❝Bağçe Mecmuası❞nın Günümüz Yazı Diline Çevirisi 2
Bağçe Mecmuasının Günümüz Yazı Diline Çevirisi 2
2. Sayı
Bağçe, Teşekkür, Bağçe, 1, N.2, Sene 1 sy(9)
17 Tesrin-i Evvel 1296
26 Zilkâde 1297
Teşekkür
Takvîm-i Vakayi' Cerîde-i Havâdis ve Ermenice tab' olunan gazetelerden ba'zısının zuhurumunu tebriklerine teşekkürler ederiz.
A(yın) Es'ad/ Varaka, Bağçe, C.1, N.2, Sene 1 sy (9-10)
17 Tesrin-i Evvel 1296
26 Zilkâde 1297
Varaka
Bir mülkde ulûm ve fenûn tarikî ettikçe telâtum-i efkâr sayesinde meydâna gelen…. muhteriat-ı ilmiyye ve mahsûlât-ı fenniyye ile ahâlinin servet ve me'mûriyerini derece-i bâlâya irtika edeceği bedihi olduğu gibi ulûm ve fenûnun neşr ü ta'mîmi hizmet-i müsleli zü'l-mefhaetini matbuatla denuhde eylediğinden ş'mdiye kadar mülikimizde ser-nümâ-yı sâhe-i zuhûr olan gazetelerin fevaid-i müessir-i mala-nihayeleri değil ise de bunlarda ekserîsinin seyylat başlıca meşkale ittihâz etmesini ve ulûmma dâir neşr edilen makâlât ise nev resîdegânın istifâde edeceği derecede yazılması cihetle onların matbuâttan müntazır fevâşde hissemend olamamaları dâimâbir nazar-ı meyusiyet ile görülmekde idi.
Geçen sene nev-residegan mûmi-ileyhim için çıkarılan gazete fil-hakika pek büyük menâfi mücib olmuş ve etfâlin desti şû-yı iştigâl-i ta'lim ve tedris oldukları eyyâm-ı ta'tilin hayluletiyle ümîd istifâdeleri yalnız bir gazeteye munhasır olarak zuhûrî gününe çar-ı çeşmle intizârıda bulunmuş olmalarıyla gösterilen rağbet üzerine haftada bir nüsha daha ilâve buyurulması mâ'mûl oldığı halde ne çâre ki çocuklarca mütalaata mahsûs demek olan bu ta'tîl günlerinin o bir tek nüshanın dahi ihtiyar-ı ta'tîl eylemesine sebeb oldığını görmek yalnız etfâle değil sâ'ir dil teşnegân-ı ma'arife bile büyük bir dağ ve elem olmuşdu. Bu defa bağ-ı rağ-ı gülsen-i ma'ârifine ilk ayak atan etfâl-i revhitale anlâyabilecekleri ibârat-ı selefe ile meyve hayı günegün sanâyi' ve fenûnî izâfe etmek maksudı ve <<bağçe >> ünvanıyla meydan-ı intişârede arz-ı dîdâr eden varakpare-i mûteberinin birinci neshassı metâlaa güzar-ı acizi olub ulûm ve fenûn ve edebiyâta dair makalaâtdan ibâret olan mündericâtından hakîkaten << bağçe-i ma'ârif>> belki bağ avârif denmeğe sezavar oldığı meşhûd basıra-i iftahâr-ı ülü'l-ebsâr olmasıyla gerek idâre ve gerek umur-u tahrîrîyesini lütfen-i der-uhde zevât-ı kerâma umûm evlad-ı vatan nâmına teşekkür ile beraber taleb buyurulan su'allerin cevab ve halini takdim etmeği nüshayı mu'teberinize tebrikine zeri'a ittihâz eder ve meslek-i müttehizinizde devâm-ı intişârını eltâf-i ilahiyeden temennı ve niyâz ederim…
Münşa'…..mu'allimin talebesinden
Mim. es'ad
Bağçe, Bağçe, Bağçe 1, n.2, sene 1 sy (10)
17Tesrin-i Evvel 1296 Zilkâde 1297
-Bağçe-
Tebriğinize azim teşekkürler eder ve hakkımızda gösterilen hüsn-ü teveccüh âlîlerinden hâsıl olan memnûniyetimizi beyan ederiz.
