Akıntıya Karşı Kürek Çekmek
“Her şeyin yegâne ölçüsünün para olduğu yerde adâletin ve refahın
hüküm sürmesi imkânsızdır.”
Thomas Moore
Fikir nedir? Fikir akımı, değişimi sağlar mı? Fikir üretebiliyor muyuz? Çağın handikabından kurtulmak için hangi fikir akımını benimsemeliyiz? Günümüzü değiştiren orijinal fikir üretimi ile yenilik gerçekleştirmek mümkün müdür? Fikir üretmekte dilin önemi var mı? Kelime üretimi sonucunda fikir üretimi kendiliğinden gerçekleşir mi? Müzik, fikir üretimine ve dil gelişimine katkı sağlar mı? Dil gelişimi demek düşünce değişikliği demek mi? Evet, Kutlu’nun dikkat çektiği bu sorulara verilecek cevabı var. Felsefede, fikirler genellikle bazı nesnelerin zihinsel temsili görüntüleri olarak alınmaktadır. Fikirler, ayrıca zihinsel imaj olarak bulunmayan soyut kavramlar da olabilmektedir. Pek çok filozof, fikirlerin temel sorununu ontoloji alanında irdeleyip, fikirlerini sunmuştur. Fikirlerin anlamını oluşturma ve anlama kapasitesini geliştirme, insanoğlunun temel ve belirleyici bir özelliği olarak kabul edilmektedir. Popüler anlamda bir düşünce; soyut bir nesnenin, insanın zihninde oluşturduğu faaliyettir. Düşünce; bir kişi ya da bir yer söz edildiğinde, düşünmeden ya da ciddi bir düşünmeden bile, bir derin düşünce, kendiliğinden biyolojik bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Düşünme sonucu varılan, düşünmenin ürünü olan görüş, zihinsel yaratım, mütalaa, fikir, mülahaza, ide; yeni ve orijinal bir fikir olarak ortaya konmuşsa yeniliklere yol açmaktadır.
Düşün. Duyularla değil, zihinsel olarak tasarlanan, biçim verilen, canlandırılan nesne veya olay olduğunda değişir dünya. Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik düşünce olarak tanımlanmaktadır. Dış dünyanın insan zihnine yansımasıdır. Niyettir. Tasarıdır. İlke, yönetici savdır düşünce. (TDK)
Düşünce Akımları Üzerine
Ülkemizde üzerinde yoğun olarak durulmuş ve gelişmeye sebep olarak yoğun tartışmalara sahip olmuş düşünce akımları; Garpçılık, Türkçülük, İslamcılık yeniden yapılandırılarak ideal bir düzen kurula bilinir mi? Sorusunun cevabına kendi fikir akımıyla çözüm aramaktadır Mustafa Kutlu.
Türkçülük, dönemin vatanperver olarak sınıflandırılan aydınları tarafından ortaya konulmuştur. Osmanlı’nın son dönemlerinde ortaya çıkmış olan Türkçülük, zaman içinde geçmiş ve güçlenmiş yapılar arasında gelmektedir. Tarihi açıdan da önemli olduğundan dolayı birçok kişinin merak ettiği konular arasında yer almaktadır. Türkçülük; özellikle Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde, Osmanlıcılık ve İslamcılık akımları ile beraber ortaya çıkmış bir oluşumdur. Özellikle Avrupa'daki ulusçuluk akımları ile etkisini göstermeye başlamış, bunu örnek almış bir akım olarak da anlatmak mümkün. Türkçülük akımı, Osmanlıcılık ve İslamcılık ideolojilerinin uygulama alanı bulamadığı bir zamanda devleti kurtarma adına ortaya çıkmıştır. Bu düşünce akımına göre devlet; ancak dili, dini, soyu ve ülküsü bir olan topluma dayanarak ayakta durabilir. Türkçülük, dil, tarih ve edebiyat alanlarındaki çalışmalarla, yani bir kültür hareketi olarak başlamış, zamanla siyasî bir nitelik kazanmıştır. Her ne kadar İslâmcılığın doktriner bütünlük ifade eden bir tanımı olmasa da gazete, dergi ve bazı risâlelerde ortaya çıkan İslâmcı fikriyatın genel çerçevesini inanç, ibadet, ahlâk, felsefe, idare, siyaset, iktisat, hukuk, eğitim alanlarında İslâm’ı bütün bir hayat nizamı olarak yeniden hâkim kılmaktadır.
