Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha da Yalnız, Edebiyat, Faik ÖCAL

Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha da Yalnız yazısını ve Faik ÖCAL yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha da Yalnız

25.04.2025 09:00 - Faik ÖCAL
Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha da Yalnız

"Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha da Yalnız", Hasan Ali Toptaş ile yapılan 45 söyleşiden meydana gelmektedir. Yazar Hasan Ali Toptaş bu söyleyişler kitabı ile bize ne söylemektedir? Ya da şöyle soralım: Gerçekten kendisi hakkında bir şeyler söylemekte midir? Yazarın yazarlık hakkında bir şeyler söylediği muhakkak, gerçekten yazarlık aynasını kendi karanlığına tutmuş mudur?

Bu sorulara sağlıklı ve doğru cevaplar vermek için önce yazarın söyleşilerindeki önemli noktalara değinmek gerekir.

-Yazar bilgiyle yola çıkar, sezgiyle yol alır.

-Güncel olanın, gelip geçici görüntüsünü (kısa ömürlü kabukların cazibesini) aşıp özüne, değişmez yanına dokunabilmek önemlidir. Dil kurulan, yapılan, çatılan özelliğinden dolayı her zaman için güncelin tuzağına düşmek tehlikesi vardır.

-Yazmak bir yalnızlıktan başka bir yalnızlığa yolculuktur. Bir öyküye, bir şiire, bir romana başlarken yalnızsın; bitirdiğinde daha da yalnızsın. Metinlerdeki mahşeri kalabalıklar yalnızlığımın bir başka biçimidir. Yazmak, belki de kalabalık bir tenhalık halidir.

-İnsanın yazma arzusunu, yazma tutkusunu ya da yazma hastalığını hiçbir şey yok edemez.

Yazmak her türlü iktidarın (devlet, okurun eğilimi, eleştirmenin bakışı, editörün anlayışı vs.) etkisi dışında yapılan çok özel bir şeydir. Yazar kalemi eline alıp eğildiğinde kağıdın yüzüne kendi gölgesiyle birlikte bunlardan birinin gölgesi de düşüyorsa, yazılacak metin daha baştan zedelenmiştir.

-Bugünkü dünyanın uğultusu, anlamların yerinden oynadığı, araya silah patırtılarının girdiği, kalın ve rahatsız edici bir şey.

-Aynaların sırrı yoktur, sır zihnimizin karanlığıdır.

-Genel durumun seyrini de görebildiğin, kendini başkalarından koparmadığın bir yerdir kuytu.

-Ben, kendim olacağıma, gölgem olmayı isterdim. Hayatın içinde solgun solgun dolaşmak. Her herkese dokunmak hem de kimseye dokunmamak. Ağırlıksız olmak… Belki başka bir Hasan Ali vardır da ben onun gölgesiyimdir.

-Yazar her yapıtı için ayrı bir dil oluşturmalıdır.

-Metnin müziğini ruhunun derinliklerinde aramak gerekir.

-Harflerden başka çaresi olmamak… İnsan en çok kendi yarattığı cehennemde rahat edebilirmiş, onun cenneti orasıdır.

-Sınırlı olanın içinde sınırsızlığı aramak…

-Roman yazmak çocuk olmaktır.

-Yakaladığım anlatım biçimi, ya kahramanlardan herhangi biri, ya da gelişen bazı şeyler ilk kurgunun belini kırıp benimle birlikte bambaşka bir kurguyu oluşturmuşlardır.

-Ben belirsizliklerle başlıyor, belirsizliklerle ilerliyor ve sonuçta bütün bunların doğurduğu belirli bir noktaya ulaşıyorum. Yazarken, yarattığım roman kişilerini sürekli olabilirliklerinin içinde tutmaya çalışıyorum.

-Roman bizim ona söyletmek istediklerimizin dışında farklı birtakım şeyler de söyler, yazarının bile göremeyeceği bazı gizler de barındırır. Yazar buna fırsat tanımalıdır. Yazar romana egemen olmalı ama onu esir almamalı. "Kendimi her an Tanrı gibi hissetmiyorum yani; bazen yakaladığım dilin ya da yarattığım karakterin kulu kölesi oluyorum." (s. 52).

-Yazarken bir şeyi saklamanın en iyi yolu onu saklamayıp ortada bırakmaktır.

-Beyaz ve siyah kesin olduğu için ölüdür. "Hayata dair saklı tatların her zaman gir alanlarda ele geçirilip yitirildiğine, acıların her zaman oralarda doğup büyüdüğüne inanıyorum. Grinin ara sokaklarında gezinmeyi seviyorum." (s. 55).

-Metnin aklıyla yazılan romanlar romancıyı da yazmış olur.

-Bir yazarı, kendi yazdığı metinden daha iyi hiçbir şey eğitemez.

-Bir metin sınırlıysa bu ele aldığı şeyden değil, yazarın bakış açısından ve anlayışındandır. Taşra-merkez tartışması lüzumsuz bir tartışma; edebiyatın merkezi dildir.

-"Benim için aslolan, ilk cümle ile son cümle arasındaki hayati alan." (s. 63).

