❝Bağçe Mecmuası❞nın Günümüz Yazı Diline Çevirisi 1
Tanzimat'tan sonra Batılılaşma çabaları büyük hız kazanır. 1860 sonrası edebiyatımız bütün yönleriyle Şinasi'nin başlattığı yollardan yürümüştür. Edebiyatımıza sosyal, kültürel, siyasal konular, günlük olaylar gazete ve mecmualarda işlenmiş halk- aydın diyaloğu oluşturulmaya çalışılmıştır. Bağçe Mecmuası, Tanzimat Devri'nde 10 Teşrin-i Evvel 1296 – 10 Temmuz 1297 (M.D 1879) tarihinde çocuklar ve büyükler için ulûm, fünûn ve edebiyattan bahsedilen bir dergidir. Bağçe Mecmuası, Tanzimat Devri'nde yapılan dergiciliğin konusu ve içeriği bakımından edebiyatımıza bir örnek teşkil etmektedir. Dergiciliğin doğuşu, hedefler, hedeflere ilerlerken karşılaşılan problemler, sahada çalışılan ilkler ve topluma sağladıkları faydalar, acemice de olsa atılmaya çalışılan adımlar bu dönemin dergiciliğinde yaygın olarak görülür.
Bağçe Mecmuası'nın yayım, tarih ve numara sırasıyla dergide yer alan edebiyatla ilgili yazıları transkribe ettim. Bu yazılar, dergide yayınlanan çocuk edebiyatı üzerine, genel anlamda Türk Edebiyatı alanında yapılmış çalışmalar olması nedeniyle günümüz edebiyatıyla bir mukayese imkânını da ortaya çıkartmaktadır. Çalışmanın günümüz edebiyatına bir katkı sunmasını dilerim. Geçmiş ile şimdinin bir şekilde birbiriyle eklemlenerek sunulması, hem gelinen seviyeyi, hem de bir tür sürekliliği sağlama açısından büyük öneme sahiptir. Ortaya koyduğumuz bu çalışmanın başkaca çalışmalara da vesile olması dileğiyle, bu dergiyle ilgili transkribe ettiğim metinlerin belirli süreli bir aralıkla okura sunmayı planlıyorum.
Ortaya koyduğum bu çalışmada benden daha iyi Osmanlıca çeviri yapacaklar bulunacaktır. Benim yaptığım naçizane çalışma, yapılacak diğer çalışmalara bir katkı niteliğindedir.
Çalışmanın faydalı olması dileğiyle.
Not:....... veya -------- şeklinde gösterilen yerler, elimizdeki matbu dergide silinen yerler olduğu için okunamamıştır.
BAĞÇE
Ulum ve fünun ve edebiyattan bahis olup nevresidegâna mahsustur. 10 Teşrîn-i evvel 1296 – 10 Temmuz 1297, 1 yıl, 1–40 sayı Müdürü: Nihal- Avni, İstanbul,( haftalık).
1.Sayı
- Bağçe, Mukaddime, Bağçe, c.1, n. 1 Sene 1 sy(1)
10, Teşnin-i evvel 1296
18 Zilkade 1297
Mukaddime
Muharirlik Mukaddime ünvânı doğrudan doğruya ve < matbu âta hizmet > namına aiddir. Bir gazeteci veya muharir bir gazete veya risâleyi meydan-ı intisare koymak istediği vakit en evvelâ düşündüğü şey matbu'âta hizmettir. Matbu'âta hizmeti düşündükten sonra bir yandan da ittihâz edeceği mesleği araştırmaya başlar!... Ki bizde ve vatanda matbu'âta bir hizmeti düşündüğümüz gibi mesleğimizi de ittihâz etmekliği unutmadık! Bunun için en ibtidâ arz edeceğimi?____________ müttehinemiz olması hasebiyle diline: şu varakpare-i münteşiremizde onu ittihâz etmişizdir!... Bunlar ise – ûlûm – fenin, - edebiyattan ibârettir.
--------------
ûlûm denildiği vakit bunun müntehilere aid bir madde olmadığı mülâhazâ buyurulmasın!... Çünkü şu birinci nüshânı meydan-ı intişâre koyduğumuz gazetenin ayırdığımız sütûnlarını teşkil eden – ulûm çocuklara ve belki merâkı olan büyüklere mahsûs olabilir!..
