Bir Şehir Kurmak, Bir Gönül Almak II
-İslam ve Avrupa Medeniyetinin Şehir Üzerine Yansıyan Farkları-
"Doğru, kişinin durumuna bağlıdır" (Zweig, 2016).
Kişilerin ve toplumların kendine has doğruları vardır. Bu doğrular; hayatın algılayışını biçimlendirerek fiziksel yaşam koşullarını oluşturur. Kişilerin yaşam koşullarının biçimlenmiş en temel ve mahrem hali; meskenlerdir. Toplumlar ise meskenlerin bir araya gelmiş halleri ve kamusal alanların birleşimi ile şehirleri oluşturur. Şehirlerin kurulumu, şüphesiz toplumların kültür, inanç ve bunlara bağlı olarak gelişen yaşayış şekillerine göre farklılık gösterir. Her biçimlenme, şüphesiz bir felsefenin ete kemiğe bürünmüş halini temsil eder. Bu felsefi arayışlar, yüzyıllardır devam etmektedir ve medeniyetler arasında farklılıklar gösterebilir. İnsanlık ile paralel olarak gelişen mimari de bu arayışlardan payını almaktadır.
Günümüz mimarisini ve yaşam şekillerinin anlamına yoğunlaşmak, günümüz sorunlarını tespit etmek için oldukça önemlidir. 21. yy'ye geçişte yaşanan önemli kırılmalar, insanlık üzerinde etkili olan ciddi paradigma değişikliklerini beraberinde getirmiştir. Bir önceki yazımız olan "Bir Şehir Kurmak Bir Gönül Almak I" de, şehir kurmanın iyi bir yönetimle ilişkili olduğunu belirtmiştik. Peki, şehirlerin oluşumunu etkileyen etmenler nelerdir? Şehirlerin biçiminde, medeniyetlerin farklılığını görebilir miyiz eğer öyle ise bugünkü aynılaşmanın sebebi nedir? Bu yazımızda genel olarak bu sorulara cevap aranacaktır.
İnsanlık tarihine genel olarak bakıldığında, şehirlerin kurulumunda, ilk çağlarda tarımın önemli bir etken olduğunu söyleyebiliriz (Cansever, 2017). Tarımla şekillenen pazar yerleri, ticaret akışını sağlamıştır. Ticaretle beraber gelişen hukuk kuralları -borç ve borçluluk ilişkilerinin düzenlenmesi- şehirlerin; kişilerin hukuki haklarının korunmasında önemli bir yeri olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte dini hayatın mimari yapılarda ve kamusal mekânların doğmasında önemli bir yeri bulunmaktadır. İnancın şekillendirdiği yapılar, dinsel törenlerin yerine getirilmesi, dini ve kamusal mekânları doğurmuştur (Güler, 2018). Şehirlerin yapısını oluşturan bir diğer önemli etken ise savunmadır. Günümüzde yaşayan pek çok kentte sur ve kalelerin bulunması buna örnek teşkil etmektedir. Yerleşik hayat tecrübesini yaşayan insanın, şehirleşme sürecinde bu temel etmenlere dayanarak Ortaçağ kentlerini doğurduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında inanç, coğrafi etkiler ve siyasi olarak şehirleşme kültüründe ayrışma kısımları da bulunmaktadır. Avrupa ve İslam şehirlerinin oluşmasında ortak yanlarla birlikte ayırıcı noktalar da bulunmaktadır.
Avrupa kentlerinde kilisenin önemli bir etkisi bulunmaktadır. Bu etkiyi, dini inancın şehirler üzerindeki biçimlenişi yerine, siyasi bir güç gösterisi olarak görmek, İslam şehirlerinin sadeliğini anlamada da önemlilik gösterecektir. Bunun ispatını ve kilisenin insan dünyası üzerinde tahakküm edici gücünü Ortaçağ mimarisi olan Gotik Mimari'nin insafsız ölçülerinde görmekteyiz. Nitekim Rönesans ve Reform hareketleriyle kiliseye büyük bir tokat atan Avrupa, toplumsal hayat ve mimaride de büyük bir kırılmayı beraberinde getirmiştir.
