Boş Zaman Sosyolojisi Yahut Avarelik Görgüsü
Modern zamanlar, kapitalist odaklı bir süreç olup baş zamanı, boşta kalmayı, boş durmayı daha doğrusu üretmemeyi her daim eleştirip insanların bir üretim sürecine dâhil olmasını bekler. Kapitalist düşünce bu bakımdan biraz da Weberyan bir tavırla Protestan bir ahlaka sahiptir. Çalışmaya bir kutsiyet arz edilir, tembellik ise yerilir. Çalışmaya eğer ki eylem hali diyeceksek bu durum aslında insan fıtratında da vardır. Çalışmak, her daim bir şeylerle iştigal olmak, bir şeyleri bir şeylere bağlamak, bağlananları çözmek, çözülmüşlere eklemeler yapmak. Eleştirilen tembellik bu çağın konfor alanlarının sağlamış olduğu bir imkân olarak anılsa da kimi zaman, çalışmaya dair bir kapının bulunmaması da bu durumun handikapları arasında sayılmaktadır. Yani kişi diyebilir ki ben aslında çalışmak istiyorum ama iş yok, fakat işin olmaması onun tembellik yapacağı anlamına da gelmez. Çünkü hareket, berekettir. Dinlenirken dahi bir eylemde bulunulabilir, bir hareket içerisinde olunabilir.
Paul Lafargue, Tembellik Hakkı adlı eserinde kapitalizmin egemen olduğu toplumlarda insanlığı inim inim inlettiğini, çeşitli yoksunluklara, eksikliklere yol açtığını, insanlığın yaşam enerjisini tüketecek kadar ileri bir boyuta taşıdığını vurgular. Geçmişten günümüze çalışmanın kutsandığını belirten Lafargue, çalışmanın idealize edilerek, bir tür mecburiyet haline dönüştürüldüğünü, kişinin çalışmasının ulusların/toplumların kalkınmışlık seviyesiyle eşdeğer tutulduğunu, bu yüzden temel ihtiyaçlar haricinde tüm vakitlerin çalışmaya aktarılmasını eleştirmektedir.
Günde 15 saate varan çalışma koşullarının, fabrikalardaki insanlık dışı uygulamaların yol açtığı sorunlar, yine fabrikalara yakın olmak için kurulan haneler ve bu hanelerin giderek çoğalması sonucu oluşan kentler, insanlığın sıkışıklık içerisinde ruhunu bulandıran yoğunluk içerisinde tek dert olarak sunulan unsurun "çalışmak" olduğunu eleştirmektedir. Aynı eserinin devamında; üretimin, çalışma koşullarının gittikçe artması neticesinde herhangi bir gelişmenin sağlanmaması, aksine insanın insanlığından giderek uzaklaştığını belirterek tembellik hakkının insanlığın birincil hakkı olduğunu ve kapitalist sürecin boyunduruğundan ancak ve ancak bu tembellik hakkının yaygınlaşmasıyla kurtulmanın mümkün olacağını belirtir.
Tembellik hakkı yahut boş zamanın değerlendirilmesi insanlığın üretim süreçlerindeki en önemli vakitlerdir. Bu zamanlarda düşün ve sanat alanlarında önemli çalışmalara imza atılır. Bu zamanlarda insanlık kendini keşfeder ve yetilerini, duygu ve düşüncelerini, gereklilik ve fazlalıklarının farkına varır. Kendiyle kalır. Bu zamanlar, işte, çalışma dışında kendi olarak bir hareket alanı, bir eylem durumu gerçekleştirdiği anlardır. İnsanlık en çok bu zamanlarda kendi olabilmektedir. Dolayısıyla da bu zamanların değerinin bilinerek kullanılması büyük önem arz etmektedir.
Boş Zamanların Sosyolojisi
İnsanlar gibi toplumlar da boş zamanların nasıl değerlendirildiği yönünden araştırmalara tabii olmuştur. Bu gün her ne kadar "boş zaman" olumsuz bir durum olarak görünse de yansıması birçok açıdan farklıdır. Gün, her birey için yirmi dört saatlik bir zaman dilimine ayrılmıştır. Bu gün yetişkin bireyler için bu zaman dilimin en az üçte birlik kısmı çalışmak ile geçmektedir. Geriye kalan üçte ikilik kısmın da yarısı uyku ile geçerken diğer yarısı da temel ihtiyaçların karşılanması, iletişim, ilgi duyduğu eylemlere yönelik faaliyetler vs. gibi işler için harcanmaktadır. Zamanın nasıl harcandığı kişiden kişiye değişse de değişmeyen tek şey her insan için günün yirmi dört saatle sınırlı olmasıdır. İsmi tarih sayfalarına geçen büyük hükümdarların ile o hükümdarların atlarına bakan seyislerin de ve günümüzde tekstil atölyelerinde dikiş diken işçilerin de günü aynı zaman dilimine sahiptir.
