Bir Sorunun Peşinden: Bekleyişler Kitabı
Kadir Tepe yazdı...
"Minibüs'ü Mü, Hatun'u Mu Yoksa Ölüm'ü Mü Beklemek?"
Muhammet Durmuş, 1992-Trabzon doğumlu bir şair. "Bekleyişler Kitabı" şairin ilk kitabı. Ötüken Neşriyat-Söğüt Kitaplığı etiketiyle 2022'de yayımlandı. Durmuş, İTÜ ve MSGSÜ'de bir süre öğretim gördükten sonra lisans hayatını Trabzon'da tamamlamış. Hâlihazırda KTÜ Sosyoloji Bölümünde lisans üstü eğitimini sürdürüyormuş. Şiirleri daha önce Dergâh, Söğüt, Barbar, Edebice, Lirik, Üvercinka, Şiir Versus, Tun, Panoptikon gibi dergi ve fanzinlerde yayımlanmış. Ben şahsi serüvenimde Muhammet Durmuş ismini ilk kez Şiir Versus'un ikinci sayısında görmüştüm. Şairi, "Günün Özeti" şiiriyle tanımıştım. Bu şiir, kitabın içerisinde de yer alıyor. Sonrasında Durmuş'un şiirlerinin Mustafa Kutlu döneminde Dergâh'ta yayımlandığı bilgisine ulaştım. Şu sıralarda da Edebice Dergisi'nin şiir editörlüğünü yürüttüğünü biliyor, takip ediyorum. Şairin, Edebice'nin 27. sayısındaki şiiri de dikkatimi çekmişti: "Hatalar Kültü". Mezkûr şiir de kitapta var. Ayrıca Durmuş, özellikle Söğüt'teki yeni dönem şiirlerinin izini sürdüğüm bir şair. İlk şiirlerini Hece kalıbıyla ortaya koyduğu malumatına da sahibim. Bekleyişler Kitabı'ndaki şiirlerinin müzikal, ritimsel kalitesinin şairin Hece kalıbını denemiş olmasına bağlayabiliriz. Durmuş, zannımca iyi bir müzik kuramcısı. Kitabın muhtevasında Modern (Yeni) Hece'yi anımsatan şiirlerin barındığını düşünüyorum ve Hece kalıbının bazı dizelere yedirildiği fikrindeyim.
Bekleyişler Kitabı, muhtevasında hiç bölüm barındırmıyor. Şiirler, tek çatı (isim) altında toplanmış. Bekleyişler Kitabı'nı, Durmuş'un şiir serüveninin toplamının bir tezahürü diye de nitelendirebiliriz. Şiir kitaplarında bölümlendirme olma zorunluluğu var diyerek kesin çizgi çizemeyiz. Şiirler, Kitaba Adını Veren Şiir'indir. Bazen kitabın kendisi tamamen tek bölüm olup, kitabın adı altında şiirler mevcudiyetini sürdürür. Sonuçta bölümler içlerinde, aralarında birtakım hikâyeler, bağlamlar, -genetik- barındırmalıdır. Belki de her bölümün kendine ait üslubunun, ritminin, biçiminin, derinliğinin, büyüsünün varlığı lazım gelir. Fakat bir kitap, bölüm barındırmasa dahi muhtevasında bulunan şiirlerinin birbirleriyle bağlantısı olması gerektiğini düşünüyorum. Yani şiirler rastgele serpiştirilmemeli veya şair, okuyucuya bu izlenimi vermemelidir diyerek de yineliyorum. Kitap, şiirlerin alakasızca toplanma alanı hâline gelmemelidir. Şiirleri sıraya dizerken bile kaygı gözetiriz ya hani, şiiri teknik açıdan incelerken bütünlük, bağlam ararız değil mi? Zannımca, bir kitabı da incelerken bu titizlikte davranmalıyız. Kitap olarak değil, şiir hâlinde tartabiliriz. Bekleyişler Kitabı'ysa belirttiğim hususların tuzağına düşmüş gibi. Şiirlerin birbirleriyle yakınlığı pek söz konusu değil. Bağlam zayıf. Farklı milletten insanların aynı meydanda toplanması olarak tasvir edebiliriz. Durmuş'u belli bir vakittir takip ettiğim için kitabının ilk şiirlerini okurken düşüş yaşadığımı söyleyebilirim. Tabiri caizse sayfa sayfa ilerlerken kimi anlar yükseldim, zaman zaman da ciddi alçalmalara kapıldım. Hatta yer yer dibi boyladım da diyebilirim. Yani Bekleyişler Kitabı'nın keskin virajların, şiddetli dalgalanmaların toplamından oluştuğunun çıkarımını yapabiliriz. Belki de "İlk Kitap" denilen yapının bütün özelliklerini, tuzağa düşmelerini barındırıyor. Kitaba ismini veren ifadenin de (Bekleyişler Kitabı) karşılığı: "İlk Kitap".
