15 Temmuz Dosyası: Al Bayrağın Örttüğü Kadın: Ülkü, Söyleşi, Alıntı

15 Temmuz Dosyası: Al Bayrağın Örttüğü Kadın: Ülkü Sayın yazısını ve Alıntı yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabili

15 Temmuz Dosyası: Al Bayrağın Örttüğü Kadın: Ülkü Sayın

16.07.2024 09:00 - Alıntı
15 Temmuz Dosyası: Al Bayrağın Örttüğü Kadın: Ülkü Sayın

Esra Karahindiba'nın Ülkü Sayın ile yaptığı röportajı kendilerinden izinle alıntılıyoruz.

Fotoğraftaki kadın Ülkü Sayın. 15 Temmuz gazisi. Bu fotoğraf internette yayıldıktan sonra herkes onun şehit olduğunu düşünmüş. Panellere, yayınlara, programlara davet edilmemiş. Yıllar önce Ankara'da bir araya gelmiş ve Bilimevi Kadın dergisi için bir röportaj yapmıştık kendisiyle. Biraz kısaltarak tekrar paylaşıyorum.

"18 yıllık gazetecilik hayatımda, 15 Temmuz gecesinde yaşadıklarımızı... Unutamayacağım... O gece Ankara'daki meslektaşlarımızla birlikte kurduğumuz muhabir iletişim ağına art arda mesajlar gelmeye başladı. Kimisi İstanbul'da köprünün kapatıldığını kimisi askerlerin sokaklarda olduğunu kimisi de tankların gezdiğini söylüyordu. Hemen fotoğraf makinamı yanıma alarak dışarı çıktım. Acilen Genelkurmay kavşağına gitmemiz gerektiği yönünde mesajlar geliyordu. İlk fotoğrafları 22.40'ta çekmeye başladım. TRT'yi askerlerin basması, ekranda bildirinin okunması ve Gölbaşı'ndaki polislere saldırılmasının ardından bunun bir darbe girişimi olduğunu öğrendik. Bütün gazeteciler bir arada, Genelkurmay kavşağındaydık. Helikopterler sorti yaparken gazetecileri taradı. Biz de kendimizi İçişleri Bakanlığı ile TBMM arasındaki bahçeye attık. Kendimizi bu şekilde korumaya çalıştık. O sırada tanklar Genelkurmay kavşağından geçerken insanları kavşak noktasında sıkıştırdı ve insanlar üst geçitten aşağı düştüler. Oraya vardığımda bir polis aracı ezilmişti. Üstü başı kan içerisinde insanlar bana doğru geliyordu. Onların fotoğraflarını çektim. Bütün insanların üst geçitten aşağıya baktığını gördüm. Ben de baktım. Üzeri Türk bayrağıyla örtülü bir kadın -akıbetinin ne olduğunu bilmiyorum ama- gördüm. O kadın, büyük ihtimalle elinde Türk bayrağıyla tankların önünde durmak için gelmişti ve tankların geçişi sırasında aşağı düştü. Ben günlerce o sahneyi unutamadım. İşte o zaman anladım. Kendi halkına, kendi insanına bu kadar zulmedilemezdi."

Bu cümleler, Cumhuriyet Gazetesi foto muhabiri Necati Savaş'a ait (@nsavas). Türkiye'yi derinden sarsan ihanet girişiminin o unutulmayan gecesini anlattığı "O Gece" belgeselinde yaşadıklarını yeniden gözünde canlandırırken fotoğrafladığı o kadının kim olduğunu, şehit mi edildiğini yoksa gazi mi kaldığını hala bilmiyordu. Fotoğraf, sosyal medyada milyonlarca insana ulaşsa da kimliği "üzerinde bayrakla yatan o kadın" olarak kalmıştı. Üzeri Türk bayrağıyla örtülü o kadının fotoğrafı, 15 Temmuz anma etkinlikleri kapsamında bir sergide yer aldı. O kadının, ne sergiden ne de Necati Savaş'ın kendi fotoğrafıyla ödül aldığından haberi vardı. Tevafuk eseri o gün sergide bulunan ve yine bir 15 Temmuz gazisi olan, vücuduna dokuz kurşun isabet etmiş kader arkadaşı, vatan evladı Mesut Zeybek fotoğrafı gördü: "A! Bu bizim Ülkü!" Zeybek, hemen telefona sarıldı ve hem Şehit kızı olan hem de 15 Temmuz'un kadın kahramanlarından biri olan Ülkü Sayın'ı sergiye davet etti. Sayın, kısa bir süre sonra Ankara'daki sergi alanına geldi. O fotoğrafta kapalı olan yemyeşil gözlerinde halen yaşadıklarının dehşeti okunuyordu. İki cümlesinden biri "Elhamdülillah" idi. Güçlü görünüyordu. Öfkeliydi de. Çok öfkeli. Fakat enteresan bir şekilde yüzü daima gülüyordu. Her iki cümlesinden sonra mutlaka bir tebessüm edip konuşmasına öyle devam ediyordu. Bir kenara oturduk ve konuşmaya başladık. Parmaklarını birbirine katıp bazen sıkılgan bazen de gururlu bir ses tonuyla ara ara gözlerini kapatıp o ana geri dönerek anlatıyordu. Kimi dakikalarda farkında olmadan yumruğunu sıktığını görüyordum. Ben soruyordum. O anlatıyordu. 15 Temmuz Gazisi, Şehit kızı Ülkü Sayın ile "o gece"ye geri döndük...

