❝Bağçe Mecmuası❞nın Günümüz Yazı Diline Çevirisi 3
3.Sayı
- Bağçe, Mâ'lûmât-ı Nâfi'a,Bağçe 1, n.3, Sene 1, sy(18)
24 Teşrîn-i Evvel 1296
2 Zilkâde 1297
Mâ'lûmât-ı Nâfi'a
(Mâ'bâ'd)
Şimdi bana iyü dikkat et! Mâdemki havâsı tahliye olunmuş biz burada kâğıd parçasıyla bakar kuruş-ı sürat-ı mütaviyede düşüyorlar o hâlde ecsâm-ı zaîfe ile ecsâm-ı sâkitenin sükûtları mesâvîdir demeğe salâhiyetimiz vardır. Şimdi gelelim başka bir mes'eleye: sükût itmekde olan bir cism dâima bir sür'at-i metaviye üzremi sükût ider zann edersin?
Mahmûd – demincek ettiğim hatâ üzerine artık böyle güç mes'elelerin halline cesâret edemem!...
Muallim- Ali sen söyle
Ali- kardeşim Mahmûd gibi bende bir hatâda bulunmamak için cesâret edemiyorum!
Muallim- Eğer mulâhaza ide ediniz cevâbını bulabilür diniz. Meselâ bir bardağı birkaç santimetre mahalden bırakacak olsanız kırılmaz.
Lakin bir metre kadar yüksekden atacak olsanız kırılır! Buna sebeb ikinci defâ'a da müsademenin? Şiddetli olması ve bu da müddet-i sükûtun birinci defââdan daha ziyâde imtidad etmesidir.
Erbab-ı fen bir cismin sükûtı esnâsında nokta-i hareketinden itibâren birinci sanîyede dört metre ve doksan santimetre ikinci sanîyede nihâyetinde on dokuz metre ve altmış santimetre kat' ettiğini bulmuşlardır. Ki bu hesâbdan anlâşıldığına göre ikinci saniyede ilk saniyede kat' eylediği tevlin üç mislini kat ediyor imiş. Sen ecsâmın cevv-i harada sürat-ı müteviye ile sükûtlarını ve işbu sür'atında gitdikçe tezayüd edeceğini bileceksin!...
-4-
(Hevâyı Nesimî)?
Ahmed- Hevâyı nesimî nasıl şey olduğunu lütfen bizlere şerh buyurur musunuz?
Muallim- peki ciğer pârelerim bugün sizinle hevâyı nesimîye dâir mübâhese edelim:
Hevâyı nesimî kürre-i ârzı dâiren mâdâr-ı ihâta etmiş ve mevlüdülma mevlüdü humuza Azat ve bir mikdâr dahi hâmız fehminden mürekkeb bir cism gazıdır.
Ali- Fakat ta'dat buyurdığınız ecsâm-ı gaziyeden mürekke olan hevâyı nesimî'yi niçün müşâhede edemiyoruz?
Muallim- Evlâdlarım havâyı nesimî renk "koku" tekzetten ârî olduğı münâsebeyitle görünmez isede âsârı bize onun vücûdunı isbât eder: İçinde su bulunmayan bir şişeyi baş aşağı suya daldırır iseniz içine su dolar fakat bir miktar yer kalın ki oraya su dolmaz işte burada hava mevcûddur.
Ahmed- Demek şişenin o kadarcık yerinde hava var imiş?
Muallim- Yok! Şişe kamilen hava ile memlû idi fakat hava elastiki ya'ni hacminin büyüyüp küçülmeye istî'dâdı bulunan bir cism olduğu ecelden su aşağıdan şişe derunine girmek içik tazyik ettikçe havanın hacmi küçülerek o kadarcık yerde sıkışıb kalmışdır.
Ahmed- Bu hevâyı nesimînin irtifâ'i takdir oldığı ma'lûm olmuşmudur?
Muallim- Evet ma'lûm olmuşdur sath-ı bahrdan tekrîben onbeş mil âşârı yüksekliğe kadar havayı nesimî vardır. Havayı nesimî bulunmayan mahalde hiçbir hayvan yaşayamadığı gibi ateş dahî yanmaz!
