Bestseller Endüstrisi
Amerika'da ve dünyanın birçok farklı ülkesinde, her yıl milyonlarca dolar bağış toplayan ve bu bağışlarla birçok farklı ülkeden yetenekli kişileri bir araya getirip, üç ya da dört yıllık bir eğitimden geçirdikten sonra piyasaya prestijli bir yazar olarak süren 'yaratıcı yazarlık' okulları var. Bu okullara bağış yapıp destekleyenlerin büyük bir çoğunluğunu siyasetçiler veya onların eşleri ya da dünyanın önde gelen milyar dolarlık şirket sahipleri teşkil ediyor. Bu bağışlar elbette tesadüfî refleksler olarak ortaya çıkan davranışlar değil. Çünkü bu okullar küresel kültür endüstrisinin temel dinamiğini oluşturuyor. Bunlarla başka ülkelerden ortak çalışmalar yürüten ve bu çarka destek veren, kendi bünyesinde yaratıcı yazarlık bölümleri barındıran birçok uluslararası prestijli üniversitede mevcut.
Yaratıcı yazarlık üzerine eğitim alan her yazar adayı, bahsettiğimiz üç veya dört yıllık eğitim kampından sonra piyasada boy göstermeye hazır hale geliyor. Farklı türlerde eserler, birçok farklı yazarın kaleminden yaratıcı yazarlık okulu ile irtibatlı yayınevleri tarafından piyasaya sürülüyor. Yine bu hiyerarşinin içerisindeki bir kademeyi oluşturan yazılı ve görsel medya aracılığıyla, kısa sürede eserlerin tanıtımları yapılarak piyasada tanınması sağlanıyor. Eserler, piyasaya çıkışının sene-i devriyesini tamamlamadan yine bunlarla iltisaklı olan saygın(!) kuruluşlar tarafından ödüllendiriliyor. Böylece eserlerin best selır olmasının yolu açılıyor. Bundan sonra, bu küresel kültür endüstrisinin sömürücüleri ikinci seviye olan 'başka ülkelere açılma' aşamasına geçiyor. Yine bu endüstrinin kollarının ulaştığı ne kadar ülke varsa, benzer bir hiyerarşik yapıyla bu eserleri o ülkenin diline çevirterek o kültürel mecrada yer ediniyor. Bu yer edinme elbette masum bir eylem değil. Tamamen bir sömürü ve kültürel kodları yozlaştırma amacı güdüyor. Bunun içinde 'çok satanlar' efsanesini özellikle her kanal aracılığıyla kullanıyor ve okuyucuya, zorunlu tercih olma yolunu dayatarak başka tercihlere yolu kapatıyor veya o yolları tıkıyor. Ulaştığı her ülkede kendi taklitlerini de üreterek daha baskın bir tercih haline gelirken hiçbir boşluk bırakmadan sinsi sömürüyü ve kültürel yozlaşmayı sürekli hale getiriyor.
Ancak mesele sadece bu seviyede bitmiyor. Çünkü bu eserlerin birde sinemaya uyarlanması ve çok satanlar ile birlikte gişe hâsılatı yüksek olan en çok izlenen filmler arasına da girmesi gerekiyor. Yapımcı ve yönetmenler gerekli ihtimamı gösterdikten sonra senaryo haline gelen eserin beyaz perdede ki sömürü hikâyesi de devam ediyor. Zorunlu bir sömürülen olan tüketici/okuyucu, dünyaca meşhur ve çok sevdiği yazarın eserini sinemada görünce, başucundan ayıramadığı bu eserleri birde yönetmenin gözünden izlemek istiyor. Bu eserlerin, gerçeklikten ve hayatın hakikatinden kopardığı sınırlı zihinler aracılığıyla istenilen gişe hâsılatı da elde edilmiş oluyor. Tüketici okur, sinematografik tüketici payesine de ulaştıktan sonra izlediği filmlerdeki kurtarıcı süper kahramanların rollerine bürünüyor, böylece Amerika ve bu süper kahramanları tek kurtarıcı olarak kabul ediyor. Böylelikle hem sömüren hem de Amerikanlaşmış sömürülen tüketici evine mutlu(!) bir şekilde dönüyor.
Bu sömürü hikâyesi bir üst seviyede devam ederken, eserlerde tüketicinin zihnine yapışan sözde kahramanların, filmler aracılığıyla elde etmiş olduğu görsel biçim, giyimden yiyecek ve içeceğe, defterden kaleme kadar aklımıza gelebilecek her türlü tüketim nesnesinde boy gösteriyor. Böylece bu ürünlerin yeni yollarla evlerimize girip yaşam alanımızı işgal etmesi ve en çılgın seviyede marjinal kâr getirmesi sağlanıyor ve bu hikâye insanlığın bitmeyen hikâyesi olarak satmaya devam ediyor.
Burada örnekleme yoluna giderek reklamlara kapı aralamak istemediğimizden bu yolu tercih etmedik. Nitekim aklını kullandığını iddia eden ve zihni kontrolünün kendisinde olduğuna emin olan her insan teki, nasıl bir işgal ve sömürü düzeninin bir parçası olduğunun farkındadır. Buna itirazı olan her insanın bu şeytani niyetleri afişe etmesi onun boynunun borcudur ve bu insan olma sorumluluğunun bir gereğidir.
Yazar: Uğur CUMAOĞLU - Yayın Tarihi: 20.05.2020 15:19 - Güncelleme Tarihi: 06.03.2024 09:22