Aşk ile aşktan öteye, bu benim işte, Söyleşi, Misafir Köşesi

Aşk ile aşktan öteye, bu benim işte yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Aşk ile aşktan öteye, bu benim işte

10.10.2012 11:10 - Misafir Köşesi
Aşk ile aşktan öteye, bu benim işte

Yakup Çak, kitaphaber okurları için "Sızı"nın yazarı Sergül Vural ile söyleşti...

Sergül Vural kimdir sorusu yerine kendinizi ifade eden ve bu benim dediğiniz bir cümleniz var mı?

Aşk ile aşktan öteye, bu benim işte...

Kadın şair olmak, bizim toplumumuzda biraz daha zordur. Bir kadın, bir anne olarak, bu konuda neler söylemek istersiniz?

Kadın şair olmanın zorluğu, toplumumuzun kadına yüklediği görev ve konumlandırmalarda onu kültürel ve sosyal aktivitelerde gördüğündeki şaşkınlıkla başlıyor aslında. Önceleri "Elinin hamuru ile erkek işine karışma" diyerek başlayan ve temelinde " İş hayatından geri dur!" emrinin algılanmasına sebep olan bu baskıcı tutum, erkek egemenliğindeki bir toplum olarak kalma arzusundan başka bir şey değildir. Yıllarca süregelen bu itelemeye rağmen kadınların kendini bir birey olarak kabul ettirme çabası, iş hayatıyla paralel olarak sosyal ve kültürel alanların her basamağında ayak seslerini duyulmasına da sebep olmuştur. İşte duygu ve düşünce ikliminde yol alan şairlerin cinsiyetiyle sorgulanması ve yaptıkları çalışmalarda bu sorguların baskıya dönüşmesi nedeniyle kadınlar bu konunun üzerine dirayetle yürümemiş ve geri adım atmıştır.

Halk arasına şiir yazan birçok kadınla yaptığım sohbetlerde "Kocam (ya da annem) bu şiiri kime yazdın diyerek yazdıklarımı yırtıp attı, "serzenişleriyle karşı karşıya kalıyor ve çok üzülüyorum. Oysa insanın ruhunu doyurmak için duygularını ifade edecek bir kanalı açık bırakmazsanız karınlarını doyursanız da gönülleri aç kalır. Bu açıdan kadınların şiirlerinde somut gerçeklikleri yazdığı algılanmamalı, onların duygu dünyalarındaki gökkuşağını görerek insanın bir boyuttan başka bir boyuta nasıl geçtiğini, akla dokunmadan gönül yoluyla anlamaya çalışmalıdır. Ancak böyle yapılırsa kadın şairler ve şiir yazma heveslileri rahat bir nefes alırlar.

Gördüğümüz kadarıyla eser verme bakımından oldukça aktifsiniz. Önce şiir kitapları, ardından deneme ve şimdi bir de buna roman yazdınız. Daha çok hangi türde kendinizi ifade ettiğinizi düşünüyorsunuz?

Benim için yazmak; içimde saklanan damlaları esaretten azat ederek gönül deryasına bırakmaktır. Yazmak; kendi iç dünyamda yaptığım keşifleri dışa aktarmak isteğidir. Bu yüzdendir ki şiirle başladığım yolculuğuma düz yazılar ile devam ediyorum. Böylece kelimelerle kanaviçe işlemek olan şiirden arta kalan duygularımı yazılarıma yansıtıyorum.

Şiir tutkusu benim için bitip tükenecek bir tutku değil. Çünkü şiir aşkın ayak sesidir. Her insan baharda açan çiçeklerin güzelliğini, güneşin batışındaki mucizevîliği, dikeniyle korunan gülün asil duruşunu görür ancak bu güzellikleri kelimelere aktaramaz. Mademki ruhumun şair istidadı var, mademki güzelliklerin maverasını duygu dilimle ifadelendirebiliyorum, o zaman kelimelere dur demem de olmaz. Bu ifade ister şiir olsun isterse düz yazı fark etmiyor benim için. Önemli olan gördüğüm güzellikleri yazı diliyle tanımlayamayan yüreklere birkaç yudumluk zemzem sunmaktır. Elbette ki şiir insanın özüne en yakın olandır. Şiir oltasıyla kelime denizinde avlanmaktan daha güzeli yoktur, ancak oltamın tuttuğundan başka nice kısmetler göz kırpıyor bana ufuktan. Benim avlanmam da bu yüzden devam ediyor.