Garpçılık veya Batıcılık, Osmanlı İmparatorluğu’nda ortaya çıkmış bir siyasi görüşün tanımıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı karşısında geri kalmış olduğunu vurgulayarak, devletin devamlılığı için her tür alanda Batı medeniyetinin örnek alınmasını ve Avrupa devletleri ile yakın ve iyi ilişkiler kurulmasını zorunlu kılmaktadır. Batıcılık özellikle Osmanlıcılık ile birçok alanda benzerlik taşır ve bu yüzden onunla birlikte aynı görüşün iki farklı görünümü olarak da adlandırılmaktadır. Batıcılığın İslamcılık ve Türkçülük üzerinde de önemli etkiler oluşturmaktadır.
Bu düşünce akımları dünyadaki gelişme ve değişme karşısında devletin bütünlüğünü korumak için ortaya çıkmıştır. Bu akımlar sadece siyasî özellik göstermemiş, sanat ve edebiyatı da etkilemiştir. Bu akımlardan İslamcılık, Osmanlıcılık ve Batıcılık tam ve yaygın bir hareket hâline gelememiş, Türkçülük akımı Cumhuriyetin kurulmasında ve devamında önemli rol oynamıştır. Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan vatandaşları ırk, din ve dil ayrımı yapmadan eşit kabul eden düşünce anlayışına Osmanlıcılık denir. Bu anlayışa göre devletin bütünlüğünü korumak için dil, ırk ve din farkı gözetilmemeli, herkes aynı hak ve yetkilere sahip olmalıdır. Sürdürülemediği için Türkçülük düşüncesi ön plana çıkmıştır.
İslamcılık, Osmanlı Devleti'nin bütünlüğünü korumak amacıyla önem kazanan bir düşünce akımıdır. Halifelik makamı gibi yüce bir makamın Osmanlı’nın elinde bulunması amacıyla Müslüman toplumların ve toplulukların halife etrafında toparlanıp siyasi, sosyal, ekonomik, sanat alanlarında çağı yakalama, çağın getirmiş olduğu olgulara cevaplar üretebilme amacıyla ortaya konulmuş bir düşünce akımıdır. Bu düşünce akımının birçok yansımasını birçok alanda görmek mümkündür.
Mustafa Kutlu’nun Fikir Akımları Üzerine Yaklaşımı
Küreselleşmenin insanlığı getirdiği son durak olarak yaşadığımız çağa dair neler söylenebilir? Bu söylemler içerisinde toplumların büründüğü yapı, sosyal, siyasal, bireysel, kültürel, dini yönden nasıl değişim ve dönüşümler ortaya çıkmıştır? Küreselleşme, “dünyayı küresel bir köy” haline bürüme çalışmaları ne derece iyi ve etiktir! Göçmenler hayvan hakları kadar hak tanınmasını istemektedirler. Bu durum gerçek ve acı bir durumdur. Bu durum, çağın insana dair yaklaşımının bir sonucu olarak okunmaktadır. Akıntıya Karşı adlı eser çağdaş küresel medeniyetin insanlığı getirdiği son noktada birikenleri irdelemektedir. İnsanlığın oltasının ucundaki yeme kayıtsız kalmak mümkün mü? Mustafa Kutlu mümkün olan yol haritasını çizmektedir. Akıllı telefonlar masaya konulduktan sonra sosyal medyanın zararını tartışmanın yararı var mı? Teknoloji kullanımı esiri olan toplumu düşünmeye ve fikir üretmeye davet etmektedir. Yıldız savaşları boşuna mı çekildi? Geleceği öngöremeyen bir toplumu önüne katan akıntı sürükler; en son noktası enkaz yığını olana kadar. İnsan, tabiat, dünya güçlülerin ellerinde değil mi? Geriye İlah ilan etmek mi kaldı? Sırada ne var? Nükleer savaş mı? Dijital savaş mı? Biyoteknolojik savaş mı? Yoksa hali hazırda savaş var mı, yok mu? Bu akıntıya karşı durmak mümkün mü? Tek yol olarak görülen tüketim toplumu bir çıkmaz sokak olduğu gerçeğiyle yüzleştirmektedir. Güç ve tüketime kapılan medeniyeti bu, akıntıya karşı Ahlak Nizamını, insanlık ve dünya için devrim olarak sunmaktadır Kutlu. Tüketime direnişi, akıntıya karşı durmakla dirilişin ilk adımıdır. “Ürüne para ödemiyorsanız ürün sizsiniz.”
