Çetrefilli Bir Konu : Anlatıcı Konumu Sorunları

19. yüzyıl modern romanında dönemin genel yapısına bağlı olarak anlatıcı her şeyi bilen, kavrayan ve anlayan kişiydi. Olan bitene hâkimdi. (Newton fiziği) Günümüz bestseller romanlarında da çoğunlukla 3. tekil kişi anlatıcı (gözlemci anlatıcı) kullanılıyor. Ancak kişilerin aklından geçenlerin anlatıldığı bölümlerde problem çıkıyor, seviye düşüyor. 20. yüzyıl modernist roman anlayışında ise çoğunlukla 1. tekil kişi anlatıcı (kahraman anlatıcı, özne anlatıcı) kullanıldı. Hayat tek başına anlaşılamıyordu artık, karmaşıklaşmıştı, kavranması zordu. Bireyin zenginliği söz konusuydu. Olan bitene hâkim olmak söz konusu olamazdı. (Einstein fiziği)
1. tekil kişi anlatıcı sayesinde kişilerin iç dünyaları, aklından geçenler anlatılabilir. İç konuşmalar yazıda önemli bir olanaktır ancak yazma biçimimizi dikkate alarak. İç konuşma ve bilinç akışının olanakları için 1.tekil kişi anlatıcı kullanmalıyız. Biz olan biteni aklımızdan nasıl geçiriyorsak, nasıl düşünüyorsak yarattığımız kahraman da öyle olmalı. Eylemler sırasında aklından neler geçtiğini düşünerek onları yazmayı deneyebiliriz. " Yolun karşısına geçip sahile yürüdüm, gazete okumak için sakin bir yer aradım demek yerine kitap okuyacağım, sakin bir yer bulmalıyım ya da sakin bir yer bulup gazete okumayı düşündüm diyebiliriz."
Örneğin 12 Eylül'ü bir çocuk anlatıcının gözünden yazmaya, anlatmaya çalıştığımızı düşünelim. Konu çok etkili ama kabul edelim ki anlatması zordur. Bir çocuk nasıl düşünür, annesiyle nasıl konuşur? Klişeleri kullanmaktan kesinlikle kaçınmak gerekir. ( Kenan Evren, bildik sloganlar vb) Çocuk anlatıcı kullanan metinlere örnek olarak ; Feride Çiçekoğlu, Uçurtmayı Vurmasınlar; Günter Grass, Teneke Trampet; Nursel Duruel, Geyikler Annem ve Almanya verilebilir. Vüsat O. Bener'in " Havva" adlı öyküsü çocuk anlatıcı açısından ilginçtir, onun gibi yazmaya çalışabiliriz. Bu örneklerden hareketle kendi 12 Eylül'ümüzü yazmak en doğrusu olacaktır.
3. Kişi anlatıcı nesneldir. Kamera mantığıyla düşünürsek, anlatıcı ne yaşanıyorsa işin içine girmeden seçtiklerini aktarır. Dışarıdan bakarak olduğu gibi aktarır. Gözlemcidir. Yazarın gözüdür bir bakıma. Zihne giremez, girmemelidir. Günlük hayatta da böyledir. Çevremizdeki insanları gözlemleyebiliriz ancak zihinlerinden geçenleri bilemeyiz. Anlattığımız kişilerin iç dünyalarına, bilinçlerine, duygularına hakim olamayız, giremeyiz. Bu yetersizlik durumunda bakış açımızı, anlatıcı konumumuzu değiştirmek etkili bir çözüm yoludur. 1.tekil kişi anlatıcı ile 3. Tekil kişi anlatıcıyı birlikte kullanarak daha etkili bir anlatım ortaya çıkarabiliriz.
1. Tekil kişi anlatıcı dışarıdan değil, her kimse onun bakış açısıyla olan bitene bakarak daha etkili anlatabilir. İçeriden, doğrudan, gerçekçi bir bakış açısı olarak daha etkilidir. 1. tekil kişi anlatıcıda mesafe koymak çok önemlidir, anlatıcı yazarın düşüncelerinin taşıyıcısı olmamalıdır. Örneğin Çehov kişilerini kendi adına asla konuşturmaz.
2. tekil kişi anlatım çok az kullanılmıştır. Hangi kişi ağzından anlatacağımızın seçimi çok önemlidir. Bilinçli bir seçim söz konusudur. Erdal Öz'ün "Yaralısın" adlı romanı 12 Mart dönemi işkenceden çıkmış, küskün, kişiliği parçalanmış, yabancılaşmış bireyi vermede en doğru seçim gibi gözüküyor. Konuya ve soruna en uygun kişidir, doğru bir seçimdir.
Aynı metin içinde iki farklı anlatıcı konumu kullanılabilir. 1. Tekil kişi anlatımda asıl kişinin anlattığı şeyler yeterli olabilir, öbür kişilerin zihnine girmek gerekmez. Farklı bölüm ve paragraflarda kişiler değişebilir. Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı romanı bu bağlamda iyi bir örnektir. Bölümlerin tamamı 1. Tekil kişi anlatıcı tarafından yazılmıştır. Ancak her bölümde anlatan kişi değişir. Bu kişilerin dilleri, düşünme biçimleri farklıdır. Örneğin köpeğin anlattığı bölümle ilgili bir köpek nasıl düşünür, nasıl davranırı düşünmek gerekir. Farklılıkları dilde, konuşmalarda, iç konuşmalarda göstermek gerekir. Aynı şeyi çocuk, ergen, yetişkin, yaşlı, hayvan, eşya vb gözünden anlatmayı deneyen örnekler yazarak da deneyebiliriz. Nüansları daha fazla olduğu için 1. Tekil kişi anlatıcı kullanmak daha zordur.
Her şeyi anlatıcıya anlattırmak kolay bir çözümdür. Bu durum metnin yazınsal değerini düşürür. Her şeyi bilen, tanrısal konumlu anlatıcı sorun yaratır. Karşılıklı konuşmalar, yapıp etmeler, davranışlar gerçekliği güçlendirir. Zor olan şey göstermek, kişiyi canlandırmak, yapıp ettiklerinden hareketle kişiliğini ortaya koymaktır. Tanrısal konumlu anlatıcı 18. ve 19. yüzyılda kullanılıyordu, artık kullanmak mümkün değil, çünkü yeni araçlarımız var.
Anlatım sorunları yeni ortaya çıkan biçimlerle birlikte daha da karmaşıklaşır, problemler artar. Çözülmesi en zor konudur. Bazen çözüm bulunamayabilir.
Yazar: Serkan PARLAK - Yayın Tarihi: 17.12.2014 10:42 - Güncelleme Tarihi: 07.12.2015 16:45