Burçak Yüce İle Son Kitabı Su'yun Yolculuğu Ekseninde Yazma Serüveni Üzerine
Burçak Yüce: Burçak Yüce ben. Fizik öğretmeniyim. Meslekte yaklaşık 18. yılım. Yaklaşık on yıldır da yazıyorum. 7 tane kitabım var. Bunlardan 3 tanesi proje kitapları. Diğer sorularda kısaca içeriklerinden bahsedeceğim.
Resimle de ilgileniyorum. Zaman zaman sergilerim oluyor.
Son birkaç yıldır Youtube için de içerik üretiyorum. Konularım ağırlıklı olarak teoloji, bilim ve felsefeyi içeriyor. Bir de yazarları ve kitaplarını konu aldığım ayrı bir içeriğim var.
Televizyon için de içerik üretiyorum ve özellikle son kitabım Suyun Yolculuğu ile ilgili sıklıkla televizyon programlarına misafir olup suyun sesi olmaya gayret ediyorum.
Evliyim ve bir kız evladım var. Allah'ım hepimizin yavrularını esirgesin.
Her insan altı çizilecek bir cümle gibidir. Bir insanı tanımak da altı çizilecek cümleyi özümsemek gibi… Seninle olan dostluğumuz on yıl öncesine kadar dayanıyor. Röportajların da klişesidir. Kendini bize, kendi cümlelerinle, iç dünyanı da kapsayarak nasıl anlatırsın?
Evet, sevgili Ülker seninle tanışmamız daha dün gibi. Zaman nasıl da hızla geçiyor ve bu bana zamanın izafiliğini iyiden iyiye hissettiriyor. Daha ikinci cümlemden itibaren konuyu fiziğe getirmiş olmamdan da anlaşıldığı gibi fiziğe daha doğrusu Yaradan'ın yaratma sanatına âşık biriyim. Fizik de bu sanatın mikro ve makro boyutuna daha detaylı vakıf olma imkânı veriyor. Hani bir söz vardır; "matematik evrenin dili, fizik ise sanatıdır" diye. Bu sebepten teoloji, bilim ve felsefenin kıyılarında dolanmak özellikle son on yıldır vazgeçemediğim uğraş alanlarım.
Sıcakkanlı, insancıl ve zararsız bir insan olduğuma inanırım. Etrafımdan aldığım dönütler bu yönde.
Bir de boş durmayı pek sevmem. Yarım saat bile boş oturmayı kendime yakıştıramam. Biraz zorlayıcı oluyor ama bunu kendim istiyorum. Şikâyetçi değilim. İlgi alanlarımla ilgili araştırma yapmayı, videolar izlemeyi, kitap okumayı pek severim. Bir de pek sevmediğim bir yönüm var, sosyal medyada fazlaca vakit geçiriyorum. Lakin bu da boş bir vakit değil. Çağın gereği bu. Sosyal medyanızı iyi yönetmenin azımsanmayacak faydaları var. Yeter ki faydalı içerikler üretmeye gayret edelim.
Birçok alanda faaliyet gösteriyorsun bunu nasıl başarıyorsun? Hem yaptığın çalışmalar hakkında hem de bu kadar yoğun çabayı nasıl verdiğin hakkında neler anlatabilirsin bize?
Aslında bir önceki soruda cevabını vermiş bulundum. Cidden boş durmayı pek sevmiyorum. Misal yazı yazdım, dinlenmek için kitap okuyorum. Okulda derslerim bittiyse dinlenirken ilgimi çeken bir konuyla ilgili video izliyorum. Ondan da sıkılırsam sosyal medyamı yönetiyor ya da resim yapıyorum. Arada alacağım konukları belirliyor, konuklarım ve içerik için hazırlanıyorum. Televizyon kanalları davet ettikçe programlara katılıyor, boş vakitlerimde de kafeme gidiyor, orada da bazen köşe yazılarımı yazıyor, bazense kitap okuyorum. Tabi ev işleri, yemek vs. ile ilgili yardım alıyor ama çoğunlukla onları da ihmal etmemeye gayret ediyorum.
