15 Temmuz Dosyası: Kalkışmayı Merkezde Karşılamak
2016'nın Ramazan'ıydı. Hayatımda ilk kez ülke sınırları dışına çıkacaktım. Ramazan ayı da olunca umreye gitmeyi tercih ederdim tabii ama şartlar yönümüzü Amerika'ya çevirmişti. Sabıkası kabarık olan bu ülkeye antipatim çevremde bilindiğinden şaşkınlıkla karşılanmıştı gidişim. Aslında ben de şaşırmadım desem yalan olur.
Anksiyetesi olan bir insan için on saatten fazla havada kalacağını düşünmek stres olarak yeterdi fakat stres nedeni başka etkenler de vardı. Yurdun çeşitli yerlerinden sürekli patlama haberleri geliyor ve hepsi terör eylemi olarak kayıtlara geçiyordu. İşe bakın ki gideceğimizden bir gün önce uçağımızın kalkacağı Atatürk Havaalanı'nda da büyük bir patlama meydana geldi. Üç canlı bombanın patladığı olayda kırk beş kişi hayatını kaybetti. Bu durumda uçağımızın kalkıp kalkmayacağını son ana kadar öğrenemeden gergin bir bekleyişin sonunda uçağa bindik. 29 Haziran sabahıydı. Hem Suriye'de hem kendi ülkemde olanlar beni derinden etkilemiş, gözüm arkada gitmiştim. Bu sebeple varacağım ülkenin dünyadan bihaber atmosferine zor intibak ettim. Seyahatimiz tamamen turistik amaçlıydı ve bu ruh halinden çıkmam gerekiyordu. Ramazan Bayramı da gelince bulunduğumuz şehrin İslami merkezindeki Müslümanlarla buluşmak havamızı değiştirmişti.
Ramazan'ın da bitmesiyle gezilerimiz hız kazandı ve yönümüzü New York'a çevirdik. Amerikalılar beni şaşırtıyordu. Bu kadar konuşkan ve sevecen insanlar bulacağımı beklemiyordum. Ne yapsalar da olmuyordu gene de. Bu insanları mensubu oldukları devletten ayrı düşünmek benim için zordu. Yaşadığım bölgeye demokrasinin gelmemesi için her şeyi yapan, darbeleri organize eden, destekleyen, diktatörleri besleyen ve sonra da bu ülkelerde demokrasi olmadığı için sözümona "götürmeye" kalkan ve onları "3. Dünya ülkesi" diye sınıflandıran ülkelerin ağababasıydı bu devlet. Vatandaşları nasıl ayrı tutacaktık? Her ne kadar bunu onlara yansıtmasam da bu sorgulamayla geçti gezilerim. New York dönüşü yolda bir kara haber geldi.
"Türkiye'de darbe olmuş!!!"
"Türkiye'de darbe olmuş!!!"
"Türkiye'de darbe olmuş!!!"
"Türkiy…"
Darbe sanki beynimde oluyordu. İniyordu kafama. Yaşadığım coğrafyanın son beş yıllık darbe bilançosu ortadaydı. Suriye, Mısır, Yemen, Tunus…Türkiye'de nasıl darbe olabilirdi? Hadi oldu, biz ne olacaktık? Radyoda devlet başkanının insanları sokağa çağırdığı haberi geçiyordu. Sokakta ne olacaktı? Gözümün önüne Suriye sokakları geliyordu. Vatana geri dönememe korkusu beni yiyip bitiriyordu.
Neyse ki korktuğumuz gibi olmadı ve darbe bastırıldı. Biz darbenin dehşetini yaşamadık. Fakat çok şehit vardı. Yurt dışına çıkan devlet personeli geri çağırıldığı için havaalanında sıra dışı bir yoğunluk oldu. Bizim açımızdan olaylı başlayan seyahat olaylı bitti. Vatan sağolsundu.
Marquez'in, "İyi Yolculuklar Sayın Başkan" isimli öyküsünde devrik başkan, kendisinden sonra yerine geçen yandaşı için şöyle der:
-Sayago ve daha başkaları, hepsi de benim gibiydiler. Yerine getirmeyi bilmediğimiz bir görevle, lâyık olmadığımız şerefli bir mevkii ele geçirmiştik."
Bu sözler darbecilerin karakteristiğini anlatır aslında. Sonrasında ne olacağına dair bir fikri ve projesi olmayan, bir hezeyanın peşinden koşan zihniyettir darbecininki. Darbe bir yanıyla korku salan dehşetli bir hadise gibidir. Fakat bir yanıyla da komiktir aslında. Çünkü başarıya ulaşmış darbe yoktur. Yense de yenilir darbeci.
15 Temmuz'u yaşadım diyemem. Uçaklar üzerimde sorti yapmadı. Darbenin benim için anlamı, vatandan ayrı kalma ve geri dönememe korkusunu yaşatmış olmasıydı. Geçen zaman beni şüpheci ve temkinli olmaya itti. Şehit ve gazilerin büyük bir gerçeklik olarak karşımızda durduğu olayda bundan gayrısını bilmiyorum. O gece ne olduğuna dair fikrim değil sorularım var. Türkiye son sekiz senede adalet cephesinde mesafe alabildi mi mesela? İlk soru?
Yazar: Vildan KINALI - Yayın Tarihi: 15.07.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 14.07.2024 13:51