Durmuş'un şiirleri dize, söyleyiş, kurgu bakımından klişeye kapı tam aralamıyor fakat klişenin meydana getirdiği kelime iğretiliğinin anahtarı oluyor. İmajlar genel anlamda başarılı ama kullandığı bazı kelimeleri farklı formlarda dizelerine, şiirlerin bütününe uygulamadığı için şairin, şiirleri içlerinde her zaman bir riziko taşı barındırıyor. Mesela: "Sevişmek kelimesinden bıktık!". Çiçek, böcek, kısaca doğa güzellemelerinin son derece gereksizliğinden, yok olmasının şartından da bahsedebiliriz. Tabii, bu doğa sevgisine yeni bir söylem elbette getirilebilir, marjinallik katılabilir fakat var olan bir şeyi ısıtıp ısıtıp sofraya koymamamıza ne lüzum var. Ya yeni bir şey söylemeliyiz ya da susmalıyız. Mezkûr rizikoları bazı şiirlerinde işlediğinden dolayı da şairin, "Lirik Ben" problemi olduğunu düşünüyorum. Yani şair, evrenselliğe yakınlaşmaya çalışıyor lakin kendinden bahsetmekten asla geri duramıyor. Zaman zaman nesnelliğe koşarken öznelliğin kucağına oturuveriyor. Bağlam, kurgu sıkıntısı da varlığını belli ediyor. Yer yer "arabesk" damara da rastlıyoruz. Lirizmin evirip çevirip, zorlayarak ortaya çıkardığı bir damar bu. Şair, belli ki mezkûr durumdan kaçmaya çalışırken taşa takılıp yere düşüyor. Bu düşüş, şairin dizini feci şekilde kanatıyor. Fikrimce, Durmuş'un bir şair olarak kelime darağacı da zayıf. Mevzu bahis kelimeler, çoğunlukta olduğu için de geneli etkileyerek iğretiliğe mahal veriyor. Sentetik olarak da nitelendirebiliriz. "Kelime Ömrü"nün söz konusu olduğunu düşünürsek, ölü kelimelerin -atraksiyon katmadan- dizelerde varlığını korumamız ne kadar da doğru? Ne kadar doğal olabilir ki? Bir de şu kanaatteyim: Şiirin içerisinde, "kelime, defter, şiir, kalem, kitap, şair, alfabe vb." kalıplara sıkça yer verilmemeli. Sayı'nın da fazlaca kullanılmasına tamamen karşıyım, karşı da olmalıyız. Belirttiğim hususular bize, şiir okuduğumuzun farkına vardırıyor. Biz ise yalnızca şiir okumamalıyız. Ortaya konulan metnin "şiir" olduğunu katiyen hissetmemeliyiz. Durmuş, bize sadece şiir sunmuş. Bekleyişler Kitabı'nda maalesef daha ilerisine geçemiyoruz. Genel anlamda şiirlerin isimlerinde de kırılmalar yaşıyoruz. Ya tam net karşılamıyor ya da klişeye göz kırpıyor. Estetik algısı bizi şaşırtırken, bazen de yüzümüzü asmamıza neden oluyor. Muğlak. Bekleyişler Kitabı'nın muhtevasında pek bulunmasa dahi Durmuş'un son dönem şiirleri, mısraı şiirine yakınlık kurduğundan eski şiirlerini (Bekleyişler Kitabı) incelediğimizde de bu çatlağı rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. Mısraı Şiir'i her zaman içerisinde bir tehlike barındırır. Riskli olup, cesaret ister. Durmuş, epey yürekli bir şair yani. Mevzu bahis tabiat, kolay kolay da yapaylıktan uzaklaşamaz. Şair, kendini kapı dışarı edemez. Fikrimce, Durmuş'un şiirlerinde barınan bu tehlike de, kapana kısılış da, evrensel bir tuzaktır.