Ahmed- Hayvan yaşayamaz! Ateş yanmaz mı buyurdunuz?
Muallim-Evet! Oğlum evet! Bunların herbirini size ayrı ayrı derslerde söyleyeceğim
Ali- havayı nesimî için hiç renk tasvir olunmadığını buyurdınız hâlbukî semâya atf-ı nazar etsen mâ'lî renkde oldığı görünüyor
Muallim- sözün doğrudur lakin noksân! O senin gördüğün renk havâyı nesimînin renk-i aslisi olmayub hükem3adan ba'zılarının reyine göre ilerüdeki derslerin birinde beyân edeceğim bigi ziyayı şemside bulunan elvân-ı seb'âdan mâ'î renk havâyı nesimî tabakalarından mürür eder iken havâyı nesîmîyle imtizac eylemesinden havâya mâ'î renk gelmesinden ileri gelmişdir. Hükemayı cedideden ba'zılarının kavline nazarân dahî şimdi sana icrâ ettireceğim tecrübenin neticesinden hâsıl olacak hikmete mübeyyendir.
Ali- Nasıl tecrübe?
Muallim- Şu sandığı aç!...
Ali-Peki! İçinde birçok pencere câmı…
Muallim- camlardan bir tanesini çıkar şöyle yere yatırmaksızın tut!. Yanına bir cam daha ilâve et bir daha! Bir daha……
Ali- Bundan ibtidar olan gittikçe mâ'îleşmeğe başladı kenarından bakdığımız vakitte bütün bütün mâ'î görünüyor
Muallim- Demek oldığı bir tâkım renksiz ecsâmın tabak tabaka yek diğeri üzerine vaz'ından mâ'î bir renk müşâhedesi tabî'î imiş!.
Ahmed- her cisimde bir sıklet mevcuttur zann ederim havâda da bir sıklet var mıdır?
Muallim- Evet vardır. Orta bir cüsseli olan adam üzerine dokuz yüz kayye kadar hava tazyik eder.
Ahmed- dokuz yüz kayye! Amân efendim bu kadar ağırlığa insân tahammül eder mi? İnânâmıyorum böyle olsa bizim ezilmemiz lâzım gelir.
Muallim- her tarafından müsâvât üzere tazyik ettiğinden biz bu sıkletin farkında olamıyoruz.
-5-
(Hava bulunmayan yerde hayvan yaşayamaz)
(mâ'ba'dı var)
A(yın) Avnî, Kadınlara Hizmet, Bağçe 1, n.3, Sene 1, sy(20-21)
24 Teşrîn-i Evvel 1296
2 Zilkâde 1297
-Kadınlara Hizmet-
-Mâ'ba'd-
Muvâfakat etmiş olmalarında hemân oracıkta âkd olundı: Nikahdan sonra kendi kendime…(ben-i ümrân) kadınlarının kâti yürekli olduklarını düşünerek kalben pişman olmış isem de <<artık bir işdir oldı!... hela bakalım güveyi… girilmede hesâbıma gelmez ise terk ediveririm!>> deyüb pişmanlığımı zâhire urmadım!...
Vakta ki güveyi girmiş idim! Kız bana:
-efendi güveyinin rızâ'ul –lah iki rek'at namâz kılarak der gâh-ı zülcâlâliden zevcesinin hayırlı olmasını niyâz etmesi ve şerinden az her cihet istiâze etmesi senettir!.- >> demesin mi?...
Bende <> diyerek namâza durdum! Selâm verdiğim vakt bakdım ki kendisi de namâz kılıyor! Ma-hazâ mûmâ-ileyhâ namâzı bitirdiğinden sonra dahî dedi ki: -Efendi!... ben yabancı bir kızım! Sizin huyunızı mizâh ve ahlâkınızı bilmem! Sevub ve hoşnud olacağınız şeyleri ana bildiriniz ki: bende matlubınız vechile hizmetinizi edeyim!... ve hoşlandığınız şeyleri beyân eyleyin ki bende onlardan hazır edeyim!... size sizin kavminiz meyanında bir kız ve bana benim kavmim içinde bir erkek bulunur idi isede kaza ve kader yerini bulması lâzım oldığından yek diğerimizin ahlâk ve âdâtini bilmediğimiz hâlde siz bana mâlik oldınız. Artık beni lütuf ve kerem'le ya imsak veya kabul ederek veya tasrih ve tatlik eyleyerek emr-i bârıyı yerine getiriniz!...
