Beyaz Adamın Karanlığı, Düşünce, Misafir Köşesi

Beyaz Adamın Karanlığı yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Beyaz Adamın Karanlığı

30.10.2023 09:00 - Misafir Köşesi
Beyaz Adamın Karanlığı

Rabia YILDIRIM yazdı...

1878 yılında Almanya'nın Hamburg şehrinde doğan ve asıl mesleği ressamlık olan Erich Schermann, yirminci yüzyılın başlarında bağımsız Samoa Devletine bağlı Güney Büyük Okyanus'undaki adalar topluluğuna gider ve burada bulunan Tiavea Köyünde kabile şefi ile tanışır. Öğrenciliğini, Alman kökenli misyoner okulu Maris de tamamlayan Tuivaii, öğrencilik yıllarında "aydınlanmış olarak görülen Avrupa'yı" her köşesine kadar gezerek inceler. Tuivaii'yi kabile üyelerinden ayıran bir özelliği vardır ve bu özelliği doğal bir yalınlığa sahip olmasıdır. Bu özelliğinden dolayı Avrupa gezisinde düşüncelerine farklı gelen ve anlam veremediği şeyleri yazmaya karar verir. Tuivaii Avrupa'nın kültürel özelliklerini, örf ve adetlerini, düşüncelerini ve yaşam tarzlarını kendi yaşamından da yola çıkarak objektif bir şekilde değerlendirir. Değerlendirme sonucunda, bu düşüncelerini mektuplaştırmaya karar verir. Yazdığı mektubu, Güney Denizi yerlilerine ulaştırır. Mektubunda, birçok kişi için büyüleyici olan veya öyle sanılan Avrupa'nın ışıltılı bir yer olmadığını ve kendi karanlığına esir düşmüş bir yer olduğunu anlatır. Bu mektup, Göğü Delen Adam kitabı olarak karşımıza çıkar. Göğü Delen Adam kitabı bölüm bölüm ayrılarak bize farklı bakış açıları sunar.

'Palagi'nin Etini Örtmesi' başlıklı birinci bölümde, Tuiavii'nin eleştirdiği bir nokta vardır. O nokta ise, modern insanın manevi ilişkisinin değeri yerine tensel doyumu hedeflemesidir. Bu noktayı eleştirmesinin sebebi, insanın bedenini örtmeye çabalarken aslında bir o kadar gösterme arzusunda olması ve bunu da örtünme ahlakı ile saklama çabasına girmesidir.

Tuiavii, 'Taştan Kutular ve Taştan Yarıklar' başlıklı ikinci bölümde, mekânın şekillendirilmesi ve başta caddelerin, sokakların, yaşadığımız evlerin kısacası yaşam alanlarımızın suni bir yaşam alanına hapsedilip doğadan koparılmasını eleştirir. Örneğin, giriş çıkış adı altında tek bir kapının olduğu bu hanelerde komşuların birbirleriyle karşılaşmamak ve konuşmamak adına yollar aramasını, böylelikle birbirlerine yabancılaşan insanların doğaya da yabancılaşmasını doğurduğunu ifade eder. Bu durum, doğayı benimsememelerine ve kabul etmemelerine yol açar.

Üçüncü bölümde Tuiavii, 'Yuvarlak Metal ve Ağır Kâğıtlar'la beyaz adamın gerek tanrısının yuvarlak metal ve ağır kâğıt olan paradan başka bir kaygısı olmadığını, para uğruna insanların mutluluklarını ve vicdanlarını yitirdiklerinden paradan kötü ruh bahseder. "Bir Avrupalıya sevginin tanrısından söz edecek olsan yüzünü buruşturur ve güler. Senin düşüncenin yalınlığıyla alay eder. Ama pırıl pırıl yuvarlak bir metal ya da koca bir kâğıt parçası uzatılacak olursa, gözleri parıldar ve dudaklarının arasından salyalar akar." cümleleriyle de bu durumu betimler.

'Papalagi'nin Şeyleri Onu Yoksullaştırıyor' başlıklı dördüncü bölümde Tuivaii, Papalagi'nin sadece 'bir şeyi' sevmediğini dile getirir. 'Çünkü bir şeyden çok fazla üretebileceği makineleri varken o şeyi nasıl sevebilir? Nasıl değer verebilir?' diye sorar. Papalagi'ye göre büyük ruhun şeyleri işe yaramazmış da bir tek kendi şeyleri işe yararmış.