Fenûn kısmına gelince: bu şey her hâdim matbu'âtın tutturduğu bir tarîkdir! Ma'mâfih memleketimizde fene merakı olanlar için gazetemizin ve fünûn kısmı el verir zannındayız! Bundan başka bu gazete bize ülm ve hesâb ve hediseden dahî haber verecekdir!...
Fakat sakın canınız sıkılmasın!... Zira biz yalnız ulûm ve fünûnla kalıb edebiyata ayırdığımız sahifeye de size eğlenceli ve garîb român yazacağız!...
Benâ berin < devam-ı intisarda sebât> zımnında artık mütalaü tenezzulünü lütfen bi-diği yağ buyuraca nevrüvide-gan-ı effalin bu babdaki teşvik ve tergibine mütavakkıftır.
- Bağçe, Mâ'lûmât nâfi'a, Bağçe, c. 1., n. 1., Sene 1 sy(1-2-3)
10 Teşnin-i evvel 1296
18 Zilkade 1297
Mâ'lûmât nâfi'a
Ey benim küçük dostlarım…!
Siz dünyaya gelmediğiniz vakit görüb anlamadığınız bin türlü eşyanın esbanını anlamak haiz bir büyük meraka malik olduğunuz halde geliyorsunuz. Ömrünüzün her bir dakikasında acaba bu ne icun? Şu ne hikmettir. Niçun yağmur yağıyor? Sıcak neden olub? Ve ne icun soğuk oluyor? Şems ve kamer ve kevavib nedir? Rüzgar ve dolu ve yıldırım nedir? Diyerek engüşt – ber dehan aceb ve hayret oluyorsanız. Bunun içun sizin bütün bu suallerinize cevab veren bir kitab-ı müstatabı seveceğiniz be- didardır.
İşte sizin içun böyle bir kitab yağmayı der-uhde ettim! Hâşâ ki bendeleri her bir şeyi bilüb izah eylemeksizin ve bütün niçünlerinizn asbanını söylemek dua'sında bulunayım. Fakat onlardan bazılarının cevabını verebileceğimi şimdiden beyan eylerim. Ve hiç şübhe etmem ki birçok sualleriniz vardır ki bendeniz onların cevablarını vermeğe muktedir olamıyacağım. Ma'mafih sizce bilinmesi elzem olan bir az şeyi bildiğimden âcizane onları arz etmekden kendimi alamadım. Bakiyesine gelince ya'ni cevabılarını verebilmekden aczimi itiraf eylediğim suallerinize gelince onları taht-ı sükunetde geçeceğim.
Siz bilmek arzu edebileceğiniz şeylerin hemen kâffesini bu kitabda bulabileceğinizden dikkatle kıraat etmenizi tavsiye ederim.
Yavrularım! Ben sizin hoşunuza gidecek şeyi bilirim! Siz teceddüdü seversiniz onu zaten herkes sever ve hususiyle sebâvet! Ben kıraatları münettevvi' ve muhtelif kılmağa gayret ettim! Dersler birbirinin ardına gelir ise de birbirine asla merbut değildir. Ba'zı zevât derslerin bu derece teceddüdünü sevmeyip mükemmel bir sıra ile gelmelerini tercih ve âcizelerini takbîh edecekleri melhuz ise de ben bunu sizin için yazdığımıdan sizin tabiatınıza tevfik ve tatbik etmeliyim lâzımedendir. Benâ – berin eğer ben sizi birdenbire bir maddeden geçiverecek olursam müte'accib olabirsiniz! Mesela ben size birgün rüzgâr ve yağmurdan ve ertesi gün hasta köpekten bahs edeceğim burası hoşunuza gidecektir ve tabii olduğundan benim de hoşuma gider. Mademki gözümüzün önünde ser-nümâyı zuhur olan şeyleri izah etmek azmindeyim niçin eşyayı mezkureyi zaten size sırasıyla arz etmeyen tabiat-i tatbik-i hareket etmeyeyim? Bugün şimşek çakar yarın husuf ya küsüf müşahede ederiz. Birgün ma'âzallah yakın bir yerde harik zuhur eder ertesi gün semadan bir taş düşer. İşte tabiatın bu gibi ahvâli nazar-ı dikkate alınarak bahs olunacak mevad-ı mütenevvi' olarak daima merakınız uyanık bulunub kitab sizi bakturub yormaz.