Hem yazarlık hem de sanat alanında başarılı eserler üretiyorsun. On yılı aşkın bir süre önce ilk kitabının ilk okumasını yapmıştım. O zamandan günümüze başarılı ve etkin yazmaya devam ediyorsun. Üretken bir yazar olarak bu başarın birçok ödüle layık görüldü. Yazmak da bir tür sanat olarak adlandırıldığı için yazım serüvenin hakkında konuşmak istiyorum. Yazmak senin için ne anlam ifade ediyor ve nasıl yazıyorsun? Yazdığın konuları nasıl seçiyorsun?
Aslında vereceğim cevabı artık tahmin edersiniz. Teoloji, bilim ve felsefe ağırlıklı yazıyorum. Bir de tasavvuf olmazsa olmazım! Yani bir roman dahi yazacaksam bu konularla ilgili derinleşmeyi ve bu noktalarda okuruma faydalı olmayı istiyorum. Naçizane fayda sağlayabilmek, bildiklerimi, duygu dünyamda bir zenginlik varsa, bunları aktarabilmek benim için hayatın anlamı oldu diyebilirim.
Yazdığım konular elbette ilgi duyduğum konular. Fizik, metafizik, zamanla ve özellikle ateistler ve oryantalistler tarafından kutuplaştırmaya çalışılan din ve bilimi örtüştürmek, madde ve manayı bütünleştirmek gibi…
Hülasa benim için yazmak birikimlerin ve duyguların paylaşımı demek.
Peygamber Efendimizden ilham alarak yazmaya başladığın ilk eser: Hz. Muhammed ile Salkım Söğüt Gölgesinde adlı eserinde: "Peygamberimizi daha yakından tanıyıp O'nu örnek almak istememdir. Günümüzün en büyük sorunlarından biri belki de Peygamber efendimizi ve hayatını tam anlamıyla algılamıyor oluşumuz." diye belirtiyorsun. Günümüz modern dünyasında gittikçe bireyselleşip yalnızlaşan, yalnızlaştıkça daha agresifleşip, paronayaklaşan insanın asıl sevgiye tutunması nasıl olacak?
Yaşantısıyla örnek almamız gereken insanların hayatlarını öğrenip örnek aldıkça kendiliğinden gerçekleşen bir refleks olacak bu.
Peygamber Efendimizden cömertliği, insan sevgisini, merhameti, yardımlaşmayı, cesareti ve daha pek çok güzel hasletleri öğreneceğiz mesela.
Ulu önderimiz Atatürk ve silah arkadaşlarından vatanımız için mücadele etmeyi, sadece kendimizin değil ülkemizin çıkarlarını da gözetmeyi, dil, din, cinsiyet, mezhep, siyaset vs. uğruna bölünmek yerine bir ve bütün kalabilmeyi öğreneceğiz.
İnsan kendiyle kaldıkça, kendini dinledikçe psikolojik rahatsızlıklar artıyor gibi geliyor bana. Ya da uykuda olan rahatsız edici duygular gün yüzüne çıkıyor. Annem hep "insanla da olmuyor insansız da" derdi. İşte bu dengeyi iyi ayarlayıp zaman zaman yalnızlığı da tercih etmeli insan. Ama bizimki tercih olmaktan öteye geçti. Herkes o kadar vefasız ve bencil oldu ki kimsenin kimseye tahammülü kalmadı. Yalnızlığı seçmek bir tercih değil kaçış oldu. Bu kısır döngüden çıkmanın en doğru yolu diğerkâmlık ve Mevlana hazretlerinin de buyurduğu gibi kusur örtmede geceye bürünmek yani kusur bulmak şöyle dursun kusur örtmeyi becerebilmek olmalı. Gerçekten kendimize isimlerini zikrettiğim gibi dişe dokunur rehberler seçmeli ve ille de sanatla ilgilenmeliyiz. Hatta olabildiğince farklı disiplinlerle yoğrulmalı boş vakitlerimizi faydalı işlerle değerlendirmeliyiz. Bizim kadim kültürümüzde bir günü diğeriyle eş olan ziyandadır düşüncesi hâkimken Peygamberimizin bu sünnetini de uygulamaya geçirmeliyiz.