Tuiavii, Papalagi'nin zaman anlayışı 'Papalagi'nin Zamanı Yok' başlığıyla beşinci bölümde eleştirir. Bu bölümde, zamanın Papalagi'ye hiç yetmediğini; hep daha fazlası olması için yakındıklarını ama içinde olduğu zamanı da içinden geldiği gibi kullanamadıklarını söyler ve birçoğunun zamanı doğru kullanmamasını eleştirir. Beyaz Adam Papalagi, 'Kaç dolunay geçtiğini sayar ve ölümün ne kadar yaklaştığını bilir. Ona göre bu durum, insanı mutsuz eder çünkü ölüme yaklaşan birinin mutlu olmayacağını düşünür.

Altıncı bölüm 'Papalagi Tanrıyı Yoksullaştırmış' başlığını taşır ve Tuivaii, Beyaz Adam'ın mülkiyet anlayışına değinir. Ona göre mülkiyet kavramı yoktur. Her şey herkesin ve her şey tanrının anlayışını kabul ederler. Örnek olarak, bir ağacın dallarını tanrının ellerine benzetmesi ve tanrının eli benim elimdir demesidir. Bu durum, insanların dillerine de yansımıştır. Senin veya benim kelimesi ayrı ayrı olarak kullanılmıyor. Tek kelime, "Lau" kelimesidir. Anlamı ise sadece bir şeylere sahip olmak istediğini dile getirir. Tuiavii, 'Beyaz Adam, yaptığı makinelerle bir büyücü gibi mucizeler yaratır ve yere göğe dilediğince hâkim olur. Ancak soğuk duygusuz makineler onu daha mutlu ve huzurlu kılmaya yetmez' değerlendirmesini 'Büyük Ruh Makineden Daha Güçlü' başlıklı yedinci bölümde ifade eder.

'Papalagi'nin Meslekleri ve Onun İçinde Yolunu Kaybetmesi' başlıklı sekizinci bölümde Papalagi, sürekli aynı işi yapmaya meslek sahibi olmak der. Daha çocuk denecek yaşta yapacağı mesleği seçerek sadece seçtiği işi yapar. Diğer işlerini yapmaktan aciz olmaktadır. Ancak Papalagi bu süreçte, hasır örmektense kulübe yapmayı sevdiğini ve aslında yanlış meslek seçtiğini fark eder. Tuiavii, hepsinin birbirinin mesleklerini kıskançlıkla ölçüp biçtiğini, hatta onun konuştuklarımı duysalar, kendini yargıç sanan bir deli yerine koyacaklarını dile getirir.

Dokuzuncu bölüm, 'Yalancı Yaşamlar Mekânı ve Bir sürü Kâğıda Dair' başlığını taşır. Tuiavii, bu bölümde Beyazların sinema dedikleri yalancı yaşamlar mekânında seyirci olduklarını ve hayatlarını duvardaki sahte suret ve yaşamın içine taşımaktan zevk aldıklarını söyler. Sonunda Beyaz Adam'ın kafası öyle bulanır ki kendini yoksulsa zengin; çirkinse güzel hissetmeye başlar. Hatta kendi yaşamında yapmayı düşünmediği şeyleri yapmaya yönelir. Meydana gelen her şeyden, insanların yaptıklarından, yapmadıklarından haberler veren gazetelerde Papalagi'ye nasıl düşünmesi gerektiğini söyler. Farklı düşüncelere karşı savaşarak bütün insanları tek bir düşünce altında toplar.

'Düşünmenin Ölümcül Hastalığı' başlığı onuncu bölüme davet eder. Bu bölümde Tuiavii, Papalagi'nin günün doğusundan batışına kadar 'Bilmek' için düşündüğünü, ama her zaman düşüncelerinin yaptıklarından uzak olduğunu dile getirir. Bu sürekli düşünce hali Papalagi'nin duygularının mutluluğunu engelleyerek bedenini yorgun düşürür. Bu yük zamanla onu güçten kuvvetten keser. On birinci ve son bölüm, Tuiavii'nin Beyaz Adam'ın asıl niyetini dile getirdiği 'Papalagi Bizi Kendi Karanlığına Çekmek İstiyor' başlığını taşır. Tuivaii bu son bölümde notlarını halkını uyararak şöyle der: 'Papalagi 'nin kurnaz diline ve göz boyamalarına yenik düşmeyin. Kendi içimizde güçlü kalalım. Bize tanrının ışığı yeter.'

Tuivaii 'nin mektuplarında sıkça "Papalagi" olarak bahsettiği "Beyazlar ya da Yabancılar" kelimesi aslında "Göğü Delen Adam "anlamına gelmektedir. Bu isim, okyanusların kıyılarına gelen gemilerin ufuk çizgisini yarıp geçtiği düşüncesiyle söylenmiştir. Tuiavii, düşünceleri ve farklı bakış açısıyla Papalagi'nin tanrılarını nasıl kendi elleriyle nasıl yok ettiğini ve yerine ölü tabular koyduğunu ortaya koymaya çalışır. Bu çabası dünyayı tanımamız için bize farklı bir açıdan bakabileceğimiz pencere aralar.

