Az yada çok her insan bilmediğinin talebesi, bildiğinin h, Söyleşi, Misafir Köşesi

Az yada çok her insan bilmediğinin talebesi, bildiğinin hocasıdır yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizde

Az yada çok her insan bilmediğinin talebesi, bildiğinin hocasıdır

16.07.2012 10:30 - Misafir Köşesi
Az yada çok her insan bilmediğinin talebesi, bildiğinin hocasıdır

Ersin Kendir, kitaphaber okurları için Muhammed Emin Yıldırım ile söyleşti.

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız Muhammed Emin YILDIRIM kimdir? Gündelik hayatınızdan bir kesit sunar mısınız?

En zor soru bu olsa gerek... İnsanın kendisini anlatması gerçekten kolay değil. Eğer mazur görürseniz, arkadaşlarımızın kitaplarda yayınlamak için yazdıkları bölümü sizlerle paylaşmak isterim. Bu benim için biraz daha rahat olacak.

"1973 yılında Erzurum-Horasan'da dünyaya geldi. İlkokulu bitirdikten sonra, orta ve lise eğitimi yıllarında bir yandan da medresede Arapça ve temel İslami ilimler alanlarında dersler almaya başladı. Ardından 1989'da İstanbul'a gelerek İslami ilimlerdeki eğitimine devam etti. 1999 ile 2004 yıl­ları arasında Mısır'da Arapça ve İslamî ilimleri de kapsayan eğitim çalışmala­rında bulundu.

1995 yılından itibaren düzenli olarak haftalık dersler vermeye başladı. Bilahare bu dersleri, Hikmet Vakfı'nda ve Hikmet Derneği'nde sürdürdü. Halen Beşyüzevlerde Hikmet Derneği'nde öğrenci ve halka yönelik irşad derslerine devam etmektedir.

Ekim 2010'da İstanbul'un Eyüp semtinde tarihi Zekai Dede Konağı'nda faaliyetlerine başlayan Siyer Araştırmaları Merkezi'nin kurulmasına öncülük etti. Her hafta cumartesi günleri düzenli olarak söz konusu merkezde "Si­yer ve Sahabe" konulu halka açık dersler vermektedir. Bu derslerin tamamı www.siyertv.com internet sitesinden yayınlanmaktadır.

Siyer alanında araştırma ve eğitim çalışmalarına devam eden Muham­med Emin Yıldırım, evli ve üç çocuk babasıdır."

Sorunuzun ikinci kısmına gelince, sabah namazı ile başlayan bir hayatım var Rabbime hamdolsun. Genelde yazılarımı, ders hazırlıklarımı sabahın erken saatlerinde yaparım. Öğlen namazına kadar aralıksız ve yoğun çalışır, öğlen sonrası işi biraz gevşetirim. Öğlen sonrası kitap okurum. Artık ne zamana kadar giderse, sabahta yazı yazarım. Genel hatları ile böyle...

Topluma bilinç kazandırmak için büyük gayret içindesiniz, gerek birebir gerekse kitaplarınızla insanları bilinçlendirmek adına çıktığınız yolculuktan bahseder misiniz?

Aslına bakarsanız yolculuk önce kendimizi yetiştirmek için başlamıştı. Belli bir bilinç seviyesine geldiğinizde şu bilgiye ulaşıyorsunuz: "Az yada çok her insan bilmediğinin talebesi, bildiğinin hocasıdır" Böyle olunca da yolculuğa çıkar çıkmaz, hem talebe hem hoca olarak yürümeye başlıyorsunuz. Bu ikisinden birini ihmal ettiğinizde ilim, irfan, hikmet adına istenilen şeyleri yakalayamıyorsunuz. İşin bir de İslami sorumluluk kısmı var ki, orası daha önemli... Sahabeden öğrendiğimiz bir hakikat var, "kurtulma derdi olanın kurtarma derdi olur!" Bu manada hepimizin kurtulma derdi olmalı, bu dert olunca da kurtarma adına da bizlere bir şeyler yaptırmalı. İnsanlara İslam'ın o dirilten çağırısını ulaştırma adına gayretler ortaya koydurmalı. Acizane yapmaya çalıştığımız bu... Ne kadarını becerdiğimiz hesap defterleri açıldığında göreceğiz. Rabbim mahcup etmesin.