İşte evvel be evvel bu niyâzımı der miyân eder ve hak cell-ü âlâ hazretlerinden sizin ve benim için istid'â-yı gufrân eylerim!...>>
Bende cevabında: -Hanım! Bir söz söylediniz ki eğer o tarıka sulûk edecek olur iseniz tabii bahtiyâr olacağım!...
Ve bil-akis suluk etmeyecek olur iseniz? 'Aleyhinizde hüccet olacakdır! Şöyle ve böyle olmasını isterim ve böyle şöyle olmasını istemem istediklerimi yapınız! İstemediklerrimi göstermeyecrek setr eyleyiniz!...' dedim…
Akrabamın gelüb gittiklerini istermisiniz? Dedi.
<<usandırmalarını istemem! Pek de sık gelmesinler!...>> dedim!...
(mâ'ba'dı gelir)
- Nihâl, Merhamet- Şefkat,Bağçe 1, n.3, Sene 1, sy(21)
24 Teşrîn-i Evvel 1296
2 Zilkâde 1297
Merhamet- Şefkat
Evsaf-ı celilei insaniyeden ma'dûd olân merhamet, şefkat sıfat rikkat-ı kalbden eyler ve ileri gelüb egser? hayvanâtta mevcûd bir husûsiyye tabi'îdir.
İnsanın gayrî olan hayvânâtı sıfat-ı mergube-i mezkurenin tamamen icrâsına fıtra'tları hasebiyle muktedir olamadıklarıdan bu sıfat nev'ı beşere münhasır kalmışdır.
Fizyoloji ya'ni eczâ-i hayvâniyye-i cebihe-i mevki'de bulunan bir çıkıntı? Merhamet şefkat hassasının vücûduna dâl oldığını beyân eder. Bu çıkıntı herkesde müsavî bir derecede bulunmadığı gibi ba'zı insanlarda külliyen mefkûd olur ki sâhibi merhametsiz şefkatsizdir. (Hayr'ül umûr-üstühâ) medlûl-ı şerifince? İnsan her an bir hâl-i vasat ihtiyâr eylemelidir.
Ne demek merhametin çoğuda fen midir? Evet! Merhametli adam tasvir edin ki parayı oldurmaya vicdânı râzı olmasun bu adamı umûr-ı mühâmı devletten birinde farz edin. Bu adam ahâlinin emvâlini gasb ve ırzlarını pâymâl eden ve nice kimselerin canlarına kasd eyleyen bir haydudun değil katline hatta hapsine bile kemâl-i merhametinden dolayı hükm edebilir mi?
Ne << Fenamı merhametli bir adamdır mı>> buyurdunuz!?.