Garplılaşmanın neresindeyiz? Garpçılık, Tanzimat’tan bu yana devletin resmî ideolojisi olmuştur. Cumhuriyetle birlikte tüm kanunlarımız batıdan alındı. Türkçülük ve Garpçılık Cumhuriyette birleşti. İslam etkisini yitirdi. Sosyalizm, siyasi çekişmelere sahne olan son elli yılda nereden nereye geldi. Siyasi, fikri ve sanatsal yön verme çabası Akıntıya Karşı savunduğu fikir akımı ile duruşu Mustafa Kutlu’nun, bu deneme eseri ile okuru bilinçlendirme çabası ile aktarımıdır. Tüketim Toplumu’nun hızla akan ırmağında “Akıntıya Karşı” duruş mümkün mü? Sorusuna cevap aramaktadır.
Akıntıya Karşı Kürek Sallamak
Sanayi kuramadık çünkü bizim şehirlerimiz tarım toplumunun şehirleri olduğu üzerinde durmaktadır. Buna yönelik yaşam düzenine geçmek için önerilerin hayata geçirilmesi içindir Kutlu’nun çabası. Dünya, Tekno kapitalizme geçti. Tarım toplumu devrini tamamladı. Sanayileşme, hiper endüstriyel toplum oluşturdu. Biz ise sanayi toplumu kuramadığımız için taklit ettik. Ortaya iki arada bir derede bir hayat tarzı çıktı. Toplum, ruhunu yitirdi. Toplumun fikir üretimi yok, dil geliştirilemedi, sanat değersizleşti. Toplumun, ruhunu canlandırmak için değerlerimizi canlandırmak gerekmektedir. Ruhu, yansıtan sanat ve müzik, hayatın derinliğini oluşturmakta olduğu için müziğe çok daha fazla yer vermek gerektiğine değinmektedir Kutlu, fikri üretime ayrıca değer verilmelidir. İlhamı gelenekten alan yenilikler getirmelidir. Tarıma bağlı kurulan şehir civarında tarıma bağlı sanayi bulunmalıdır. Gibi fikir önerilerini sunmaktadır. Şunu söylemek istiyor: Ahlakımız bizim acı ve tatlıyı paylaşmamızı söyler. Yalnız olmadığımızı anlamamız gerekmektedir. Bu dünyada bize ayrılan süre gelip geçerken çare olmanın iç huzurunu tatmalı, onurunu yaşamalıyız. Paylaşmak, dayanışma göstermek, tebessüm etmek ve ağlarken bir sineye yaslanabildiğimizde hayat anlam kazanmaktadır.
Bilim insanları, üniversiteler, laboratuvarlar, uzmanlar, ilaçlar ve silahlar, bürokratlar, işçiler, hukuk, iktisat ve siyaset, eğitim ve sanat büyük bir güce biat etmiş durumdadır. Nedir bu “Akıntıya Karşı”? Dünyayı, hayatı, tabiatı önüne katan boz bulanık ve karanlık sömürü düzenine karşı Kutlu’nun fikir akımıdır. “Amentüye İnananlar.” Onların kalbi, imanı, zihni ve fikri ile oluşan “isyan ahlakı” ile akıntıya karşı çıkabilir. Henüz bir ideolojiye ulaşılamamıştır. Maddi manevi bir güç vücut bulamamıştır. Köklerimizi unutarak fikri bir buhranın içinden çıkamamaktayız. Siyasi ve ekonomik bağımsızlığa fikri bağımsızlıkla ulaşılabilinir. Aradığımız “Adil Düzen” Akıntıya Karşı durmakla olacaktır. Bu mesuliyeti hissiyatından eseri ile “Yol Haritası” sunmaktadır Mustafa Kutlu.
Mustafa Kutlu
Akıntıya Karşı
Sayfa 147
2021, İstanbul
Dergâh Yayınları
Yazar: Ülker GÜNDOĞDU - Yayın Tarihi: 12.07.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 05.07.2021 22:46