-"Has romancılar, romanlarını öyle inşa eder ki bir tek cümle bile bazen sarkma yaratır." (s. 65).

-Çocuklardaki masumiyet o kadar derin ki bu her an bir canavara dönüşebiliyor.

-Bir metinde her şey yazılmadan önce düşünülmüşse, her şey aklın menzilinde olup bitiyorsa o metin sağlıksız bir metindir; çünkü metnin iç aklı hiçe sayılmıştır.

-Şiir anlatı sanatının çekirdeğidir.

-Her roman siyasidir.

-Yazmaya başlarken aşmamız gereken ilk engel akıldır.

-Her harf bir sesi temsil eder, her cümlenin bir müziği vardır. Cümlelerin toplamı metnin müziğidir.

-Tamamlanan bir metin eksiktir ya da olması gerektiğinden fazladır.

-Sanatta bilgi değil, bilginin buharı muteberdir. Bilgi bir çeşit geçmiştir, sanatsa (buharla) yeni anlamlar inşa etmektir.

-Roman tam bir bilgisizlik ile yazılır. İki tür bilgisizlik vardır: Kalınmış ve varılmış bilgisizlik. Kalınmış bilgisizlik, bizde yaşayan bizden habersiz bir bizdir. Varılmış bilgisizlik bilgiyle elde edilen bir bilgisizliktir. Roman bu bilgisizliğin karışımı ile yazılır. "Romancıların bir kulağı kalınmış bilgisizlikte, o işlenmemiş karanlık ve meçhul yanında; bir kulağı da varılmış bilgisizlikte olmalı bence. Sonra da, kaleminin ucunu sezgilerine batırıp batırıp yazmalı. Tabii, kağıdın yüzüne değil, zamanın yüzüne yazmalı. Kağıt suretinde görünen zamanın yüzüne…" (s. 99).

-İnsan ya kendi boyutlarını kavramayacak kadar büyümeli ya da kendi kendini göremeyecek kadar küçülmelidir yazarken. Bu ikisinin arasında olan makul bir insandır ve makul insanlar ortalama şeyler yazarlar. "Makul insan, olsa olsa, hayatın kendini tekrar edip durmasına yarar." (s. 104).

-Harflerle beslenip harflerle var olabilen biri için yazamamak bir tür cehennem.

-Baştan konulan roman isimleri, romanları sınırlarlar.

-Romancının görevi kendi yaşadıklarını başkalarına da ait kılmaktır.

-Romanını yazıp bitirdiğinde yazar susmalı, roman konuşmalıdır.

-Kelimelerin belli bir çekim gücü vardır; birbirlerini çağırırlar.

-Şiire yakınlık her romancıya çok şey katar; cümlelerini ses terazisinde nasıl tartacağını, tartarken nelere dikkat edeceğini öğretir en azından. Boşluk oluşturma ve nefes boyunu ayarlama maharetini pekiştirir. Sözü firesiz söyleme alışkanlığı kazandırır…" (s. 115).

-Romanı kurgulayan roman kişisinin kendisidir, romanın kendisidir.

-Hayatın nerede yakalanacağı bilinmez. O hiç umulmayan yerdedir.

-Romanlar, hikayeler ve şiirler bir yalnızlıktan başka bir yalnızlığa gönderilen mektuplardır.

-Roman, roman sanatını yeniden tanımlamalı; ona bir şeyler eklemeli ya da ondan bir şeyler eksiltmelidir. Yeni bir roman bu sebepler için yazılmalıdır.

-Kelimeler benim için kaçılacak ve yaşanacak bir sığınaktır.

-Dilimin geldiği yer, düşle gerçeğin birbirine karıştığı yerdir.

-Roman sanatı, belirsizliğin bilgeliğidir. Roman gerçeğin her yerdeliğine ve her şeydeliğine inanan bir bakış kazandı.

-Dil, sadece bir araç değildir. Dil aynı zamanda metnin, hikayenin, atmosferin ve duyguların kendisidir.

-"Ben yıllar önce çevremdeki insanlardan ve kendimden kaçmak için yazmaya başladım. Sonra, yazıda kendimi buldum, kendimle karşılaştım. Bir sonraki yazıda bir başka kendimle, bir başka kendimle derken, yazmak hayatımın ta kendisine dönüştü." (s. 157).

-Yazmak Kafdağı'nın neresi olduğunu bilmeden Kafdağı'na doğru yürümektir.

-İnsanoğlu kendi çıkış yollarını kendi elleriyle kapattı. Bu yüzden kendine ve doğaya temas etme alışkanlığını yitiriyor, her geçen gün daha hoşgörüsüz oluyor.

-Yazmak hayatı, kendini, anlamları, anlamsızlıkları, yapıları, dağınıklıkları, kalıpları deşmektir.

-Gerçek dünyadan kaçmak için yazılır. Sonra gerçek dünya yazının içinde daha gerçek olarak karşına çıkar

.Hangi dünyayı özlersem özleyeyim, ona kavuştuğum anda başka bir dünyayı özlemeye başlıyorum.