İslam şehirlerinin kurulumuna bakıldığında tarım toplumundan ziyade ticaret ve fetihlerle genişleyen bir ufukta, kendine has bir biçimlenme görmekteyiz. Şehirlerin, ticaretin gelişimi ile her türlü alışverişin, borçluluk sistemlerini ve beraber yaşama kültürünü düzenleyen islam hukuku ile geliştiğini de söyleyebiliriz. Medine kelimesininin kökü olan deyn; ödünç almak ve ödünç vermek anlamlarına gelmektedir ki islam şehirlerinde kişilerin haklarının güvence altına alındığı hukuk sistemi güvenli şehirlerin de özünü oluşturmaktadır (Aydın, 1994). Yine şehirlerin merkezlerinde bulunan ve cemaatin toplandığı cami ve mescitler kamusal alanların, eğitimin de merkezini oluşturmaktadır. Bu şehirlerin en güzel örneklerine, İslam ordularının Şam Bölgesi'ni fethederek Anadolu'ya girmesi ile Bizans mimari kültürü ve İslâm kültürünün buluşmasında rastlayabiliyoruz (Bahadır, 2011).
Ortaçağ'dan 19.yy'ye kadar yaşamın merkezi, kamusal hayatın özü, toplumsal kutlama, bayram, asker uğurlamaları, zafer vb. kamusal hareketlilik, cami çevresi ve meydanında gerçekleşmektedir. Şehirlerin merkezleri, camiler ve ticari hayatın sürdüğü çarşı dışında kamusal yapıların da eklemlenmesiyle oluşmaktadır. Nispeten merkeze uzak birimlerde de sivil yapıların bulunduğu gözlemlenmektedir.
Tüm dünyada şehirlerden yeni ismi toplumsal yaşam mekanizmaları diyeceğimiz kentlere evrilen mekân, oldukça incitici dönüşümler geçirmiştir. Son iki yüzyılda gerçekleşen üç önemli kırılma bugünün insanını, mekânı ve zamanı yorumlamak adına önemlilik gösterecektir. Bunlardan birincisi; 18.yy'de gerçekleşen ve 19.yy'de etkisini tüm dünyaya başta demiryolları ile yaymaya başlayan Sanayi Devrimi'dir. Tüm şehirlerin alt ve üst yapılarını değiştiren bu dönüşüm, sömürge faaliyetlerini de beraberinde getirerek kitleleri köyden kentlere sürüklemiş, şehrin dokusunu ve insan oluşumunun yapısını pek çok açıdan bozmuştur. İkinci büyük kırılma, II. Dünya Savaşı sonunda kıtaların sürüklendiği büyük buhranlardır. Üçüncüsü ise 1990'larda büyük etkisi görülen ve iki kırılmanın sürüklediği teknolojik gelişmelerin internet ile yaygınlaşmasıdır (Yıldız, 2014).
Avrupa'nın varlığı anlamaya dair kuralcılık ve mükemmelliyetçilik tohumları, Antik Yunan felsefesinin kusursuz beden ve mimari takıntısından süregelmiştir. Aynı yaklaşım dini, bir tahakküm aracı olarak kullanarak Gotik Mimari ile insanı ezmeye çalışmıştır. Mimarinin otorite savaşı aracına dönmesi, Avrupa'ya has bir tavır iken, İslam şehirlerinin anası olan Mekke ve kutsal mescidimiz Kâbe'nin taştan sade yapısı, birebir zıt iki zihinsel yapıyı ortaya koymaktadır. Müslümanlar, kâinatın insana hizmete sunulduğunu, kendi asli görevlerinin ise onu imar etmek olduğuna inanmaktadır. Yine Allah'ın insan iradesini özgür bırakmadaki tutumunun, şehirlerin yapılaşmasındaki organik tavır ile son derece uyumlu olduğunu söyleyebiliriz. Avrupa kültürü ise kendisini doğaya nizam ve ayar vermeye çalışan bir otorite olarak görmektedir.
