serilmiş bu sırat köprüsü sarhoşu unsurlar bütününe, ruhundan diriliş soluğunu üfleyerek, eserini ortaya kor. (Karakoç, 1997)

3.

"İnsan yürürken bile sığmıyor kendine, tarihe sığsın

Sığmıyor, asasını unutan peygamber kadar mahcup

Gözlerim soğuk sulardan muskalardan bir alıntı

Kime bırakıp da gittim göğsümde tuttuğum nefesi" (Başaran, 2021)

Bu şiir; şair Ahmet Edip Başaran'ın "Hızır'ı Beklerken" adlı şiirinden bir birim. Örneklem olarak aldığım bu bir birimlik şiir üzerinden; yukarıda bahsettiğim konular çerçevesinde şiirin temel esasları ve ruhu üzerine söz ulamaya çalışacağım.

Bu şiir biriminin ilk anlam katmanında görünür durumda olan tarafı, şiirin kelimeler üzerinden bir oyun, anlama yönelik de bir art-istlik oluşu. Şiirdeki birinci ve üçüncü mısralar buluş ağırlıklı. İnsanın kendine sığmaması iki şekilde anlaşılabilir. İlki; gurur ve kibirli bir yürüyüş fakat bu yürüyüş için olumsuz anlam yüklemeyeceğim. İkincisi de dilimizdeki güzel deyimlerden birinde anlamını bulduğu üzere 'içi içine sığmamak…' İlkindeki yürürken ve tarihe sığmamak anlamı şahsen Ebu Dücane'de (R. A.) genişliğe kavuşan bir anlam. (ÇUBUKCU, 1994). İkinci anlamda ise büyük bir mutluluğun dışavurumu. İlk mısranın sonunda soru halinde bulunan tarihe sığsın ifadesi Akif'in "Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın" ifadesini ve Ebu Dücane'de (R. A.) genişliğe kavuşan bir anlama yaslanıyor hatta o anlamı tamamlıyor. İkinci mısradaki asa imgesi ve asasını unutan peygamber ifadesi buluş olması dışında inanç dünyasından bazı karakterleri gündemimize getiriyor: Hz Musa ve Hz Süleyman… Hz Musa ile Yuşa Bin Nun ve Hızır (AS) arasında geçtiği varsayılan kıssada bir unutma-unutturulma var. Bu durum telmih ediliyor olmalı: Hz. Mûsâ genç adamına iki denizin birleştiği yere ulaşmaya karar verdiğini söyler, bunun üzerine beraberce yola çıkarlar. İki denizin birleştiği yere varınca yanlarına aldıkları kurutulmuş balığı bir kenarda unuturlar, balık da canlanarak denize atlar. Bir müddet sonra Mûsâ genç adamına azığı getirmesini söyler; fakat genç adam olup biteni hatırlayarak daha önce bunu Mûsâ'ya bildirmeyi unuttuğu için üzüntüsünü dile getirir. (Çelebi, 1998). Üçüncü mısrada Gözlerin alıntı olması da güzel bir buluş. Alıntının kendi anlamındaki mantık; metni güçlendirme amacına yönelik olarak kanıtlama; açıklamada herhangi bir şüphe barındırmama, ikna edici hale getirme ile ilgilidir. Çok sert şekilde sağlanan teşbihi beliğde, muska ve büyü anlamlarıyla gözlerin büyüleyiciliğine atıf yapılıyor. Soğuk sulardan alıntı ibaresinde de uzak durulan, içine girilemeyen bir aşk… Birimin son mısraında kime bırakıp da gittim göğsümde tuttuğum nefesi ifadesi, bir yanıyla ölmekten bahsediyor diğer yanıyla hayata bağlanmaktan… Emanet olan hayat şair algısıyla yansımaya uğrayarak üçüncü mısradaki büyüleyene ulanıyor. Son mısrada bulunan nefes bir aktarma ve yine üçüncü mısradaki kişiliğe uzanıyor. Bir pişmanlık da var elbette bırakıp gitmenin içinde. Nefes aktarması hem hayat hem ölüm. Alınca hayattır, tutu-lu-nca ölüm. Hatta bırakılınca da ölüm (onun ölümü).

Toparlamaya çalışalım: Şiirin dışında/ kabuğunda gördüğümüz; buluşların, telmih ve aktarmaların alışılmamış bağdaştırmalarla art-istçe söylenişinden mürekkep. Gösterge seçimi ve anlam yüklemesi yerinde. Hatta edatlar bile mısradan çıkarılamıyor. (Denedim, anlamda düşmeler oluyor.) Fazlalık yok. Ancak şiirin içine dikey şekilde girildiğinde alt anlam katmanları karşılıyor bizi. O anlam katmanlarında bir medeniyet algısına dair verilere ulaşılıyor. Sonuçta, ilk bakışta görülen ses ve ahenk, kelime seçimindeki parnasyen tavır, aklın sürat etmediği şekilde alışılmamış bağdaştırmalar ve artistçe söyleyiş, saf şiiri verirken; alt anlam katmanlarında ait olduğu değerlere dair farklı okumalara kapı aralanıyor. Kısaca şu analojiyi yapabilirim: Üstad Sezai Karakoç'un şiir bütünlüğünde görülen tarzda bir medeniyet derinliği Ahmet Edip Başaran'ın "Hızır'ı Beklerken" eserinde bariz şekilde karşımıza çıkıyor.