Kitaplarınızda asr-ı saadet bilincine ağırlık vermektesiniz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Asr-ı Saadet dediğimiz çağ, İslam'ın en ideal halinin, en kamil şeklinin, en sahih çizgisinin ortaya konduğu bir çağdır. İnsanlık tarihi içerisinde; "Allah onlardan razı, onlarda Allah'tan razı" şeklinde yapılan kulluğun tasdik gördüğü ikinci bir nesil yok. Hal böyle olunca yaratılış amacı kulluk olan bizlerin, kulluğu kamil bir örnekten öğrenme zorunluluğu ortaya çıkıyor. Bu manada Asrı Saadet özlemi bir nostalji özlemi olmaktan öte bir zorunluluk halini alıyor. Ne kadar onlar tanınırsa, o kadar hayatlara düzen, adımlara ayar, sözlere kalite geliyor. Bundan dolayı biz "istikbal köklerde" diyerek, köklerimize yolculuk etmeye çalışıyoruz. Köklerimizi tanıyarak, bugünümüzü ihya, yarınlarımızı inşa etmenin yollarını arıyoruz.

Okurlarınız ile iletişim kurmak, onlardan yorum, eleştiri, soru gibi geri dönüşüm almak konusunda düşünceleriniz nedir?

Allah'a hamd etmemiz gereken bir şey var ki, yaşadığımız topraklarda kalite her geçen gün artıyor. Bunu okurların soru, eleştiri ve takdirlerinde görebiliyorsunuz. Çok dikkatli okurlarımız var, bir mühendis titizliğinde sizin dikkatten kaçırdıklarınızı nazara veriyorlar. Bazen sordukları sorular çok farklı hayırların ortaya çıkmasına neden oluyor. Birebir görüşmelerde epey olmaktadır. Ancak beni en fazla mutlu eden, gerek burada, gerek Avrupa ve diğer yerlerdeki genç kardeşlerimizin gruplar halinde kitaplarımızı okumaları ve bunlar üzerinde yaptığımız müzakereler olmaktadır. Bu toplu okumaların ciddi faydaları oluyor. Hem okurlar için, hem bizler için... Bu tarz çalışmaların daha yaygınlaştırılması gerekiyor. İnşallah daha güzel çalışmalara hep beraber şahit oluruz.

Yazmak sizin için ne ifade ediyor, şuan nasıl bir çalışma bekliyor okurlarınızı?

Yazmak zor iş... Konuşmak zor, ama yazmak daha zor... Konuşunca o anda sizi dinleyenler bu işe şahit oluyor, gerçi şimdilerde artık konuştuklarımızda kayıt altına alınıyor ve internet aracılığı ile binlerle buluşuyor, ama yine de yazı işin daha kalıcı olmasını sağlıyor. Kalıcı bir şey ortaya koyduğunuz zamanda çok ince eleyip sık dokumanız gerekiyor. Böyle olunca bazı çalışmalar yılları alabiliyor. Aylarca, yıllarca zihin teri döküp ortaya koyduğunuz bir çalışmayı bitirip elinize alınca, haliniz doğum yapıp bebeğini kucağına alan anne heyecanına dönüşüyor. O da çok farklı bir duygu gerçekten... Sorumluluğu ağır olduğu kadar, güzelliği de var bunu da inkar etmemek gerekir.

Sorunuzun ikinci kısmına gelince, Sahabe İklimi diye 10 kitaplık bir seri hazırlıyoruz. Serinin 4. kitabı çıktı; şu an elimde 5. kitap olarak Sa'd b. Ebi Vakkas var. Ayrıca devam eden Sİyer çalışmamız var, Suffa ile alakalı bir çalışma var; bakalım hayırlısı hangisi daha önce okurları ile buluşacak...

Kitaplarınızda kutsal toprakların kokusunu, asr- saadet havasını hissettiriyorsunuz. Kitaplarınızın bizlerle paylaşmak istediğiniz bir hikâyesi var mıdır?

