Bir Yalnızlık Çoklaması; İsa Hanginiz?
Yalnızlık en temel acılarımızdan birisidir. İnsanoğlunun dünya serüvenini başlatan ve bitiren yalnızlık hali, aslında insanı insan yapan duygusal gerilimi de içinde barındırmaktadır. İnsanın içine dönüşünü başlatan, bakışlarını dıştan içe çeviren ve sessizliklerine dokunan bir aşamaya ancak yalnızlık ile erişebiliyorsunuz.
İnsanın kendisini tanıma sürecinin bir parçası olan yalnızlık süreci, kimi zaman insanın kendisini kaybetmesiyle de sonuçlanabiliyor. İnsanın “kendim” dediği parçaların yine kendisi üzerindeki emeği, anıları, acıları ve arzularını bütünlükten uzak bir yalnızlık içinde değerlendirmesi bu yüzden oldukça zor görünmektedir.
İsa Hanginiz ve Yalnızlık
“İsa Hanginiz?” romanı bir yalnızlık sürecini süresizce ele almaya çalışıyor. Kurgunun bir zaman etrafında dönmesinden daha çok, bir olaylar dizisi içinde akması romanı daha gerçekçi bir çizgiye taşıyor. Selahattin Yusuf üslubu baştan sona eserin her yanına tütsüler tutuşturmuşçasına sinmiş bulunuyor. Bu elbette ayrı bir lezzetin kapısını da aralamış oluyor.
Edebiyat, Felsefe, Sanat, Psikoloji… Eserin özellikle bu dört kolon üzerinde yükselmesi, kahramanlarının derinliğinde yalnızlaşan, yalnızlığın derinliğinde kahramanlaşan bir git-gel boyutunu da ortaya seriyor.
Eser bir guguk sesiyle başlayıp yine o sesle bitiyor. Sanki bir anlık yaşıyorsunuz, sanki yerinizdesiniz de bir hayal görüyorsunuz, sanki biri sizin derinliklerinizdeki şiirimsi heyecanı, sanatımsı duruşu ve psikolojik travmayı bir kaosun içinde ayıklamaya çalışıyor.
Bir pastanede çalışma isteğiyle çıkılan yolun nerelere ulaşacağını tahmin bile edemezsiniz. İsmi Çaykovski konulan iyi bir Tarkovski takipçisi Sven, Sven’e tutunmuş İsa. “Dünyaya ilişkin taze ve sert tepkileri bırakalı uzun zaman olmuş” İsa, İsa’nın deli-dolu yanı olan Sven ve uzun bir yolculuğun romanı…
Kapitalizmin çığlık çığlığa kalplerimize bıraktığı bireyselcilik akımına bir set, İsa. Dünyayı çıkar eksenli okumayı bırakmış, çıkarlarına değil yüreğine göre davranmayı kendisine ilke edinmiş. İç çekişmeleri yok değil, fakat o tarafını hep iyiden yanaya kullanmaya devam ediyor.
Eser içinde Eser
Sven ile İsa’nın akıl hastanesine düşmesiyle giriftleşen roman, diğer kahramanların tanıtılması sürecinden sonra bir kaçış hikayesine dönüşüyor. Eser içinde eser olan bu yönüyle, farklı bir roman kurgusunun oluşturulduğunu belirtmeliyiz. Akıl hastanesindeki yalnızlıkta kurulan birliktelikle, güven ve samimiyet duygularının özellikle sorgulandığını hatırlatmalıyız.
Akıl hastanesinden kaçan ekibin sonraki sıra dışı hayatı, çocukluğun özlenilesi Havva ninesi, bütün bir ekibin hayatı yeni gözlerle okuması ve toplum-birey ikilemindeki sıkıntılı yönlerimiz… Bireyden topluma adımlama süreçleri, bu süreçlerdeki kırılmalar ve öze dönüşün her zaman bitmeyen sancısı… Eser bunları ince bir şekilde bütün bu olaylar silsilesinin içinde ele almaya çalışıyor.
Modern bir derviş İsa. Bir yanıyla Sven, bir yanıyla Burak, bir yanıyla Satılmış, bir yanıyla Umur, bir yanıyla Şakir, bir yanıyla Emre, bir yanıyla Buğra… Gug-gu… Burak elektroşok aldığında bu ses yine tanıdık gelecekti. Bir ses bütün sesleri birleştirebiliyordu…
Özümüze, Çocukluğumuza, İnsanlığımıza Dönüş
Havva nine ile geçmişe duyulan özlem ve Anadolu insanının temiz vicdanının huzurlu gölgesi… Modern dünya iliklerimizdeki kanın hemoglobin değerinde oynamalar yaparak bizi güçsüz bıraksa da, biz bir gölgenin altında kendimize gelmeyi bilecek bir sıcaklığı rakamlardan bağımsız olarak bulabiliyorduk.
Bir psiko-felsefik roman İsa Hanginiz… İnsanı ve acziyetini boşluk bırakmaz biçimde inceliyor. Hangi şart altında bulunursa bulunsun, insanın önce kendisini bulmasının elzem olduğunu belirtiyor: “Özgürlüğümüzü kazanalım, insanlığımızı başaralım Allah’ım. Yardım et.”
Müzik olmazsa olmaz. İnsanın ruhunu güzelleştiren müziksiz insan ele alınabilir mi? Chopin dinlerken ruhunuzun derinliklerini onardığınızı da hissetmeye başlayacaksınız. Sadece içinizdeki Şeyda’nın kızgın yüzünü değil, bütün acılarınızı çoğaltarak tekleştirmeye çalışacaksınız: “Gerçek müzik bunu- nedense hazin olmaktan başka bir çare bulamadan- ispatlar. İnsanlığı en dalgın anında yakalar ve teşhis eder. İnsan yaşamasını- insanın kulaklarından girerek-teşhis eder. Çünkü yeryüzünün geçiciliğini bilmiştir.”
“İnsanın en çıplak yanını gözler”i olarak tanımlasa da, ancak kulaklarla gerçekliğin dayanılmaz büyüklüğüne yaklaştırıyor sizi Selahattin Yusuf. Guguk kuşu ötüyor derinden. İsa her an biraz daha gerçeğe yaklaşıyor. İnsan kendisini bekleyen sona hep tanıdık bir sesle yaklaşmaz mı?
Dil ve Üslup; Sonsöz
Eserde akıcı bir dil kullanılmakta olup, kavramların derinliğini doyasıya ruhunuzda hissediyorsunuz. Normal bir giriş-gelişme-sonuç romanı değil elinizdeki. O yüzden kafanız karışmadan yüreğinize adımlamanız mümkün olmuyor. Sonunu başına ilmikleyen guguk sesiyle, varlığınızın mağarasında can çekiştiğiniz yerlerinizi bulmanızı sağlıyor eser.
Altını çizeceğiniz çokça cümle var. Düşünce dünyamızın kısırlığını belirten günübirlik konuşmalarımızın anlık sığ cümlelerini yüzümüze vuruyor yazarımız. Dünyayı şiirsel bir dille okumanın ne demek olduğunu da sizlere sunmuş oluyor.
Selahattin Yusuf dilinin bütün maharetlerini sunuyor romanında. Çıtayı bu şekilde oldukça da yükseklere çıkarıyor.
İsa Hanginiz?
Selahattin Yusuf
318 Sayfa
Profil Yayınları
Yazar: Mustafa ATALAY - Yayın Tarihi: 06.05.2019 14:44 - Güncelleme Tarihi: 06.05.2019 14:44