Anne-Kız; Hasta Bakıcılık-Hastalık ve Edebiyat

“Aşkı tahtından indirip 39 derece ateşi getirmeli…”
Hasta ve Hastalık
İnsanın veya herhangi bir canlının tarihi süreç içindeki durumuna göz attığımızda sağlık-hastalık ikileminde veya güçlü-zayıf ikileminde salınıp gittiğini görürüz. Kimi zaman sağlığını yitiren canlı organizma, iyileşmesi için üzerine titrenmesi gereken bir kırılganlığa bürünür. Ne kadar güçlü-kuvvetli olursa olsun bir canlının hastalık kapması bütün uzuvlarında bir bitkinliği de beraberinde getirir.
“Hasta” sözcüğü farsça kökenlidir. İlk başta yaralı anlamında kullanılan kavram daha sonra geniş bir anlama kavuşmuştur. Ayrıca hasta tanımı için Anadolu’da birçok kavram kullanılmış. Çorum’da sökel, Elazığ’da çor, Balıkesir’de sangrı denilmiş hastayı anlatırken.
Hastalık ile edebiyatın iç içe geçtiği yerde Virginia Woolf ve annesi Julia Stephen’ın hasta ve hasta bakıcılık üzerine ele aldıkları eser ortaya çıkıyor. Eser iki ayrı bölümde sunuluyor. Öncelikle Julia Stephen hasta ve hasta bakıcılık eksenindeki notları ile pratik çizgi oluştururken, kızı Virginia Woolf ise hasta ve hastalık üzerinden edebiyat ve kısmen felsefeye dair bir bakış açısı sunuyor.
Julia ve Virginia
Julia Stephen yıllarca ünlü bir ressam olan teyzesinin modeli olarak yaptığı güzel resimlerine katkı sağlarken, pre-raffelite grubunun seçkin bir modeli de oluyordu. Sonrasında bir evlilik gerçekleştirmiş, üç çocuğu olmuş fakat eşinin ölümü üzerine üç çocuk ile bir başına kalmıştı. Hayata tutunması için kendini hayırseverliğe adadı. Bu arada Virginia’nın babası ile evlendi. Bu birlikteliklerin de sonucunda yedi çocuklu bir ailenin merkezinde yer almaya başladı.
Virginia on üç yaşındayken annesini kaybetmişti. Bu erken yaşta gelen ayrılık onu derinden sarsmış, yedi kardeşle onu paylaşmak zorunda kalmanın üzerine yokluğunun gelmesi yüreğinde derin boşluklar bırakmıştı.
Hasta Odalarından Notlar
Julia Stephen hayatında her daim birilerine bakmış olmanın kendisine verdiği hassaslık ile notlarına başlıyor. Hasta bakıcılığa otoriter ve değişmez kurallar getirme amacında olmadığını, sadece hasta bakarken nelere dikkat edilmesini hatırlatarak hastaların konforunu amaçladığını belirtiyor.
Hasta ile hasta bakıcı arasındaki ilişkiyi, iki sıhhatli arasındaki ilişkiden daha kolay bulan yazar, sağlıklı iken bir ilişki kurmakta yaşanan zorlukların hasta olunca görmezden gelinmeye başladığını hatırlatıyor. Bu aslında önem verdiğimiz şeylerin, acı karşısında ne kadar da çaresiz olduğunu gözler önüne seriyor.
Julia bütün aşamalarıyla bir hasta bakıcının hastasının çarşafını, yastığını, yıkanmasını, yeme-içmesini, uyku düzenini, def-i hacet durumlarını, ayaklarının kurulanmasını, saçlarının taranmasını, ışık düzenini vs. bölüm bölüm ustalıkla bir uzman edasıyla anlatıyor. Bu aslında bize, Julia’nın hassasiyetle bu işi yaptığını ve dikkat ettiği şeyleri yine hassasiyetle okurlarına aktardığını gösteriyor.
