Çarpışan Sesler - Nuri Pakdil
Odalar. Otel odaları. Boş odalar. Bir şairin cinnetinin yansımaları. Odalar, uğuldayan odalar. Odalar üzerine söylenmiş kitaplar dolusu sözler. Sözler uğuldayan seslerin yansıması. Uğultu, tıkırtılar, uykuyu bölen tıkırtılar. Geceleyin en çok. Odaların en büyük uğultusu geceleyindir. Kendi yalnızlığını kusar gibi uğuldar odalar. En çok da Necip Fazıl'ın dediği gibi. Arada ara...
Bir merhamettir yanan, daracık odaların,
İsli lâmbalarında, isli lâmbalarında.
Yazı kışkırtılmıştı. Bu cümle ile başlar "otel gören defterler". Yazının kışkırtılması şairin kalbinde bir eylem gibidir. Onunla kuşanır gecenin sessizliğine karşı. Yazı gecenin uğultusuna karşı şairin/yazarın bir direnişidir. Yazdıkça çoğalır oysa uğultu. Ne yalnızlık azalır, ne uğultu kesilir. Ne de tıkırtılar. Sessizlik en çok geceleri artar. Bu sessizlikteki çığlık da en çok geceleri artar. Sağır edercesine.
Düşünen insan için boş oda bir azaptır. Azap gibi uğuldar çünkü. Her şey uğuldar, zaman onda geçmek bilmez bir sürgün gibidir. Azar azar azalır her gece. Ve Nuri Pakdil: "Beş yüz doksan iki gün tam / 5 Nisandı. Cuma idi/ Ortalık ağarmamıştı. Bağırtı, çağırtı, gümbürtü. Şiddetlendirilmiş vahşi sesler. Hayatı tehdit eden."
Otel mi yoksa oteldeki yalnızlık mıdır seslenen. Nuri Pakdil. Otel gören defterlerinde otelleri değil, otellerin seslerini aktarır. Ses ses, şerha şerha işler.Öyle ki " Perdeyi hafif açınca da: cam da: şarjörlerine yıldız sürülü göyüzü!" Otel gören defterler bir iç ses gibi yankılanır, Serinin 1. Kitabı: Çarpışan sesler. Seslerin otel odalarında çağrışması, bir savaş gibi, bir direniş gibi, sessizlik ve uğultu. Bu kelime belki de anahtar kelime: uğultu. İnsanın yalnızlık sesidir uğultu. Ondan kurtulamaz. Ondan kurtulmaya çalıştıkça daha da kapılır ona. Çözüm: sabahı beklemek. Öyle ki yine Nuri Pakdil: " Ben sabahı çoktan bekliyordum, biraz geç kaldı. / Otele girişin 28.günü."
İnsan yalnızlıkla imtihanlıdır. İmtihan, bir savaş gibi belirir. Zordur. Ya kendisiyle bir masaya oturup anlaşacak ya da direnecek. Kendisiyle barışık olmak tek çözüm belki de. Kendim, kendime o kadar uzakken bu nasıl? Yok, bir cevap bulmak için kendini kendine katacaksın. Çünkü yine Nuri Pakdil: "Küçük büyük her direniş bir önsöz ister." Der. Diren kalbim. Belki de şairin otel odasındaki sesine yeniden kulak verip yalnızlığının uğultusunu dinlersin yıllanmış otel odasının:
Gelip geçen her yüzden gizli bir akis kalmış,
Küflü aynalarında, küflü aynalarında.
Kendi önsözüme bir direniş belirginleştiriyoruz. Kalbimiz direnişin orta yeri. Bir savaş meydanı. Kendimizden kaçamadığımız yer. Sorular, sorular. Eski bir dost gibi sarılışımız belki de bu yüzden. Direniş. Direnti. İşin metafizik boyutu işte tam da burada. Kalp. Şek ve vavdan kımıltılı.
Oteller, farklı şehirlerdeki yalnızlık kuleleri. İzmir'den İstanbul'a yolculuk. Ve tabi ki İstanbul. Trenler ve oteller, yalnızlığın, hüznün mekanları. Yalnızlık hüzünle adaştır, hüzün ancak yalnızlıkla anılabilir. Sigara külleri, yolculuklar, pulmanlardaki yüzler, koltuklara sinmiş hasret ve hüzün resimleri.
Zihnimizdeki trenler neden hep İstanbul'a gider: Bu bir Farkındalık: "Trene binmek İstanbul'a gitmek demektir, başka nerelere gidilirse gidilsin. Hele de çıra gibi yanan cümleler ortalığı kaplamayagörsün, kalemin ucunda tren Haydarpaşa'dan gelir, bir tren Haydarpaşa'ya gider."
Çarpışan Sesler
Otel Gören Defterler 1
Nuri Pakdil
Edebiyat Dergisi Yayınları
Yazar: Bilal CAN - Yayın Tarihi: 14.03.2012 12:01 - Güncelleme Tarihi: 23.11.2021 18:05