Mahzun Sınırlarımızın Dışında Kalan, Düşünce, Misafir Köşesi

Mahzun Sınırlarımızın Dışında Kalan yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Mahzun Sınırlarımızın Dışında Kalan

22.10.2012 08:43 - Misafir Köşesi
Mahzun Sınırlarımızın Dışında Kalan

Abdullah Üstündağ Kitaphaber için kaleme aldı...

Turan olarak bilinen bir büyük ülkenin, şimdilerde Orta Asya deyip geçtiğimiz Türkistan'ın hikayesini bilir misiniz? Uzun bir hikayedir. Hazindir. İçini sızlatır insanın, yüreğini parçalar. Yazık ki pek bilinmez. Uzaktır Türkistan, aynı türkünün yaktığı iki yürek birbirinden ne kadar uzak olabilirse artık. Ve yakındır. hani kulak versen kalp atışlarını duyarsın. İşte o Türkistan'ın hikayesini anlatıyor Yavuz Bülent Bakiler. "Türkistan Türkistan", yalnız bir ülkenin değil, Yahya Kemal'in deyişiyle "mahzun sınırlarımızın dışında kalan" soydaşlarımızın da hikayesidir aynı zamanda. Aşağıda okuyacaklarınız, bir ustanın kaleminden doğan ve "Türkistan Türkistan" diye yükselen o hoş sedanın çok cılız bir yankısından ibarettir.

Yavuz Bülent BAKİLER 1986 yılında Özbekistan'ı, adını tarihimizin şan ve şerefle dolu sayfalarından bildiğimiz Taşkent'i, Semerkant'ı, Buhara'yı gezip orada gördüklerini anlatmak için, engin birikimi, kıvrak zekâsı ve duygularla coşup kabaran aydın yüreğinin bütün içtenliğiyle "Türkistan Türkistan" adlı eserini kaleme aldığında; Sovyet boyunduruğunun son yıllarını yaşayan Türkistan, Türkiye'de pek az bilinen ve daha da az hatırlanan, unutulmuş, unutturulmuş bir garip diyardı. O garip diyarın son iki yüz yılda tanık olduğu büyük acıların hikayesi hakkıyla yazılıp anlaşılabilmiş olmaktan çok uzak olsa bile, "Türkistan Türkistan" Anadolu'dan anayurda uzanan bir el, Anadolu'yu anayurda bağlayan bir köprü, aynı dili konuşup aynı inancı paylaşan ayrı düşmüş insanlar arasında gönülden gönüle açılmış bir yol ve gelecek güzel günlere dair umuda adanmış kıymetli bir eser olarak bu yolda atılmış anlamlı bir adımdır.

Osmanlı İmparatorluğu'nun, ölüm döşeğinde son nefeslerini alırken, Türkiye Cumhuriyeti'ni doğurmak için çektiği acıları biliriz. Onlar bizim acılarımızdır. O bebeğin açlık ve yoksunluk içinde çırpınıp haykırarak bir başına hayatta kalmaya çalışırken katlandığı sıkıntıları, emekleyip yürüdüğü, günden güne büyüdüğü sancılı yılları, çileli çocukluğun güç, heyecan ve büyük işler başarma arzusuyla dolu deli bir gençliğe döndüğü zorlu yılları da biliriz. Ama Rus Çarlığı'nın, sömürgeci Avrupa'nın Afrika'da zencilere, Amerika ve Avusturalya'da Kızılderili'lere reva gördüğü sözde medenileştirme ve yok etme politikasını, binlerce yıllık bir medeniyetin hüküm sürdüğü Asya bozkırlarına taşıyarak, Türkistan'ı, kadim Türk yurdunu sömürgeleştirme çabalarını, bu uğurda dökülen kanları, çekilen acıları pek bilmeyiz. İşte o, hürriyetin bozkırdan sürüldüğü, toprağın Müslüman kanına ve dünyanın firavun zulmüne doyduğu, büyük ideallerin heyecanla yükselip, düşen kahramanların gövdeleriyle beraber yerlere serildiği, bizim pek bilmediğimiz sürecin sonunda; kadim Türk yurdu Türkistan da ölüm döşeğinde son nefesini verirken korkunç acılar içinde kıvranarak, bugün "Türkî Cumhuriyetler" dediğimiz dost ve kardeş ülkeleri doğurmuştur. Biz pek bilmeyiz. Halbuki o acılar da bizimdir. Osmanlı şanlı bir devlettir, Türkistan parçalanmış bir ülke. Şimdi, yeni bir devrin şafağında yeniden kıpırdanan dünya Müslümanları, yine asırların ötesine uzanacak uzun ve zorlu yürüyüşün arefesinde olmanın heyecanını duymaya başlamışken, yıkılmış devletin mirası ve bölünmüş ülkenin kutlu hatırası bir kez daha kucaklaşıp aynı gaye için çarpan sevdalı yüreklerde vuslata erse gerektir. O vuslat ki, gayesi siyasi sınırları ve tek bayrak hayalini aşan bir derinliğe sahiptir. Kültürde birliği, sanatta birliği, duygu ve düşüncede birliği ifade eder.

