Cevaba Sığmayan Sorunun Peşinden: Yer Çok ve Adımlarımız
Kadir Tepe yazdı...
Şiir, -etimolojik- hâl bakımından "Şa'r" kökünden gelir. "Şa'r" -kıl kökü- manasındadır ve şiir vesilesiyle de ilhamı, sezgiyi çağrıştırır. Yani şiir, şairin zihin dünyasından filizlenerek kafatasında, vücudunun herhangi bir yerinde -saç, kıl- şeklinde belirir. Şairin ruhu, daima çıldırma evresinde olduğu için -ise- şair o kılları, tüyleri başından yolma hâlindedir. Böylelikle "ivme" kazanır. "Somut" bir fikirdir şiir, "Soyut"tan peydahlanır. Görünür, dokunulur, hissedilir, bazen ağıza bile yapışabilir:
Kıl-dır ya hani, -rahatsız- eder. İnsanın kökü-dür kelimeler…
A. Samet Atılgan, 1991-Sakarya doğumlu bir şair. "Yer Çok ve Adımlarımız" şairin ilk kitabı. Dergâh Yayınları etiketiyle 2022'de yayımlandı. Atılgan, Dumlupınar Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü mezunu. Atılgan'ın şiirleri ve yazıları daha önce; Dergâh, Varlık, Söğüt ve Türk Dili dergilerinde yayımlanmış. Ayrıca belirtmemiz gerekir ise: A. Samet Atılgan, "Yer Çok ve Adımlarımız" isimli şiir dosyasıyla 2022 ESKADER şiir ödülünü almış. "Kazanmış." demiyorum çünkü günümüz şiir ödüllerinin niteliğe önem verdiğini düşünmüyor, -ödül- denen ifadeyi şiir adına manen desteklemiyorum lakin "Yer Çok ve Adımlarımız" jüri için epey manidar bir karar olmuş. Ben, şahsi serüvenimde, A. Samet Atılgan'ın ismiyle, ilk kez Varlık Dergisi'nde şairin, Cengizhan Genç ile birlikte ortak kaleme aldığı (söylediği) "Birden Ağır" şiiriyle tanışmıştım. Bu şiir, kitabın içerisinde de mevcut. Hatta bu şiiri, kitabın biçimsel, görsel öge, kurgu ve söylem olarak -en- marjinal taşı diye nitelendirebilirim. Mezkûr durum, Cengizhan Genç şiiriyle de alakalı. Sıkı bir çalışma: "Fotoğraflar ölürken bazen ısırır". Devam edelim: Tabii, Dergâh Dergisi'nin bazı sayılarında da Atılgan şiirine denk gelmiştim. Şairin ismini benimsediğim dönem ise Söğüt Dergisi ile oldu. Üzerine konuşulması, tartışılması gerektiğini düşündüğüm o şiir, "Ezildikçe Bir Şey" ile Söğüt'ün 15. sayısında karşılaşmıştım. Derginin 16. sayısında yayımlanan "Ütopik Bir Tasma" ile de Atılgan şiirinin etkisi bende haz uyandırmaya başladı ve bu ismi -sıkılarak- takip ettim. Ayrıca A. Samet Atılgan, "Yeni Hece" üzerinden şiirini ilerletiyor. Yeni Hece'nin -verimli- şiirlerini ürettiğinin kanaatindeyim. Atılgan şiiri, Yeni Hece'nin -sıkı- örneklerinden. Özellikle şairin bazı şiirleri, bu kanaatimin bir göstergesi. Bendeniz, Atılgan şiirinin "Hece" kalıbıyla ortaya konulduğunu epey sonradan öğrenmiştim. Şairin denk geldiğim şiirlerini, "Modern" kalıp içerisinde değerlendirmiştim, ki "Yeni Hece"nin ciddi anlamda Türk Şiiri'ne böyle bir "yenilik", marjinal tasarı getirdiğini düşünüyorum, şöyle: Okuduğunuz, söylediğiniz şiirin "Hece" kalıbıyla yazılmış, söylenmiş olduğunu hiçbir şekilde hissetmiyor, anlamlandıramıyorsunuz. Esasen: "Yeni Hece" irdeleme hâlini gerektiriyor. Atılgan şiiri için ekstra şunu belirtmem lazım gelir: Şairin Şiir Taşı'nda titrek, ritmik haraketlilik seziyor, gözlemliyorum. Kan farklı, -yeni- bir damardan akıyor. Müzik (ses) Hece şiiri dışında, bambaşka bir tınıda. Alışılmışın dışında. Atılgan'ın özel bir kulağı olduğunu da düşünüyor, tartıyorum. Tamamen klişeyi yok eden bir -ses- bu. Klişe, şairin ilk damarıdır ya hani... Atılgan'da bu damar hiç belirmemiş gibi. Yani, doğuştan engelli. Dili, "yenilik" vaat ediyor.