Aslında her kitabın bir hikayesi var. Hiçbir kitap öyle kendiliğinden ortaya çıkmadı. Bazı vesileler, bazı hadiseler, bazı sorular ve sorunlar kitapların ortaya çıkmasına sebep oldu. Mesela Darü'l-Erkam kitabı... Yıllardır siyer okumalarım sırasında fark ettim ki, siyerin sayfaları içerisinde Darü'l-Erkam'ın adı var, ama kendisi yok. En geniş Türkçe siyer kaynağımız olan Rahmetli Asım Köksal Hocamızın kitabında bile -hem de son baskısında, çünkü diğerlerinde daha az- üç sayfayı geçmiyor. Bu bilgi dikkatimizi çekince başladık biz Darü'l-Erkam çalışmasına... İşin içine girince neler bulduk neler... O bilgiler bir havuzda toplandı ve 200 sayfalık bir kitap oldu. İşte hemen hemen her kitap böyle bir hikaye ile ortaya çıktı.

Bugünkü yayın dünyasını nasıl buluyorsunuz?

Tabi eksileri var, artıları var. Bugün herhalde en problemli alan popüler kültürün etkisi ile zaten okumayı istenilen oranda sevmeyen insanımıza dünya-ahiret faydası olmayan bilgileri ihtiva eden kitapları sunmaktır. Bu manada hepimize büyük bir sorumluluk düşmektedir. Mesele insanımıza faydası olan ve öncelik sırası doğru tespit edilen çalışmalar ortaya koymaktır. Tabi bir taraftan da okuru bilinçlendirme çalışmaları yapmak gerekiyor. Sadece yazmak yetmiyor, hayatın içerisinde insanımızın değişimi için çalışmak gerekiyor.

Roman ve şiir ile aranız nasıldır. Şuur imbiğinizden şiir damıttığınız oldu mu hiç?

Roman okumayı severim, bazen dinlenmek için okurum. Özellikle tarihi romanları tercih ederim. Şiire gelince okumayı ve dinlemeyi severim, ama yazmak başka bir iş... Yazdığım değil de karaladığım olmuştur. Yazdığım deyip de şiire gölge düşürmek istemem. Şiir bir dert işidir; bazen dert adamı konuşturur, dert adama söyletir. Bunlar umuma açılacak kadar seviyeli olmayınca mahreminiz olarak saklı kalır. Bilmiyorum belki ileri de ortaya bir şeyler çıkabilir, belki unutulur gider...

Geçmiş yıllara nazaran okuma oranında artış görülmektedir bu konuda neler söylemek istersiniz? Okumanın toplumsal değişime katkısı ülkemizde hangi boyuttadır sizce.

Evet, birkaç sene öncesine göre şimdilerde daha iyi... Okullarda öğrencilere okuma alışkanlığının kazandırılması için yapılan çalışmalarda güzel, daha da üzerinde durulması gerekiyor. Ancak 90'lı yıllardaki heyecanla okumayı ben şimdilerde pek göremiyorum. Sanki o zaman gençlerde daha bir iştiyak vardı. Biraz daha o heyecanın sağlanması gerekir. Dini hayat biraz heyecan ister. Heyecan, coşku olmayınca biraz sönük kalıyor bazı şeyler. Okuma oranı artıkça inşallah bazı güzellikler daha da güzelleşecek, kalite daha da aratacaktır.

Tüm yazarlarımıza yönelttiğimiz sorumuz: Yazmaya ilgi duyan genç yazarlara önerileriniz var mıdır?

Elbette ki var... Yazar olmak için yazmasınlar, yaşar olmak için yazsınlar inşallah... Eğer yazdıklarını, konuştuklarını önce nefisleri için yaparlarsa, işe kendilerinden başlayarak yürürlerse, adımlarını Allah bereketlendirecektir. Çok okusunlar, çok dinlesinler, onun ancak zekatını yani kırkta birini yazsınlar. Bu söylediklerimi önce kendi nefsime söylediğim için kardeşlerimle paylaştım. Son sözüm şu olsun: "İnan ki, inandırabilesin, yaşa ki, yaşatabilesin"


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 16.07.2012 10:30 - Güncelleme Tarihi: 03.12.2021 16:35
6249

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 1014 yazı bulunmaktadır.