Toplumların temel unsurlar haricinde kalan boş zamanlarını nasıl değerlendirdikleri o toplum hakkında çeşitli değerlendirmelere neden olmaktadır. Her toplumun boş zamanı nasıl değerlendirdiği kültürel bir olgudur ve toplumların boş zamanlarını nasıl değerlendirdiği o toplumun karakteristik özelliğini yansıtmaktadır. Boş zaman, bir tür sınıfsal bir aktivite olarak çeşitli biçimlerde kitleleri peşinden sürükleyen sektörlerin de ortaya çıkmasını sağlamıştır. Film, müzik, eğlence, spor gibi etkinlik ve faaliyetler tamamen bu boş zaman üzerine kurgulanmış, o boş zamanlara sahip olmak için ortaya çıkmıştır.
Avarelik Görgüsü
Avarelik Görgüsü, Ahmet Murat'ın son kitabı olarak okuyucularla buluştu. Kitabın ismi bir tanımlama olarak durmaktadır. Görgü; toplum içerisinde zamanla oluşmuş normlar bütünlüğü olarak tanımlanır. Görgünün başkasına nakli, görerek gerçekleşmektedir. Bu bakımdan Averelik görgüsü tanımlaması görülerek aktarılan bir avareliğin yansıması şeklinde tezahür etmektedir. Peki, avareliği nasıl anlamalıyız?
Avarelik; sözlük anlamı olarak başıboşluk, aylakçılık, işsizlik olarak tanımlansa da kendi içerisinde bir felsefesi, bir eylem hali olan, tembellikten farklılık arz eden durumun adıdır. Tembellik, günümüzde meşhur romancı İvan Gonçarov'un literatüre kazandırdığı oblomovculuk ile eşdeğer iken avarelik ise daha çok belirli bir istikameti olan eylem halidir. Ahmet Murat da avareliği; belirli bir siyaseti ve kendine dönük bir bilinci olduğunu ve vakti boşa harcamaktan alıkoyan şey olarak tanımlar. Otuz iki denemeden oluşan bu eser bir tür minimal sosyoloji örnekleri ile dolu. Hayat içerisinde insanı sorgulayan, insan eylemlerini derinlemesine analiz eden ve insanın kendi iç serüvenindeki aksiyonlarının çetelesini sunan bu eser, toplumumuzdaki insanın yaşamış olduğu olay ve olguları kimi zaman ironik bir dil ile kimi zaman ise sorgulayıcı bir yaklaşımla masaya yatırmaktadır.
Ahmet Murat, Avarelik Görgüsü'nü bir tür görgü biçimi olarak yansıtarak belli başlı isimler üzerinden bu kavramı sorgulamaktadır. Tanpınar'ın Narmanlı Han'da ikamet ederken İstiklal Caddesi'ndeki gezintilerini Huzur adlı eserini oluşturmak için bir çaba olduğunu, Osmanlı'nın maliye tarihi hakkında bu güne kadar yapılmayan bir işi ortaya koyan Mehmet Genç'in zor teorik okumaları zihnine oturtmak için saatlerce Wagner dinlemesini, Heidegger'in felsefî doktrinleri ortaya koyarken orman yürüyüşlerini avareliğin yansımaları olduğunu aktarır.
Herkesin bir avarelik biçimi olması gerektiği üzerinde duran Ahmet Murat, "eğer biz bize katkıda bulunacak bir avarelik görgüsünü edinebilirsek, bu kaçışlar, teorik olanı heba eden değil, besleyen imkânlara dönüşecektir" ifadesiyle kendi avareliğimiz üzerine düşünmeye yöneltmektedir.
Murat, A. (2020). Avarelik Görgüsü. İstanbul: Ketebe Yayınları.
Resim 2: Steve Cutts
Resim 3: Louis Huart, Physiologie du flâneur, s. 57
Not: Bu yazı daha önce Mostar Dergisi'nin Mart 2022 sayısında yayınlanmıştır.
Yazar: Bilal CAN - Yayın Tarihi: 27.06.2022 13:00 - Güncelleme Tarihi: 07.11.2023 13:57