Mevadın tenevvü'ü gibi ben ekser kelamlarımı da nev'ini değiştireceğim! Mesela bir derse hoca yalnız söyleyecek diğer derste ise hoca ve şakirdanın teklifsizce muhâvereleri olacaktır. Bir ahlak ve edeb dersinden sonra bizi münşerih kılıb eylendirmek için güzel bir masal gelecektir.
Lakin benim nur-ı didelerim!... (Ahlak, edeb) kelimeleri sizi ürkütmesin ben onları size sevdirmeye gayret edeceğim ve i'tiraf ederim ki benim asıl emelim de budur. Ve ekser ben bazı hataların tashihiyle birkaç ma'lumât-ı nâf'inin neşrine muvaffak olur isem mesrur ve bahtiyar olacağım şüphesizdir. Benim sa'y ü gayretimin hedefi olan asıl bir maksat vardır. İnsanlar ta'lîm ve tedrîs ile refah hallerini tezyit ederler ise de benim maksadım sizleri 'âlim etmek olmayıp asıl ve daha mahzuz olacağım şey sizleri aile sahibi pederler ve edeb ve necib vatandaşlar olacağınızı görmektir.
Ey ciğer köşelerim! Size arz ve takdim eylediğim kitabın reviş ü ifadesi ber-vech-i muharrir olup okuduğunuz onun mukaddimesidir.
Şimdi yalnız sizinle mukâvelâtımı yapmak kaldı. Ben sizi birçok mevât-ı nafi'ayı öğreteceğimi vaad eyledim siz de bana gayretle çalışacağınızı ve isnad ve akrabanızın muhabbet ve şefkatine mazhar olacağınızı vaad edin.
Efendiler! Okuduğunuz şu bir buçuk sahifelik mevad dört ciltden ibaret olan << ______>> ın mukaddimesindendir. Bu mukaddime _______ nasıl bir nafi' kitab olduğunu size anlatmıştır bu kitab Fransa mesâhir-i ukalâsından Lebon nam-ı zatındır.
Eser-i mezkûr aynen tercüme olsa hayli şey elde edersiniz fakat mûmâ-ileyh Fransız olduğu için eserinin ekser dillerini Fransa tarihine hasr etmek birçok derslerde dahi 'adet-i lisaniyeyi beyan eylemiş olduğunuz gibi mevadını terk birle Osmanlı İslam tarihinden müfid bahs eserde bulunan ebhasdan intihab eden ma'lumât-ı fenniyye vesaire ile edebi ve ilmi bahislerden ibaret yazılan bir eserden daha ziyade istifade edeceğiniz aşikardır. Bir eserin meydana getirilmesine müşahede eyledim! Hem bu eseri dört cilt ve üç ay ve her ayı on ders cem' eyledim. Tahrirde söyleyeceğim usül ve (Lebon) mukaddimesinde beyan ettiği usüldür.
- Bağçe, Yevm 'aşûrâ, Bağçe, c. 1., n. 1., sene 1 sy( 3-4)
10 teşrin-i evvel 1296
18 Zilkâde 1297
Yevm 'aşûrâ
Bir muallim – bu gün senenin hangi günüdür?
Ali – senenin ilk ayı olan Muharremin onuncu günüdür!
muallim – cumhur müverrihînin ittifâkına göre milat hazret-i İsa'dan 3308 sene mukaddem bu gün ki günün en meşhur vukuatı nedir?
Ali –sefine-i Nuh'un <> dağı üzerine oturmuş olduğunu bir aralık sizden işitmiş idim ve tafsîlâtını söyleyeceğinizi vaad buyurmuş idiniz.
