Ahmet Murat Özel İle KitapHaber Özgürlük Dosyası Röportajı

Sorular: Gülsüm ÇELİK
Tasavvuf alanında çalışıyorsunuz. Tasavvufun özgürlük anlayışı ve bunu tanımlamasından bize bahsedebilir misiniz?
Tasavvufun, ahrar yani özgür insanlar diye adlandırdığı bir grup vardır. Bu insanlar, nefsin arzu ve ihtisarslarından oluşan kısıtlarından özgürleşmiş kimselerdir. Nefs terbiyesi bu özgürleşme sürecinin yöntemini işaret eder. Bu tanımlama dikkatimizi, özgürleşmenin içsel yönüne çeker. Bir insanın tüketim bağımlılığına, başka insanların onaylarına olan bağımlılığına, dürtülerinin kendisini bazı dünyevi zevklere doğru çekiştirip durmasından doğan bağımlılığına karşısında direnç gösterebilmesi onun özgürleşerek ahrar olmasına yol açar. Tasavufa göre bu gerçek özgürlüktür. Buna göre bir insanın dilediği her şeyi yapabiliyor olması özgürlük değil, tam aksine bu dileklerin kaynakları hakkında bir körlük ve bilinçsizlik yaşamasından doğan gizli ve karmaşık bir köleliktir. Bu karmaşayı yaratan, kişinin nefsin karmaşık stratejilerini bilmemesidir. Bu sebeple tasavvufta öncelik nefsin tanınmasına ve bu tanımaya eşlik eden bir düzenleme ve eğitme sürecine verilir.
Sizce sınırlar başlatıcı mı yoksa engelleyici bir yerde mi duruyor?
Sınırlar hem engellere, hem de imkânlara işaret eder. Bizi durdururlar ama aynı zamanda yeni bir başlangıcı ima ederler. Kanatlarımın olmaması benim sınırlarımı oluşturur ama aynı zamanda uçabilmek için başka bazı donanımlara ve belki yapay kanatlara ihtiyaç doğurur. Böylece durdurulduğum sınır aynı zamanda ilham kaynağım olur.
Son zamanlarda belirli sosyal medya platformlarında belirli içeriklerin sansürlenmesine şahit oluyoruz, buna maruz da kalıyoruz. Kendi özgürlük ütopyasını kuran sosyal medyanın yeni bir dayatma biçimi olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu konudaki düşünceleriniz neler?
Sosyal medyada bir özgürlük sanrısı yaratılması, bu ortamlarda gerçekten özgürlükle ilgili daha derin ilgileri ve arzuları gizlemeye yarar. Bunun sebebi çağdaş özgürlük fikrinin kapitalist sistemin devamlılığını temin edecek şekilde düzenlenmesidir. Mesela modanın önerdiği marjinallikler moda sektörünü besleyen damarlar olduğu için bu marjinallikler özgürlük olarak sunulabilir. Ama aslında bağımlılığı güçlendiren yeni ve taze fikirlerdir söz konusu olan. Fakat modern tüketim sistemini kısıtlayan bir fikir, bizzat tüketicilerce itibarsızlaştırılarak tüketme özgürlüğünün karşısına konulur. Böylece gerçekte özgür olmayanlar özgürlük çığırtkanlığı yapmaya başlar. Sömürgeleştirilmiş bir kitlenin sömürgecileri savunmasına benzer bu durum ve bu durumun bir kölelik olduğunu anlamak katmanlı kölelik yapısı sebebiyle daha da zordur.
Şiir, kelime olarak şuurla organik bağı olan bir ibare. Şair olarak şiirin ifade alanındaki özgürlük imkânlarından bahseder misiniz? Şiir yazarken ne kadar özgürsünüz?
Şiir öncelikle gündelik dilden özgürleşmeyi önerir. Gündelik dil üzerindeki yaygın uzlaşma dili bir alışkanlık haline getirmektedir. Oysa daha derin bir şuur hali bu alışkanlıktan çıkmakla, dili tazelemekle mümkündür. Şiir bize bu yenilemenin, alışkanlık dilini ters yüz etmenin kapısını açar. Bu, şairin dille çatışan deneyiminin yeni bir dil yaratma ihtiyacına yol açacaktır. Böylece kendi dilini var kılan, başka dile ihtiyaç duymayan bir özgürleşme çağrısı doğar. Şiir kaçınılmaz olarak dilsel bir özgürlüktür.
Modern dünyada özgürlük denilince yanına hemen bir kölelik çağrımı da geliyor. Sizce bugün özgürü ve köleyi kimler olarak tanımlayabiliriz?
Bugünün köleliği, insanın köle olduğunu bilmemesi sebebiyle daha sofistike bir durumda. Bir kimsenin kariyer, tüketme, zengin olma gibi günümüzün kendini var etme modellerinde yatan sinsi kısıtları görmemesi onun acıklı bir hikaye yaşadığını gösteriyor. Köle ama köle olduğuna değil, aksine sonuna kadar özgür olduğuna inanıyor. Daha da ilginç olan, artık dışarıdan bir kimsenin onu köleleştirmesine gerek yok, çünkü o kendisinin hem efendisi hem kölesi.
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 12.01.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 08.01.2024 10:57