Modernizm süreci ile başlayan ve 19.yy ile devam eden Avrupa kent dokusu, çoğunlukla tarihi dokuyu silerek kentlerini ticari bir kaygı dışında hiçbir referans tanımaksızın kurmaya teşebbüs etmiştir. Bunun yanında İslâm şehirlerinde, mekân insana dokunmaz, insan mekâna insafla dokunur. Önce insan mekânı işler, sonra da mekân insanın huylarını işler.
Bir önceki yazımızda değindiğimiz Turgut Cansever'in şehrin yapılanmasında gerekli olan şehir kurma ilkeleri; insanlık tarihinin tecrübelerinden ve İslam inanç ilkelerinden faydalanarak gelişen son derece sade ve adalet ilkesine dayanan yaklaşımlardır. Bu konuda İslâm şehirlerinin en güzel örneklerini veren Osmanlı şehirlerinin ise huzur veren yanı mimari gelişimin yanında şüphesiz mahalli yönetimlerin de başarısına bağlıdır. 19.yy'de başlayarak kurulan belediyeler kamusal yapılarla beraberce büyümüş ve gelişmiştir. Bu yüzyıl, bir yandan da Osmanlı Devleti'nde başlayan küresel etkilerin, cami merkezli yaşamın kamusal yapı merkezli yaşama döndüğü, yüzyılın sonunda ise önemli bir değişimle, yönetim sisteminin değiştiği, yeni bir mimarinin dayatıldığı, betonun kullanmaya başlandığı ve büyük ekonomik buhranla, köyden kente göçe zorlanan garip bir geçiş öyküsünün başlangıç yüzyılıdır.
İslâm şehirleri ve Avrupa şehirlerinin kurulum ve gelişim aşamalarını ve farklarını anlatmaya çalıştım. Şüphesiz bugün, küreselleşmenin etkisi ile pekçok şehrimiz temel oluşum felsefesinden uzaklaşmıştır. İnsanımız da bu mutsuz gidişten payını almakta ve almaya devam etmektedir. Yine şüphesiz çağımız, yeni yaşam felsefesini, zamanı ve mekânını arayarak insanını kurtarmaya muhtaçtır. Ticarete dayalı ilişkilerin sonuçlarını kentlerde yaşadığımız, belediyelerin ve kentlerin birer pazar haline geldiği günümüzde, bir sonraki yazıda kentlerdeki Neoliberal etkileri ve dönüşen belediyeciliği anlatarak "Bir Şehir Kurmak" adlı kitaptan esinlenerek kentlerimizin durumunu açıklamaya devam edeceğim.
Kaynakça
Aydın, M. A. (1994). İslam Ansiklopedisi . TDV. adresinden alındı
Bahadır, G. (2011). ORTAÇAĞ ANADOLU'SUNDA TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN OLUŞMASI. Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi.
Cansever, T. (2017). Bir Şehir Kurmak. İstanbul: Klasik.
Güler, H. (2018). ORTAÇAĞ'DA KENT BİRİMİ OLARAK ROMA: EKONOMİK VE SOSYO-KÜLTÜREL YAPI. AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ.
Yıldız, Ö. T. (2014). ANLAM KAVRAMINI 21. YÜZYIL MİMARLIĞI ÜZERİNDEN OKUMAYA YÖNELİK BİR YAKLAŞIM. Uludağ Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.
Zweig, S. (2016). Avrupa'nın Vicdanı. İstanbul: Zeplin.
Birinci Yazı:
https://www.kitaphaber.com.tr/bir-sehir-kurmak-bir-gonul-almak-k5821.html
Yazar: Sueda KURT - Yayın Tarihi: 22.11.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 20.11.2023 10:00