"Yer Çok ve Adımlarımız" ismi, kitabın muhtevasını tamamen karşılıyor diyebiliriz, "Öyle düşünüyorum.". Yani bu isim, -çalışılmış dosya- hâlinde zihnimizde yer edebiliyor. Tabii, kitabı dosya dışına itecek birtakım rizikolar da barınıyor: Bölümlerde yer alan -bazı- şiirler, başlık altında bağlamsız olup "Ya bayağı modern ya da pek geleneksel." ifadesinde karşılık buluyor. Atılgan şiirinde böyle bir durum söz konusu: Şair, kimi zaman günümüz şiiriyle, hayatın meşgalesiyle bizi karşılarken bazen ise geleneksel tavırla, Çiçek-Böcek ile karşımızda dimdik duruyor. Bu dimdik duruş, eski nazım türlerini hatırlatıyor. Çiçek-Böcek ise klişeden kurtarılmış vaziyette. Atılgan, genel anlamda gelenekten beslenip o yeteneğini de modern akışa dahil eden bir şair fakat mezkûr şiirler yanıltıcı, tehlikeli hâle bürünebiliyor. Örnek: "Kış Ağartan", "Unutmanın Çiçek Verdiği", "Yaslı Gönder" gibi ve özellikle de ikinci bölümde (İçine Taş Devrili) yer alan -silahtarlar- öyle. Zaten: "İçine Taş Devrili" bölümünde şairin -gelenek- bekçiliği yaptığını yer yer sezebiliyoruz ancak klişe tavrı hiç takınmadan bu görevini yerine getiriyor. Mezkûr durumdan sebep bazı şiir alanlarının muhtevası, tam zihinde yer edemeyebiliyor. Şair, belki de bizi oyuna getiriyor. Hem geleneğin hem de modernitenin tuzağına düşürüyor. Muğlak. Atılgan şiirinde, "Lirik Ben" problemi de yok denecek kadar az. "Lirik Ben" Türk Şiiri için ciddi, atlatılması, üstesinden gelinmesi gereken bir sorundur: Bazı şairlerin bir türlü vazgeçemediği doğadan ve kendinden bahsetme tutkusu. Evet, şairin -bazı- şiirlerin "Hece" şiiri olduğunu anımsayabiliyoruz. Eleştirmen değil, okuyucu olarak yeniliyorum: "…fakat istisnalar, kaideyi bozmaz.". Ayrıyeten: "Hece" şiirinin ideolojiyle büyük bir bağlantısı vardır ya hani… Atılgan şiirinde bu hususla karşılaşmıyoruz. "Türk Şiiri" dinlediğimizi anlayabiliyoruz. Mevzu bahis durum, şairin şiirine güç katıyor, ivme kazandırıyor: Hüseyin Cöntürk, Turgut Uyar'ı anlatırken şu önemli tespiti yapıyordu: "Şairin iyi bir şair olması için bir -dünya görüşü- olması şart değildir. Ama -özel bir dünyası- olması ya da -dünyaya özel bir bakışı- olması şarttır.". Devam edelim: Muhtevada bulunan şiirlerde sık sık kullanılan kelimeler, dizeler, biçimler "Yer Çok ve Adımlarımız" manasını anımsatıyor. Atılgan, zannımca ilk şiir kitabında "Boşluk" Felsefesi'ni modern bir biçimde açığa çıkartıyor: Giyilecek ayakkabı fazladır lakin ayak numarasına, maddi imkanlara göre bu nüfus oranı şekillenir. Atılgan şiiri de bize, modern yaşamın, kavganın sahihliğini yansıtırken aynı zamanda da metafizik bağlamında boşluğu, hayatın adiliğini ele alıyor. Kitap, toplam üç bölümden oluşuyor: "Yer Çok ve Adımlarımız", "İçine Taş Devrili", "Üst Ekran". Göründüğü gibi bölüm isimleri de epey manidar, yerinde. Şiirlerin isimlerinden ise şairin üslubunu, tahkim yeteneğini, tatmin noktasını tahmin edebiliyoruz. Atılgan şiir yazmıyor, söylüyor. "Yer Çok ve Adımlarımız" ile de bu durumu ispat ediyor.
