15 Temmuz Dosyası: İnce Çizgi
15 Temmuz kalkışmasına direnerek unutulmaz bir gece yaşadık. O gece, sonuçlarını kestirmenin hiç kolay olmadığı çok önemli bir seçim üzerimize düştü ve biz bir karar verdik. Şüphesiz yakın tarihimize çizilen en önemli ama aynı zamanda en ince çizgiydi. O çizgi o geceden önce de inceydi, o günden bugüne değişen bir şey olmadı; hâlâ pamuk ipliği kadar ince. Meselenin beni en çok rahatsız eden yanı budur.
Ülkemizin geleceğinin tek elle, tek kolla, tek bacakla, yarım akılla yükselemeyeceğini idrak edemiyor oluşumuz! Hâlâ kısır, hiçbir zaman sonuca varmayacak, ancak cahil toplumların uyutulmasına ve cahil bireylerin siyasî eğilimlerinin pekiştirilmesine yarayan, şekle şemale, giyim kuşama, ibadete eğlenceye dair, ideoloji sandığımız tartışmalar üzerinden o pamuk ipliğini kopartmak peşindeyiz. Görünen düşmanlarımızın da başta nefsimiz olmak üzere küçük büyük tüm görünmeyen düşmanlarımızın da bir gavur ayrılıktan medet umduğunu, bir çirkef küslükten beslendiğini kabul etmiyoruz.
Eskiden kanı deli aktığı için gençlerimizin yaptığı hataları bugün her yaştan taşkınımız yapıyor. Aklı en selim görünenlerimiz, boş zamanlarında kutuplaşmadan şikâyet ediyor, önüne çıkan ilk tartışmanın girdabına kapılmaktan geri durmuyor. Oysa zamanı geldiğinde koşar adım sokağa çıkmak kadar zamanı geldiğinde de bir adım geri durabilmektir mesele.
15 Temmuzlar yüzyılda bir olur ama şeytan bizi her gün bin dürter. Her dürttüğünde öfke nöbetleriyle birbirimize saldırdığımızda, üşenmez, her birimizi alnımızdan öper. Esef madalyaları takar göğsümüze. Artık herkesin kendi bacağından asılacağı konularda birbirimize biçim dayatmayı bırakmalı, memleketi ideolojimizle, ayak direyişimizle, siyaseti meslek edinmişlere verdiğimiz safiyâne desteğimizle, atıp tutup konuşup durduklarımızla değil ürettiklerimizle, yaptıklarımızla, ortaya çıkardıklarımızla kurtarabileceğimizi anlamalıyız. Zaten şöyle bir nesnel gözle bakacak olursak bizim ne sekülerimiz bilim, teknik, kalkınma peşindedir ne inançlımız inancını dilinden eline, ayağına, uçkuruna, dimağına, kalbine indirebilmiştir. Her iki kesimin de avamı çokça ve boşça, kâmili ise nadir ve ancak kendi işi üzerindedir. Çünkü bu hengâme o kaymağı da süte geri karıştırır, ne yağ ne yoğurt ancak ziyan eder. Öyle bir galeyandır döner durur etrafımızda. Çünkü iş odur ki eyleyen kendinden başlasın, kendinde bitirsin, kendinden başkasında kusur, kendinde övünç görmesin.
Gelin yeniden tanış olalım. Yaralarımıza pens atalım, gözümüze bir pembe lens takalım; iyi yanlarımızdan birbirimize tutunalım. Kavgayı aramayalım, arandığımızda ulaşılamayalım. Bin susup bir yazalım, bir konuşalım. Bakalım. Görelim. Anlayalım. Bir an duralım; görmezden gelelim, sabredelim, hoş görelim, temiz düşünelim, bundan sonrasına sağ selamet devam edelim. Üç felaket kapıda, üçü birbirinden yakın: Deprem, savaş, küçük kıyamet. "Dört yanın çepeçevre sarılıyken ister bildiğin gibi devam et ister birliğe, beraberliğe, güllüğe şenliğe azmet." derler adama. "Gülistan nicedir gözünün önünde durur, girip hoşlanmazsın da biçip biçip beklersin büyüsün diye." de derler. Derler de derler... Anlayana...
Yazar: A. Erkan AKAY - Yayın Tarihi: 12.07.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 12.07.2024 10:14