Tüketim toplumu olduğumuz bu zamanda, sosyal medyanın da etkisiyle en pervasızca tüketilen edebiyat dalı şiirdir, Türkiye'deki insanların %80'i şairdir gerçeği var ayrıca. Sizce şair ve şiir nedir? Her önüne gelenin şiir yazması fakat şiir konuşmamasını nasıl karşılıyorsunuz. Siz sadece şiir mi yazıyorsunuz yoksa şiir yazıp şiir hakkında da konuşur musunuz?

Tanımlanması zor bir sanat dalı olan şiir, soyut olduğu için tariflerde soyut olmaktadır. Bu sebeple de şiir birden fazla tarifle karşımıza çıkmaktadır.

Sezgisel bir sanat olan şiirin tarifleri de sezgi ağırlıklı olmakta, somutluktan uzakta soyut bir nesnellikle karşımıza çıkmaktadır.

Elbette ki her şiir işçisinin yaptığı işle bağıntılı bir şiir tanımı vardır. Şiir tınıları değiştikçe bu tanımlar yapılmaya devam edecektir. İnsanların şiir yazmasına engel konması mümkün değil. Yapılabilecek olan, iyi örnekler vererek onlara şiirin ne olduğunu anlatmaktır. Tam da burada ne yazık ki bir dokunulmazlık peydahlanıyor ve şiirler "saldım çayıra" cinsinden yakası paçası dağınık bir şekilde görücüye çıkıyor. İşte şiiri konuşmanın gerekliliği de burada ortaya çıkıyor. Hiçbir görücü aleni bir şekilde bu dağınıklığı düzeltmeye çalışmıyor, biliniyor ki çabaları karşılık bulmayacak ve kimse bildiğinden şaşmayacak. Şiir şiirden anlayana konuşulur. Bu yüzden ben de çoğu kere susuyorum.

Yazarlık ve şairlik, fedakârlık isteyen bir uğraşlardır. Siz bu fedakârlığı neden yapıyorsunuz? Yoksa İsmet Özel'in dediği gibi "suçsuz yanılgı"yı dillendirmek için mi yazıyorsunuz.

Yaşam bir fedakârlıktır aslında. Hepimizin sevdiklerimize sorumluluğumuz vardır. Hayata aşkla bakanların sorumluluğu ise Erciyes Dağı'nın yükü kadardır. Bu yük, farkında olduğun kadar fark ettirmek, hissettiğin kadar hissettirmek, inandığın kadar inandırmak üçgeni içinde kıvranmak ve kıvrandıkça bu üçgenin kenarlarını genişletmektir. İşte benim kelamı kâğıtla buluşturma, kalbimin sesini aklımın ferasetiyle birleştirme nedenim de budur.

Şairin suçsuz olduğu doğrudur ancak yaptığının yanılgı olduğunu düşünmüyorum ben. Bilakis bir düzen içinde hareket eden dünya gibi şair de o düzenin bir parçası olduğunun bilinciyle hareket etmelidir. Benim söz yolculuğuma uyan tanımlama daha çok "suçsuz esaret" tanımlaması olabilir. Kelimelere esir olarak yaşamayı suç saymadığım sürece yazmaya devam edeceğim.

Son kitabınız Siyah Elmas Hz. Bilal biyografik bir roman. Bu eserinizin hikâyesi nedir? Sizi bu konuyu anlatmaya iten temel sebep nedir?

Sızı denemelerinde kendini bulan okuyucunun olumlu dönüşleri Siyah Elmas'ın çıkmasına zemin hazırladı. Bir kere daha anladım ki insanlarda gönül bir, hasret bir, aşk bir. Mademki aşk ikliminde yürüyordum, mademki nefesleniyordum aşkın bağrında o zaman ezanın o ilk sesine, esarette özgürlüğü bulana, özgürken esareti yaşayana dokunmalıydım. Ancak o zaman sonsuzluk yollarından gülümserdi Hz. Bilâl. Ancak o zaman günün beş vaktinde semayı çınlatan çağrıda yeniden dirilirdi teslimiyet. Ancak o zaman iman gücüyle yaşamanın verdiği huzuru karınca kararınca nakşedebilirdim yüreklere. Yarım kalmış tek sahabî ezanıydı Hz. Bilâl'in dilindeki. O'nun efendimize olan bağlılığı, hizmetkârlığı, itaati, örnek alınması gereken özelliklerindendi. Aşk ile özgürleşen bir sahabî, aşk ile uyanmalıydı sayfalarda. İşte bütün hikâyesi budur romanın.

