Buhranlarımızın Kaynağı
Sait Halim Paşa Osmanlının yetiştirdiği son aydınlardandır. Kelimenin gerçek manasıyla tam bir münevverdir o. Sadrazamlık da yaptı, idamla da yargılandı. 5 Aralık 1921 yılında evinin önünde uğradığı silahlı saldırıda şehit edilinceye kadar hak bildiği sözleri söyledi. Osmanlı'nın yok oluşa giden yıkılışını durdurmak için unutulmaz bir mücadele verdi. Devlet adamlığının yanında iyi bir kalem erbabı olan Sait Halim Paşa mütefekkir olarak pek çok eser kaleme aldı. Kolay bulunabilen ve yaygın olan eseri "Buhranlarımız"[1] kitabıdır. İlk baskısı 2003 yılında yapılan bu kitabın yakın denilebilecek bir zamanda yeni baskıları yayımlandı.
O düşünen bir kafa idi. Hiçbir zaman başkasının kafasıyla düşünmedi. Kendine has bir yapısı vardı. Kendi kanadıyla uçmasını bilenlerdendi. Başkasının kanatlarıyla uçmanın mümkün olmadığını genç yaşında görmüştü.
Hayatının büyük kısmını Avrupa'da geçirmiş, Batı medeniyeti denilen bugünkü medeniyeti, içinden ve gerçekten görmüş, onunla yakından temasta bulunmuş olması dolayısıyla, Şark müesseselerini Garp müesseseleriyle mukayese edebilme kudretine sahip olmuştu. Onun içindir ki Batı medeniyeti yüzünden İslâm âleminin uğradığı zararları, işlerimizin neden yarım yamalak olduğunu anlamıştı.
Müslüman dünyasının durumunu, onu bu hale getiren şartları dikkatle araştırmış ve sebebin, iddia edilenin aksine; dinimizi iyi bilmemek, yanlış uygulamak ve Batı'yı körü körüne taklit etmek olduğunu görmüş, bunun sorumlusunun ise nüfuz davasına düşen din adamları ile makam-mansıp hırsına kapılan devlet adamları ve kendini beğenmiş "cahil" aydınlar olduğunu açıklamıştır.
Hiç beklenmedik şekilde, tecrübesiz genç subaylarımızın savaşa katılması neticesinde yaşadığımız 1912 Balkan faciası, Rumeli'nin elimizden çıkması neticesinde Sait Halim Paşa çok daha büyük ve vahim bir harbin çıkacağını, Osmanlı topraklarının yağmalanacağını anlamış ama etrafında kendi çapında tedbir alacak devlet adamı bulmakta da zorlanmıştır. Eskilerin deyimiyle "Kaht-i Rical" yıllarıdır o yıllar…
Sait Halim Paşa'nın devlet siyasetine vermek istediği istikamet, devleti Avrupa'nın aracılığından ve tahakkümünden kurtarmaya yönelikti.
Düştüğümüz Hata Neydi?
Osmanlı'nın son yıllarda koskoca bir cihan devletinin parçalanmasına sebep olan, çöküşü hızlandıran içine düştüğü hata neydi? İsterseniz bu sorunun cevabını Sait Halim Paşa'nın dilinden aktaralım:
"Milliyet mücadeleleri, ırk rekabetleri gitgide artarak Osmanlılar arasında bir ülkü birliği bırakmadı. Dünkü casus ve rüşvetçiler başımıza hürriyetçi, inkîlapçı ve vatanperver kesildiler… Biz, memleketimizin mesut olması için, Avrupa kanunlarını tercüme edip almanın kâfi geleceğini zannettik. Mesela Adalet sistemimizi ıslah etmek için Fransız adalet sistemini esas aldık. Hâlbuki Fransız cemiyeti, bizimkine asla benzemeyen, aslı ve menşei, ruh hali, âdetleri ve gelenekleri, irfanı ve medeniyet seviyesi ile bizden pek farklı olan, ihtiyaçları ise çok çeşitli bulunan bir toplumdu. Fransız adalet sisteminin memleketimiz için uygun olup olmadığını kimse düşünmedi…" (s.57)
Osmanlı'nın siyasi birliği, Avrupa Hıristiyan hükümetlerinde olduğu gibi milliyet esasına değil, İslâm birliği ve kardeşliği esasına dayanıyordu. Ne zaman bu birlik parçalandı, İslam diyarlarında işgal, baskı ve sömürü yılları başladı. Hâlâ kaynayan Ortadoğu kazanında başa gelenler bu birlik anlayışından uzaklaşılmış olmasından kaynaklanmıyor mu?