Kûfür ettiğiniz tecdid imân edin! O haydud – şer'an katl olunmaz kalır ise böyle ef'âl-ı? zemîmenin icrâsına herkesde tabi'î bir meyl vardır herkes de bu meyl uyanır sonra dünyada rahat mı kalır ve biz bu sıfatın nev'ı benî beşerde hâkkı oldığını söyledik ise ciddi zengin ve pençe-i kahr ve felâkete uğramayanlarda nâdir oldığı gibi fakir ve felâketle büyüyüb sonradan zengin olmuş olanlarda hadden ziyâde merhamet ve şefkat mer'idir…
Nihâl
- A(yın) Kemâl, "Meyve-i Dil", (Muh. Ğ(yın) Avnî), Bağçe 1, n.3, Sene 1, sy(23-24)
24 Teşrîn-i Evvel 1296
2 Zilkâde 1297
Meyve-i Dil
Muharriri: Ğ(yın) Avnî
-3-
Mâ'ı ipekden yeleği üzerinde altın kordon ve ona merbûd minalı sâ'at elinde siyah ipekli şemsiye Mâcid Beğe bayâğı halâvet bahş olur idi:
Mevsimin yaz husûsıyla Ağustosun sekizi oldığını bâlâ da bi-l-münâsebe arz ettik zann ederim? Mâcid beğ sıcaktan terlememek üzere kiraz çiçeği rengindeki uzunca paltosunu giymeyub koluna takmış isede havanın derecesiz sıcaklığı arkadan paltoyu değil cemi' esvâbı saydıktan sonra son gömleğini ya'ni insanın derilerini bile attıracak derecede idi:
Biz mir mûmâ-ileyhin ahvâl-ı zâhiriyesini ta'rif edinceye kadar kendiside fâtihin öbür cihetteki kapısını dahi geçerek haffaf hâneye doğru âzim-i rah*ı şâtâbân olmuş idi.
Nakline lüzüm gördüğümüz ba'zı ahvâl Mâcid beği şimdilik ta'kîbden bizi ta'hir? Edecek isede bütün bütünde nazarımız huzurundan gâib olmayacağından şurada teferruât-ı hikâyeye ibtidârı münâsib gördük…
Mâcid Beğin topu topu bir vâlidesi olub pederi rütbe-i evveli? Ricâlinden ve şûrâ-yı devlet âzâ-yı? Kirâmından? Bir zât oldığı hâlde Mâcid beği küçüklüğünde terk ederek irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiş; Mâcid beğin vâlidesi ise bir vakitten sonra yalnızlıkdan âlel-husus olub vereceğine <<diş ehlî olmak>> hasebiyle bakamamakda olmasından dolayı münâsib bir zât ile izdivâç etmekliği kurmuş ve teşebbüs etmiş oldığı hâlde çok tarafdan tâleb zuhûr etmiş isede hiç birisine havale-i sem'ü itibâr etmeyüb muzmerinden geçürmekde oldığı bir tabiatta – ya'ni iş güç bilur mücrib-dir de bir adem olubda hanımın pederinden kalan varidatın ma'mâfih Mâcid Beğin pederinin haylice rükud ve mücevherâtıyla irâd ve akarının insirafından vekoyesini …….der ahde edebilecek birisine varmağı düşünmüş idi:
Nihâyet yağlıkçı esnâfından Hâcı Kâmil Efendi nâmında birisiyle (kısmet bûya) teehhül ederek onunda ömrü vefâ etmeyib mûmâ-ileyh dahî bir kız evladını iki yaşında ve Mâcid beği yedi sekiz yaşında oldığı hâlde öksüz bırakıb irtihal-i …… dar-ı bekâ etmişdir!>>
Bu iki kocadan sonra hânım mûmâ-ileyha iki çocukla bir kimseye daha varmağı hâtırından bile geçirmediği hâlde muhsin ….bir emekdâr uşâğına umûr-ı beytiyyesini tefvizle iki beyaz halâyık bir arab aşçı olarak harem tarafını teşkîl eden Ceman altı kişiden ve selamlıkda dahî bir o uşakdan başka kimse yokdu:
Büyüten Allah Mâcid Beğ günden güne büyümekde berâbirin? Evelce tedrîsi zımnında hiçbir zuhûrâta filâna bakmayub akdâmdan geri durulmamış ve beğin mecbûl olduğu zekâ ve fesâneti dahî bu akdama munzım olarak? yakın vakitte rüşdîyeye ve oradan dahî ba-şehadetname haruç? ederek iki senedir ki bâ'ba'âliye devam etmekde bulunmuş idi!
