Bitkilerin Bildikleri Üzerine
"Pırıl pırıl çiçeklenmiş, kökleri yerde, yüzü delice sevdiği güneşe çevrili boyuna".
Ovidius, Düşünceler
Bir düşünün bitkiler sizi görüyor. Görmekle kalmıyor bitkiler, görünür ortamlarını izler. Yanlarına gittiğinizi anlar. Sadece anlar mı? Üzerinizdeki giysinin mavi mi yoksa kırmızı mı olduğunu bilirler. Evet, biliyorlar, hissediyorlar... Yani bir bitki yaprağı yırtıldığında veya dalı çatladığında ilk başta bundan hiç etkilenmemiş gibi görünür, ama çevre koşulları değiştiğinde geçmişte yaşadığı bu şeyi hatırlayıp büyüme biçimini değiştirerek tepki verebilir. Bitkilerin farkında olalım. Bizlere öğretmek istedikleri pek çok şey var. Dikkat.
Çiçek ve ağaçların son derece incelikli duyu mekanizmalarına dikkat etmiyoruz bile. Betonun giderek yeşili yuttuğu günümüzde bile her daim bitkilerle iç içe olmamıza rağmen görmüyoruz ki onları: Evlerimizi, balkonlarımızı onlarla süslemeyi biliyor ne bildiklerini bilmiyoruz, sokaklarda yanlarından duyarsızca geçip gidiyoruz. Üzerine uzandığımız parklarda onları seyre dalıyoruz. Peki, ama bitkilerin nasıl bir dünyası olduğunu hiç düşünüyor muyuz?
Bitki ve insan duyuları arasındaki benzerlikler konusuna, 1990'larda Yale Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştığı sıralarda ilgi duymaya başlayan İsrail asıllı Amerikalı biyolog Daniel Chamovitz 1963 yılında Pennsylvania'da doğdu. Bitkilerin gelişimlerini düzenlemek için ışıktan nasıl yararlandıkları sorusu üzerinden araştırmalarına başlamıştır. Bitkinin aydınlık mı yoksa karanlık ortamda mı olduğunu belirlemesinde gerekli olan kendine özgü bir gen grubunu keşfeder. Bu gen grubunun insan DNA'sının da bir parçası olduğunu da keşfeder. Bu sonuç "bitkilere özgü" görünen bu genlerin hayvanlarda da olduğu ve ışığa yönelik tepkileri düzenlediğini öğrendi. Bitkiler hareket edemedikleri için sürekli değişen koşullara göre büyümelerini ayarlamalarını sağlayan duyu sistemleri ve düzenleyici sistemler geliştirmişlerdir.
Shakespeare, Macbeth'de dediği gibi "Taşların hareket ettiği ve ağaçların konuştuğu vakidir".
Bitkiler duyu sistemleri ile görürler, duyarlar, koku alırlar, hissettikleri baki, hatırladıkları anıları var. Konumları ve çevresine dair bildikleri de var. Koku yaydıkları gibi hem kendi kokularını hem diğer bitkilerin kokularını alırlar. Bitkiler doğrudan teması hissedebilirler. Bitkiler, düzenleyici sistemleri ile bitkinin farklı bölümleriyle birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Işık ve havadaki kimyasallar ve sıcaklık değerleriyle ilgili bilgiler kök ile yapraklar ve çiçek ile gövde arasında sürekli dolaşarak bitkinin çevresine uyum göstermesini sağlayan düzenleyici bir sisteme sahipler. Hareketsiz olarak bildiğimiz bitkiler, çevre koşullarına göre adeta dans ediyor. Bitkiler saplarını sürekli hareket ettirerek havada daireler çizerek dengesini tutturmaya çalışıyor. Ancak bunu yaparken yerçekimine de ihtiyaç duyuyor. Sözgelimi; pencere eşiğindeki bitki, ışıktan etkilenip tek yönde, pencere eşiğinin güneşli kısmına doğru büyürken, yerçekimi kuvveti de onu yukarıya doğru büyümeye teşvik ediyor. (S.109) Yani gravitopizm olarak tanımlanan kuvvet toplamı sayesinde nerede olduğunun farkında olarak hangi yönde büyümesi gerektiğini de biliyor.
Bu eserde Daniel Chamovitz, bitki biyolojisindeki en son araştırmalar üzerinden bitkilerin dünyayı nasıl deneyimlediklerini inceliyor ve bitkilerin gerçekten de duyuları olduğunu iddia ediyor. Charles Darwin ve çağdaşlarından günümüz bilim insanlarına kadar birçok kişi, tasarladığı deneyler ışığında, bitkilerin görme, koklama, duyma, dokunma duyuları aracığıyla neleri "bildiklerini" son araştırmalara dayanarak anlatıyor.
