Çalınan Dikkatimiz ve Elvis

Kısa süre önce haber kanallarına Milano'da bir kadının iki insansı robotla alışverişe çıktığı görüntüler yer aldı. O anlar sosyal medyada hızla viral oldu. Teknoloji böyle şaşırtıcı bir hızla ve adapte olmayı zorunlu kılan birçok gelişmeyle gündemimizde büyük yer kaplamaya devam ediyor. Yapay zekânın neler yapabileceğini hayal edenler biraz korkuyla baktılar duruma. Tabii çeşitli yorumlar dolaştı etrafımızda. Örneğin, yakın geleceğin sıradan bir görüntüsü olduğunu düşünenler haberi garipsemedi. Yaratıcı ve pratik bir çözüm olduğunu savunanlar 'çok havalı' dedi. 'İnşallah sayıları çoğalır da nüfus düşer biraz' diyenlerden, ürkütücü bulanlara kadar değişik tepkiler duyuldu. Benim şahsi tepkim ise çok kısa süre önce okuduğum bir kitapla ilgili. Hakkında yazdığım değerlendirme yazısı kitaphaber'de yayınlanan 'Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?' kitabıyla.
Kıyamet sonrasını anlatan konusuyla 'post apokaliptik' türünün güzel bir örneği olan Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?' de yazar Philip K. Dick; üçüncü dünya savaşı beklentisiyle bu beklentinin verdiği korkunun kâbusunu anlatmıştı. Elbette ki insansı robotlar başroldeydi. Hatta insanların yerine geçmişlerdi. Dünya ise koskoca bir çöplüktü. İnsanlar Mars'ta yaşamaya teşvik ediliyordu. Kitabı okuduktan sonra senaryolaşan iki filmini de izledim. 'Blade Runner' ismiyle 1982, 'Blade Runner:2049 - Bıçak Sırtı' ismiyle 2017'de kayda alınan filmleri oldukça da beğenmiştim. Yani ben bu haberi gördüğümde zaten böyle bir dünyayı resmeden 261 sayfalık bir kitabı okumuş ve kitabın iki filmini izlemiştim. İnsanların ve robotların dünyasına oldukça aşinaydım. O bakımdan sanki filmden bir sahne izliyor yahut kitaptan bir bölümün canlandırması yapılıyormuş gibi olağan geldi haber bana. Fakat ardından akademik geçmişiyle göz dolduran gazeteci-yazar Johann Hari'nin 'Çalınan Dikkat' adlı kitabını okuyunca içten içe hissettiğim bir endişe açığa çıktı ve o endişenin seviyesi arttı.
Kitaphaber İstanbul Okuma Hareketi olarak ülke genelindeki tüm okuma gruplarında 2024'ün son kitabı 'Çalınan Dikkat' i okuduk. Kitabın ilk sayfalarındaki mekânlardan biri Elvis Presley'in ziyarete açılan çiftliği idi. 'Kralın Dönüşü: Elvis Presley'nin Düşüşü ve Yükselişi' belgeselini ve başrollerini Austin Butler ile Tom Hanks'in paylaştığı 'Elvis' isimli filmini beğeniyle izlemiş bir seyirci olarak bu sayfaları ilgiyle okudum. 'Çalınan Dikkatimizle Elvis'in ne ilgisi var?' diye sorarsanız eğer 'Cevabı kitabın sayfalarında sizi bekliyor' derim.
'Kaybolan' Değil 'Çalınan' Dikkat
Son yıllarda bir şeylere odaklanmakta zorlandığımız bir gerçek. Buna neyin sebep olduğu konuşulduğundaysa çoğunlukla sosyal medya cevabı veriliyor. Johann Hari de bu sorunun yanıtını merak etmiş ve suçu önce kendisinde aramış. Sonra görmüş ki bu sorun herkesin başında bir dert. Meseleyi araştırmaya başlamış. Birçok uzmanla görüşmüş. Ve görmüş ki sorun öyle yüzeysel bir şey değil; derin ve kapsamlı.