Hayatta olduğunuzu bilmek, sizi burada görmek çok güzel. Evvela o geceki cesaretiniz ve direnişiniz için tüm gazilerimize ve size şükranlarımızı sunmakla söze gireyim. 15 temmuzda yaşanan hikayeler, kahramanlık destanları bir çok defa anlatıldı. Çokça şahit olduk gördüklerimizden, dinlediğimiz hikayelerden, röportajlardan. Ama sizinki de farklı bir hikaye. Düne kadar büyük ihtimalle sosyal medyada fotoğrafınızı gören, binlerce kez paylaşan insanların çoğu halen hayatta olduğunuzu bilmiyor. Şehit kızı olarak röportajlarınız var fakat bayrağın altında yatan kadının siz olduğunuzu pek çoğu bilmiyor. Peki, o akşama tekrar geri dönebilir miyiz?

Ü.S.: Öncelikle televizyondan duymadan önce, terasta otururken uçakların alçaktan uçuş yaptığını gördük. Ancak bomba sesleri geliyordu. Artık çok ürpertici olmaya başlamıştı uçuşlar. Çünkü çok ciddi şekilde alçaktan uçuş yapıyorlardı. Babam, tedirgin bir şekilde sağa sola yürüme başladı. Daha sonra biz, bir şeylerin ters gittiğini anladık. Televizyonu açtık. Televizyonu açtığımızda, Boğaziçi köprüsü kapatılmıştı. TRT ele geçirilmişti. Ama yine de dışarı çıkıp çıkmama konusunda tedirginliğimiz vardı. Yanlış bir şey yapmaktan korktuk. Cumhurbaşkanımızın çağrısını duyunca hemen babam, "Bu bir cihattır; gelmek isteyenler gelsin." dedi. Biz de hemen hazırlanıp çıktık. Havaalanına doğru gidecektik. Yol trafiğe kapalı olduğu için Kızılay'da durduk. Araçlardan inip yürüyerek devam ettik. Bir tank, aracın üzerinden geçmiş, sağ sol manevralarla yandaki insanları da ezmeye çalışıyordu. Daha sonra her yerden bir ses geliyordu. Kurşun sesi, uçak sesi, bomba sesi, tank sesleri... Yani olay çok ciddi idi...

Ve duyduğunuz hiç bir ses sizi ürkütmüyordu o esnada.

Ü.S.: Hayır. Yani sadece olayı yaşarken, yani o ortama girdiğim anda çok kısa süreliğine bir ürperti oldu. Ama sonra tam tersi cesaret daha ön plana geçti. Ondan sonra korkmuyorsunuz zaten, bir şekilde alışıyorsunuz ortama. Geri gidemezsiniz, vatan elden gidiyor... Oraya boşuna gitmedik. Bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Elimizde hiç bir şey yoktu. Hani silah, tüfek, mermi, kılıç... Oradaki halk tamamen savunmasızdı. Sadece iman gücü ile oralardaydı.

Babanızla beraberdiniz bu arada. Sizi yönlendirdi mi?