Yer Çok ve Adımlarımız: Bu bölüm, yani -kitap- "Günler kucaklaşırken vardım ve kalkıyorum/Bir dağın bir trene omuz verdiği yerden" lafzıyla açılıyor. Atılgan, bu -söz- ile yolculuğunu adım başında özetlemiş gibi. Zannımca, -genel- muhtevanın en -sıkı- şiirleri bu başlık altında toplanmış. Mezkûr bölümde "Gelenek" ile "Modernite" harmanlanmış fakat bu durum, şairin nasıl bir mesaj verdiğini anlamlandıramayacağımıza dair bir risk: -Tek- şiirin içerisinde harmanlanan, barınan "Gelenek" ve "Modernite" değil. Kimi şiir eskiyi, bazı şiirler ise tamamen yeniyi çağrıştırıyor. Diğer bölümlerdeki gömlek, mevzu bahis bölümde şairin üzerine tam olmamış gibi. Böylelikle, bu yargı hasebiyle Atılgan şiirinin zaman içerisinde değişim, dönüşüm gösterdiğini tahmin edebiliyoruz. Şahsen, şairin son dönem şiirlerinin izini sürdürdüğünü düşünüyorum. Tabii, -müphem- hâlinde ilk bölümde uyguladığı -fake- biçimini şairin kasıtlı bir hareketi hâlinde de değerlendirebiliriz. Atılgan, her telden çalıp söyleyen bir şair, cesaretli. Söz meclisten dışarı: Geleneğin güvenli limanlarında gezmemek lazım gelir. Ayrıyeten şairin geleneği iyi bir şekilde kullandığını belirteyim çünkü klişe, şiirin damarından arındırılmış. Kitap, güçlü bir şiirle -start- veriyor: "Kendilik Aşısı". Gelenek sınıflandırmasındaki şairler, şiirlerindeki son beyitlerde kendilerinden söz ederler ya hani… Atılgan tam tersi şekilde Yer Çok ve Adımlarımız'da şahsını tanımladığı bir şiiriyle söze başlıyor. Var oluşunu sorguya çekiyor: "Ömründeyken ölümün fısıldadım kendimi". Tabii, kendi yansıması bir nevi evrensellik taşıyor, bütün insanlık namına… Devam edelim: İlk şiirin ardından konuşulması, tartışılması gerektiğini düşündüğüm "Ezildikçe Bir Şey" ve "Ütopik Bir Tasma" şiirleri geliyor. Fikrimce, Atılgan şiiri tam anlamıyla bu iki isimde -manen- vuku buluyor. Şairin son dönem şiirleri, sanırsam… "Yeni Hece" usta-ca değil, ustalıkla kullanılmış. Mezkûr şiirlerin ardından da kitaba ismini veren "Yer Çok ve Adımlarımız" bizi karşılıyor. Atılgan'ın şiirini, klişeden nasıl kurtardığını bu isim üzerinden anlayabiliyoruz. Ayrıca "Yer Çok ve Adımlarımız" şiirini diğer şiirlerden ayıran, özel kılan -şey- ise tınısı, ritmi, kusursuz diyebileceğimiz müziğidir. Pastoral bir senfoni… [Atılgan şiirinde genel anlamda, çoğunluğu kapsayan "doğa sevgisi, övmesi, betimlemesi" mevcut. Bu tutku, Türk Şiiri için tehlikelidir. Arabesk bataklığı gibidir. Şairin mevzu bahis durumdan dolayı da azı da kapsasa handikap yaşadığı, okuyucuya da düşüş yaşattığı fikrindeyim. Aynı temanın birçok şiirde işlenmesi riskli olup, şairi yer yer tuzağa düşürebiliyor, "doğa tutkusu" böyle bir şey işte. Sadece "Lirik Ben" problemi dahilinde değil, özellikle -çağdaş- şairlerin (hele ki son dönem) doğadan uzak durması gerektiğini düşünüyorum. Atılgan, ideolojiye bulaşmamış fakat doğadan geri duramamış. Tutku, elbet yanıltır: Aşk gibi. Amma velakin klişeyi tamamen ört pas etmiş bir şair için pek sert sözler, eleştiriler dile getirmek yakışık olmaz. Doğa ille de dile getirilecek ise Yer Çok ve Adımlarımız'daki gibi imgelenmelidir diye de belirtmek ister, arzı endam ederim.] Devam edelim: Kitap sıkı bir şiir olan "Arası Kangren" ile soluğunu sürdürüyor. Ardından gelen "Geleceğinden Paslı" şiiri zannımca riskli ve ciddi bir şekilde tahkiyeye yaslanıyor. Nesre de yakın. Hece şiirinde uzun dize kurmak bazen riziko taşı barındırır, sentetik bir yapıya bürünür: "Geleceğinden Paslı" şiiri için aynı şeyi söyleyebilirim. Tahkiyeye yaslanan, müziğe, kalıba rağmen nesre yakın bir Hece şiirinin sentetik hâlden geri durabileceğini düşünmüyorum. Bu şiir, Atılgan üslubunun ve "Yeni Hece" şiirinin dışında, bence. Bahsetmediğimiz diğer şiirler, şu şekilde: "Terapi Tanımaz", "Ürkütülmüş Su", "Kerevetten Düşerken". O vakit mezkûr bölüm için şöyle diyelim: "Ne yazık ki ve iyi ki herkesin bir şarkısı var". Atılgan, senfonisine devam ediyor.
