Beckett ile Godot’yu Beklemek
Hayır Gogo (Estragon). Artık hiçbir şey bana var olduğum izlenimi vermiyor. Dönüp dolaşıp hep aynı ağacın altında Godot'yu bekliyoruz. Sonsuz ölümlerden hep aynı ölümü seçiyoruz olmayan ipimizle. Sen bende yolunu yitiriyorsun, ben sende kayboluyorum. Yarım asırdır Godot'yu bekliyoruz, Godot'nun gelmeyeceğini bile bile.
Belki ulaklar gelir ama içimizde sabit bir nokta yoktur, açık bir adres kalmamıştır. İçimizdeki bütün başlangıç noktaları kaybolmuştur, varılacak yerler hiç olmamıştır. Kendimizi kandırıyoruz dostum. Bir sanrıya tutulduk. Bir düşten başka bir düşe geçtik. Hakikat bize hep uzaktı. Biz hakikati kendimize yasaklamıştık. Olmayan aklımızla olan aklımızı zehirlemiştik. Tek boyuttan çok boyuta geçeceğimize, boyutsuz kalmıştık hepten. Varlığımızı boyutsuz ve gölgesiz bırakmıştık. Biz daha baştan yanlış yapmıştık ve hakikati olmayan yerde aradık.
Bizimle hakikat arasına Godot girmişti. Godot, sonlu her şeyden sonsuzluğun her bir yüzünü yitirmek. Godot, hiç yoktan Sisifos söylencesine tutunmak. Godot, geçmiş çukurunda debelenirken bugünü elinden kaçırmak, yarını görememek. Godot, bir ağaçtan tabut yaparken ormanın yerini ve manasını, başını ve sonunu, gücünü ve değerini bilmemek. Godot, iyileşmek için yaraya tutunmak, parçalanmış damarlara tutulmak, kırılmış kemiklerden medet ummak. Oysa Godot'nun karşısında hakikat vardı ve vehimlerimiz, hazlarımız, ölçüsüzlüklerimiz bizi hakikatten uzaklaştırıp Godot'nun belirli belirsiz varlığına itmiştir.
Uzaklardan çocuklar gelir. Yitirirler yolunu içimizde. İçimiz çocuk mezarlığına dönüşür. Çocuk mezarları ile hakikat bekçileri arasında ısrarla Godot'yu bekleriz. Dostum Gogo, beni anlıyor musun? Beni tanıyor musun? Ben, biricik dostun ve tek karanlığın: Didi (Vladimir).
Godot aramızda gidip geliyor ulaklarıyla, biz karanlığımızı perçinliyoruz, intihar temrinleri yapıyoruz. Bekleyişimiz hiç bu kadar yorucu olmamıştı. Bekleyişimizde kan kusuyor cehennemler, kaçacak yer arıyor cennetler, mezarlarından çıkmak istemiyor çocuklar, cayır cayır yanıyor ormanlar.
Gogo, bekleyişimiz ile sonsuzluğu tartıyorum. Daha ağır basıyor bekleyişimiz. Var mı böyle bir şey? Söyle dostum? Hiç böyle şey olur mu? Bütün suçu Godot'nun üzerine atmak, işin kolayına kaçmak olmuyor mu? Godot, bizim umutsuz bekleyişimizin sonucu. Godot, bizim absürt geçmişimizin ürünü. Godot, bizim amaçsız yaşantımızın dışa vurumu. Godot, bizim kendi yolumuzdan gitmemenin ispatı.
Dostum, yarım asırdır beraberiz. Kendimiz bildiğimizden, varlığımızı idrak ettiğimizden beri bekliyoruz Godot'yu. Belki de sorun tam da burada: Var olmak. Varlığımızı şeytanın eşeğine yükledik, hakikat atının görmemezlikten geldik. Anlamsızlığı anlam yaptık kendimize. Varoluş sebeplerimizi yitirdiğimiz için Godot'yu bekledik. Godot'yu Beklerken Hakikat Atı'nı kaçırdık. Aklımızla aklımıza ihanet ettik dostum.
Godot'yu Beklerken
Samuel Beckett
Çev. Uğur Ün-Tarık Günersel
Kabalcı Yayınevi
Sayfa 124
İstanbul, 2017
Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 25.08.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 06.07.2023 16:31