"Bekleyişler Kitabı", modern hayatı ele alırken aynı zamanda aşk kavgasına meydan açıp bazı duyguları boğazlıyor. Tabii, bu koşuşturmacalar sonunda ölüm denen o illetle karşılaşıyor. Durmuş, ilk kitabında bu üç gerçekliği şiir'selleştirmiş. Yaşadıklarını şiirleştirmekte de başarılı. Yani şair, her şiirinde apaçık bir şekilde: "Benim minibüsle, hatunla, ölümle kavgam var!" diyor.
Özellikle belirtmem gerekir ise Bekleyişler Kitabı'nın ilk şiiri Abluka'da Dilek-Koşul Kipi'nin (sa,se) gerektiğinden fazla kullanımı okuyucu da ciddi bir afallama yaşatıyor, boğuyor. Müziği, ritmi de etkiliyor. Zannımca, Durmuş, Bekleyişler Kitabı'nda okuyucuyu kendi özünde barınmayan, şahsından uzak bir şiirle karşılıyor. Bilinçli yaptığına dair şüphelerim var. Kitabın genelinde de bu tip rizikolar var. Mesela yığma değil de zorlama bentler yer yer karşımıza çıkıyor. Durmuş'un şiirlerinde kelime uyuşmazlığı da mevcut. Bu mevcudiyet akabinde Şiir Kasılması'nı doğuruyor. Kurduğu müzik başarılı olsa dahi mezkûr kasılma, kelime uyumsuzluğu bize 'yapay bir tabiat'ı anımsatıyor. Ritimden değil, mevzu bahis uyuşmazlıktan okuyucu sekteye uğruyor. Ki Durmuş şiiri, fikrimce yalnızca Müzik Kuramı'na karşılık geliyor. Şairin şiiri, belki de genel olarak değerlendirildiğinde sadece müziğinden ibaret.
Şairin, gücünü koruyup içerisinde göze batan kusurları olan şiirleri de var. Bu duruma örnek teşkil edecek şiir ise: "Başka Dalda Vurulmak". En başından beridir belirttiğim hususları dibacesinde barındırıyor fakat her şeye rağmen insan, "şaşırma" duygusuna kapılabiliyor. Dizelerdeki mevzu bahis rizikoya örnek, şu şekilde: "Kalemim şiirle övünmüyor çünkü.", "Anladım, ilk bahar zor sonbahardan", "Gece gündüz onu izledim", "…sevişmek…". Bir de şu ifade daha önce başka şairler tarafından kullanıldı, kalıplandırıldı: "On beşinde ruj, sigarayla çıkılan balkon / Camekan çevriliyor otuzda". Bu tarz kalıpların dışına çıkılması gerektiğini savunuyorum. Fakat bu şiirin muhtevasında öyle bir büyü var ki: Hayret duygusunu uyandırıyor. "Kusurlu Rüya" hâline bürünebiliyor: "Büyük yastıklara gömerek unutmak başını"… Belirttiğim hususun tam tersine varlığıyla kitaba kusur katan bir şiir var: "Gelin". Bilinçli olarak yerleştirildiğinin bir nebze farkındayım lakin bu şiir, Durmuş şiirinin sınırları içerisinde hiç değil. İnsan, "Müzik tamam ama eee?" diyebiliyor. Bu durum da kötücül bir hayretin karşılığı: "Kusurlu Dünya".