İçine Taş Devrili: Şair, bu bölümde Turgut Uyar'ın "el ele gittiğimiz bir yolda sen gitgide büyürsen/benim içimde çok beklemiş çok eski bir yer kanar" lafzıyla giriş yapıyor. Bu lafızdaki "çok eski" kısmından da Atılgan'ın mevzu bahis bölümde -gelenek- bekçiliği yaptığı çıkarımını rahatlıkla anlayabiliyoruz. İçine Taş Devrili'de geleneksel, maziye dönük şiirler barınıyor. Atılgan'ın "Hece" şiiri yazdığını anladığımız -başlık- yani. Ayrıca, bölümün içerisinde Necati Bey'den de bir alıntı mevcut. Esasen: Geleneğe ne kadar ivme kazandırılırsa kazandırılsın, klişeden kurtarılırsa kurtarılsın şiire -yeni- bir heyecan kazandıracağını düşünmüyorum. Amma velakin Atılgan'ın geleneği Türk Şiiri adına başarılı bir örnek. İçine Taş Devrili'deki şiirler birbirleriyle bağlantılı, kalitesi aynı tuğlarla örülü: Yer yer "Yeni Lirik", bazen "Yeni Pastoral". Bölümdeki şiirler, şu şekilde: "İçine Taş Devrili", "Bakınmalar", "Kül Ses", "Uzak Sessiz", "Gül Kavgası".
Üst Ekran: Bazı şiirler, sentetik gibi görünür fakat içlerinde barınan "Şiirsellik" sentetik yapıyı aşıp deler, geçer, şiir ileriye taşınır. Böylelikle şair, derlenip toplanır, sıkılaşır. Bu başlık altındaki üç şiir tam da mevzu bahis tanıma karşılık geliyor: "Çok Düzen", "Bin Dokuz Yüz Seksen Altı", "Üst Ekran". Bölümdeki şiirlerde biçimsel denemeler, marjinallik, titreme vs. mevcut, ve belirttiğim yenilikler dosyaya epey haraketlilik katmış gibi. Tabii, diğer bölümlerde de mezkûr tanıma, hareketliliğe uygun şiirler vardı. Yani Atılgan şiirinin şöyle bir özelliği, hobisi var: Şairin şiiri görmeyi değil, bakabilmeyi gerektiriyor. Ayrıca, belirtmemiz gerekir ise: "Üst Ekran" başlığı Nihat Özdal'ın "Üzerinde uzun bir koşuyu kaybetmiş geyiğin çalıları var." lafzıyla açılış yapıyor. Bu başlık altında özellikle -tek- şiiri belirtmek istiyorum: Kitabın son metni "Üst Ekran". Şiirin, daha önce altını çizdiğim "Birden Ağır" şiirine az da olsa yakın, dosyada -farklı- duruş sergileyen havası var. Biçimsel haraketlilik, titreme şiire epey ivme kazandırmış. Şiir, "Hikâye" formatında ama tahkiyeye hiç yaslanmıyor çünkü şiirselliğin can kurtaran tarafı devreye giriyor. Böylelikle:
Bağın en sıkı olduğu an, bir elin o ipe son dokunuş hâlindedir.
En nihayetinde A. Samet Atılgan'ın her kunduraya, bota, stilettoya, krampona vs. uyacak bir -ayak- numarası var. Yeri çok, adımları sağlam. "Yer Çok ve Adımlarımız" -sıkıcı- bir ilk kitap. Hem ne de olsa: "Bir yıldızla taşınıyor her şey"...
Yer Çok ve Adımlarımız
A. Samet Atılgan
Dergah Yayınları
2022 İstanbul
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 05.05.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.10.2024 23:05