Zira ahiret yurduna göçünce mana olarak geride bıraktıklarımız kazandıklarımız olacak.
Bir Fizikçinin Gözünden Din ve Bilim adlı eserinde; İnanmak Mı Kolay Yoksa İnanmamak Mı? Meşhur Bilim Adamları Tanrı'nın Varlığını Kabul Ediyor Mu? Kur'an-ı Kerim'de yer Alan Bazı Bilimsel Mucizeler Neler? Din ve Bilim Çelişir Mi? Konu başlıkları altında "Andolsun yaratılışı bildiniz; ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi? (Vakıa Suresi 62) Ayeti üzerinden teoloji bağlamında sorgulatma niyetiyle insanların düşüncelerinde hangi etkiyi bırakmayı diledin?
Öyle muhteşem bir sistemin içindeyiz ki! Lakin bir şeyi sıklıkla görmek onu sıradanlaştırıyor. İşte bu sıradanlık bakışını kırmak benim niyetim.
Misal bir görme olayı. Allah'ım nasıl bir mühendislik içeriyor…
Tüm bedenimizi sarmalayan sinir ağlarının kendi içindeki iletişimini düşünelim bir de…
Elimize bir şey batsa refleks olarak eş zamanlı elimizi çekiyoruz. Hâlbuki o sinyal önce elimizdeki sinirlerden yola çıkarak beynimizdeki yorumlama merkezine ulaşıyor. Ardından bir mesaj oluşuyor ve bu uyarı ilgili organa iletiliyor ve elimizi çekiyoruz. Bu saydığım olaylar hangi ara oluyor? Işık hızından bile öte bir hız bu.
Toprak aynı, su aynı su lakin bize verdiği ürünlere bir bakın…
Portakalı, patlıcanı, limonu, nanesi, narı…
Her birinin rengi farklı, kokusu, tadı, dokusu farklı.
Saçımız hayat boyu uzarken kirpiğimize dur diyen kim?
Bakmayı değil görmeyi,
Duymayı değil işitmeyi
Bilmeyi değil benimsemeyi öğrenmeliyiz.
Özümsenmemiş bilgi insana yüktür. Boşa hamallıktır.
Düşünsenize bir,
Tüm kâinatı ve sizi hassas ayarlarla yaratan bir kudret var. Hayranlık duyuyoruz…
Ondan geldiğine emin olduğumuz bir mektup göndermiş bizlere ve biz her an elimizin altında diye açıp bakmıyoruz.
Neden?
Çünkü hepimizin her an elinin altında…
Yarın okuruz diye öteliyoruz… Yarınımız garantiymiş gibi…
Peki, o mektup yani kutsal kitabımız kuran, dünyanın bir ucunda ve tek nüsha olsaydı onu görmek, içeriğini öğrenmek için gerekirse günlerce yol gidip, varımızı yoğumuzu feda etmez miydik?
Dediğim gibi bir şeylerin sürekli görünmesi onu sıradanlaştırıyor. İnsan güzele de kötüye de çabuk alışıyor.
Bakmak değil görmek, idrak etmek, özümsemek nasip olsun hepimize.
"Peki, Rüya esasen rüya gibi bir anda sona erecek bu hayal âleminden gerçekliğe nasıl uyanacaktı?" Son Rüya adlı eserin ile insanca yaşamanın yollarını arayan karakter üzerinden günümüzü nasıl kurtarabiliriz, insanca yaşamın anlamı nedir?
Son Rüya romanında her seçimimizin hayatımızı farklı yönde değiştirebileceğimizi, bir ömre farklı olasılıkların sığabileceğini anlattım. Bu seçimlerimizin hepsi bizim için bir deneyim. Tasavvuf geleneğinde "olanda hayır vardır" denir ya hani. Ben de böyle bakıyorum hayata. Seçimlerimizi yaparken iyi niyeti, hakkı gözetelim ve takdiri Allah'a (cc) bırakalım. "Tevekkül kazanmakla kaybetmek arasında kalbin sükûn halidir." sözünü pek severim bu sebepten.