Sait Halim Paşa ırkçılık düşüncesinin ve partizanlığın bize büyük zararlar verdiğini, mazimizdeki o tertemiz dostluğu zedeleyerek geleceğimizi de tehlikeye attığını örnekleriyle anlatır kitapta ve başımıza gelen musibetlerin sebebini şu ana fikre dayandırır:
"İşte görülüyor ki, bütün fenalıkların asıl kaynağı bir tanedir. Bu da: 'Yabancı kanun ve müesseseleri alıp kabul ettiğimiz takdirde, yenilik ve ilerlemeye mazhar olacağımıza inanmak' hatasıdır… Fikrimizce bütün bu fenalıkları doğuran: Batı Medeniyetini anlamadan taklit edişimizdir." (s.60)
Sait Halim Paşa Batı Medeniyetinin körü körüne taklit edilmesine karşıdır. Suiistimallerin üstünün örtülmemesi gerektiğine inanır, adaletsizliğe ve cehalete karşı savaş açılmasından yanadır. Batı'nın örnek alınmaya değer tarafının onlardaki çalışma azmi olduğunu sık sık vurgular ve bir ferdin veya toplumun düzelmesinin, manen ve fikren yücelmesinin ancak kendi gayretiyle olacağı kanaatindedir ve görüşlerini şöylece özetler:
"Sözün özü, kendi kendimizi tanımamıza bile engel olan, bu taklitler ve iktibaslar vasıtasıyla, durumumuzu düzeltmemiz mümkün değildir. Bu gidişin sonu, ancak, elem verici bir sosyal kargaşa ve bir siyasi anarşi olacaktır. Taklitçilik ederek, bundan başka bir sonuç alamayacağımızdan hiç şüpheniz olmasın." (s.90)
Buhranlardan Kurtulmanın Yolu
Bizim toplumumuzun buhranlardan kurtulması ve yücelmesi için bilgiyle beraber hatta bilgiden de önce ahlâki eksikliklerimizin tamamlanması gerektiği görüşündedir. Gurur, bencillik, kendini beğenme gibi huylarımızın bizi tembel, kayıtsız ve rahatına düşkün kimseler haline getireceğinden endişelidir paşa. "İlmin vasıta, terbiyenin ise gâye" olması gerektiği görüşündedir.
Dinimiz ilerlemeye engel mi? Batılıların bize olan düşmanlığının gerçek sebebi ne? İslâm dünyası neden geri kaldı? Müslüman'ın ahlâkı, siyaseti, cemiyet anlayışı nasıl olmalıdır? Aydınların vazifesi nedir? Birinci Cihan harbine neden ve nasıl girdik? Bu savaşa girmemek mümkün müydü? Son derece hayati öneme sahip bu can alıcı soruların cevaplarını merak ediyorsanız Sait Halim Paşa'nın kitabı "Buhranlarımız" sizi bekliyor.
Sait Halim Paşa'nın düşüncelerinden, tecrübesinden, ufkundan bugün bizim de alacağımız çok ders vardır. Kılık değiştirse de, her çağda yaşanan problemler özü itibariyle aynıdır. Buhranlar içinde yüzmemek, girdapta kıvranmamak için Sait Halim Paşa'ya kulak vermek gerek. Siz ne dersiniz?
[1] Sait Halim Paşa.(2022) Buhranlarımız. (Hazırlayan M. Ertuğrul Düzdağ.) İz yy., İstanbul.
Yazar: Hayrettin DURMUŞ - Yayın Tarihi: 09.09.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 08.09.2024 14:26