Göğü Delen Adam; önce bizi yere sabit kılan ve üstümüze çökmüş, doğru bildiğimiz tabuların ağırlığından kurtarır, sonra sırtımıza çöken tüm yanlış bilgilerden arındırarak gökyüzüne hafiflemiş bir şekilde çıkartır. Gökyüzüne çıkartırken de o maviliğin arasından bizi bir delikten bambaşka bir yolculuğa çıkarır. Sanki tüm yüklerinden kurtulmak için açılmış bir kapıdır o mavi delik. Ama yeryüzüne indiğimizde ise bir diğer tabir ile yaşadığımız dünyada fark etmeden ruhumuzun üstünde kabuklar oluşur. Oluşan bu kabuklar, yaşadığımız dönemin değer yargılarıdır. O kabuklar bizi öyle çevreler ki doğal yapımızdan uzaklaştırır ve kim olduğumuzu unutturur. Yaşadığımız dönemi sanki dünya oluştuğundan beri devam eden bir olguymuş gibi algılatır. Bu algı ile bizler, "İnsan nedir" sorusuna cevap veremez hale geldik. Bu süreçte insanlık tarihinin ilerlemesine modern demiştik. Peki, "modernlik nedir?" Süslü tabiriyle altın kafesten mi ibarettir? Bize bunu özetleyecek yazar alıntısına bakalım.

Sapiens'in yazarı Yuval Noah Harari'nin dediği gibi, "Kano ve kadırgalardan buharlı gemilere ve uzay mekiklerine vardık ama kimse nereye gittiğimizi bilmiyor." Yaklaşık 70 bin yıl önce Homo Sapiens'e ait organizmalar kültür adını verdiğimiz daha da karmaşık yapılar oluşturdular. "Evet, ben bu kitabı okurken bir adamdım kitap ne zaman ki kolumdan tutup beni gökyüzüne çıkardı artık o saatten sonra "Göğü Delen Adam" oldum. Mütevazı bir adam vardır. Sokak lambasına bakan bir pencerem ve köşede duran gaz lambam. Bazı geceler uyuyamazsam penceremin önüne bir sandalye çeker gaz lambamı yakar ve saatlerce düşünürüm. "Dünya Nedir"?, "İnsan Nedir"? Acaba yaşam denen şey, içinde bulunduğumuz dünya mıdır? Bugün iyi bir eğitim için çabalıyorum. Fakat 500 yıl önce doğsaydım o zaman ne için çabalardım?

Bugün değerli görülen birçok şey gibi türetilmiş olan para, hepimizin hedefi haline gelmiştir ve herkesin derdi onu kazanmak için çabalamaktır. İnsanlık olarak gerçekte değeri olmayan değerler yaratıyoruz. Para, şöhret, statü, konum, konfor vb. değerler üretiyor, sonunda o ürettiğimiz şeylerin kölesi oluyoruz ve buna medeniyet diyoruz.

UNUTULMAYANLAR:

  • "Bize ışığı getireceğimize inandırmıştınız." Oysa sizin niyetiniz, bizi de kendi karanlığımıza çekmektir."
  • Günümüzde bireysellik ön plana çıkmaktadır. Eşyalar, fikirler, eserler, sözler ve sınırlar hep sahiplidirler. Bizim kültürümüzde ve dünyamızda en insancıl yaklaşımlar bile sahip olduklarını koşulsuz paylaşmayı pek bilmezler, oysa yerli halkın şefi bakın ne diyor: "Bizim dilimizde "Lau" benim demektir. Senin olan benim, benim olan senindir."
  • Doğru düşünseydi eğer, elimizle sıkı sıkıya tutamadığımız hiçbir şeyin bizim olmadığını bilmesi gerekirdi. Ve tanrının büyük evini; herkes içinde kendine bir yer bulsun, mutlu bir yaşam sürsün diye verdiğini de görebilirdi.
  • Yalancı yaşamlar mekânı ve bir sürü kâğıt Papalagi' yi bugün hak ettiği yere getirmiştir. Gerçek olmayanı sevip gerçek olanı ayırt edemez olmuştur. Yani suretini Ay'ın kendisi sanan yazılı hasırı yaşamın yerine koyan güçsüz kafası karışmış insanlar.
  • Eğer insan çok fazla şeye gereksinim duyuyorsa, bu büyük bir yoksulluğun göstergesidir.

Göğü Delen Adam

Erich Scheurmann

Kitabın Özgün Adı: Der Papalagi Diereden

Kırk beşinci Basım: 2022

Ayrıntı Yayınları


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 30.10.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 19.10.2023 16:15
834

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 1193 yazı bulunmaktadır.