Bilim ve Sanatlar Ahlâkı Bozar Mı?, Düşünce, Mustafa BUĞAZ

Bilim ve Sanatlar Ahlâkı Bozar Mı? yazısını ve Mustafa BUĞAZ yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Bilim ve Sanatlar Ahlâkı Bozar Mı?

11.05.2022 09:00 - Mustafa BUĞAZ
Bilim ve Sanatlar Ahlâkı Bozar Mı?

"İşte tanrı hikmetinin bize uygun gördüğü bilgisizlikten kurtulmak için harcadığımız boş çabaların cezası her zaman böyle

lükse, ahlaksızlığa ve köleliğe düşmek olmuştur." (s.17)

Giriş

''Bilimler ve sanatlar ahlakı bozmuş mudur?'' sorusu bugün de değerini koruyan bir sorudur bence. İnsanlığın ve uygarlığımızın gelmiş olduğu nokta itibarıyla bugün bilim ve sanatları daha fazla sorgular olduk. Aslında herkes bilim ve sanatların insan hayatı için ne kadar önemli olduğunu biliyor. Bunun tartışılması bile saçma gelebilir bizlere. Fakat ince bir zekâya ve derin bir sezgi kuvvetine sahip Jean Jacques Rousseau'nun da bizim de vurgulamak istediğimiz nokta, bilim ve sanatların faydasından ya da zararından çok, kötü amaçlar için kullanılması ve insanların doğalarına ters birtakım alışkanlıklar üretmeleridir.

Jean-Jacques Rousseau'nun, 1749'da Dijon Akademisinin açtığı bir yarışmada "Bilimlerin ve sanatların gelişmesi ahlakın düzelmesine yardım etmiş midir?" sorusuna karşı yazdığı ''Bilimler ve Sanatlar Üzerine Söylev'' isimli eseri tam da bu sorunsal üzerinde durmaktadır. Tabii Rousseau, yazmış olduğu yazının başında, amacının bilimi kötülemek olmadığını, yalnız insan için erdemin de en az bilim kadar önemli bir değer olduğunu vurgulamak istediğini söyler:

"Avrupa'nın en bilgili kurullarından biri önünde bilimleri kötülemeye, bir akademide bilgisizliği övmeye, gerçek bilginlere karşı saygı duyarken bilimi hor görmeye insan nasıl cesaret edebilir? Bu çelişkileri gördüm; ama cesaretim kırılmadı. Kendi kendime, benim yaptığım bilimi kötülemek değil, erdemli insanlar karşısında erdemi savunmaktır, dedim. İyi insanların dürüstlüğe verdikleri değer, bilginlerin bilime verdikleri değerden daha yüksektir." (s.5)

Bilim ve Sanatlar İnsanı İki Yüzlü ve Ahlaksız Yapar

Rousseau'nun sadece bahsettiğimiz kitabında değil bütün kitaplarında vurguladığı önemli bir tezi vardır: Uygarlık bizi gerçek doğamızdan uzaklaştırmıştır. Ve gerçek doğamızın yerine sahte ve ikiyüzlü bir ikinci doğa yaratmıştır. O yüzden onun gözünde uygar insan ikiyüzlüdür. Bunda bilimin ve sanatın payı büyüktür. Hâlbuki eskiden insan doğa durumundayken kaba ama doğal bir görünüme sahipti. İnsanın içi de dışı da birdi. Davranış biçimleri ile karakterleri arasında bir farklılık yoktu:

''Sanatın davranış ve eylemlerimizi henüz kalıplara sokmamış ve duygularımıza yapma bir anlatım vermemiş olduğu zamanlar, adetlerimiz kaba ama doğaldı.'' (Sf-9)

Zamanla etrafımızda ikiyüzlü, olduğu gibi görünmeye cesaret edemeyen insanlar türedi. Bu durum yüzünden insanlar arası ilişkiler yozlaşacak ve hiçbir zaman gerçek dostumuzun kim olduğunu bilemeyeceğiz. İşte bunun sebebini kıymetli yazarımız bilim ve sanatların gelişmesine bağlar:''...bilimlerimiz ve sanatlarımız geliştikçe ruhlarımız bozulmuştur. Bu yalnız bizim çağımıza ait bir felaket midir diyeceksiniz. Hayır baylar! İnsandaki gereksiz merakın doğurduğu şeyler insanlık kadar eskidir.'' (sf-11)

Yazarın sözleri dobra dobra ve oldukça serttir. Artık namus, şeref, onur, ahlak, erdem gibi değerler toplum tarafından önemsenmez hale gelmiştir. İnsanlar için varsa yoksa zekâ ve kabiliyettir! Antik Yunan sanatını örnek vererek şaşırtıcı bir şekilde, Yunan milletinin göklere çıkarıldığı bir dönemde, onu ahlaksızlığın bir timsali olarak gördüğünü söyler ve yerden yere vurur:

