Bir Pandemi Foto Gerçeği
Covid-19 pandemisi içinde yaşadığımız 21. Yüzyılda, dijital çağın egemen olduğu bir iklimde, hiç beklemediğimiz bir anda kapımızı çaldı. Bir virüsün hayatları nasıl değiştirebileceğini hiç düşünmeden yaşayan insanlık, salgın hastalıkları orta çağ karanlığına gömdüğünü düşünüyordu. Veba, kızamıkçık, çiçek, tifo, kolera ve diğer bütün hastalıkları geride bırakan topluma, bugünün hijyen ve bilinç seviyesini de değerlendirdiğimizde, ilişebilecek bir küresel ölçekte salgın hastalık durumu tahayyül edilemiyordu.
Covid-19 pandemisi bir küçük virüsün hala büyük hayatları nasıl yeniden tartışmaya konu edebileceğini açıkça göstererek hayatımıza girdi. Birçok ülkede sağlık sistemi tıkandı, koruyucu ekipmanlar karaborsaya düştü, cenaze defin işlemleri toplu halde yapıldı, sokağa çıkma yasaklandı, topluma yönelik katı karantina kuralları getirildi ve salgın bu şekilde kontrol altına alınmaya çalışıldı.
İlk Çin'de görülen koronavirüs diğer ülkeler için, varlığından haberdar oldukları ama kendilerine ulaşılamayacak uzaklıkta bir mini salgın olarak değerlendirildi. Dünya büyük, virüs küçüktü. Küçük bir virüsün kocaman bir dünyayı ele geçirmesi beklenilen bir durum değildi. Bir virüs çıktı diye, hem de bir sınır olmaksızın her türlü şeyi yemekten çekinmeyen Çin'de, bütün ülkeler teyakkuza mı geçmeliydi? Tam da burada Kübler-Ross modeli devreye gidiyordu. Kübler-Ross modeline göre bir üzüntü veya ani şokun beş evresi vardı: "İnkar, öfke/kızgınlık, pazarlık, depresyon ve kabullenme."(Ölüm ve Ölmek Üzerine, S.294) Covid-19 pandemisini bu modellemeye uygun bir şekilde değerlendirirsek, öncelikle bu pandemi Çin'de çıktığında ülkeler bu salgını yok saymaya çalıştılar ve bunun bir pandemi haline geleceğine inanmadılar. Sonrasında sosyal medyada paylaşılan videolara karşı bunların bir kurmaca olduğunu, gerçeklikle bu durumların bağdaşmayacağı ifade ettiler. Devletler ısrarla bize güvenin mesajını verirken Dünya Sağlık Örgütü'nden peş peşe açıklamalar gelmeye başladı. Her devlette vakalar görünmeye başlayınca salgının kapıyı çaldığı görülmüş oldu. Karantina, katı kurallar, tedavi süreçleri, hastanelerde yığılmalar… Gün geçtikçe halk ne yapacağını bilmez halde kendi çabalarıyla bu virüse karşı koymaya çalışıyordu. Devletler halkın panik durumuna panikle karşılık verme taraftarı olmasa da,artık durum kabullenilmeliydi ve aşı çalışmaları başlamalıydı.
Pınar Öğünç bu aşamalardan geçip ülkemizi de ziyaret eden koronavirüs salgını sırasında yaşanılan süreçleri, yaşamın tam ortasındaki insanların dilinden kurulan bir eserle okurlara aktarıyor. "Pandemi Zayiatı- Bir Yıldan 35 Hayat Hikayesi" adlı eser, otuz beş farklı yaşamı aynı süzgecin üzerinde yeniden bir yorumlamaya tabi kılıyor. 35 farklı sektör, 35 farklı hayat ve 35 farklı yaşanmışlık… Her biri toplumun içinde bir zümrenin temsilcisi sayılabilecek bir karakter öncüsü. İşçi, memur, sağlıkçı, bankacı, esnaf, çöpçü, gazeteci gibi toplumu her yönden kuşatacak bir seçimle eser ortaya çıkarılıyor.
Pınar Öğünç Gazete Duvar'daki köşesinde sıcağı sıcağına pandeminin ilk aylarında toplumun yukarıda ifade ettiğimiz kesimlerine köşesini açıyor. Kimi korku, kimi umutsuzluk, kimi kızgınlık, kimi tedirginlik, kimi ne duygular içinde olduğunu bilmediği bir zaman diliminde bir yazarın köşesine yüklüyor yalnızlıklarını. Üzerinde çok oynanmadan, söylenilen ifadelerin dokusu bozulmadan aktarıldığı yazar köşesi, okuyuculara bir dönemin çıkmazlarını ve imkanlarını görme fırsatı sunması açısından oldukça değerli.