Ü.S.: Babam, eniştem... Hayır, babam tamamen bizi unutmuş vaziyette kendini kaybetmiş, yerden taşlar alıyordu, küçük küçük taşlar... Tankın üstüne taş atıyordu. Bir bakıyorduk ki babam yok gitmiş ileriye. Sonra bir bakıyorduk geriye. Yani bizi tamamen unutmuştu babam. Herkes kendisi bir şeyler yapıyordu. Daha sonra tanklar biraz geri çekildi. Babamı tekrar gördük biz. Genelkurmay'a doğru yürüdük hep birlikte. Babam önden gidiyordu. Hızlı hızlı gidiyordu; duramıyordu. Daha sonra Genelkurmay Başkanlığı'nın oraya gittik. Orada artık darbeci askerler tarafından üzerimize ateşler atılmaya başlandı. Silah sesleri geliyordu. Babam elini kaldırarak bir şeyler söyledi. O kadar ses arasında babamın sesini herkes duyup dönüp baktı. Yani ben çok şaşırıyorum, babam... O bir şeyler derken, o kadar kendini kaybetmiş bir şekilde söyledi ki adeta havalandı. Yerden ayaklandı sanki. Ben de onun o seslenişinden sonra daha bir cesaretlendim. Bir tank geliyordu. Önüne geçtim, "Gel ez!" dedim. "N'olacak?" dedim. Tank geldi, geldi ama ezmedi. Yani son anda böyle sağdan geçti. Daha sonra arkasından iki tank daha geldi. Arkadaki tankı öndeki tank kamufle etmişti. Görünmüyordu. Meğerse polis aracını ezip namlusuna takmış. Oradaki halkı eze eze geliyordu. Biz de o kaldırım kenarında dururken tank geldi, çarptı, ezdi ve köprüden aşağı düşürdü.

Babanızın vatan sevgisi öyle bir sevgi ki arkasında bıraktığı evladına bile dönüp bakmıyor...

Ü.S.: Kesinlikle. Babam sadece o gün değil, ben babamı bildim bileli bir insanı bulduğunda hemen ona vatan, millet, Sakarya... Her şeyi anlatırdı. Ve bunu hep söylerdi. "Ben bir parti için, bir mevki için, şan şöhret, ne bileyim para pul için bunları kesinlikle size söylemiyorum. Allah rızası için söylüyorum." derdi. Ve babamın tek duası idi, şehit olmak isterdi ki şehit olmadan öncede terasta bir hafta öncesinde konuştuğumuz konuydu. Hep şehitlikten bahsettik ve bir hafta sonra babamın aynı konuştuğumuz yerde gazetede "Şehit Necati Sayın" diye fotoğrafını gördüm. Babam o kadar şehitliği istedi ve hak etti.

Siz köprüden aşağı düştünüz tankın çarpması sonucu, ezmesi sonucu. Hatırlıyor musunuz bilinciniz yerinde miydi? Hastaneye nasıl götürülmüşsünüz, saat kaçtı?

Ü.S.: Ezilirken... Saati falan hatırlamıyorum. Ancak 01:30-02:00'ye doğruydu yanlış hatırlamıyorsam. Elimizdeki delillere göre o şekilde olduğu söyleniyor. Ezildiğimi hatırlıyorum. Tankın çarpma anı ve ezildiğim saniyeler... Onları hatırlıyorum. Düştüğüm anı hatırlamıyorum. Belki de düşmekten ziyade ezmesi daha çok ciddi hasar verdi diye düşünüyorum. Daha sonrasını hatırlamıyorum.

Etrafınızdakiler kim? Size kim size ilk müdahale bulunmaya çalışmış? Etraf zaten çok kalabalık, herkes perişan vaziyette. Herkes yaralanmış vaziyette. Tekrar bilincinizin yerine geldiği anı hatırlıyor musunuz?

Ü.S.: Sadece gözlerimi bir an yerde açtım. Birisinin "Abla uyan, n'olur..." derken elimi tuttuğu anı hatırlıyorum. Herhalde fotoğrafta yanımda duran adamlar, herhalde... Bilmiyorum. Birisi şöyle şu şekilde tutmuş (kolumu sıkıp durumu tarif ediyor), "Abla n'olur aç gözlerini, aha açıyor..." diyordu. Bir şeyler oldu. O an o kadar duyguyla demek ki seslenmiş ki ona gözümü açtım. Baktım "N'oluyor?" falan dedim. Bir an hiç bir şey anlamadım. Geri gittim ben. Hani o an çok algılayamadım. Bilincim yerinde değildi. Bazı noktaları küçük küçük hatırıma geliyor. Daha sonra oradaki vatandaşlar tarafından götürülmüşüm hastaneye. Ambulans falan kesinlikle yoktu etrafta. Hatta ambulansların içerisinde asker taşıyorlarmış, öyle dediler.

Sonra hastanede uyandınız ve?