-İnsan, insan yapımı yalnızlıklarla ezeli yalnızlığın toplamıdır; bundan hiçbir zaman kurtuluş yok.

-"Her metnin iç aklı başkadır. Aynı zamanda bir ses düzeni de gelişir bu akılla birlikte. Bu düzen nihai kıvamını bulduğunda, bazı kelimeleri bile renklerinden ötürü reddeder. Ya da bazı kelimeleri peş peşe çağırmaya başlar." (s. 210).

-Yazmak, yel değirmenleriyle savaşmaktır. İnsan ortalıkta yel değirmeni göremediğinde, savaşmak için kendi yel değirmenini bile yaratıyor.

-Hakikate en yakın olanlar çocuklar ve delilerdir. Onların dışında kalanlar hakikatin fersah fersah uzağında, hakikatin ışığını hakikat sanarak dönüp duruyorlar. Dünya çocuklarla delilerin, ne yaptığını bilmeyenlerin yüzsuyu hürmetine dönüyor.

-Yazmak, bilgi dediğimiz netameli dağların tepesine çıkıp oradan dünyaya ve hayata bir çocuğun yahut bir delinin gözleriyle bakmaktır.

-"Edebi bir dil, dili başka bir düzlemde yeniden kurmaktır. Bu dil yazarın bilinen ve bilinmeyen yanlarını yansıtan, o metnin iç mantığına, temasına, kişiliğine, atmosferine, hızına uygun olan bir dildir; dolaysıyla kurulmuş bir dildir." (s. 127).

-"İyi öyküler ve iyi romanlar, içlerinde, okurun dolduracağı boşluklar taşırlar. O boşluklara okur yeni cümleler yazar. Bir anlamda, o roman ya da öykü, okura bunu yaptırır." (s. 240).

-"Asıl kahraman her daim metnin kendisidir." (s. 244).

-Metnin kendisine dönüştüğünü hissetmek.

"Cümleler çoğaldıkça insan hem özgürleştiğini hem de yazdığı cümlelerin sayısı kadar zincirlerle çevrildiğini hisseder. Özgürleşirken aynı zamanda bağlanıyordur ve geride kalan cümleler aslında önünde duruyordur." (s. 245).

-"Belki de bir metnin en kıymetli cümleleri, yazarın kağıda değil, okurun zihnine yazdığı cümlelerdir." (s. 247).

-Yazmak, anlatmak; zamanı silmek, zamanı yeniden yapmak, zamanı genişletmek, zamanı yavaşlatmak ve zamanı durdurmak çabasıdır biraz da.

-Okur, romancının konuklarıdır.

-"Toplum dediğimiz şey geniş bir gardiyan… Herhangi bir üyesinin farklı olmasına dayanamıyor. Ama şunu söyleyebilirim; insan, farklı olmanın faturasını ödemeyi en kadar göze alabiliyorsa o kadar farklı olabilir." (s. 281).

-Yazmak ya deliliktir ya da çocukluk.

Kişi ya da insan olarak Hasan Ali Toptaş bahsettiği o hakikatin uzağında görülmektedir. Yazar genelde edebiyatı, özelde dili amaç haline gelmiştir; hakikat ya edebiyatın ve dilin çok uzağındadır ya da edebiyat ve dilin içinde harfler hapishanesinde esir düşmüştür.

Son soruyu biz soralım: Hakikati ıskalayan bir insan/yazar sınırlının/sonlunun içindeki sınırsızlığı/sonsuzluğu yakalayabilir mi?

Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha da Yalnız Söyleşiler

Hasan Ali Toptaş

Everest Yayınları

Sayfa 304

İstanbul, 2017


Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 25.04.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 30.01.2025 12:26
1.081

Faik ÖCAL Hakkında

Faik ÖCAL

2000’de Cumhuriyet Üniversitesi Sosyoloji mezunu... 2004 yılında Franz Kafka’nın Romanlarında Birey ve Devlet İlişkisi üzerine yaptığı tez ile yüksek lisansını yaptı.

Çeşitli sitelerde ve dergilerde yazıları çıkmakla birlikte 2008’den beri düzenli olarak Yolcu Dergisi’nde yazılar yazmaktadır.

Yayımlanmış Kitapları:

- 101 Kürtçe Roman 2. Cilt Sitav Yayinevi, 2024
- 101 Kürtçe Öykü, Sitav Yayınevi, 2024
- Alacakaranlık Filozofu Nietzsche, 2024
- Deprem Günlüğü, KDY, 2023
- Yeni Bir Aydınlanma Felsefesi, Zilan Akademi, 2023
- Beyaz Hüzün, Az Kitap, 2022
- 101 Kürtçe Roman 1. Cild, Sitav Yayınları, 2022
- Uzaktaki, Az Kitap, 2021
- Dört Mevsim Beş Vakit Hüzün, Roza Yayınları, 2012
- Yitik Anılar Şehri, Erguvan Yayınları, 2008
- Aziz ve Aciz Emanetçi, Erguvan Yayınları, 2008

Faik ÖCAL ismine kayıtlı 124 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 9 kitap bulunmaktadır.

Twitter Instagram Kitapyurdu.com