İşte bu hâlde mir mû-mâ-ileyhin konakdan sâ'at dördde çıkarak kalemine gitmekde oldığını anlâdık! Binaen âlâ-zalik Mâcid beğ direkler arasına henüz asl olmış olmasından derhâl nazar mütâlaamızı arkasından ta'kîb ettirelim:
Mâcid Beğ Osmân Baba türbesinin önüne gelmiş idi ki her sabah mu'tâdı olan taze fındıkdan yüz dirhem alarak direkler arasındaki kırâathânelerden birisine oturdı… yarım sâ'at kadar gazate mütâlaasıyla vakit geçirmiş isede lakin Beğin bilmem politikaya merâkı olmadığındanmıdır? Nedir? Hele o icmâl-ı ahvâl taraflarına maa-mâ-fih telgraflara aslâ ihâle-i nazar? etmeyüb daimî sûretde edebiyat kısmını arastırır ve edebiyâta dâir bir şey bulur ise ol vakt yüzi güler idi:
Eğerçi ba'zı garib fıkraların mütâlaasında dahî telezzüz kesb idisede her vachile edebiyata olan melânî hepsinden ağlep kalur idi:
Mir mûmâ-ileyh sinninin sağırlığına göre lüzumu olacak derecede ders görmüş maa-mâ-fîh gayet zekr ve hasif olmasından her bir şeyden istifâde etmekliği kendisine âdet edinerek bununla beraber hilkat-i tabî'îyyesinin bir ihsân-ı mâlâ-nihâye olarak kalemi gün begün kehvere-i kemâle yatarak edib olmağa meyelâni eslâf-ı üdebaya yetişebilecek dereceyi kesb eylemeğe sâîk bulunmuş idi:
Mir mûmâ-ileyhin kalemi sahihâri edeb yada gâyet alışık olub hele ba'zen yazub yazubda yine yırtmakda oldığı gazeller meyânında geçmiş şu'arâya pirû olacak mürettebde şeyler bulunub ve bunun ilerüde hâme-i ateş fesânı şu'le-endâz-ı ikmâl olacağı anlaşılur idi:
Zekâvetin bir şa'ibesi olan kuvve-i hâfıza ise mir mûmâ-ileyhde mükemmel olub nasiyesinden de anlaşılacağı vechile her bir şeyde zihni evvelini buna bir delîl-i vafîdir: gelelim kırâ'athânede bırakdığımız Mâcid Beğe
Gazate mütâla'âsı hitam-pezir olub mir mûmâ-ileyhe kırâ'athâneden kalkarak Sultân Bayezîd'e doğru yola revân oldı. Her vakit araba ile gider idisede bugün her nasıl ise piyade yürümekliği tercîb ettiğinden midir? Nedir? Arabaya binememiş idi:
Kâğıdçıların önünden âheste âheste gitmekde idiki: ipek çarşafa bürünmüş bir hânım beğin yanından sırıtub geçerken mir mûm^-ileyhe yavaşça -<<malîyenin arkasına teşrif ediniz!>> kelamıyla hızlı hızlı yürimeğe başlamasın mı?
Mâcid beğ bahr-ı hayrete dalarak mûmâ-ileyhâyı ta'kib edib etmemekde haylice tereddüd etmiş isede <
Velev ki olmayıversin!... lâkin yüzi örtülü idi. Belki tanıyamamışdır! Sesini dahî tanıyamadım! Bu sesi birinci defa'a olmak üzereişidiyorum! Hele bakayım kimdir?>> diyerek hanımın teşrîfini ricâ etmiş oldığı mahalle ya'ni mâliyenin arkasındaki caddeye doğru müterahi oldı: mûmâ-ileyha Kamiş paşânın konağı önünde âheste âheste gitmekde fakat ikide birde arkasına tutub bakmakda idi!
Mâcid beğin sokağa saptığını görünce oldığı yerde bütün bütün tevakküf etti. Mâcid beğ hanıma gittikçe yakışmakda isede (hicâbından olmalı) derece derece kaderde kız aramakda idi:
Nihayetü'l-emr hânım Mâcid Beğin yaklaşdığını görünce <<Mâcid Beğ efendi siz misiniz?>> sû'âliyle lakırdıya girişerek:
(mâ'ba'dı var)
A(yın) Kemâl
Mekteb-i sanayii şahane matbuasında ta'b olunmuştur.
Yazar: Tuğba D. CAN - Yayın Tarihi: 14.05.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 13.05.2024 22:31