Muallim – Evet nur-ı aynım bugün size tufan-ı Nuh'dan bahsedeceğim
Tufan hakkında akvâl-i hükemâ ahvâl-i müverrrihîne mutâbık olmayıp hükemâ küremiz gibi bir küre olan seyyârâtdan birinin bizim küremize çarpıp hareket-i muhavveriyyesini muvakkata-i ta'lil ve bu sadme-i mütişenin tesiriyle deniz sularının karalara doğru ilerlemesinden tufan vukuah geldiğini iddea eyler ise de tarih bu kavli kabul edememektedir. Tarihin beyan ettiği kavl turan vesari ketb-i mukaddesenin beyan ettiği kavildir
Hazret-i Nuh yıllarca kavmi tevhide davet eylediği halde yalnız Sâm ve Hâm ve Yâsef ile karıları ve pek az kimseler iman edip yam namında bulunan oğluyla kavmi Nuh'ın pend ü nesayihine kulak asmadı Nuh'a gemi yapmak emr olundu. Gemiyi inşa eder iken kavmi gelip geçtikçe << Ey Nuh! Peygamberlik dava eder idin şimdi dülger mi oldun?>> diyerek eylenirler idi
Gemi ikmal ollundu: tufan alametleri baş göstermeye başladı Hazret-i Nuh mü'minlerle her nev'i hayvanlardan bir çift alarak gemiye bindi su cihanı kapladı. Yeryüzündeki insanlar ve hayvanlar hep helak oldu sefine-i Nuh dağlar gibi büyük dalgalar arasında yuvarlanırdı. Sular çekilip sefine Ermenistan'da vakı' Ararat Dağı üzerine oturdu. Üçyüzdoksanüç gün sonra sefineden huruç edildi. Hazret-i Nuh o zamana kadar nev'i beni- beşer meyanında icat edilmiş olan sanayi-e vakıf olduğu munasebetiyle sefineden çıkar çıkmaz ziraate başlayıp en evvel bağ yetiştirmiş ve üzüm ile şarap imal eylemişler.
Hamrın haramiyet-i vakt-ı Nuh'dan beridir.
Ahmed – coğrafya kitabımda arzın top şeklinde olduğunu okudum. Efendi! Ben dağlar sebebinden bunu pek güç görüyorum
Muallim – portakalın kabuğu üzerinde olan arızat-ı mezkûr portakalı top şeklindedir demekten seni men' eder mi?
Ali – lakin efendim alt tarafı görmeye nasıl muvaffak olmuşlar! Biz yalnız yakınımız olanları görüyoruz ki hiçbir vechile topa müşahebeti yoktur.
Muallim – evladım dağlar arzın heyet-i mecmuasını tebdîl eylemezler. Gerçi onlar bize nisbetle büyük iselerde kürre-i arza nisbetle küçüktür. Ahmed bana söyleyiniz etrafımızda bulunan ovaların sathı nasıldır?
Ahmed – onu size söyleyemeyeceğim efendim. Lakin ekseriya ovanın etrafında bir daire teşkil ederek nihayetlendiği görülür ve sizde arzın bizim gördüğümüz kısmı tehdit eden daireye ufuk tesniye olunduğunu bize söylemiş idiniz.
Muallim – bu hakikattir. Bunun veâsı' denizlerde daha ziyade zahir olduğunu söylediğine ilave et. Bu hiçbirşey beyan etmez mi zan edersin? Bir portakala herhangi noktasından bakacak olsan mutlak bir daire teşkiliyle nihayetlendiğini görmez misin?
Ahmed – evet efendim.
Muallim – peki! Bir başka cisme bei'le-farz yumurtaya nazar eder isen?
Ahmed – bazı noktalarından bakılır ise beyaz ile nihayetlendiği görülür.
Muallim – tamam. Demek yalnız topdır. Her noktasından bir vaziyet irae etsin ve bütün cihetlerinden dairevî bir ufuk hâsıl etsin. İşte yavrum Ahmed bundan anlıyoruz ki arzın heyet-i mecmu'ası kürevî ve senin coğrafyan da haklı idiği beyandan azadedir. Kürre-i arzın merkezinde mürûr ve kutblarını müntehi olan bir hat-ı müstakim takriben 12.000 kilometre tavlında vardır. Ali kürre-i arzın en mürtefi' dağları hangileridir?
Ali – 8 kilometre irtifâ'ında olup Hindistan'da vakı' Himalaya Dağlarıdır.
(mâ-ba'dı var)
- Nihal, Maârif, Bağçe, c. 1., n. 1., sene 1 sy (5-6)
10 teşrin-i evvel 1296
18 Zilkâde 1297
Maârif
Şu ser-levhayı görünce maârifin lazım ve fevaidi hakkında bir bend yazacağım vârid hatr olur ise de ben bu ser-levhayı Avrupa-aram-ı meshûresi beyninde ithihaz edelim.