Bağçe, Diğer, Bağçe, 1, n.2, Sene 1 sy (11)
17Teşrîn-i Evvel 1296
26 Zilkâde 1297
-Diğer-
<<Bağçe>> nâmı tahdında olarak neşrîne ibtidar olunan nüshâ görüb çocuklara mahsûs oldığını onaylayınca sevinerek aldık müfredicatını okudığımız vakt hâsıl olan memnûniyetimizi beyân etmek acaba mümkün müdür?
O arkadâşlarım ile bir yere toplânıp o muhâvere kılıklı güzel sözleri okudukça hâsıl olan meşrûriyetimizin ta'rîf oluna bilir mi? Hemen cenâb-ı hak (devâm-ı intişarede sebât)'ın mûvaffak olduğu şey'i hâsıl edüb bizide nüshâ gezen güzel sözlerinden müstefîd ede.
Mes'eleleri görür gürmez sevincimiz bir kat daha artdı hemen haline çalışmağa kıyâm edib akl-ı kasırânemce sanki hal ettim!...
A(yın) Avnî, Kadınlara Hizmet, Bağçe, 1, n.2, Sene 1 sy (11-12)
17Teşrîn-i Evvel 1296
26 Zilkâde 1297
-Kadınlara Hizmet-
Hanımlar!....
Asrımızda asıl hizmet ol'unacak bir sınıf tâ'ifei enasdır! Sahihan erkeklerimizin her bir hususda terakkileri kadar kadınlarımızın geri kalmaları mûcib-i te'essüfdür!...
(Bir millet yalnız erkeklerin sa'y ü gayretiyle yaşayamaz!) Kavlî pek doğrudur! Çünkü erkekler devlet ve millete hizmet tarafınca kadınlar kadar bir salahiyeti haiz olmadıkları gibi ilelebed dahî olamazlar!... Yani bir kadın evvelce kız iken sonradan teehhül ettiği vakt birinci derecede arzu edeceği şey <> bir evlâdı ağûş-ı memnuniyetinde görmekdir!
Fakat… O vâlide bu evlâdı yalnız <<ağuş memnuniyetinde>> görmek içün mi doğurur? Hayır! Hayır! Mahzân onu büyüterek (erken ise) okudub yazdırub kaderinde olan dereceye nâil etmek egerçe kız ise yine büyüterek terbiye etmek ve büyüdüğü vakitlerde onu kendisi gibi bir erkeğe verib o tarafında devlete millete nihâl değiltirmek için doğurur!...
Kadınların ae'l-husus bakire kızların şu arzuları bu derece mukaddes oldığı takdirde böyle geri kalmaları ne derece rikkat-engiz eydüğüni düşünen hangi zihin – iyi kötü bir hizmeti der-uhde etmez?...
Kadınlarımız ahlâk ve tabî'atlarını düzeltübde kendülerini kocalarına sevdirmeğe nâ'il olamadıkları hâlde (terbiye ederek büyütüyorum!) zan ettikleri o <<nûr-i didegân-ı etfâl>> ne derece de kalacaklardır?.. Bunlar, lâyıkıyla düşünülmüşse o o tâ'ife î enasa ezher cihet hizmet etmeklik elbette takdîs olunur!...
Biz <<kadınlara hizmet>> ser-levhasıyla bir şey başladım ise de asıl sadedimiz henüz dâhil olamadığımız evelce bir fikr-i muhtasır dermiyân etmek için idi!... Bu fikr-i muhtasır uzamaksızın sadede girilmede diyinki: Kadınların birinci derecedeki vazîfeleri kendilerini kocalarına sevdirmekden ibâretti!...