İsmiyle merak uyandıran kitap uzun bir araştırmanın sonucunda meydana gelmiş. Hari onu yazmak için 50.000 km yol yapmış. Bunun sebebi kitabın zengin kaynakçası ve 250 araştırmacıyla bizzat yaptığı görüşmeler. Hatta söz konusu görüşmelere ait ses kayıtlarını internet sitesinde yayınlamış ki okurlar dinleyebilsinler.
İskoçyalı bir anne ve İsviçreli bir babanın çocuğu olan Hari değişik kültürlere ve fikirlere açık bir yazar. 'Kayıp Ruhlarla Savaş', 'Kaybolan Bağlar' isimli kitapların da yazarı olan Hari'nin kitap isimlerinde bir maruz kalma, serzeniş ve dertlenme bulunmakta. Yazımızın konusu olan Çalınan Dikkat'in ismi için de aynını söylemek mümkün. Bu kitap bir kişisel gelişim kitabı değil. Eğer öyle olsaydı adı muhtemelen 'Kaybolan Dikkat' olurdu. Dikkat 'kaybolan' değil 'çalınan' olunca içeriğin farkına ait ilk sinyali kitabın isminden almış oluyoruz.
Dikkat dağınıklığını obeziteye benzeyen yazar onun gittikçe ve kontrolsüzce artmakta olduğunu vurgu yaparken dikkate zarar veren bir kültür inşasının içinde olduğumuzu söylüyor. 'Yaşamayı denedim ama dikkatim dağıldı' diyen yazar irade gücü ve disiplinin orantısından da söz etmekte. (syf:16-17) Tamamen sistematik olarak ve 'sistem' eliyle biz farkında olmadan kıymetli zamanımızın elimizden kayıp gitmekte olduğunu söyleyen yazar bu ve diğer tüm söylemlerini bilimsel araştırmamalara ve uzmanlarla yaptığı görüşmelere dayandırmakta.
Kitapta, sanki görünmeyen bir güç hayatımızın her anını planlıyor ve yönetiyor denilmekte. Nereye gideceğimize, neyi alıp neyi almayacağımıza karar veriyor. Yani kararlarımızı etkiliyor, seçimlerimize ve zevklerimize karışıyor. Aynı duygunun, düşüncenin, arzunun, yanlışın ve yanılgının kölesine dönüştürüyor. Bizlerse bunu kendi özgür irademizle yaptığımızı sanıyoruz denilmekte. Kitabı okudukça farkına varıyorsunuz tüm bunların ve günlük hayatımızda attığımız her adımın kararını kimin verdiği sorgulamasıyla yüzleşiyorsunuz.
Instagram, Facebook, Twitter, Tiktok vb gibi sosyal medya kullanıcıları için çokça kesit mevcut kitapta. Gündüz kullanımının yanında geceleri hemen uyumadan önce 'şöyle bir telefona bakayım' dediğimizde doğal antibiyotik olan uykumuzdan çalınan bir yahut iki saatin karar vericisi kim(?) bir düşünün. Sabah eksik uyuyarak uyandığımızda da durum yatmadan öncesinden farklı değil. Çünkü telefon alarmı ile uyanıyoruz ve yine güne onunla başlıyoruz. 'Ben uyurken neler olmuş şöyle bir bakayım' dediğinizde yine aynı akıbeti yaşıyorsunuz.
kitaphaber.com.tr'de, 28 Aralık 2020 tarihli 'Dijital Emzik: Sosyal Medya' başlıklı yazımda da dile getirdiğim gibi bizler, algoritmaları depolayan ve seçimlerimizi yönlendiren dijital şirketlerin verileriyiz. Bir canlı varlık olarak biz insanların en büyük zenginliğin zaman olduğunu biliyoruz oysa. Ömrümüzü değerli ve anlamlı kılmak yerine gözlerimizi ve ömürlerimizi ekranlara kilitliyoruz. Yaşamı ıskalıyoruz. Günlük hayatımızın bir takım algoritmalar dünyasının elinde olduğunu haykırıyor bu kitap bize. Kitap bu konuda ve ilintili olduğu hususlardan söz ederken dikkatimizi geri kazanmanın yollarına da kafa yormuş. Bireysel çabaları parıldayıp sönen yıldızlara benzetirken sorunun çözümünde sınırlı kalacağını dile getirmekte. Dikkatimizi çalanlarla kolektif olarak mücadele etmemizi ve onları değişime zorlamamız gerektiğini söylüyor. Ayrıca bunu yapmanın aciliyetinden de söz ediyor. Zira dikkati dağılmış bir toplumun zaman geçtikçe çözüm üretmesinin azalacağı kaygısını taşımakta.