Bir kavmin maârifde terakkkileri memalikinde bulunan sübyân mektebleri ve mekatibi ibtidâiyeden ta encumen-, dâniş ve dârü' l- fünûnlara kadar bi'l-cümle emâkini tedrisiyenin kesreti ve bunlarda bulunan şakirdanın mikdâri ve bu mikdârın mikdârı ahali ile mukâyesesinden ve yâhûd okuyub yazmak bilenlerin cetvelini bi't-tertib mecmua'-ı ahâlîye nisbetle numâyât olur.
Şu ikinci usulle Avrupa'nın ba'zı memalikinde maârifin derecesi ber-vech-i âtîdir
<<yüzde>>
(Purusya vesâir Almanya memâlikinde) (.)
(Danimarkada) …………………………………… (.)
(İsviçrede) …………………………………… (.)
(İsveç Norveç) …………………………………… (.)
(İngiltere) …………………………………… (.)
(Portekizde) …………………………………… (.)
(Fransada)…………………………………… (.)
(İtalyada)…………………………………… (.)
(İspanyada)…………………………………… (.)
(Yunanistanda)…………………………………… (.)
(Rusyada)…………………………………… (.)
Okuyub yazmak bilen bulunur.
Avusturya eyâlet müteferrikasına pek muhtelif bir hâl irae eder
(Avusturya arşidükesinde)
(……………….)
(Bohemya'da )…………………………………… (.)
(Morovya'da) …………………………………… (.)
(Tirov) …………………………………… (.)
(Macaristan'da)…………………………………… (.)
(Hırvatistan'da) …………………………………… (.)
(Transilvanya'da) …………………………………… (.)
(Galiçya'da) …………………………………… (.)
(Karnavil'de) …………………………………… (.)
Dalmaçya'da) …………………………………… (.)
Nefr okuyub yazmak bilmeyen birden beş yaşına kadar o ve mecnûnlar ve âmâ ve dilsizler dahil değildir.
Maârifde birinci dereceyi ola Prusya ve Almanya'da tahsîlin ne yolda bulunduğuna dâir size bilgi vereyim: Prusya'da büyük kara da ecbari tahsîl için oldığını kanun mucibince vakt-i mezkûrdan beri tahsîl mecburidir. Evladını mektebe göndermeyen validin cezayı nakdî alınır.
Almanya memâlikinden tahsîl mecbûri olub evladını mektebe göndermyen velî habs edilir.
14 yaşına kadar her çocuk mektebe gitmeye mecburdur.
İsviçre'nin bazı şehirlerinde mecbûri ve bazılarında serbest tahsîl olunur
İngiltere'de tahsîl pek serbest olub Hristiyân mekteb açarak dilediği yolda usûl-i tahsîl ittihaz edebilir.
- Bağçe, Matbûât,Bağçe, c.1.n.1 sene 1 sy(6)
10 teşrin-i evvel 1296
18 Zilkâde 1297
Matbûât
Mukaddimâ- ı Ulemây-ı Osmâniyye bir millet????
1139 senesine kadar taraf hükümetinden matbaânın kabul olmamasından neş'et etmiştir işte bu günki tedenninin başlıca sebebi bu oldı: binâberîn 15 Zîilhicce 1129 da fermânla bir matbaâ-i âmire teşkîl olub lakin bu matbaâda hurufata-ı mütercim müellif mürettib 'musahhıh' ve tâbi' hepsi bir zâtdan ibâret olub bu zât bir yandan <<usûlul- hükm>> ve <<füyuzat-ı mıknatısıyye>> ve diğer ketb-ı nefîse te'lif ve tercüme eyler: ve bir taraftanda bunları ve sâir ketb-ı mevcûdeyî tab' eder di:
Bunun çün devlet-i alîyenin matbaâ târihi yazılmış olsa evvelâ merhum İbrahimEfendinin ilm ve ma'rifet ve himmet ve gayret ve fevk-al-âde hizmeti kayd olunmalıdur:
İbrahim Efendi iki sene kadar matbaâ-i amire te'sis ve teşkil ile uğraşub ba'de (suhâyı) tercümesini (vonkulı)yı yeni cild üzerine tab' etmiş ve birinci cildi 666 ikincisi 756 sahife oldığı halde bi't- teclid fiyat-ı miriyye-i matba ile 35 kuruşa satılmış idi.