''Bahçelerimiz heykellerle, galerilerimiz tablolarla doludur. Halka beğendirilmek istenen bu sanat eserlerinde neler tasvir ediliyor dersiniz? Vatanı koruyanlar mı? Yahut vatanı değerleriyle zenginleştirmiş insanlar mı? Hayır, Bu eserlerde insan aklının ve duygularının düştüğü bütün sapkınlıklar tasvir edilmiştir.'' (Sf- 28)

Bilim ve Sanatlar Lüks ve Şatafata Yol Açar

Yazara göre bilim ve sanatlar lüks ve gösterişe yol açarak toplumların çürümesine neden olmuştur. Bilim ve sanat arttıkça lüks de artmıştır. Örnek olarak Roma İmparatorluğunu verebiliriz. Kılıçla ve büyük kahramanlıklarla kazanılmış şehir, artık süsler, gösterişler içinde boğulmaktadır. ''…Nerede Roma'nın sadeliği! Bu uğursuz saraylar nereden çıktı? Bu acayip dil nedir? Nedir bu heykeller, bu tablolar bu anıtlar? Çılgınlar ne yaptınız? Siz milletlerin efendisi, yendiğiniz zevk düşkünü insanların kölesi olmuşsunuz. Sizi laf ebeleri yönetiyor! (Sf-16) diyerek Roma İmparatorluğu'nun içine düştüğü sefaleti vurgular.

Yazara göre, lüksü zenginliğin bir göstergesi olarak görmek çok tehlikelidir. Hele de erdeme rağmen zenginleşmek, insanı bütün manevi değerlerinden kopararak hayvanlar derekesine düşürür. Bu da toplumda çürümeye ve eşitsizliğe yol açar. Zaten tarihte de böyle olmamış mıdır? Zenginleşen, erdem ve ahlaktan uzaklaşan milletler, fakir ama erdemli milletlere yenildiler, onların hâkimiyeti altına girdiler. Kısa bir süre sonra da yıkılıp gittiler.

Lüks ayrıca erkeklerin kadınlaşmasına sebep olur. Çünkü lüks, erkekçe güzellikleri feda ederek eğlence ve zevk düşkünlüğüne sebebiyet verdiği için kadınsı şeyleri çoğaltır. Saflığın, sadeliğin erkekçe güzelliklerin kaybolmasıyla beraber de milletler savaşçı özeliklerini kaybederler. Bütün büyük devletlerin çöküşünü buna bağlamak gerekmektedir.

Bilim ve Sanatlar Askerlik Yeteneğini Köreltir.

Rousseau, kadim/büyük devletlerin askerlik ve sadelik sayesinde büyüdüklerini, bilim ve sanatların gelişmesiyle beraber savaşçı özelliklerini kaybetmeye başladıklarını iddia eder. Onun için en büyük erdemlerden ikisi fakirlik (sadelik) ve askerliktir. Özellikle askerlik değerleri bir devleti ayakta tutan en büyük güçtür. Başlarda savaşçı bir millet olan Yunanlıların savaşçılık yeteneklerini kaybettikten sonra nasıl köle durumuna düştüklerini anlatır:

''Edebiyat ilk çağında henüz ahlak düşkünlüğünü bütün halkın yüreğine işletmemiştir; ama sanatların ilerlemesi, ahlakın bozulması Makedonyalıların baskısı birbiri ardından geldi; her zaman bilgili, hep zevkine düşkün ve hep esir olan Yunanistan artık devrimlerinde efendi değiştirmekten başka bir şey yapamadı.'' (sf 12)

Yazar Sparta'yı, Atina gibi şairleri sınırlarından içeri sokmadığı için över. Çünkü şairler birer yalancıdırlar. İnsanlara gizli sırlara vakıf oldukları yalanını söyleyerek, kendilerini zorla kabul ettirirler. Bir şeyler bildiklerini zannederler fakat hiçbir şey bilmezler. Boş bir övünme ve kibir içindedirler. Sadece şairler değil bütün diğer sanatçılar da öyledir!

O yüzden Atinalıların en bilgilisi saydığı Sokrates'i bilgisizliği övmesinden dolayı kutlar. Sokrates yurttaşlarının cesaretini yumuşatan, erdemlerini gevşeten o yapmacıklı, ince fikirli Yunanlılara karşı amansız bir savaş açmıştı. Roma'da İhtiyar Cato da aynı savaşı açmıştı. Fakat Roma'da bilginler, sanatçılar ve filozoflar artarak şehrin özgürlük ve vatan kavramlarını unutmasına sebep oldular. Ve onların da akıbeti Yunanlılar gibi oldu.

İran bilim yerine erdemin öğretildiği olumlu bir örnek yazar açısından. Germenler de İskitler de öyleydi. Bu milletler sadelikleri, erdemleri ve temiz yüreklilikleri sayesinde tarihte büyük zaferler kazandılar.

