Bir Orwell Kitabı: Boğulmamak İçin
Selva Yılmaz yazdı...
George Orwell'ı "Hayvan Çiftliği" ve "1984" romanları ile biliyoruz. " Boğulmamak İçin" de en az onlar kadar popüler bir romanı. Samimi ve mizahi bir anlatım ile karşımıza çıkıyor. Kitap genel olarak yalın ve anlaşılır bir dile sahip. Kitabın ilk sayfaları biraz sıkıcı olabilir ancak okumaya devam ettiğiniz de sizi nasıl içine çektiğini ve akıp gittiğini göreceksiniz. 20. yüzyılın başlarındaki savaş duygularını çok iyi aktaran kitap, kuvvetli olay örgüsüne sahip. Özellikle savaşın toplumu nasıl etkilediği, yaşam koşullarını nasıl değiştirdiğini anlatıyor. Romanı başkarakterimiz olan George Bowling'in dilinden bir anlatım ile okuyoruz.
George Bowling göbeğinin çapı giderek genişleyen ve evinin taksitlerini ödemekle uğraşan, kırk beş yaşında, evli, çocuklu, ve yeni aldığı takma dişleriyle kasvetli hayatından çaresizce kurtulmak isteyen bir sigorta pazarlamacısı. Yani kitap, savaşın getirdiği ve getirecek olduklarından kaygılanan şişman bir adamın hikâyesidir diyebiliriz.
Bowling zaman zaman anımsadığı şeylerle çocukluğunu, gençlik dönemini, alışkanlıklarını, tutkularını, savaş yıllarını anlatıyor. Ona göre savaş hakkında asıl kötü olan şey, nasıl öldüğünüz değil, nasıl ölmediğinizdir. Anılarını hatırlamasıyla beraber bu kasvetli şehir yaşamından uzaklaşıp, çocukluğunu geçirdiği sakin kasabaya dönmek istiyor. Lakin ikinci bir savaş kapıdadır. Hitler'in getireceği beladan çok korkuyor ve adeta boğuluyor. Bu durumda ona iyi gelecek tek şey kasabaya dönmektir. Ancak köyünde aradığı huzuru bulamaz. Çünkü her yere hâkim olan sanayileşme burayı da ele geçirmiştir ve değiştirmiştir. Burada hem Bowling' in hem de bizim çıkaracağımız şey değişimin kaçınılmaz sonudur. Aslında kitapta yer yer kendimizi bulmamız, konumlandırmamız oldukça mümkün. Çünkü Bowling 'in hissettiklerine, yaşadıklarına benzer şeyleri biz de yaşıyoruz.
Değişim ve dönüşümler hayatımızın her alanında bizi etkiliyor. Çoğumuz için modern hayatın aşırı planlanmış ve bizi boğan sürekliliği rahatsızlık verici. Bir an olsun nefes alabilmek için özümüze dönme eskiye dönme çabasındayız. Tıpkı Bowling'in kasabasına dönmeye çalışması gibi. Tabi değişen dönüşen dünya her yere kolunu uzatmış durumda. Ve Bowling kasabasını asla eskisi gibi bulamamakta. Tam bu noktada Herakleitos'un şu sözü aklıma geldi. "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir." Anlıyoruz değişim yaşadığımız dünya da kaçınılmaz bir şeydir..
Kitaptan güzel bir alıntı: "Nedir insanı toprağın üstünde tutan? Nedir onu boğulmaktan alıkoyan? Nedir onu ısrarla nefes alıp vermeye zorlayan? Belki de kimi için; bir tutam insandır ya da bir avuç yalnızlıktır, kimi için; en ufak bir sesin ürkütücü geleceği; sessizliktir ya da bütün tınıların bir araya gelse de o sessizliği kapatamayacak, sestir. Kimi boğulmamak için daha hızlı kulaç atar nereye gideceğini bilmeden, kimi eylemsizliği benimser hiçbir şey yapmadan, kimi bir an önce kendini boğar bir gün gelecek olan onu almadan..."
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 19.12.2018 13:27 - Güncelleme Tarihi: 24.10.2022 08:24
"Insan ruhi hazlardan ve ruhsal estetikten gittikçe uzaklaşmaya başladıkça kendisinin olması gerekene doğru evrildiği hissine kapılır.Bu mekanik adam ve bu mekanik kadın için mutluluk nedir ? Onarım görmek mi ? Şarj olmak mı yahut bunlar için çaba sarf ederken elde edilen haz mı ? ya da melankoliyle karışık başı boşluk mu ?
Değişim azgın bir nehir gibidir önüne set kurmak zor olsada ruhun keşfine çıkanlar, o nehrin önüne, baraj olarak ruhu koymayı bilirler.
İnsan özüne ne kadar yabancılaşırsa o kadar değişime tabi olur. Mutluluk esaslı hayatı, kariyer odaklı düşünüp mutluluğu kariyerinde arayanlar mutsuzluğu tadacaklardır sebeb ise;
Materyalist dünya yaşantısına bedeniyle olabildiğine katılıp maddeleşen insanın, ruhunu ötelemesi ve akabinde ilahi aklı maddeci akla teslim etmesidir.
Ey Niyazi katremiz deryaya saldık biz bugün
Katre nice anlasın umman olan anlar bizi