Ü.S.: Önce bir hastaneye götürülmüşüm. 29 Mayıs Hastanesi. Orada kanlar toplatılmış. Hiç bir doktor yerinde değilmiş. Sadece hemşireler varmış. Onlar da zaten müdahale edememişler çok fazla. Çünkü ciddi şekilde ilaç verip MR'a sokmaları gerekiyormuş. Daha sonra farklı bir hastaneye sevk edildim. Orada devam etti işlemlerim.

Kendinize geldiğinizde ne vardı aklınızda? Babanızı düşündünüz mü? Geride kalanlar, etrafınızdaki insanlar... Memleket...

Ü.S.: Babamın şehit olduğunu biliyordum. Bir kaç gün sonra birisi gelip, "Ülkü başın sağ olsun, enişten de şehit olmuş." dediğinde, "A, o da mı şehit?" diyerek öğrendim. Hani o an çok basitmiş gibi öğreniyorsunuz. Çok sakince. Allah, o sabrı veriyor, normal bir şekilde günlük hayatta böyle bir şey deseler, belki kendinizden geçebileceğiniz bir haberi, orada yine de şükürle karşılayabiliyorsunuz. Yani "Vatan elden gitmedi, onlar şehit, ne mutlu..." diyebiliyorsunuz. O an düştüğümde, ilk olarak bilincim ne zaman açıldı, bilmiyorum. Sanki babam artık şehit gibi. Allah-u Teala o metaneti verdi. Çünkü ben kendimi bile "Şehit olacağım, ben de öleceğim." gibi hissediyordum. Hastaneye getirildim ama boşa. "Ben de zaten ölüyorum, öleceğim. İşte böyleymiş, bu kadarmış." diye düşündüm hep. Sonra nasıl hayata döndüm, ben bile bilmiyorum.

Çok şükür. Bu arada tesadüfen sosyal medyada yayılan fotoğrafı çeken gazeteci ile karşılaştınız. Akıbetinizi bilmiyordu. Nasıl oldu? Neler konuştunuz ayak üstü bir araya geldiğinizde?

Ü.S.: Çok tuhaf bir an andı. Fotoğrafımın önünde görüştük. Arkada bayrağın altında yattığım fotoğraf, önde ben... Kendisi de çok duygulandı. Çünkü çok etkilendiği fotoğraflardan biri olduğunu söyledi. O fotoğrafla ödül aldı.

O yüzden bu sergideydi bugün.

Ü.S.: Öyle mi? Ben bilmiyordum. Ciddi şekilde etkilendiği fotoğraflardan biri olduğunu söyledi. "O abla sen misin?" diyerek çok şaşırdı. O da çok mutlu oldu bende çok mutlu oldum. Diğer röportajlarda şunu söyledim: "O an elinde cep telefonuyla olsun bir şekilde fotoğraf çekenlere çok kızıyordum. Şimdi fotoğrafın zamanı mı? Niye çekiyorlar? Hayret bir şey!" diyerek anlam veremiyordum. Çok kızıyordum.

Ama herkes tarihe bir şey bırakmak istiyordu.

Ü.S.: Kesinlikle çok önemliymiş. Eğer o fotoğraflar çekilmeseydi kesinlikle olayın boyutu çok çok farklı yerlere çekilirdi. Şu anda bile çekilmeye çalışılıyor. Bu nedenle Allah razı olsun. Onlara ben çok suizanda bulundum neden fotoğraf çekiyorlar diye. Ama meğerse çok önemliymiş.

Hem tarihe, tarih yazmak için katkıda bulundu orada çekilen her görüntü, her fotoğraf hem de bir dünya hakikati gösterdi. Manipülasyonların önüne geçti. O görüntüler üzerinden delil sayılıp insanlara suçlamalarda bulunuluyor. Yargıda etkili oluyor. Tabi o anda şu görüntü gerçekten manasız geliyor insana. Tankın üzerinde selfie çekmeye çalışılıyor. Ama o kareye giren bir kişinin yüzü, orada kim vardı kim yoktu, onu gösteriyor. Peki anneniz?

Ü.S.: Annem de o gece dışarı çıkmak istemişti ama küçük yeğenim vardı evde o yüzden çıkamadı. Hatta ağlayarak "Ben de çıkmak istiyorum." diyerek bizi uğurladı. Annem de koşa koşa gitmek istedi. Şehit olmak, hala şehit olmak istiyor. Ama gururlu o da, sonuçta eşi şehit oldu. Şehit eşi...

Üzerinden 1 yıl geçti. Geriye baktığınızda ne görüyorsunuz? Sizi inciten ne var medya yansıyan mesela? 15 Temmuz'la ilgili, darbe girişimi ile ilgili konuşulanlar, söylenenler... İnciten üzen şeyler var mı? Neler izliyorsunuz geriye dönüp baktığınızda şu geçen sürede?