Bu (kendilerini kocalarına sevdirmek) cümlesi vehle-i evvelide her ne kadar ehemniyetsiz gibi görünür ise de bir zevc bir zevceyi durub dururken sevemeyeceği gibi o zevcede ki görülen bad ahlâk ile de sevilebilmek ihtimâli olamıyacağı nazar-ı dikkate alınur ise (kendilerini kocalarına sevdirmek) cümlesinin ehemniyeti derhâl takdir olunacakdır!...<> diye sizden birisi bir sûâl etse ne cevab veriridiniz?..Kadının zenginliğiyle mi dediniz?...Bir kadın zengin olmakla kocasını nasıl bahtiyâr edebilecek?...Şu hâlde <<kadının keş-i şamdanı olsa mumu diken erkekler!>> Kelâm meşhûr ı ne içün söylenmiş olacak??... Hâydi bir kadın zengin oldı! Kocasıda kendisinin karısı yüzünden bahtiyâr olabileceğini aklı kesdiği hâlde o kadın tabi'atı fenâ ve ahlâkı bozuk olur ise?... O bahtiyârım zann eden erkeği ne gûnâ bahtiyâr edebileceksiniz?... İşte bunun içündür ki kadınlara hizmet etmekliğin ehemniyetini pek büyük imin! Fakat kadınlara ne ile?? Ve nasıl hizmet olunur? Dikiş dikmekle mi? Hayır! Hayır! Biz işçi kadın değiliz ki öyle bir şey yapmağa kalkışalım: Bizim der-âhde ettiğimiz şey ancak kalemen nasihat tarîkiyle irac-i vazîfe etmekden başka ne olabilecek? Zann ederiz ki kalemen edilen bir hizmetin her bir hizmetden büyük idigüni pek âlâ anlayabileceğinizden <<Bağçe>> miz hakkındaki der-kâr olan rağbetimizi artdırmakla bizide teşvikden geri durmazsınız! Binaenalyh size bir takım hisse olabileceğiniz hikâyeler yazmakla (Kışın tandır başındaki dinlediğiniz masâl gibi) masâl söylüyoruz zann etmeyiniz!... Bizim niyetimiz sizin tehzib-i ahlâk ve tabi'atınız içün olabilir!...Bununla beraber şu niyetimizi şimdiden başlâyacağım bir masâla kabul ediniz!...
Ğ(yın) Avnî:
Tâbiîn-i Kirâm Huzrâtından <<Tâlhâ>> namında bir zât rivâyet etmişdir ki: Bir gün kibardan bir zât ile oturub muhabbet eder iken mûmmâileyh bana dediği: - Ey Tâlhâ!... Eger evlenecek olur isen <<benî ûmrân>> kabîlesinden bir kız al!... Çünki onlar dirâyetli olurlar! >> ben <> diye sordum!...
Dediki: Gençliğimizde bir gün cenâze ile kabîle-i muzkure havâlisine gitmiştim avdet ederken benî ümrân hânelerinin önünden mürûr ederek bakdım ki bir kapının önünde bir ihtiyâr kadın ile bir kız oturuyor idi kız yakışıklı ve güzel bir şey olduğı cihetle yakından seyr ve teftiş eylemek üzere su içmek bahanesiyle gidib bir su istedim! Kadın kıza bir su getirmesini emr etti. Ben suyu içtikten sonra hâtuna hitâben –Bu kızın ismi nedir? Ve kimin nesidir?? Dedim ihtiyâra: -Adı Zeyneb olub Hıdırın kızıdır!
Ben: -Kocada mıdır?
İhtiyâr:- Hayır değildir..
Ben: -Allah'ın emri ve peygamberin kavliyle bana verirmisiniz!
İhtiyâr:- Eğer kefv isen veririz! Dedi
Oradan hâreme gelüb kızı almağı iyice kurdum! Ahibbamdan biz iki zât ile kızın amcasına giderek murâdımızı muhtasıran ifâde eyledik:
(mâ'ba'dı gelür)
Bağçe, Matbûâtdan –mâ'ba'd-, Bağçe, 1, n.2, Sene 1 sy(13-14)
17Teşrîn-i Evvel 1296
26 Zilkâde 1297
-Matbûâtdan-
-Mâ'ba'd-
Sonradan Kâtib Çelebi'nin <<tühfet'ül kibâr fi esfâr'ül- bahâr>> [1]namında ki kitâbını tab' eyledi: Yine 1142 senesinde <>nı tercüme ve tashîh birle tab' etmiş olub yine senc-i mezbuede basılan kitâb <> [2]Bunun müellifi kim oldığı ma'lûm değil isede ba'zıları Kâtib Çelebinindir derler ve ba'zılarıda bunı mûmâ-ileyh İbrâhim Efendiye isnâd ederler:
Sonradan (Nazmi Zâdenin) ibn-i arabaşâh tercümesi [3]basulub yine o sene zarfında (Tarih-i Mısır'ül-Kadim) [4]tab' olundı: O 1143 senesinde Nazmi Zâdenin <<Gülşen-i Hülefasını>> basdı…
Ba'de tab' olunan kitâb (Galata Sekenesinde Germanyalı <<Holdermanın >> zann olunan) <> ya'ni <> 1144 tarihinde kendisinin
[1]Bu kitâbı ingilizlerin cemiyeti şarkıya tercüme meclisi 1831 senesinde tab' ü neşr eyledi bu tercüme mistır <> nâm-ı zâtın kalemiyledir.