'Dikkatimizin üzerine asit boşalttılar' diyen Hari'nin görüşme yaptığı araştırmacılardan birinin 'yangın hortumundan su içiyoruz' cümlesi beni oldukça etkiledi. Ayrıca kendimizden daha çok kaydı duyduğumuz varlıklarımız olan çocuklarımızın dikkatini toplamak adına çocuklarla ilgili aktarılanlar ve öneriler ebeveynler için de eğitmenler için de fayda sağlayacak nitelikte.
Bir araştırma kitabı olsa da bir tutanaklar kitabı olmayan Çalınan Dikkat'in yazarının mütevazi bir yazım dili var. Diğer kitaplarında uyuşturucu ve depresyon gibi konulara eğilen ve bu eserinde odaklanamama konusunu ele alan Hari fikrini onaylatmaya çalışmıyor. Kendi zekâsını sahneye koyarak cümlelerini propaganda aracı olarak kullanmıyor. Mesafeli diliyle araştırdığı konuya bir bakış katmaya çalışırken tarafgir olmamaya gayret etmiş. Okurun aklında geçenleri yahut geçmesi muhtemel olanları yazmış. Yani ne tümüyle kabul ediyor araştırarak elde ettiklerinin ne de reddediyor. Kitapta Kapsayıcı Neden Zinciri ögeleri; hız, akış, bitkinlik, az okuma, zihin gezisi azlığı, gelişen-artan teknoloji, zalim iyimserlik(?), stres artışı, beslenme, kirlilik, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, çocukların maruz kaldığı zihinsel ve psikolojik kapatılma olarak yer almış.
Üniversitelerde 'İkna Teknolojileri' adı altında bölümler olduğu malumumuz. Seyahat, alışveriş, siyaset vb gibi konularda biz kendimiz karar verdiğimizi sansak da bu konuda üniversitede eğitim almış kişilere karşı bir psikolojik süreç yürüttüğümüz de… Bana, Stanford Üniversitesindeki Zihin Denetim Psikolojisi dersinin e-devlet uygulaması üzerinden her bir bireye zorunlu eğitim olarak atanması gerektiğini düşündüren bu durum, başrollerini Will Smith ve Margot Robbie'nin paylaştığı 'Focus' adlı filmi bir defa daha izlettirdi. Ayrıca da her firmada, yapılan işin 'tüketici' olarak adlandırılan insana uygun olup olmadığını araştıran 'Tasarım Etiği' bölümü ve 'Tasarım Etikçileri' çalıştırmalarının zorunlu olması konusunu kendi içimde tartışmama sebep oldu. Deprem kuşağındaki bir ülke olmamız nedeniyle DASK zorunlu oluyorsa, işverenler işyerinde İSG uzmanı ve işyeri hekimi görevlendirmeye zorunlu tutuluyorsa neden tasarım etikçisi çalıştırmakla yükümlü olmasınlar?
Sonuç
Kitabı okurken derinlik gerektiren her şeyden hızla uzaklaştığımızı ve yüzeye çekildiğimizi daha net görmem modern dünyanın modern atasözlerinden birini; 'İleri teknoloji büyüden ayırt edilemez' i tekrar ettirdi. Aynı anda birçok soru ve sorunun tohumları serperek. Yazımı bu sorularla sonlandırırken eğer kitabı okursanız ve sizin de aklınıza başkaca soru belirirse yorumlar bölümünden ilavede bulunabilirsiniz.
-Karşımızda olumsuz sonuç alalım diye çalışan bir mühendisler ordusu olmasına rağmen bireysel çabalar akıntıya kürek çekmek mi gerçekten? İnstagram hesabını dondurmak sosyal medya bildirimlerini kapatmak, kullanım sürelerini kısıtlamak işe yaramaz mı? Yahut kısa süreli dijital detoksların hiç mi faydası yok?