4.

Ahmet Edip Başaran'ın şiir serüveni elbette geniş bir bakış açısına muhatap olmalıdır. Bendeniz bu yazıda (dikkat çektiğim bölümden) eserin tamamına teşmil edilesi cümleler kurmaya çalıştım. Esasen başka bir yazı "Hızır'ı Beklerken" ile "Hızır'la Kırk Saat" arasında ilişki kurularak yazılmalı. Çünkü Başaran'ı bir "diriliş" şairi saymak da gerekir. Misal: "Sezai Karakoç şiiri geçmiş, şimdi ve gelecek arasında kurulması elzem bağları örmüş; tarihsel bir kesintiye ve hafıza kaybına uğrayan insana hakiki ve aşkın bir yol haritası sunabilmiş bir şiirdir. Nasıl inançta, aşkta bir ruh varsa gelenekte de bir ruh vardır. Sezai Karakoç için asıl mesele geleneği bu ruhla birlikte sürdürebilmektir." (Başaran, www.sabitfikir.com, 2020). Bu alıntıda onun Üstadla ilgili değerlendirmelerindeki gerçekliği bendeniz onun şiiri için de kabul ediyorum. "Hızır'ı Beklerken" eserinden aldığım bir birimde, Başaran'ın üstad için yaptığı değerlendirmede ifadesini bulan şeyler var: "…tarihsel bir kesintiye ve hafıza kaybına uğrayan insana hakiki ve aşkın bir yol haritası sunabilmiş bir şiirdir. Nasıl inançta, aşkta bir ruh varsa gelenekte de bir ruh vardır".

5.

Başaran'ın her şair gibi; bulunduğu, yetiştiği çevreden bilinç ve bulunç devraldığı, niyeti ve şiiriyle ilgili değerlerin bu temele mebni olduğu açıktır. Burada en önemli husus, Başaran'ın şiir hassalarının üstüne mesele edinmesidir. İkinci adım için şart olan birinci adım sağlıklıdır. Şiiri şiir yapmıştır önce. Mısra, ses ve imge kurulumunu sağlamış sonra 'mesele' üzerinden arka fonu oluşturmuştur. Bu naçizane; "sahih şiir" dediğim kavramlaştırmadır. Bu anlam için suçlama mekanizması devreye girmeden önce Arif Ay tanıklığına başvuralım: "Ahmet Edip Başaran, medeniyetimizin bedellerini özümseyen ve bu birikimini şiirin poetik yapısına zara vermeden şiire taşımayı başaran bir şair. Hızır'ın nefesi şiirinin üzerinden eksik olmasın." (Ay, 2021)

Hızırı Beklerken
Ahmet Edip Başaran
Muhit Kitap


Kaynakça

Ay, A. (2021, 3 15). https://enderhaber.com.

Başaran, A. E. (2021). Hızır'ı Beklerken. İstanbul: Muhit Ktap.

Başaran, A. E. (2020, 6 18). www.sabitfikir.com . www.sabitfikir.com. adresinden alınmıştır

Çelebi, İ. (1998). https://islamansiklopedisi.org.tr/hizir. 2021 tarihinde alındı

ÇUBUKCU, A. (1994). https://islamansiklopedisi.org.tr/ebu-ducane. https://islamansiklopedisi.org.tr. adresinden alınmıştır

Karaca, A. (2019, 5 12). Şiir psikolojik bir hastalığın ürünü müdür? Karar.

Karakoç, S. (1997). Edebiyat Yazıları I. İstanbul: Diriliş Yayınları.


Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 02.06.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 25.11.2021 22:37
1349
Yorumlar
  • Yaşar Akgül 2021.06.02 15:41

    Teşekkürler kardeşim...çok güzeldi yazınız..severek okudum..yararlandım...tabii ki tebrik ediyorum..Kaleminize sağlık..selamlar..

Ethem ERDOĞAN Hakkında

Ethem ERDOĞAN

Kütahya doğumlu. 1995 yılında Alkım edebiyat dergisini bir grup arkadaşıyla beraber çıkardı. Yazı ve şiirlerini Alkım, Kırağı, İpek Dili, Edebiyat Ortamı, Hece ve Yediiklim edebiyat dergilerinde yayınladı.

Ethem ERDOĞAN ismine kayıtlı 176 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 4 kitap bulunmaktadır.

Twitter Kitapyurdu.com