Herkes Bilim ve Sanatla Uğraşmamalı!

Düşünüre göre Tanrı bize bilgisizliği, bizi lüksten, ahlaksızlıktan ve kölelikten kurtarmak için vermiştir. O bütün yaptığı işlerin üzerine hikmet örtüsünü çekerek bizi boş işlere, boş araştırmalara dalmaktan korumak istemiştir: ''Milletler şunu bilmiş olsun ki doğa, çocuğunun elinden tehlikeli bir silahı çekip alan bir ana gibi sizi bilimden korumak istemiştir. Bize açmadığı her sır, başımıza dert getirecek bir şeydir; bilgi edinmekte zahmet çekmemiz, onun en hayırlı tedbirlerinden biridir.'' (Sf- 17-18)

Zaten bilimler insanların kötü yanlarından doğmuştur. Bilimin kaynağı boş inançlardır. Örneğin: ''Astronomi boş inançlardan doğmuştur; güzel söz söylemek hırstan, kinden, dalkavukluktan, yalandan; geometri cimrilikten; fizik boş bir meraktan ve hepsi birden hatta ahlak bile insanın kendini beğenmesinden doğmuştur.'' (Sf- 19)

Bilimden, iyilikten çok kötülük sadır olur. Çünkü onu ararken birçok yanlış ve zararlı bilgiyi de öğrenmiş oluyoruz. Zaten çoğu insan da bilgiye kötü amaçlarına ulaşmak için yönelirler. Gerçeği bulsalar bile onu da iyiye kullanmak yerine kötüye kullanacaklarından emin olabilirsiniz.

Bilim zaten işsizlikten doğar, o yüzden işsizliği besler. Ve bir sürü insan bu işlerle uğraşarak değerli vakitlerini heba ederler. Yararlı işlerle uğraşacakları yerde boş işlerle uğraşarak kötülüğe hizmet etmiş olurlar. Getirmiş oldukları nazariyeler, bulmuş oldukları birçok buluşlar insanların hangi işine yaramaktadır? Hatta tam tersine kendini beğenmiş bu boş adamlar parlak sözleriyle ve uğursuz paradokslarıyla insanların kafasını karıştırmaktan, inancın temelini yıkmaktan, erdemi çürütmekten başka ne yapmışlardır?

O yüzden herkes bilimle ve sanatlarla uğraşmamalı. Bilim ve sanatlarla uğraşmalarına izin verilecek kimseler, kendilerinde büyük ustaların izlerinde yürümek ve onlardan ileri gitmek kudretini bulan sayılı insanlar olmalıdır. İnsan zekâsının anıtlarını dikmek yalnız bu birkaç kişinin hakkıdır. (sf-32)

Basit insanlarla dehalar arasında ayrım yapan yazar basit insanlara şu öğüdü verir:

Bizim Tanrının yüksek yetenekler vermediği, büyük şereflere ulaşmak için yaratmadığı basit insanlara gelince, bizler bilinmeyen köşelerimizde kalalım. Ulaşamayacak olduğumuz ve dünyanın bugünkü durumunda zahmetine de değmeyecek bir ünün de peşinde koşmayalım. (Sf-33)

Sonuç

Aslında yazının başında da belirttiğimiz gibi Rousseau, bilim ve sanat karşıtı bir düşünür değildir. Onun eleştirdiği nokta, bilim ve sanatın insanlar tarafından kötü emeller için kullanılması ve bunun sonucu olarak toplumda birtakım olumsuzluklara yol açmasıydı. Ne gibi olumsuzluklardı bunlar? Zorba hükümdarların haksızlıklarını çiçeklerle örtmeye yaraması, toplumda eşitsizliğe sebep olması, boş ve gereksiz işlerle uğraşılarak lüks ve şatafata yol açması, bilim ve sanat adına ahlaksızlık yapılması, sıradan insanlar da dâhil olmak üzere herkesin bilim ve sanatlarla uğraşarak büyük bir zaman israfına yol açması gibi olumsuzluklar. Bu kitabı önemli kılan şey bence kitapta tartışılan konuların hem hala güncel olması hem önemini giderek arttırmasıdır. 21.yy'da insanların içine düştüğü lüks, şatafat, tüketim, ahlaksızlık ve boş işleri görünce ister istemez yazar pek de haksız sayılmaz diyorsunuz.

Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev

Jean-Jacques Rousseau

Fransızca aslından çeviren: Sabahattin Eyüboğlu

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Mart 2007

İstanbul.

72 Sayfa


Yazar: Mustafa BUĞAZ - Yayın Tarihi: 11.05.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 30.01.2023 16:53
1147

Mustafa BUĞAZ Hakkında

Mustafa BUĞAZ

Hakikatin peşinde koşan, münzevi, mütecessis bir fikir işçisiyim.

Mustafa BUĞAZ ismine kayıtlı 31 yazı bulunmaktadır.

Twitter