Burç İnsan mı Mo mu Yoksa inMOsan mı?
Yerli fantastik kitaplara bir göz atayım fikriyle internetteki listelerden kitapları belirlemeye kalkınca karşıma çıkan kitaplardan biri "Mo'nun Gizemi" oldu. Yirmiye yakın öne çıkan kitap arasından onu bana seçtiren de tabii ki yazarının Gülten Dayıoğlu olmasıydı. Akranlarımın ilk okuduğu kitapların yazarı olan, bizden öncekilerin ve bizden sonrakilerin de okuduğu, dolayısıyla üç neslin yazarı olarak bilinen Dayıoğlu'nu uzun zaman sonra yeniden okumak ve çocuk edebiyatımızı şekillendiren bir duayenin renkli yazın hayatından bir kez daha feyz almak cazip geldi. Aynı zamanda yazarın 1999'da tamamladığı ve 75. baskısını yapmış olan bu gençlik romanı, eserlerinin içinde en çok satanlardan da biriydi.
Aslında Bilim-Kurgu Macera
Yazıma fantastik eser vurgusuyla başladığım için geç olmadan belirtmeliyim ki eser bilim-kurgu macera türüne daha yakın. Hikâyenin kahramanları, zaman ve mekân katmanları oldukça belirgin olduğu ve hepsinin de ayakları gerçek dünyaya bastığı için hikâyeyi fantezi sınıfına sokmak pek mümkün değil. Metinde bir efsaneye atıf olması tek başına yeterli olmuyor zira efsanenin içinde kaybolmuyor, sadece efsanenin gerçek hayattaki uzantısını kovalayan bir ekibin macerasına dâhil oluyoruz. Zaten yazarın bu eseri kurgularken, yayıncının da yayımlarken fantastik roman sınıfına sokma niyeti taşıdıklarını sanmıyorum. Bu, olsa olsa başarılı fantastik eser sayımızın az olduğunu fark eden listecilerin işidir ve yüzeysel kitap tavsiyelerinin, üstünkörü hazırlanmış listelerin hemen hepsinin yaptığı gibi okuru yanıltabilir.
İlaveten okur yorumlarını incelediğimde bazı yetişkin okurların, bu kitabın çocuksu bir dille yazılmış olduğundan yakındıklarını da gördüm. Bazı didaktik ve açıklamalı bölümler nedeniyle haklı olabilirler ancak belki de yazarına dikkat etmeden kitabın cazibesine kapılacak okurlar için, eserin çocuk ve gençlik kitapları yazarı olan Gülten Dayıoğlu'nun yazdıkları arasında en üst yaş grubuna hitap eden eserlerden olsa da satış kanallarında zaten gençlik romanı sınıfında satışa sunulduğunu belirtmekte fayda var.
Genetik Üzerine Bir Düşleme
Gülten Dayıoğlu, hikâyesini bir uçak seyahatinde tanıştığı tuhaf yol arkadaşının kendisine anlattıklarına dayandırmış. Böylece okurun aklına hemen "bu gerçek bir hikâye mi?" sorusu geliyor. Ama aramızda kalsın; yazarların amacı da zaten bu soruyu okurun aklına düşürmektir. Yazar hikâyesinin gerçekçiliğini artırmak için anlatının başına uzunca ve sonuna da kısaca uçakta tanıştığı Burç adlı gençle olan anısını eklemiş. Elbette bu anı gerçek olabilir ama kurgu da olabilir. Okur da her zaman bu açmazda kalır ve depreşen merakıyla satırları ardı ardına kovalar. Kovaladığımız hikâye, Burç isimli gizemli gencin yolculuktan bir süre sonra Gülten Hanım'a gönderdiği kasetlerdeki ses kayıtlarının romanlaştırılmasıyla ortaya çıkmış. Bu genç 16 yaşındayken annesiyle birlikte Maldivler'e bir tatile gidiyor, orada 15 yaşında Daphne isimli Amerikalı bir kızla tanışıyor ve tatillerine biraz heyecan katmak için takip ettikleri dört şüpheli tatilci yüzünden genç çiftimizin başlarına beklenmedik işler açılıyor. Kendilerini, önce Maldivler'de efsaneleşmiş ve 2500 yıl önce ortadan kaybolmuş olan Mo isimli üstün özelliklere sahip bir canlı türünün peşinde, sonra da bu canlılarla insanların genlerinin birleştirilmesi üzerine çok gizli yürütülen bilimsel çalışmaların içinde buluyorlar. Bu çalışmaları yürüten biri Çinli diğeri Japon eski karı-koca iki bilim insanının ölümüne rekabetinde ölümlerden dönüyor ama genlerine aşılanan Mo genleri sayesinde de bu çalışmaların en önemli parçası hâline geliyorlar. Hikâye bu kitapta açık bir sona kavuşmuyor. Macera iki devam kitabıyla sürüyor. Yani uzun soluklu okumalara sabrı olan genç okurları üç kitaplık bir serüven bekliyor.