(mâ'ba'dı var)
- Bağçe, Hevâdis, Bağçe, 1, n. 1, Sene 1 sy(8)
10 Teşrîn-i Evvel 1296
18 Zilkâde 1297
Havâdis
Umum Almanya'da mekteb şâkirdânı beyninde zaaf-ıbeşerden şikâyet olunmakta olub Alsas Loren gazetesinin beyânına göre (Strâzburg) mektebi müdüri neşr ettiği programında velilere çocukların hânelerinde çalışdıkları sırada sıhhatlerine ve kuvve-i bâsıralarının muhâfazâsına dikkat etmeklerini tavsiye ve çocukların şefk ve fecr zamanlarında yâni nısf-ı aydınlıkta yazı yazmayıp ziya-y tamam ile yazmalarını ve gözlerini kâgıttan mütenâsib sûrette uzak tutmalarını tenbihe ve bir de çocuklara ufak harfli kitaplar verilmemesini ihtâr eylemiş olduğını Mecmuâ-i Ebu'z Ziya yazıyor.
Kuleli Kışla-i humâyununda arâmsâz olan Mekteb-îdâdî Tıbbî sâhânenin bu günlerde Gülhanede vâk' mahall-i mahsûsune nakl edileceği mesmû'dur.
- A (yın) Kemal, "Meyve-i Dil" (Muhi a(yın) avnî, Bağçe, c. 1, n. 1, Sene 1 sy( 8)
10 Teşrîn-i Evvel 1296
18 Zilkâde 1297
Meyve-i Dil
Muharriri
A(yın) Avnî
<< İki çift ciğersuz!>>
Meydân matbuâtda nazar-ı ehemniyete alınan bir şeyi var ise o da romandır:
Roman denilerek tahtırda yazıla gelen hikâyeleri teşkîl eden vak'âlar bir <>ad olundığı hâlde o cismî uryân bırakmak muharririnin en istemediği bir şeydir:
Ma'mâfîh muharrir mûmâ-ileyh o cismî ister ki bir pîrâhen-i kalemiyye ile telvis…….eylesun!......Bu pîrâhen ise muharririnin kuvve-i kalemiyesine mesbud oldığı halde onu kendi iktidârına göre gşdşrüb kuşada bilir!..
Fakat ….Ba'zı zevat da kalemine mağrur olarak o cismin hiçbir tarafını göstermeyecek derecede giydiriyor kuşadıyor!...
Hâlbuki bu müzeyyen ve yâ gayri müzeyyen libası gören bir adem o cismin yüzüni göremeyeceği cihetle ne oldığını ya'ni, -insan mıdır? ….. heykel midir?..... Nedir?? Bilemiyor da başını çevirerek geçiyor!...
Ta'bîrîmi kaba mı buldunuz?
Ne çâre… Ben bu asırda bundan başka bir ta'bîr-i sahîh bulamıyorum!...
Binâen aleyh değersizliğini … bildiğim halde << meyve-i dil>> nâmıyla bir românı nâ-cizâne kaleme alışım!... Hayır Hayr!... Kalem alışım değil! … Bir vak'a-i müresseml haşa <<Pîrâhen-i kalemiye>> ile belki (çöl) parçalarına sarılmış denmeye şâyân sûrette meydâna çıkara bilişim!... Akranımın meydân matbûatta başka başka asannı gördükçe gönlümde hâsıl olan şevk ve heves-i hakîr-ânenin iktizâsıdır!...
Ma'hazâ ismini <> tesmiye eylediğim cihetle bu român gönlümün mahsûl-i evveli olması pek çâbuk anlaşılır!...
Karin-i kirâma gelince: Göz nuru döküb binlerce sehv ve hatâsıyla beraber roman denmeğe lâyık olmayarak yazdığım bir hikâyeyi dest-i afv ve insâfa alub da mütâlaâ tenezzülünü dirîğ buyuracak kadar da merhametsiz değillerdir?... Eğerçi buralarını bilmemiş olsan? Tasvir etdiğim bir românın meydan-ı intisâra çıkmadığı mülâhazâyı der-hâtır bile edemezdim!...
(mâ'ba'dı var)
A(yın) Kemal
Mekteb-i sanayii şahane matbuasında ta'b olunmuştur
Yazar: Tuğba D. CAN - Yayın Tarihi: 27.03.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 07.01.2024 17:35