Yer yer siyasi mülahazalara aralanan satırlar, kapitalist sisteme ve sömürü dünyasına karşı muhalif bir dille tavır koyarken; bu beceri ve istikrar dünya- ahiret muvazenesi içinde pandemiyi değerlendirecek karakterlerle de desteklenebilirdi. Bu şekilde eseri çift taraflı okumaya tabi kılabilirdi yazarımız. Hayat karmaşası, yakınlarını kaybetme korkusu, geçim derdi ve gelecek kaygısı arasında nefes alabilecek bir umuda da ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz.
"Asıl virüs, insanın beynine giren gerçeği görmeme virüsü bence. (s.141)" Metal işçisi Volkan'ın genç yaşında virüse belki de kimsenin bakmayacağı bir yönden bakmayı denemesi en ilginç deneyimlerden birisi eserde. Fabrikada vakalar çıkmaya başlayınca verilen aradan sonra, metal işinin bitmesinin imkansızlığı içinde işlerine devam etmek zorunda kalan bir kesimin temsilcilerinden. İçinde yaşadığı çıkmazlar ve geçim derdi aynı zamanda bir sağduyu da içermekte: "Zor bir süreç, hem eleştirel bakmak lazım hem sağduyulu.(s.140)" Karşılıklı okuma dediğimiz bu yöntemi Volkan içinde fazlasıyla yaşıyor: "Hepimiz acemisiydik bunun. Ama biliyoruz ki daha iyi yönetilebilirdi. İşçiden, emekliden yana olabilirdi, halkın asıl acıyı çeken alt tabanına hiçbir destek verilmedi. (S.140)" Volkan her şeye rağmen ümidini koruyanlardan: "İnşallah asıl bunları atlatırız, birleşip herkesin kucaklaştığı, siyasi ortamlarda insanların sağ, sol birbirine kinle bakmadığı bir ortam görürüz. (S.141)"
Sokak kağıtçısı Ali, virüs ile birlikte bir şeylerin değişeceğini umut edenlerdendi. İnsanların rutinlerinin, işlerinin, yatırımlarının ve hayatının değişmesi sosyolojik açıdan da bir şeyleri değiştirmeliydi: "Virüsten sonra bir şey değişir mi? Bana sorarsan değişir abla. Niye dersen, bak şimdi parası pulu olan kendini izole ediyor ama hayatı yaşayamıyor. Hep evinde durmakla hayat mı yaşanır? (S. 214)" Ali sokakların diliydi. Yıllardır sokaklarda kağıt ve atık toplayarak hayatını geçiriyordu. Sokağa çıkma yasağı önündeki tek engeldi. Yoksa virüsten dolayı evde kalan halk çöpleri baya bir artırmıştı. Evlenmeyi düşünüyordu fakat koronavirüs buna da engel koymuştu. Ali'ye göre zaman bir şeyi değiştirmemişti. İstediği biraz yardımlaşmanın artmasıydı fakat bu da mümkün olmamıştı. Ali işe koştururken son sözcükleri şunlardı: "Sen yaz, hiçbir şey değişmedi yaz, aynen devam. (S.216)"
Salgının kişilerdeki yansımalarını aktaran Öğünç, bir söyleşisinde bunu kendisine vazife edindiğini ifade ederken, bu yolculuğun on bir kentten ayrı hikayeler barındırdığını aktarıyor. Yerinde ve mekanlarında konuşmak isterken mecburen telefon üzerinden bağlantılar kurmak zorunda kaldığını ifade eden yazar, bazen muhabbetin yüz yüze olmadan daha fazla derinleştiğini de ifade ediyor. Kendisi için olduğu kadar biz okuyucular için de oldukça ilginç bir deneyim olan Pandemi Zayiatı-Bir Yıldan 35 Hayat Hikayesi, toplumun birbirini ön yargısız tanımaya ve dinlemeye ne kadar ihtiyacı olduğunu bir kere daha ortaya koyuyor.
Pınar Öğünç
Pandemi Zayiatı
İletişim Yayınları
Sayfa 311
Yazar: Mustafa ATALAY - Yayın Tarihi: 14.10.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.10.2024 22:34