[2]Amerika Tarihi
[3]Tarih-i Timur Türkçesi si te'lifi olan <<asül'ül- hüküm fi nizâm'ül-umem>>
[5]Vefüyuzat-ı mıknahsıyyeyi tab' etti:
Bunlardan sonta Kâtib Çelebi'nin <<cihannümâ –bu kitabın çok yerlerinde İbrahim Efendinin zeylleri vardır!- ve (Takvim'üt- Tevarih) kitâblarını ve << na'ima>> ve <<râşid>> ve <<âsım>> tarihlerini tab' eylemişdir: ma'mâfih 1155 tarihinde <<Ahvâl-i Gazavât Der-Diyâr-Bosna>> namındaki tarihçeyi ve yine o tarihte <>yı defa-i irtihal-i dar-i beka eylemiştir. (rahmet'ül-lahü aley)
Merhûm matbaâ âmirenin her hizmeti kendi üzerinde oldığı hâlde her bir şeyi te'sis etti: öa'hezâ bunca asâr-ı nefîseyi tâ'lîf ve tercüme eyledi bununla berâber on sekiz kıt'â kitâb tab' eylediği 25 cild olub 16,500 nüsha idi. [6]
[4]Kâhire me'mûrlarından şâir Süheyli'nin tâ'lifîdir:
[5]Bu kitâbî Bâron (Reviçki..?..)Fransızca tercüme eylemişdir
[6]İbrâhim Efendinin yazdığı asarde Avrupalıların fenûn ve kasvânini harbiyesine dâir ma'lûmât vardır.
Sy(14) İşte bir baş iki el bundan ziyâde iş göremeyeceğini kim olsa teslim eder! Bunun üzerine 18 Rebi'ul evvel 1158 senesi idiki cennetmekân Sultân Mahmud-ı evvel Matbaa-i Amirenin yeni baştan te'sis ve tanzimiyle bîlcümle Türkî Arabî Fârîsî kitâbların (fakat Kur'an ve hadis müstesnâ olmak üzere) tab'ını fermân buyurmuşdu!
Mâ'mâfih İbrahim Efendiden sonra basılmış birinci kitâb (Sâmî) (Şâkir) (Suphi) tarihlerinden başka görülmedi. Bunlar ise tâ 1198 tarihinde tab' olunmuş olduğundan mürür eden 29 sene zarfında Matbaa-i Amirenin ta'dîl kalmış idüğü esersizliğinden müstebân oluyor!...
( mâ' ba'di var)
Kemal, "Meyve-i Dil", (muh. G (yın) Avnî), Bağçe, 1, n.2, Sene 1 sy( 15-16)
17Teşrîn-i Evvel 1296
26 Zilkâde 1297
Meyve-i Dil
Muharriri: A(yın) Avnî
-2-
İşte bunun içündür ki kâriîr-i kirâm huzaratından isti'tâf-ı mürüvvet zımnında bir uzun mukaddime ile baş ağrıtmağa lüzûm görmediğim cihetle hatm-i kelâm ediyorum!...
Ğ (yın) Avnî
-Birinci Fasıl-
-Muşaka-i Acaibe-
-Birinci Bâb-
Fâtih Sultân Mehmed de << Çörekçi kapısını >> bilirmisiniz? Şüphe yokki bileceksiniz!...çünkü zâten İstânbullu olduğu halde yeni gelmiş bir adam için Çörekçi kapısının nerde olduğını bilmese dahî ismini olsun işitmemiş olmak ihtimâlsiz gibidir!
Demekki İstânbul'ın Çörekçi Kapısını herkes bilür imiş?...
Çörekçi kapısını bildiğimiz halde nazar-ı mütalaayı o tarafa hasr ederek kâriîn-i kiremin bizimle beraber teşriflerini arzu ederiz:
Çörekçi kapısını Fâtih havlısından gelerek geçtğimiz gibi seyr ü temâşâ sy(16) zımnımda öteye, beriye, yakınır isek?... İçerü girer girmez! Sol tarafdaki poğaçacı fırınının henüz çıkarmış olduğu tâze böreklerin misk gibi kokusunı derhâl duyarız!...
