Arastadaki İnsanlar Kimin İnsanları?

Recep AYIK yazdı...
Arasta, çarşı demek. Eski çarşılarımız bu isimle anılırdı. Çarşılarda daha ziyade zanaat erbabı bulunurdu. Artık anılarda kalan bu çarşıların günümüze ulaşan halleri, ruhunu kaybetmiş ama şeklini korur vaziyette. Çarşıda yine ayakkabıcılar var ama kimse yemeni, kundura imal etmiyor. Çay ocaklarında hazır gazoz satılıyor. Turistik bir anlam ifade etmediği sürece imalatın yani kendine özgü üretimin esamisi okunmuyor. Çarşının ruhunu arayan insanlar da elde kalan şekilden medet umup bir çay ocağı serinliğinde dinlenmek istiyor. Yer yer mümkün, yer yer hayal…
Günümüz öykü dünyasında da bir "arasta" var, belki birkaç tane. Öyküler alınıp satılıyor. Kimisine paha biçiliyor vs. Kimi zaman bu paha, hak ettiğini buluyor; kimi zaman başka saiklerle pahalar biçiliyor. İşin siyaseti burası. Çok da girmeyelim. Ama unutmayalım ki Türk öyküsünü kuran adamların ilki, Beyoğlu'nda şeker komasına girip öldü. Son anda kadavra olmaktan kurtuldu. Mezarı da üç kez değişti. Allah rahmet eylesin.
Böyle bir girişle başlamamıza vesile olan eser, Arasta'nın İnsanları [1]. Dumanı üstünde bir kitap. Öykü diline yabancı değil, kurgusal bütünlüğe hâkim. Bu girişle ilgisi nedir, ifade etmeye azmedelim.
En başta ifade etmek gerekir ki yazar, sıkı bir Yaşar Kemal hayranı. Bunun zararı nedir? Zararı demeyeyim ama yazarın üslubuna bariz bir biçimde etki etmesi yakışıksız duruyor. Yazarın Yazgı, Yıldızları Değiştirmek, Yenidünya Ağacı, Turacı Yakmak, Akyol Ağıdı-Beşinci Mevsim hikâyeleri İnce Memed'in destansı ama destan gibi olmayan üslubundan fırlamış gibi. Çukurova'da doğup okuma yoluna koyulunca yazmanın ilk şartı bu mu? Yani Yaşar Kemal'i taklit etmek mi? Hikâyelerdeki dil, günümüz hikâye diline hatta konuşma diline hatta edebiyat diline yöresel bazı kullanımlar eklemekten başka bir işe yaramıyor. Bu, yeniçeri kıyafetiyle tango yapmaya benziyor. Bir Anadolu var, doğru. Ama bu Anadolu'yu tanımada ve anlatmada kim, ne kadar başarılı? Bu meyus soru hakkında şöyle bir alıntı belki bize yardım eder: "(İnce Memed'i) Okumaya başlarken aklımın bir köşesinde Cemil Meriç'in İnce Memed'le ilgili yazdıkları vardı. Üstat, İnce Memed'i fena hırpalıyordu. "Hey Homeros'un torunu!" diyerek Yaşar Kemal'le de inceden inceye dalga geçiyordu. (…) İnce Memed bilinen anlamıyla masalsı bir anlatımdır. Cemil Meriç ondaki destansılığa vurgu yaparak şans tanımıştır. Kemal Tahir, İnce Memed'in inandırıcı bir karakter olmadığını söylüyordu. Haklıydı. Bir masal kahramanından inandırıcı olmasını beklemeyiz. (…) Solcu entelektüellerin İnce Memed'i yere göğe sığdıramamasının ikinci sebebi; hiçbirinin Anadolu'yu tanımamaları, bilmemeleridir. Anadolu'yu olduğu haliyle bilmek, öğrenmek, tanımak istedikleri de tartışmalıdır. Anadolu'yu ve köy insanını gerçekçi bir şekilde anlatan romancılardan bu yüzden hoşlanmadılar. (…) Cemil Meriç ve Kemal Tahir yine haklıydı. Solcular 1955'ten bu yana Anadolu'yu ve Anadolu insanını puslu camlar ardında izliyor. Konforlu bir alan çünkü orası."[2]
Yazar, beğenisini biraz daha ölçülü tutsa ve kendi üslubunun peşinde olsa çok daha iyi verimler elde edebilir; Eksik Etek'teki gibi. Ama yazar modern öyküye yaklaştığı metinlerde üslubunu tam olarak kuramıyor. Tanrı Parçacığı bir öyküden ziyade anıya yaklaşıyor. Arasta'nın İnsanları ise günlük dile mi yoksa edebi dile mi, öyküye mi felsefeye mi yaslanacağını kestiremeyen bir öykü.
Kanlıkama, uzun yıllar süren öykü yolculuğu neticesinde ilk eserini vermiş. Saygı duyulmayı hak ediyor. Aldığı ödülleri referans gösterip daha önce de kitabını yayınlayabilirdi. Piyasa için de tüketimi kolay olurdu. O, bunu tercih etmemiş. Demlensin istemiş. İyi de etmiş. Fakat derin tesiri altında yazdığı üslup, yazacağı daha iyi şeyleri gölgelemiş. Bir Çukurovalı olarak yöresele bu kadar dalmanın, destanî üslubu öyküde bu kadar yoğun kullanmanın yaptığı; Çukurova'yı da tanınmaz hâle getiriyor.
Arasta'da hâlâ insanlar var. Arasta, kendini yok etmez. Önemli olan insanları ve insanların arasındaki bağı doğru okuyabilmek. Çarşının iyisini de kötüsünü de görebilmek. Yanlış yapanı hoş bir üslupla uyarmak. Dinlemeyenin pabucunu da ibreti âlem olsun diye dama atmak. Biz, haddimiz de değil zaten, Kanlıkama'nın pabucunu dama atmıyoruz. Bir okuyucu, yer yer de bir hemşeri olarak dertleşiyoruz.
Kanatlarımı çırpmadan evvel geriye dönüp içinden çıktığım kozaya –öyküme- şöyle bir bakacağım, iyi iş çıkarmış mıyım? Bilmiyorum. Buna ipek tüccarları karar verecek. (s. 118) En başta ifade ettiğimiz arasta meselesi öykü alım satımına burada denk düşüyor. Eleştirmen tüccar mı, aldığı sattığı hep ipek mi? Birçoğu ödül almış bu öykülerin huzurunda biz de okuyucu olarak değinmiş olalım.
[1] Emrah Kanlıkama, Arasta'nın İnsanları, Hece Yayınları, Ankara, 2024
[2] Ömer Yalçınova, En İyi Türk Romanı İnce Memed mi?, Berdücesi, Bahar 2024, S. 9, Kahramanmaraş
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 29.05.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 24.05.2024 22:42