"Dört" şiiri, üzerlerine basa basa bahsetmek istiyorum:
1) Biz Böyle İyi: Bu şiir, hikmetli. Başka açıklaması olamaz, net! Yani okuyucu bu şiire temas ettiğinde şifa buluyor. Devası, derdi hâline geliyor. Anlatım, söyleyiş epey doğal ve samimi. Dışarıyı huzursuz edip içeriyi ferahlıkla kavuşturan dizeler mevcut. Özellikle, "Biz böyle iyiyiz." tekrarları şiire farklı, yenilikçi bir boyut kazandırmış. Sahi: "Biz iyi miyiz böyle, sahiden iyi miyiz?". Durmuş, "Masa" olayına bambaşka bir bakış açısı da getirmiş. Artık, "Aradığımız olay bu be!" diye mırıldanabiliriz. Ayrıca şairin yakın arkadaşı olduğunu bildiğimiz şair M. Tuğrul Çolak'ın, "masadan kalkar kalkmaz eskir mi insan yüzü" dizesiyle de bağlantı gözetebiliriz. Durmuş'un da yineleyerek dediği üzere: "Hadi tut da birleştirelim şu masayı".
2) Büyük Taarruz: Militarist bir şiir. Sert bir söyleyişin hakimiyetinde. Derdi var. Zannımca, Bekleyişler Kitabı'nın davasını açık açık belirtiyor, had bildiriyor. Gerçekten de: "Büyük Taarruz". Durmuş'un bir savaşta bulunduğu tam da bu başlık altında toplanmış. Şiir, okuyucuda bazı duyguları vahşice harekete geçiriyor: "Olup bitenle verilen 'neden' adlı bir savaş vardır".
3) Cebrail'in Uykusu: Mevzu bahis şiir, bize kutsal metinleri çağrıştırıyor. Cebrail'in Uykusu, Durmuş'a vaat edilmiş. Şiir, içerisinde tanrısal bir güç barındırıyor. Zannımca, kusursuz bir şiir. Belki de kitabın muhtevasında yer alan en güçlü şiirdir. Bölümlerden oluşması metne hareket katmış. Özellikle son bölümün tek dizeden oluşması ve o dizenin "Uyan!" lafzı hâlinde yerleştirilmesi büyülüyor. Hani bazen çok uzun cümleler kurmak etkilemez de tek kelime ruhu delip geçmeye yeter ya, bu olay tam da belirttiğim hususa denk düşüyor. Bir de "Hüsran hüsran" dizesinin tekrarı şiirin ufkunu epeyce açmış. Bu büyüleyici olaylardan vardığımız nokta: Durmuş, tekrar'ı iyi kuran, kurgulayan bir şair. Bence, Bekleyişler Kitabı'na adını veren dizeler de şu şekilde: "Rab seni beklemekten yarattı / Ve sen / Onu içinde bekletilmekten yarattın / Artık beklemeyeceksin". Şiirin ana fikri ise: Cebrail'in uykusundan -uyanacak- tek varlık insandır.
4) Salieri Odası: Bu şiir, bizatihi hayatın akışını yansıtıyor. Sahih! Yaşamayı unutup nefes almaya devam ederken bir olayla karşılaşır, hayretler içerisinde kalırız. O olay, bizi hem huzursuz eder hem de yaşadığımızı hissettirir. Mevzu bahis şiir, ancak böyle ifade edilebilir. Yaşadığımızı hissettiren o anlar: "Kulaklarıma döndü öfkeyle çağırdığım her şey", "Yaşamadıklarım da var hatıralarım arasında", "Öyle kulak kesildim ki duymuyorum kimseyi".
Hani ilk kitabın günahı olmaz derler ya… Hayır, aksine ilklerin günahı pektir. Durmuş, tövbe edeceğinin teminatını fikrimce, belirttiğim dört şiiriyle ve kitaptan sonra yayımlanan son dönem şiirleriyle veriyor. Eminim. Şairin cesareti, yüreği ise takdire şayan. Muhammet Durmuş, ikinci kitabını merakla beklediğim şairler arasında. Merakla, sabırsızlıkla ve heyecanla! Hayrete düşmek için: Bekleyip göreceğiz. Nasıl olsa insan, hayrete düşmek adına yaratıldı. O zamana dek büyük yastıklara gömerek unutalım başımızı…
Bekleyişler Kitabı
Muhammet Durmuş
Ötüken Neşriyat – Söğüt Kitaplığı
46 s.
2022 İstanbul
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 27.03.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.10.2024 23:05