-Yüzeyselleşmemizin tek sebebi odaklanamamız mı?
-Çoklu görev yani aynı anda çok işi yapmak bir başarı mı?
-Reel yaşamın tahtına göz koyan sanal yaşamın kapladığı alanın yüzdesi ne kadar?
-Bulunduğunuz çağdan memnun muyuz? (Bu soruya Woody Allen yönetmenliğindeki 'Paris'te Gece Yarısı' filmini izleyerek cevap vermenizi öneririm.)
-1986 yılında bireyin maruz kaldığı enformasyon sayısı günlük 40 gazete iken 2007'de 174 gazete olduğu söyleniyor kitapta. Biz 2025 yılında olduğumuza göre bu sayı acaba şimdi ne kadardır? (Haberlerin yayılma hızı günümüzde oldukça hızlı ve bizler bu hızdan nasibimizi alarak sayısız enformasyona maruz kalıyoruz. Geçmişte bu durum oldukça yavaşmış. Haberler, haber okuyucuları tarafından kasaba kasaba dolaşarak tarihi geçmiş gazetelerden okunduğunda öğrenilirmiş. Bu konuda Paulette Jiles'ın aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarlanan 'Dünyadan Haberler' filmini anımsatıyor. Tabii ardından 'Hızlı ve Öfkeli' yapımını da. Çünkü artık hız her şey gibi. Hızlanmayınca öfkelenmek de onun yakın arkadaşı.)
-Yarattığımız dünyaya yetişmek yerine dünyayı kendi kapasitemize uydurmak bir seçim olabilir mi? (Tabii burada bağlı bir soru beliriyor; kapasitemizi nasıl tespit edebiliriz?)
-Odaklanma konusunda birçok sektör söz söylemiş. Ders çalışanlar için 'odaklanma çayları' ile gıda sektörü, 'eğitim koçları' ile eğitim sektörü, kitap okuyanlar için 'kitap okurken dinlenecek müzikler' listesiyle eğlence sektörü ilk akla gelenler. Aa unutmadan bir günden istenen verimi almak için 'odaklanma e-ajandaları' bile var. Soru şu: bu güne kadar bu konuda karşılaştığınız en sıra dışı şey neydi?
-Dikkat dağıtan unsurlar neler? (Ekran bağımlılığı, düzensiz uyku, stres, sağlıksız beslenme, çeşitli aknsiyeteler, hava kirliliği, yetersiz su tüketimi vb)
-Teknoloji mühendisleri ötü insanlar mı? İnsanlığa zarar mı veriyorlar, yarar mı sağlıyorlar?
-Sonsuz kaydırma özelliğini bulan teknoloji uzmanının 'dark-side / karanlık taraf' denilen iş hayatından uzaklaşması ve geçmiş iş yaşantısı konusunda pişmanlığını dile getirmesi konusu vicdanını rahatlatma mıdır, samimi bir çaba mı?
-İnsan beyninin bilişsel bir kapasitesi olduğu ve bununla birlikte vaktini doldurma kaygısı yaşadığı araştırmalar sonucunda teyit edilmiş bilgiler. Yani insanlar ya ne yapacaklarını bilmeyip zaman öldürüyorlar ya da 'yapacak çok şey var' deyip hiçbir şeye yetişememe hissi yaşıyorlar. Bunun bir ortası yok mu? Ve bu durum ne zaman başladı, TV bir milat olabilir mi?
-Yaşamın hızlı akmasının etkileri nelerdir?
-Dikkatimizi nasıl toplarız? (Hobi geliştirmek, zamanımızı planlamak, günlük rutin oluşturmak vb birer seçenek olur mu?)
Bir Öneri: Dipnotların sayfanın sonunda değil, kitabın sonunda olması okuru yoran bir durum. Yeni baskılarda bu konuda değişikliğe gidilmesiyle daha akıcı bir okuma deneyimi yaşanacağını düşünüyorum.
Çalınan Dikkat
John Hari
Metis Yayınları
320 syf
Yazar: Necla DURSUN - Yayın Tarihi: 02.04.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 20.03.2025 12:29