Her bölümde bir insan duyusuna odaklanıyor ve bu duyunun insandaki işleviyle bitkilerdeki işlevini karşılaştırıyor. Çeşitli kimyasallar sayesinde nasıl birbirleriyle "haberleştiklerini" aşağıyla yukarıyı nasıl ayırt ettiklerini, dokunmaya nasıl tepki verdiklerini, neler "hatırladıklarını" ve çevrelerinin nasıl "farkında olduklarını" açıklıyor. Duyusal bilginin nasıl algılandığını, nasıl işlendiğini ve söz konusu duyunun bitki için ekoloji konusunu açıklamaktadır. Böylece bitkilerin pek az bildiğimiz zengin dünyasını tanımamıza ve dünyaya onların "gözlerinden bakmamıza" imkân tanıyor. Her bölümde ayrıca konuyla ilgili hem tarihsel bir perspektif hem de çağdaş bir görüş sunmaktadır. "Bundan sonra parkta yürüyüşe çıktığınızda durup kendinize sorun," diyor Daniel Chamovitz. "Çimlerin arasındaki karahindiba ne görüyor? Otlar hangi kokuları alıyor? Meşenin yapraklarına dokunun, ileride ona dokunulduğunu hatırlayacağını bilerek. Ama sizi hatırlamayacaktır. Siz o ağacı hatırlayacak ve anısını her daim hafızanız da yaşatacaksınız." diye belirtmekle yetinmiyor. Bu eser için görme, dokunma, duyma, iç algı, yani propriyosepsiyon ve bellek konuları üzerinden bitkilerle tamamen bağımlılığımızı aktarmakta algılarımızın hayretini aralamaktadır.
Sonuç olarak; bitkisel zekâ, bitkilerin çevrelerinin farkında olup olmadığını bilmeleri kadardır. Evet, bitkiler çevrelerinin farkında olacak kadar zekidirler. Görsel çevrelerinin farkındadırlar. Kırmızı, mavi, uzak kırmızı ve UV ışıklarını ayırt edebilir ve birbirine uygun tepkiler verirler. Çevrelerini saran aromanın farkındadırlar ve havada dolaşan uçucu maddelerin en küçük zerresine tepki verirler. Bitkiler dokunulduğunu anlar ve farklı dokunuşları ayırt edebilirler. Yerçekimin farkındadırlar. Filizlerin yukarı köklerin aşağı doğru büyümesini sağlamak için şekillerini değiştirebilirler. Geçmişlerinin de farkındadırlar. Geçmişte geçirdikleri enfeksiyonları ve yıpranmalarına neden olan koşulları hatırlar ve anılara göre mevcut fizyolojilerini değiştirirler. Çevrelerinin farkında olması dünyayla ilişkilerimiz bakımından ne anlama gelir? Farkında olan bitki bizi birey olarak algılamaz. Biz onun hayatta kalma başarısını artıran veya azaltan birçok dış baskıdan biriyizdir. Freud, psikolojisinden yola çıkarak şöyle belirtebiliriz: Bitkinin pisişesinde ben ve üstben yoktur, ama bir id; Duyusal girdiler alan ve içgüdüler doğrultusunda işleyen bilinçdışı bir bölüm, olabilir. Bir bitki çevresinin farkındadır ve insanlar bu çevrenin bir parçasıdır. Bitkiler duygularımızı yansıtır. Açmış bir çiçeğin solmuş bir çiçekten daha mutlu olduğunu düşünürüz. İnsanlar ve bitkiler için aynı terimleri görme, koklama, hissetme kullanılsa da genel duyusal deneyimin niteliğinin bu iki tür için farklı olduğunu biliriz. Tür olarak doğadaki yerimizi kendimizi diğer hayvanlarla kıyaslayarak anlamaya çalışırız. İnsanlarda bitkilerin sahip olmadığı, zekânın ötesinde bir yeteneğin gelişmesini sağlamıştır. Özen gösterme yeteneği.
Daniel Chamovitz
Bitkilerin Bildikleri
Dünyaya Bitkilerin Gözünden Bakmak
Metis Yayınları
Eylül 2018
159 sayfa
Yazar: Ülker GÜNDOĞDU - Yayın Tarihi: 10.01.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 12.07.2022 17:06
Kitabın değerlendirmesini okumak beni heyacanlandırdı. Bizim türümüzün dışında, var olan diğer türlerin de canlılığını ve kendilerine ait bir dünyanın varlığının farkına varsak ne güzel olur. Böyle kitaplar umulur ki buna vesile olur... Teşekkürler...