Anthony Burgess’in Otomatik Portakal’ı, Edebiyat, Faik ÖCAL

Anthony Burgess’in Otomatik Portakal’ı yazısını ve Faik ÖCAL yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Anthony Burgess’in Otomatik Portakal’ı

10.05.2024 09:00 - Faik ÖCAL
Anthony Burgess’in Otomatik Portakal’ı

Dışarıda Alex, içeride 6655321'im ve ne harfler beni tutuyor içerde ne de rakamlar beni ifade ediyor dışarıda. Ne onların istediği gibi oldum ne de kendi isteğime ulaşabildim. Hayat ve ölüm, iyiliğin ve kötülüğün ötesinde bir oyundu. Beethoven bu oyunun şefiydi. Ben sadece Beethoven'in çocukluğunda ölmek istiyordum. Ölmek ve yitik bir cennette yok olmak isteği, beni kasıp kavuruyordu. Sanki sadece bu istek için vardım, bu istek için dünyaya gelmiştim.

Tanrının papazıyla, devlet bakanıyla, hapishane müdürüyle, komiser Chasso'yla, Doktor Brondsky ile işim olmasın istedim ama bir yaşama nedenim yoktu ve hayat bir oyundan ibaretti benim için. Bu yüzden ben de keyfime göre oyun oynuyordum. Diğer oyuncakların devrilmesinin, kırılmasının, parçalanmasının bir önemi yoktu. Başkalarının senaryosunda da yer almaya niyetim yoktu. Devletin istediği otomatik bir portakal olmayacaktım, kendime ait bir yolum ve yaşam felsefem olmaması pahasına. Çünkü ben on sekizinde bütün intiharları ve yuvaları tüketmiştim. İçimdeki intiharlar yuvalara az kalıyordu, yuvalar intiharları dolduramıyordu. İntiharlar ve yuvalar arasında kalakalmıştım. Kimi zaman intihar eden Alex oluyordu kimi zaman da yuva kuran 6655321.

Sen sadece konuşursun Papaz Efendi; çünkü eyleme geçecek cesaret yok sende. Sen hapishane müdürü, verilen emirleri harfiyen yerine getirmekle yükümlüsün, bu yüzden asla içimdeki intiharların kökenine ulaşamazsın. Sen komiser Chasso, düzenin bekçiliğini yaparken içimdeki karmaşayı ve kötülüğü görecek gözlerden yoksunsun. Sen İşişleri ve İç İşleri Bakanı yine gördüğünün canına oku ve bana verdiğiniz harflere ve rakamlara saldır, onları kendine göre düzenle. Zaten bundan başka bir şey bilmezsin. Tek amacın beni içeride ailemin yanında ve dışarıda yuvada tutmaktır. Ama mutlaka beni bir yerlerde tutman, bir yerlere yerleştirmen lazım. Bu senin görevin, var olma sebebin. Bilmelisin ki içeride ve yuvada tuttuğun on sekizinde yorgun düşmüş, bitmiş bedenimdir. Siz, Pavlov'un köpekleri (Dr Brondsky, Dr Branom) sadece içimdeki kötü oyunu tanımama yardımcı oldunuz. Sizler köpekleştikçe Beethoven'in sesini daha gür duyar oldum ve çocuk Beethoven ile intihar etme isteğimi tetiklediniz. Sizler bende imkansız bir hayalin temelini attınız: Çocuk Beethoven ile intihar etmek.

Alex intiharların çocuğu, 6655321 yuvanın piçidir. Beni hiç anlamadınız. İyiliğin seçilen bir şey olduğunu, insanın seçim yapmadığında insanlıktan çıktığını söylüyorsun Papaz Efendi. Ne güzel söylüyorsun. Zaten en iyi yaptığın iş bu: Güzel konuşmak, sadece konuşmak, hep konuşmak. Pekiyi ben isteyerek kötülüğü seçmiş olmaz mıyım? Kötülük de içten, içeriden gelemez mi? Madem ki cehennem ateşinin yakıtı buradaki kötülüklerdir. Her şey bir inanç meselesidir Papaz Efendi. Bunu benden iyi bilirsin ama inanç hakkını sadece kendinde görürsün. Hitler de Beethoven dinliyordu ve bir davası vardı. Beethoven, hiçbir zaman Hitler ve davasının arasına girmedi, tam tersine bunlar birbirini tamamladı Hitler'in içinde. Çünkü Hitler hiçbir zaman kötülük yaptığını düşünmedi. O zaman mesele iyiliğin ve kötülüğün göreceliliği oluyor. Tanrı vardır ve mutlak manada iyidir. Tanrı hep iyiliği ister ama insanlar özgür iradeleriyle mutlak iyi Tanrıyı kendilerine göre (iyi/kötü) değiştirebilirler. Bu demektir ki seçim hakkı olan her irade sonsuzluğa açılan bir kapıdır, insan sonsuza dek cennette ya da cehennemde kalabilir.