Tevekkül iyidir…
Tevekkül insanca yaşayabilmenin hem sonucu hem başlangıcı, bir nevi özetidir. İçinde inancı, sabrı, güzelliği, erdemi barındırır. Bunlar da kanımca insanı insan yapan özellikler.
Kadınım Hepsi Bu! kırk kadın şair ile bir araya gelerek ortaya konulmuş bir çalışma ve Naftalin Kokulu Yıllar 90'lar adlı başka bir Proje Kitap Serisi'nde eserlerin mevcut. Kadın şairler şiir diline nasıl katkı sağlarlar? Geçmişin zihne oksijen olduğu vurgulanarak 90'ların penceresini açtın. Zihnin geçmişi anarak temiz hava almasını sağlayan gaye niçin önemli? Neden 90'lar?
Kadınlar şu hayata estetik katan bir sanat eseri. Tıpkı yaratılan, sistemdeki işleyişe katkı sağlayan tüm canlılar gibi. Ama kadın bir başka benim gözümde. Yaradan kadına yaratma özelliğinden bahşetmiş bir kere… Ötesi var mı?
Bir de geçmişten günümüze kadar sosyal hayattan epey dışlanmış. Antik Yunan'da kadına isim hakkı bile verilmezken Antik Roma'da eğitim bile verilmemiş. Yahudilerin "Tanrım beni iyi ki erkek yarattın" diye duaları var. Hülasa kadın en azından günümüzde hak ettiği değeri görmeli. Bu sebepten tüm kalbimle ve samimiyetimle yazdım şiirlerimi.
Gelelim 90'lara…
Sevgili Ülker biz seninle 80 ve 90'lı yılları yaşama şansına erişmiş kişiler olarak günümüz dünyasını geçmişle kıyaslayabiliyoruz. Sosyal medyanın, internetin hatta inanması zor olsa da cep telefonlarının olmadığı şahsına münhasır senelerdi. Şimdiki gençlerin ellerinden bu imkânları alsan sudan çıkmış balığa döner, tüm gün ne yapacaklarını şaşırırlar.
Oysaki biz hiç sıkılmazdık.
Ne güzel sokak oyunlarımız vardı. Saklambaçlar, seksekler, ip atlamalar, yakartoplar…
O zaman kıymetini bilmezdik tabi. Şimdi şimdi daha iyi anlıyoruz bence.
Deklanşöre bir kez basarak en doğalından çıktığımız filtresiz, uygulamasız, organik fotoğraflar…
Sadece fotoğraflar mı? İlişkiler, komşuluk, yediğimiz, içtiğimiz, ne bileyim işte her şey organikti. Öyle bir şeylere kolay ulaşamazdık bile şimdiki gibi. Mektuplar vardı mesela… Günlerce yolunu gözlediğimiz. Çok özlüyorum o seneleri çok. İşte bu sebeplerden 90'lar diyorum.
Kemal Sayar'ın arka kapağa taşıdığın değerli önermesiyle çıkan en son eserin Su'yun Yolculuğu, yakın bir zamanda okuyucularıyla buluştu. Bu eserde Su, Hiçliğin Ardından, Su Olmak İçin Yanan Hidrojen, Eşini Bulmak İçin Yakan Oksijen, Saflığın Hali "Su", Su'yun Can Buluşu, Su'yun "İnsan" Hali, Varış! konularına değiniyorsun. Bu konular günümüz insanı açısından neden önemli? Gelecekte bizi neler bekliyor?
Su, çok mühim bir mesele. Benim suya özel ilgim ise gördüğüm rüyalar vesilesiyle. Neyse burayı pas geçiyorum. Ve suyun önemine kısaca vurgu yapmak istiyorum. Elbette bu cidden çok kısa olacak çünkü suyu saatlerce konuşabilirim.
Öncelikle fiziksel ve kimyasal özellikleri halen daha tam olarak keşfedilemedi. Metafizik özellikleri ise aklın sınırlarını zorluyor. (Merak edenler katıldığım programları dinleyebilir.)
Kadim öğretilerde ise kendini hep başrolde yer bulmakta.
Tasavvufta marifet kapısının sembolüdür mesela.