Hasta bakıcının olmazsa olmazı gülümsemektir. Yüzü gülmeyen biri bu işi yapmamalıdır. Ayrıca en dikkat etmeleri gereken şey, hastanın yanında muğlak konuşmalar ve fısıltılar yapılmamalıdır. Bütün bu süreçler hasta ölüp etrafında aile efradı halka olana kadar incelikle yapılmalıdır.
Hasta Olmaya Dair
Virginia, hastalığın hasta ruhunda ve bedeninde oluşturduğu yansımaların nasıl olur da edebiyatın kapılarını tırmalamadığını sorgulayarak eserine başlıyor. Örnekleri olsa da bu örneklerin tatmin edici düzeyde olmadığını belirtiyor.
Virginia, edebiyatın bu uzaklığının aslında hastalığın kavramlarını taşımadaki fukaralığı olduğunu da eklemeyi ihmal etmiyor: “Acı çeken biri başının ağrısını bir doktora anlatmaya çalışsın bakalım, dil anında kurur.” Dil kurursa yeni bir dil bulmak gerektir: “…aşkı tahtından indirip 39 derece ateşi başa getirmeli; hasret yerini siyatik ağrılarına bırakmalı; uykusuzluk masaldaki kötü adamın rolünü oynamalı, kahraman da tatlı beyaz bir şurup olmalı.”
Konuyu “duygudaşlık/sempati” kavramına taşıyan yazar, buradan sosyolojik bir boyuta kapı aralıyor. İşleyen çarkın bozulmaya başladığı noktanın aslında her gün olağan olan nice şeyi fark etmemize olanak olduğunu gösteriyor. İnsanların gökyüzüne bakmalarını, ondaki nizam ve intizamı, bulutların şekil değişikliği ile akıp gitmesini, yeryüzünde her gün nice faaliyetin olduğunu idrak etmesi gerektiğini belirtiyor. Bu düzenin bir duygudaşlık getirmeyeceği, bunun için daha yakın olana, örneğin bir güle odaklanmamız, doğaya dönmemiz gerekmektedir.
“Hastalık bizi nesrin icap ettirdiği uzun seferlere bigâne kılar.” Bu yüzden şairler iyi ki varlar. Zaten hastalıkta kavramlar farklı bir efsuna bürünmüyorlar mı? Hem hastayken anlaşılmazlığın üzerimizdeki etkisini daha çok önemsiyoruz. Hayal dünyamız alabildiğine genişlemiyor mu?
Eser ve Sonuç
İki eser de farklı bir dil, farklı bir anlam örgüsü, farklı ideolojiler, farklı yaklaşımlar içerse de ikisinin ortak noktası hasta ve hastalık. Julia sade ve anlaşılır bir dil, anlatırken karşısındakini kırmayacak ve hastanın nasıl kırılgan olduğunu neredeyse okurlarına yaşatacak bir dikkatle dilini kurguluyor. Girizgâhtaki çarpıcı yorumları metnin ilerleyen bölümlerinde bırakıp, tamamen öğüt veren bir bilge gibi hasta bakımının nasıl yapılması gerektiğini anlatıyor.
Kızı Virginia, dilin tüm imkânlarını sergiliyor. Betimlemeler, teşbihler ve kavramlar üzerinden derin bir bağ kurmaya çalışıyor. Edebiyat ile başlayıp edebiyat ile bitiriyor. Hastalığın boyutlarını bir edebi metin içinde eriterek gösteriyor. Kimi zaman kıyas, kimi zaman birkaç mısra ile hastanın idrak havuzunu da bize yansıtmaya çalışıyor.
Bu iki eserin birleştirilerek dilimize aktarılması ve farklı bir okuma deneyimi sunduğu için derleyene, çevirene ve yayınevine teşekkür etmeliyiz…
Hasta Olmaya Dair/ Hasta Odalarından Notlar
Virginia Woolf/ Julia Stephen
Everest Yayınları
80 Sayfa
Yazar: Mustafa ATALAY - Yayın Tarihi: 27.01.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 14.01.2021 14:56