Ciddi Olmayan(!) Aşırı Ciddi Hikâyeler

Sueda Kurt Kitaphaber için kaleme aldı.
Yaralar, bir çizik bulunca kalbimizde, tazyik ile sökün eder. İçten dışarı yahut dıştan içeri. İstikameti önemli olmakla birlikte tüm yaralar, kelimeler aracılığı ile ete kemiğe bürünmektedir. Yarayı ve bunun manasını tarif etmek için seçilen kelimeler, yazarın hayata bakış açısını ele verir. Aynı silsile kelimelerden bir kurgu çerçevesinde öyküleşme sürecinde de görülür. Yazarın anlatmak istediği manayı sunduğu kurgu ve üslup yine onun hayata bakış açısını ele verir. Bu takdirde durum öyküsü yazanları son derece cesur bulduğumu söylemeliyim.
İnsanın hikâyesi de yaranın ve onun manasının kelimeleştiği gibi dile gelir. İnsan doğar, büyür, tanık olur, ölür, yeniden doğabilir bir kere daha ölebilir. Tanık olduğumuz hikâyeler, yaranın dıştan içe doğru yol bulmasına neden olur. Bu hikâyeler, yazanın kimyasını değiştirir ve öykü ortaya çıkar. Durum öyküsü çoğunlukla, kurgu süzgecine girip, anlamın bir kırılma daha yaşamasını engeller. Bu bağlamda durum öykücülerinin hâli, iç ve dış yüzeyde beliren anlamı zihin ve kalp süzgecinden geçirip ifade etmekten ibarettir. Anlamın bir kısmı kelimeleşir, dışarı akar, akabildiğince. Bir kısmı içerde kalıp, yeni öykülere maya oluşturur.
Değerli Enes Can'ın tanık olduğu, anladığı, anlattığı ve dahi anlatamadığı hikâyelerin kitabı, "Hiçbir Özelliği Olmayan Adamın Hikâyesi" herkesin üstüne alındığı bir kitap olma yolundadır. Kitabın ismi, yazarın insanoğlunun yaşam serüveninde zayıf olduğu bilinciyle başlar. Kitap sahibinin yahut kitabı sahiplenen insanların, bu hayatta ciddi hikâyeleri olamaz. Çünkü yaşamak ve insanoğlunun niçin yaratıldığını anlamak başlı başına dünyanın tek manasıdır. Bütün okuma, yaşam mücadelesi, bütün yazma çabaları bu özellik üzerine gelişir ve geriye başka bir şey kalmaz. Oysa dünya, bu manayı umursamamaktadır. Etiketler, kredi kartları, diplomalar, evler, krediler, arabalar, krediler, yazlıklar, krediler, iyi yetiştirilmiş mükemmel çocuklar ve diğer tarafta anlamın peşinde olan bir adam. Dünyanın bu anormal gidişini reddeden bu kitap ismi, çok kişinin de ilgisini çekecek güzel bir ünlem gibidir.
Kitap on bir öyküden oluşmaktadır. Öyküler birbirleri ile bağlantılıdır. Hemen hepsi hayatın içinde bulunan sıradan insanların öyküsüdür. Bazen yoksulluk anlatılır, bazen geçim derdine direnen ama yine de aile değerlerini üstte tutarak hayatın zorluğuna direnen insanları konu alır. Öykülerin konusunun yanında üslubuna özellikle değinmek isterim. Günümüz yorucu, anlam karmaşasında hakikat avına çıkmak zorunda kaldığımız öyküler gibi değil, dili özgün, net ve özgüvenlidir. Kitabın ismi ile birlikte, öykülerin konuları da herkesin sahip çıkacağı niteliktedir. Çünkü bizdendir öyküler, bizi anlatmaktadır. Bu genelleme ile birlikte birkaç öyküde dilin son derece şiirselliği ve anlamın doğalca süslendiği dikkati çekmektedir.
"Yolun sonu görünmeden bitmiş bir yolculuğun hikâyesiydi, bazılarımızın daha ilk cümlesini kurduğu hikâyeler. Cümleler bazen nihâyetini kaybeder. Söylenenler birkaç damladan ibaret, söylenemeyenler okyanusun derinliğine kaç nefes inebiliyorsan o kadar." (CAN, 2021). "Yasak Bölge" adlı öyküden alınan bu kesit yine etkileyici pek çok cümle ile anlamı parlatmaya devam eder. "Yollar, parsel parsel hayat, parsel parsel ölüm. Bazı yerlerinde insan kokusu, bazı tarafları küflenmiş hayat kokusu… yorgunluklarım mı; -hâşâ sizden değil." (CAN, 2021).
Kitapta yola ve yolcuya saygı hât safhadadır. İnsan hikâyeleri bazen de birbirine sâdık iki eşin çocuksuzluk imtihanında yer bulur ve akar. "Çok istedik çocuk yapmayı ama Mevla nasip etmedi. Çalmadığımız doktor kapısı, gezmediğimiz hoca eteği kalmadı. Cahillik, Allah'ın nasip etmediği şeyi, kul kapılarında ne arar?" (CAN, 2021). Teslimiyet bütün karakterlerindeki genel hâldir. Bu duruş kitabın ismiyle büyük bir tutarlılık oluşturmaktadır. "Pembe Battaniye" öyküsünde mültecilerin dramını yine gerçek, ağdasız bir şekilde ele alır.
Baba, aile ve ailenin birbirine karşı fedakâr tutumları günümüz dünyasına güzel bir cevap hükmündedir. Öykülerin hiçbirinde teknoloji, zaman mefhumu ön planda değildir. Bunda öykü türünün durum öyküsü şeklinde kurgulanması belirleyici olmuştur kanaatindeyim. Bu da anlam odaklı olmayı ve öyküde zamansızlığı sağlamıştır.
Durum öyküleri; öykü türünde ayrı bir yere sahiptir. Hız ve haz çağı, her şeyin aktığı, edebiyatta dâhi, kısa, net, çıkarcı ve ruha dokunmayan türlerin oluşmasına neden olmuştur. Hâlbuki insanın fıtratına dönmesi yavaşlama ile mümkün olacaktır. Öykü, insanı önce yavaşlatır, sonra durdurur. İşlerimiz akar, zihnimiz ve kalbimiz asılı kalır bir şeylerde. Bazen bir öyküde, bazen bir cümlede ve bazen yalnızca bir kelimede. Örneğin Kutlu "Bu Böyledir" der o öyle olur. Başını sonunu kendi hikâyenle tamamlar, gelişir ve dönüşürsün.
Etiketi ve biyografisine methiyeler düzen insanlara karşı çok şey söyleyen bu ilk kitap, beni çok ümitlendirdi. Değerli yazara başarılı nice kitaplar dilerim…
Kaynakça
CAN, E. (2021). Hiçbir Özelliği Olmayan Adamın Hikâyesi. İstanbul: Eşik.
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 23.02.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 09.01.2025 16:31