Su ortamında dünyaya geldik ve su ile uğurlanacağız keza…
İlerleyen yıllarda su bulabilirsek o da…
Malum Fütüristlerin tahminleri ve yazık ki yapılan istatistikler bu doğrultuda.
Misal biz yakın bir zamana kadar su zengini kategorisinde bir Ülkeyken günümüzde su sıkıntısı çeken ülkeler kategorisine indik. Acilen önlemler almalı, suyun tasarrufu için elimizden geleni yapmalıyız.
Doğduğun coğrafya kaderindir. Gerek Güney Asya gerekse Asya bölgelerinde su sıkıntısı çeken ülkelerin neler çektiğini görmekteyiz. Halimize şükretmek yeterli olmamalı. Henüz suya rahat ulaşabiliyorken bireysel ve toplumsal olarak önlemlerimizi almalıyız.
Tabi susuzlukla mücadele eden ülkelere de yardım elimizi uzatmalıyız. İnanın çok zor değil. İnandığınız bir dernekle, kuruluşla irtibata geçerek bütçeniz oranında ister bireysel ister ortaklaşa su kuyusu açtırabilirsiniz. Sizin vesilenizle suya, cana kavuşan insanların videoları elinize ulaştığında, onların neşesini izlemenin verdiği manevi huzura inanamayacaksınız.
Sanat, kimi sanatçıların bu dünyaya alışamama sancısı yani ontolojik bir durum iken kimilerine göre ise bu dünyayı kabullenme ve akabinde estetik ile bu dünyayı güzelleştirme çabası olarak okunmaktadır. Senin de tuval üzerine yağlıboya, suluboya, guaj boya, karakalem pop-art ve karikatür türünden sanatsal çalışmaların var ve sergiler açıyorsun. İnsan, doğa, hayvanlar, evren üzerinden, yalnızlık, gizem, güzellik, aile ve inanç kavramlarını belirginleştiriyorsun. Sanat senin için nedir, neye tekabül ediyor?
Sanat bence dünyayı yaşanır kılan temel enerji. Yapılan her işi sanat eseri gibi yapabilmeli insan. İnsan ilişkilerinden tutun da mesleğinizi icra ederken, bir yemek yaparken, yemek yerken, evinizi dekore ederken, konuşurken, oturup kalkarken estetik kaygımızın olması gerektiğini düşünüyorum. En azından hiçbir şey yapamıyorsak içine doğduğumuz sanat eserini bozmadan ruhumuzu sahibine teslim edelim diyorum ama insanoğlu bozmayı, tüketmeyi, kirletmeyi pek seviyor.
İşte sanat bu kötülüklerin düşmanı bence.
Bir silahşor edasıyla savaşıyor sanatçılar. Bu sebepten bence sanatçılar birer kahramanlar.
Yeni çalışmaların neler?
Suyun Yolculuğu'nun ardından 3 elementin felsefesini daha yazmaya karar verdim. Aslında bu kararı almaktan öte içten gelen yani akılla değil yürekle alınan bir ilham oldu.
Sırada Toprağın Sırrı var. Onu da inşallah Havanın Hakikati ve Ateşin Hali takip edecek. Tabi Allah ömür verir ve nasip ederse.
Bir yandan da sergilere devam etmek istiyorum.
Youtube içerikleri ise devam edecek inşallah.
Gönül ve zihin zenginliğini bizimle paylaştığın için Kitap Haber ve kendi adıma teşekkür ediyor, başarılarının daim olmasını temenni ediyorum.
Ne demek. Bu özenle hazırlanmış röportaj ve bana kendimi anlatma imkânı tanıdığınız için ben gönülden teşekkür ediyorum. Başta sana ve okuyan herkese de sevgilerimi sunuyorum.
Yazar: Ülker GÜNDOĞDU - Yayın Tarihi: 14.11.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 13.11.2022 21:11
Burçak Yüce ile tanıştığım, kitabını imzaladığı kısacık zaman dilimi içindeki neşeli ve iletişime açık kişisel atmosferden dolayı kendisine teşekkür ederim. Bir teşekkürüm de nitelikli röportaj soruları için Ülker Gündoğdu 'ya. Emeklerinize sağlık.