Alt Metinler ve Sorgulamalar
Yazarın genetik bilimi üzerine düşüncelerinin ve sorgulamalarının bu eseri doğurduğunu anlayabiliyoruz. Genetik bilimi de diğer bilimler gibi kötüye kullanılacak mı, insanlık kendini geliştirebilecek mi yoksa faydadan çok zarar mı görecek, insan fıtratından uzaklaşacak mı, insan kopyalanmalı mı, yoksa çoktan kopyalandı mı, kopya insanlardan nasıl faydalanılabilir, onlardan korkmalı mıyız, onların da hakları olacak mı gibi hem teknik hem etik/ahlâkî sorular yazarın boğuştuğu ve okuru da etkisi altına alan sorular olarak karşımıza çıkıyor. Tabii soru olan yerde cevapların olmaması düşünülemez. Bu bağlamda yazarın konuyla ilgili bir hayli araştırması ve dolayısıyla okura akan bilgiler metnin kazanımlarını oluşturuyor. Bunlarla birlikte inanç-örf-adet-gelenek ekseniyle bilim ekseninin, Türk ve Amerikan aile yapılarıyla toplumlarının, sığ bir modernite bağlamında değil, daha içkin şekilde, biraz da ters köşe yapılarak karşılaştırılabildiğine şahit oluyoruz. Yazar önyargılardan âri bir bakışa kavuşmamıza, mutedil kıyaslar yapabilmemize yardımcı oluyor. Bilime bakışını sosyolojik bir bakışla yoğuruyor.
Eserin Dili
Eserin geneline sirayet eden bir sorun olarak cümle yapılarında gereğinden fazla virgül kullanılması dikkat çekiyor.
Bu hayallerden birinde, akşam yemeği için, şık giysilere bürünmüş olarak, odasından çıkarken, birden o delikanlı, kapının önünde beliriyordu (S.42).
Bu cümlede 2. ve 4. virgüllerin kesinlikle gereksiz olduğunu, diğerlerinin kullanılmamasının da önemli bir sorun yaratmayacağını söyleyebiliriz.
Ama, bunu yapamadı.
Tatil köyünün yemek salonları, öylesine kalabalıktı ki! Açık büfelerin önünde, uzun kuyruklar oluşmuştu. Burç, önce çorba içmek istedi. Annesi, soğuk mezeler büfesinin önünde, sıraya girmişti (S.45).
İyi ki, buraya gelir gelmez, evlerin ön ve arka kapılarına, güvenlik kameralarını yerleştirmişiz (S.96).
Cümlenin tüm öğelerini birbirinden ayırmaya, tamlamaların arasına girmeye varan bu virgül kullanımları kısa cümleler hariç hemen her cümlede tekrarlanınca akışı kesintiye uğratıyor. Bu tarz, Gülten Hanım'ın mı yoksa editörün tercihi mi sorusu aklıma gelince göz atıyor ve görüyorum ki kitabın künyesinde redaktör, editör, yayın yönetmeni isimleri yer almıyor. Tam sorumluluğu yazara yıkacakken yayınevinin kütüphanemdeki diğer kitaplarına bakmam gerektiğini hissediyorum ve görüyorum ki onlarda da redaktör, editör, son okur isimleri yer almıyor. Köklü bir yayınevi olan Altın Kitaplar elbette bu işlerden kaçınıyor olamaz ancak sorumluluğu alan kimsenin olmamasına şaşırıyorum. Bu önemli bileşenlerin eksikliği ya da zayıflığı nadir de olsa yazım hatalarında, hatalı cümle dizilerinde, farklı seçenekleri olan bazı söz kalıplarının tekraren kullanılmasında kendini gösteriyor.
Tom içinden, çok zeki bir genç. Zaten öyle olmasa, Çinli Yuen onunla işbirliği yapar mı? Herhalde babası da Yuen'in adamıdır. Yeni arabanın Türkiye'de üretim hakkını aldığına göre, çok önemli çıkar ilişkileri içinde olmalılar, diye geçirdi (S.92).
Toparlarsak...
Zihin kütüphanemde yetişkin romanlarına geçmeden önce okunacak kitaplar rafına yerleştirdiğim bu kitabın, güncel rakiplerinin gölgesinde kalabileceğini söylemeliyim. Hacimli bir kitap olmasına rağmen seyri yavaş, heyecan dozu düşük ve ucu açık kalmış olması hikâyenin zayıf yönleri, bilim-kurgu meraklılarını cezbedecek düşün sıçramaları ve Burç ile Daphne arasındaki aşka sıkça dokunuyor olması ise genç okurun duygularını harekete geçirecek kuvvetli yönleri olarak görülebilir. Tabii çeyrek asırı devirmek üzere ve 75 baskısıyla okur kabulüne ulaşmış böylesi bir hikâyeyi/diziyi güncel muadilleriyle kıyaslamak haksızlık olacaktır. Diğer yandan usta bir yazarla genç okur, bir nesille bir başka nesil arasında köprü görevi gören bu kitapları okumanın, bilgi ve edebî haz aktarımının yanı sıra bağları kuvvetlendirici bir faydası olduğunu da unutmamak gerekir. Hayal dünyası, geçmişten geleceğe aktarılan düşleri taşımakla, onları yeniden inşa etmekle mükellef olan okurların ve yazarların birlikte inşa ettikleri ve içinde yaşadıkları bir dünyadır. Gerçek dünyanın üstesinden gelmenin en iyi yoludur ve birbirini onaran insanların bulduğu eşsiz bir tedavidir.
Mo'nun Gizemi
Gülten Dayıoğlu
Altın Kitaplar
1999-2023 75. Baskı
288 sayfa
Yazar: A. Erkan AKAY - Yayın Tarihi: 12.05.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 09.05.2023 09:53