Ü.S.: Devletimizden Allah razı olsun. Devletimiz her zaman arkamızda oldu. Ancak o FETÖ grubuna mensup hainler hala kendilerini inkar ediyorlar. Biz mahkemelere katıldık. Bir kaç kere gittim ben hala devam eden davalara. Orada ses kayıtları, görüntüleri olmasına rağmen hala "Bu ben değilim." diyerek mahkemede itiraz edecek kapasitede insanlar.

Yüzsüz, haysiyetsiz insanlar diyelim.

Ü.S.: Onlar insanların akılları ile dalga geçiyorlar. Yani ne mahlukat oldukları belli değil. Garip şeyler. Onlar akılları iyice yıkanmış. Kime hizmet ettikleri belli; onun için bir şey diyemiyorum. Hani onların hala bizi tabiri caiz ise bir şeyden anlamazmış gibi görmelerine üzülüyorum.

Siyasi bir konuşma yapmak istemiyorum ama "kontrollü darbe" söylemi şahsen beni ve toplumun büyük bir kesimini son derece rahatsız eden söylemlerden biri. Gaziler için, şehit aileleri için durum nasıl? Nasıl tepkiler duyuyorsunuz etrafınızda? Siz ne diyorsunuz?

Ü.S.: Yani bu konuda siyaset falan diye olaya bakmıyorum ben, her şey ortada olduğu için. Biz siyaset için bunları konuşmuyoruz ya da yapmıyoruz. Mesela Kılıçdaroğlu'nun en baştaki söyledikleri ile şimdiki yaptıkları arasında çelişkiler var. Hani ne oldu da böyle değişti? Yani orada onu derken, şimdi yürüyüşler yapıyor. Öyle ise Yenikapı'da o birlik beraberlik mitinginde neden vardı? Yani bunlar dediğim gibi siyaset adamı değil aslen. Piyon gibi kim derse onu yapan kişiler. Bir insan özellikle, siyaset adamı neci olursa olsun, sağcı solcu diye söylemiyoruz, kararlı olmalı, dediğini yapmalı. Tek başına bir insan değil; kendi kendine konuşmuyor. Ağzından çıkan her kelimenin hesabını vermeli. Halk dinliyor onu çünkü.

Tekrar tekrar altınız çiziyorsunuz. Bunun siyasetle ilgilisi olmadığına dair. Ve babanızın vatanperverliğinden bahsettiniz. Ayrıca hayatınızda hiç darbe görmemiştiniz. İktidarda ya da Cumhurbaşkanı olarak Recep Tayyip Erdoğan olmasaydı ve başka bir parti olsaydı yine aynı şekilde davranır mıydınız?

Ü.S.: Vatan elden gidiyorsa tabii ki yani başta kim olursa olsun biz sokaklarda olurduk. Namusumuzu, milletimizi, dinimizi savunmak için elimizden geleni yapardık. Ancak şöyle düşünüyorum. Bundan önceki cumhurbaşkanlarımız olsaydı, emin olarak dışarı çıkamazdık. Böyle emin adımlarla gidemezdik. Bir şeyler yapmaya çalışırdık ama belki de yanlış adımlar atardık. Ya da onlar dedi diye çıkmazdık. Biz kendimiz onlara bakmadan bir şeyler yapardık. Bilemiyorum. Cumhurbaşkanımızın çağrısını duyduğumuzda hemen sokaklara döküldük. Çünkü bir insanın bir kelimesine değil, bütün yaptığı hal, hareket, davranış önemli...

Yine olsa yine yaparım dediğinizi gözlerinizde görüyorum.

Ü.S.: Yaparım, evet. Hem de uçarak, koşarak daha fazlasını yapmaya çalışırım.

Minnetarız...

Ü.S.: Estağfirullah.


Bilimevi Kadın dergisinde yayınlanmış olan bu yazı, derginin kapanmış olması sebebiyle Esra Karahindiba ve Ülkü Sayın'dan izin alınarak alıntılanmıştır.


Yazar: Alıntı - Yayın Tarihi: 16.07.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 16.07.2024 11:59
371

Alıntı Hakkında

Alıntı

Genelde kaynak göstererek arada ise sadece atıf yaparak farklı sitelerdeki içerikleri sitemizde yayımladığımız oluyor. Kaynak vermediğimiz içerik için lütfen uyarın, düzeltelim.

Alıntı ismine kayıtlı 121 yazı bulunmaktadır.