Birçok türde eserler veren bir yazarsınız. Şiir kitapları, deneme, roman, dergi ve bunun yanında Kayseri'deki kültürel etkinliklerde isminiz ön plana çıkıyor. Bu kadar çalışkan bir kalem olarak, acaba Sergül Vural'ın yeni projeleri var mı?

Evet, çalışkan olduğum doğru bir tespit. Bu yolda yürümek sabır ve sebat işidir. Yazılarımın ve şiirlerimin manevi anlamda alt yapısını hazırlamam uzun yıllarımı alıyor. Doğuş sancıları çekmediğim bir çalışmam hiç olmadı. Günlerce kalp yüzümün gülmediği, günlerce hüzün deryasından çıkmadığım oldu. Bu zamanlarda eş, dost, akraba ve özellikle de aileme yansıtmama çabalarım da cabası... Yazmanın çilesini baş tacı eden birisi olarak elbette yeni projelerim de var. Bunların ilki bir şiir kitabı olacak inşallah. Çünkü 2009 yılında çıkan Süveyda isimli şiir kitabımdan sonraki sessizliğimi 2013 yılında bozmanın zamanı geçmemeli. İkinci projem ise Kayseri eksenli bir çalışma. Geçmişi günümüzde yaşatabilme arzusuyla hazırlanan bu çalışmada hem Kayseri'ye olan borcumu ödeyeceğim hem de çokça eskiyi yâd ederek özlem gidereceğim.

Anadolu'da yazar ve şair olmak, elbette ki bazı zorlukları göze almak demektir. Ama siz kaleminizi Kayseri'de kullanmayı tercih ediyorsunuz. Bunda Erciyes'in etkisi nedir?

Ömrüm boyunca hiç kolay işim olmadı. Ne yaptımsa tabiri caiz ise "tırnaklarımla kazıyarak" yaptım. Belki de bu yüzden zorlukları kolaylıkmış gibi algılıyor ve zorlanmıyorum.

İkametgâhı Kayseri'de olan bir insan için göç toplamak sebeplere bağlıdır. Henüz beni yerimden oynatacak bir sebep hâsıl olmadı. Böyle bir durum olduğunda ne düşünür ne yaparım diye Erciyes ile hasbıhal etmedim de değil. Bunu ancak zaman gösterecek.

Birçok şiirinizle ödüller aldınız. Ama son olarak romanla çıktınız okurunuzun karşısına. Acaba romana doğru bir kayma mı var?

Şiir benim baş tacım, gönül ilacım. Ondan ayrılmam mümkün değil. Şiirle başlayan yüreğimin yolculuğu şiirsel anlatımlarımla devam ediyor, edecek. Önümde inancım, hemen arkasında yüreğim, sağımda şiir solumda yazılarımla yürümekten gayrisine da bakmıyorum. Değişen sadece, roman ile ulaşacağım kitlenin genişliği olacak. Zaten hayatın akışı içinde insanın yönünün de küçük kavisler çizmesinden daha doğal bir davranış da yoktur.

Bildiğiniz gibi kitaphaber.com kitap tanıtımı ve değerlendirmesi yapan bir sitedir. Sitemizin yayın politikasını nasıl buluyorsunuz? Sizce yeterli midir?

Kitaplardan kurduğunuz dünyanın içinde ben de birçok kere dolaştım. Kitapların gizemli dünyasına yapılan yolculuklar hakkında tanıtım niteliğinde de olsa yazıların yazılması kitaplar adına heyecan verici bir çalışma. Site daha geliştirilebilir ve basılı hale getirilerek bu haberlerin kalıcı olması sağlanabilir.

kitaphaber.com.tr olarak bizlerle birlikte olduğunuz için teşekkür ederiz.

Ben de misafir ettiğiniz için kitaphaber.com.tr ailesine teşekkür ederim.


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 10.10.2012 11:10 - Güncelleme Tarihi: 03.12.2021 15:14
4995

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 1193 yazı bulunmaktadır.