Hayat bir seçimden öte, neyi nasıl yapmak istediğimizdir Papaz Efendi. Önüme intiharlar koydunuz. Alex'i bu intiharlardan birini seçmeye zorladınız ama ben hiçbirini istemedim, sadece kendimi kendimce yaşamak istedim. Sonra beni bir yuvanın piçi yapmak istediniz 6655321 rakamıyla ama ben böyle bir yuvada yaşamak istemedim. Sonra saldınız. Ben de bozuntuya vermedim, oynadım kendimle ve sizlerle. Oyunumda ne sizin intiharlarınız ne de yuvalarınız vardı. Devlet içimdeki oyuncuyu etkisiz hale getirip yerine bir otomatik portakal getirmek istedi. Buna izin veremezdim işte. Sizlerin istediği gibi bir otomatik portakal olmayacaktım.

Tanrı ne mi ister Papaz Efendi? Ben sorunuza soruyla karşılık vereyim: Tanrı için özgürlük mü önce gelir yoksa ahlak mı? Tanrı için ahlak önce gelseydi biz insanları cennetinde tutmaya devam etmez miydi? Böylece Adem babamızdan itibaren başımız dünya ve sonsuzlukla da belaya girmezdi. Ama siz bana iki seçenek dayattınız: Alex'in intiharı ve 6655321'in yuvası. Bunları istediğimi nereden çıkardınız. Bunlara hiç istemedim ki.

Doğru, her insan sevdiğini öldürür Papaz Efendi. Sorun burada işte: Sen ve devletin beni hiç sevmediniz. Siz sadece iktidarınızı ve dünyevi menfaatlerinizi sevdiniz ve beni buna itaate zorladınız. Tanrıyı kendi çıkarlarınız ve devletiniz için kullandınız. Kendimce oyun oynamamı bile tehlikeli buldunuz. Siz ve devletiniz özgürlükten ve özgür iradeden korkuyorsunuz. Benim gibi hayatı oyun olarak yaşayanları 'hizaya getirmek için' Alex olarak Staja Eyalet Hapishanesine, 6655321 olarak 84F'ye tıktınız, bekçilerinizin, doktorlarınızın, komiserlerinizin gözetiminde. Tek bir amacınız vardı: Sizin iyi Tanrınızı öven, yüce devletinize sorgusuz sualsiz itaat eden otomatik bir portakalını (Pavlov'un modern bir köpeğini) yaratmak. Ama bozuk çıktı otomatik portakal, intiharlar ve yuvalar arasında kaldı Pavlov'un köpeği.

Beni nasıl görüyordu Doktor Brondsky: "Bir akıl çağının kafirliği. Doğruyu görür ve onaylar, ama yanlışı yaparım. Hayır, hayır evladım, sen her şeyi bize bırakmalısın." (s. 103). Her şeyi size bırakmamı istiyordunuz ama oyuncu yeteneğimi istesem bile size bırakamazdım çünkü ben doğuştan bir Homo Ludens'tim ve siz bunu bilmiyordunuz, daha fenası biliyordunuz ama bilmezlikten geliyordunuz. Homo Ludens, aynı zamanda sana sorduğum "Tanrı için önce özgürlük mü gelir yoksa ahlak mı?" sorusuna bir cevaptır Papaz Efendi ve Alex'in intiharlarını, 6655321'in yuvalarını sizlere bırakıp gidiyorum. Nereye mi? Yeni bir evrende yeni bir oyun planı kurmaya. Ne de olsa doğal ve gerçek bir Homo Ludens'im, bütün hemcinslerim gibi. Üzülmeyerek belirteyim ki bu sefer oyun planımda siz olmayacaksınız. Oyun planım hakkında tek bir şey söylemek istiyorum. Oyun planımda çocuk Beethoven ile cennette sonsuza dek yaşamak var.

Otomatik Portakal
Anthony Burgess
Çev. Dost Körpe
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
168 sayfa

İstanbul, 2016


Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 10.05.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 01.05.2024 02:08
372

Faik ÖCAL Hakkında

Faik ÖCAL

2000’de Cumhuriyet Üniversitesi Sosyoloji mezunu... 2004 yılında Franz Kafka’nın Romanlarında Birey ve Devlet İlişkisi üzerine yaptığı tez ile yüksek lisansını yaptı.

Çeşitli sitelerde ve dergilerde yazıları çıkmakla birlikte 2008’den beri düzenli olarak Yolcu Dergisi’nde yazılar yazmaktadır.

Yayımlanmış Kitapları:

Yitik Anılar Şehri, Erguvan Yayınları, 2008.
Aziz ve Aciz Emanetçi, Erguvan Yayınları, 2008.
Dört Mevsim Beş Vakit Hüzün, Roza Yayınları, 2012.
Uzaktaki, Az Kitap, 2021.
101 Kürtçe Roman 1. Cild, Sitav Yayınları, 2022.
Beyaz Hüzün, Az Kitap, 2022
Yeni Bir Aydınlanma Felsefesi, Zilan Akademi, 2023
Deprem Günlüğü, KDY, 2023 

Faik ÖCAL ismine kayıtlı 89 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 8 kitap bulunmaktadır.

Twitter Instagram Kitapyurdu.com