Yavuz Bülent Bakiler'in "Türkistan Türkistan" adlı eserini okurken, kültür ve tarih bağlamından koparılmış toplumların, marksist sovyet idaresi tarafından nasıl sömürüldüğüne, halkların eşitliği masalıyla dünyanın her yerinde insanların gözünü boyayan sosyalist diktatörlüğün sanatçıyı nasıl köleleştirip sanatı salt propaganda aracı olarak nasıl kullandığına, kilise çanlarını zincirleyip camilerin kapılarına kilit vuran bir rejimin tiyatro ve sinema salonları gibi kültür merkezlerini nasıl birer mabet haline getirip, sözde eşit uluslara Rus dilini ve Rus kültürünü nasıl dayattığına şahit olacaksınız.

"Sovyetler'de Türk kelimesi yasaktı. Sovyetler'de bir kimsenin "Ben Türk'üm ve Türkçe konuşuyorum!" demesi, Marksizme, yani rejime ihanettir. "Türk" kelimesi "Faşizm" kelimesinden kırk misli daha öldürücü ve tehlikelidir. Resmî kayıtlara göre Sovyetlerde Özbek vardır, Azerî vardır, Uygur, Kazak, Oğuz, Tatar, Türkmen, Kırgız vardır. Ama Türk yoktur. Sovyetler'de: "Özbekçe", "Azerice", "Uygurca", "Kazakça", "Oğuzca", "Tatarca", "Türkmence", "Kırgızca" konuşulmaktadır. Ama Türkçe bilinmemektedir. Sovyetler'de, Marksizme rağmen, birinin "Ben Müslümanım!" demesi mümkündür. Ama bir kimsenin "Ben Türküm!" diye söze başlaması, belâ yağmuru altına uzanmaya razı olması demektir. İşte Orta Asya'dan, binlerce yıllık TÜRKİSTAN isminin kazınması, hem Türk'ten ve Türkçe'den müthiş bir korkunun ifadesidir; hem de Türk'e ve Türkçe'ye karşı bir yılan yüreğiyle ve yılan sessizliğiyle yaklaşmanın neticesidir. Sovyetlerde Türk ve Türkçe kelimeleri, dudakları bir kezzap gibi yakıp kavurmaya devam ediyor." (Türkistan Türkistan, sayfa 197)

"Türkistan Türkistan" adlı eseriyle, pek güzel ambalajlanıp albenili bir şekilde dünyaya lanse edilen Marksist rejimin içyüzünü çarpıcı örneklerle ortaya koyan yazar, aynı dönemde devletimizin içinde bulunduğu hazin ve hatta vahim idraksizliği de yüzümüze çarpmaktan geri durmuyor. Çapsız bürokratların, sözde aydınların, milletine yabancılaşmış sanatçıların boşa dönen çarkına yakalanmış devletimizin pek sığ ve vizyon fakiri kültür politikaları yüzünden içine düştüğü aczin altını çizerek, yapılan yanlışları yerinde mukayeselerle gözümüze sokuyor. Yavuz Bülent BAKİLER'in 1986 yılında yaptığı Türkistan seyahatine dair hatıraların kitabı olan "Türkistan Türkistan", yıllar sonra, perde yıkılıp Asya bozkırlarında bir kez daha hürriyet rüzgarları esmeye başladığında, Demir perdenin ardında gönlü Türkiye sevdasıyla tutuşan yüz milyondan ziyade soydaşımızı, neden ve nasıl hayal kırıklığına uğrattığımızın da ipuçlarını veriyor.

Türkistan Türkistan
Yavuz Bülent Bakiler
Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları
280 Sayfa


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 22.10.2012 08:43 - Güncelleme Tarihi: 07.12.2015 16:45
3457

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 1014 yazı bulunmaktadır.