Bena-birin azıcık daha yüridiğim hâlde sağ tarafımızda bir sokak gelür ki bu sokak doğruca Otlukçu yokuşuna iner isede oraca bir işimiz olmamasından sokak-ı mezkûri geçerek, on onbeş hatve daha ilerlediğimiz hâlde o bir ucu Çarşamba Pazarı caddesine çıkar bir ikinci sokâğa saparız!...
Sokak-ı mezkûrin sol tarafında vâkı' başda sarı boyalı (kanarya kafesi) ta'birine şâyân bir evceğiz nazar-ı dikkatimize çarpar ki vakt-ı sabâh olmak mülâbesiyle Ağustos'un sıcak vakitlerinde ya'ni yedisi sekizinde cânıb-i şarkdan tulû' eden Şems Bedir-i Münîr konağımız görün (cunba) penceresi camlarını şems-i sânîye tahvîl etmiş olmasından sâ'atin üç, üçbuçuk idüğü hâtıra gelir idi:
Bir vukuâta müntazırân sokak-ı mezkûri bir baştan başa gezinelim: Sâ'atın tokmâğı (Hindistan Cevizi kabuğunun nışfına müsebih olan) cânın tasına dört kere inib kalkmakta idiki tahmînen onyedi onsekiz yaşlarında bir çocuk kapıdan dışarı çıkub arkasından onu ta'kîb etmekte olan temizce giyinmiş bir uşâk elinde tutmakda oldığı şemsiyeyi çocuğa takdîm ederek itâatla emre muntazır oldu….
Çocuk uşâğa birkaç söz söylemiş isede yavaş olmasıyla beraber << biz belki çocuğun nazar-ı dikkatini da'vet ederiz!>> havfıyla biraz uzakça durmakda oldığımız cihetle bu sözün neden îbâret idduğini anlayamamış isek de uşâğın gözlerini önüne eğerek yerden bir de temennâyı bastırması çocuğun sıkıca bir emir vermekde oldığını belli etti….
Çocuk yalnız olarak Çörekçi kapusı caddesine doğru müterahi olmuş idi: uşâk merkûm çocuğun caddeye çıkmasına kadar kapunın önünde durub mûmâ'ileyh sokağı sapıncaya dek miskinlikten pârlâklığı azalmış gözleri ile çocuğu ta'kîb ederek bâ'de içerü girince sokakda bizden başka kimseler kalmamış idi:
-İkinci Bâb-
Yukarıdan birü hikâye ettiğimiz iki şahıs meyânında <<efendi…>> makâmında olan beyin ismini zikr etmeyerek yalnız (çocuk) lafzıyla hitâb etmekte olduğumuzdan dolâyı bizi ta'yib etmeyiniz!...
Zîrâ şimdiye kadar ismi biz dahî bilmemekde idiysekde <> bunu tecessüse saik oldığından tahkîkâtımızı ber-vech-i ati azr edelim: <<çocuk>> onyedi onsekiz yaşlarında idiki bâlâda arz olunuş idi: mâmû'ileyhin ismi Ahmed ve mahlas-ı zâtıyası Mâcid beğ olub bâğdây renginde armûdi eşşek ……çehresi ve ona münâsib müstakîm burunu başkaca letâfet-bahş olan karakaş ve kara gözi binaneleyh nâsiyasi açık olub saçları sık ve lehçesi daîmâ ma'sûm nazarı hüzünlü bununla beraber simâsını bir kât daha tezyin eden kalınca olarak gâyet kırmızı dudakları arasından lema'ân eden kar gibi dişleri görenleri vâllaha hayrân etmemek nâkâbul idi:
Ayağında açık mâli zemin üzerine siyah yollu pantolonu arkasında kaşmirden yeleği moda bir ceket ile kiraz çiçeği renginde bir pâlto beyâz frenk gömleği güzel bağlanmış boyun bağı
(mâ'ba'dı var)
A(yın) Kemâl
Mekteb-i sanayii şahane matbuasında ta'b olunmuştur.
Yazar: Tuğba D. CAN - Yayın Tarihi: 03.04.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 07.01.2024 17:45