Çocuk Edebiyatına İçeriden Bir Bakış: Gökçe Özder
Sizi çocuklar için yazmaya yönelten nedir?
Bunun hikâyesi lisansta aldığım çocuk edebiyatı dersine dayanıyor. Öncesinde hakkında hiçbir bilgimin olmadığı bu alana önce akademik ilgim oluştu. Peşinden lisans son sınıfta TRT Çocuk Dergisi'nde çalışmaya başladım. Çocuk dergisinde editör olarak çalışınca doğal olarak çocuklar için yazmayı da öğreniyorsunuz.
Çocuklar için yazmanın yetişkinler için yazmaktan daha zor olduğuna inanıyor musunuz?
Herhangi bir işi bir diğeriyle zorluk-kolaylık bakımından kıyaslamayı sevmiyorum. Bilmediğiniz, aşina olmadığınız iş size zor gelir. Çocuklar için yazmak da biraz böyle bence. İşin içine girmeyince, uzaktan bakınca zor gelebiliyor. Ama üstüne kafa yordukça meselenin özünü kavrayınca başka herhangi bir işten daha zor olmuyor.
Çocuklara hitap eden metinlerinizde "olmazsa olmaz"ınız nedir? Sizce yazma sürecinizde bu ölçütünüz değişebilir mi?
Olmazsa olmazım diyeceğim şey çocuğa yetişkin değil çocuk gözünden seslenmek meselesi sanırım. Bu ölçütüm değişir mi, ironik, deneysel bir metin yazmayı denersem değişebilir elbette. Aksi durumda zor.
Çocuk edebiyatının ülkemizde ve dünyadaki gelişimini takip ediyor musunuz? Diğer yazarları okur musunuz? Gidişat nasıl?
TRT Çocuk Dergisi'nde altı seneyi aşkın bir süre kitap köşesini yazdım. Bu da güncel çocuk kitaplarını sıkı sıkıya takip edebildiğim anlamına geliyor. Gidişat Türkiye özelinde on beş sene evveline göre oldukça iyi. Çocuk kitabı yayımlayan yayınevi sayısında ciddi bir artış var. Yeni yazarlar, çizerler yetişiyor. Bu harika bir şey. Ama niceliğin artmasının getirdiği bir nitelik sorunu da oluşmaya başladı sanki. Yine de iyi metinlere ulaşma lüksümüzün olduğunu bilmek bile çok güzel.
Yazarken edebî kurgu ve dile mi yoksa öğreticiliğe mi ağırlık veriyorsunuz? Sanat mı eğitim mi?
Burada çocuk edebiyatı-çocuk kitabı ayrımını iyi yapmak gerekiyor. Çocuk kitapları dediğimizde çocuk edebiyatını da kapsayan çok geniş bir kümeden bahsediyoruz. Buna çocuklar için hazırlanmış popüler bilim kitaplarından sözlüklere, atlaslardan çizgi romanlara dek pek çok alt tür dâhil oluyor. Burada kriter benim için yetişkin kitaplarıyla aynı. Yani popüler bilim kitabında edebîlikten ziyade öğreticilik ağır basar ama bir romanın bize bir şeyler öğretmesini değil sanatsal anlamda haz vermesini bekleriz. Çocuk kitapları için de aynı şey geçerli. Ben daha ziyade çocuk edebiyatı yazarlığı yaptığım için bu türde yazarken elbette sanatı önceliyorum.
Çocuk edebiyatı hakkında genel kabul görmüş ama katılmadığınız klişeler var mı? Rahat olabilirsiniz biz bizeyiz.
En çok rahatsız olduğum klişe çocuk edebiyatı yazarının pedagoji bilmesi gerektiğiyle alakalı. Evet çocuk kitapları pedagojik olarak çocuğa uygun olmalı ama özellikle çocuk edebiyatı metinlerine çocuk psikolojisi gözüyle baktığımızda işin sanat boyutu geri planda kalabiliyor. Fazla hassas davranmak yazarı çok kısıtlı bir alana sıkıştırıyor. Pedagojik anlamda çok ciddi bir sıkıntı olmadıkça çocuklara her şeyin anlatılabileceğini düşünüyorum. Bir pedagojik denetim olmasın demek değil bu. Ama bu noktada yazarın yerine devreye yayınevi ile editör giriyor. İdeal süreçte editörlerin zaten "sıkıntılı" olabilecek noktaları bir pedagoga danışması bekleniyor. Aynı şekilde yeri geldiğinde yazar da yazma aşamasında bunu yapabiliyor. Çocuk kitapları yazmak için pedagoji bilmek gerekir klişesine bu anlamda katılmıyorum. Pedagojiyi pedagoglar bilmeli. Yazar çocuk ruhundan anlamalı elbette ama o bambaşka bir şey.
Çocuk kitapları yayıncılığında sizce en büyük eksiğimiz nedir? Bilgisayarda açtığınız boş dosyadan kitabınız okurun eline ulaşana kadar hangi basamak sizi en çok zorlar?
Yazar ve editör için süreç farklı ilerliyor ama ben yazar kimliğimle cevaplayacak olursam en çok zorlandığım aşamanın kurgu olduğunu söyleyebilirim. Çocuk kitaplarının biraz daha hikâyesi açık olan, başı sonu belli metinler olması bekleniyor. Bir kurgunun parçalarını birleştirirken çok zorlanıyorum. Dil, üslup, karakter ve mekân tasarımı gibi unsurlar benim için daha kolay oluşturulan şeyler ama mesele kurgu olunca çok zorlandığımı söyleyebilirim.
Yazdıklarınızla çocuklara erişebilmenin bir ön şartı var mıdır? Çocuk sevmek, çocuk sahibi olmak, çocuklarla iyi anlaşmak gibi.
İyi tanımak, bunun için de iyi gözlemlemek lazım bence. Çocukları tanımadan onlara hitap edecek bir şey yazmak zor. Çocukları sevmek, çocuk sahibi olmak, çocuklarla iyi anlaşmak onları tanıdığınızı göstermez her zaman.
Çocuk kitaplarında ne görürseniz sizi rahatsız eder? Çocuk hayatının da gerçeklerinden olan olumsuzluklarla kitabınızın içeriği arasındaki dengeyi nasıl belirlersiniz?
Çocuk kitaplarında, yine edebiyat özelinde konuşursak, kör göze parmak sokularak yapılan değer veya bilgi aktarımı beni en çok rahatsız eden şey. Le Guin'in dediği gibi çocuklar çöp yiyebilir ama plastik yemeye alışkın değildir. Hayattan kopuk pembe dünyalar bizde olduğu gibi çocukta da plastik yeme etkisi yaratıyor.
Okuyan çocuğun daha iyi bir insan olacağına dair elimizdeki dayanak nedir?
"Saf okur" olarak çocuğun (Burada Umberto Eco'nun Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti'sindeki kavramlarla konuşuyorum) daha iyi bir insan olup olmayacağını bilmiyorum ama "örnek okur" (biz buna eleştirel okur da diyebiliriz) olarak yetişen çocuğun dünyayı algılaması farklı olacaktır. İyi edebiyat bize farklı ihtimallerin, farklı insanların varlığını, onların iç dünyasını gösterir. Bunu bilen kişi de kolay kolay önyargıya kapılmaz, hayatı daha makul bir yerden algılar bana kalırsa.
Ebeveyn ve öğretmenlerin çocuk okumalarına katkısı gerekli veya yeterli mi? Çocuk bu konuda yönlendirilmeli mi, nasıl yönlendirilmeli, kitap nasıl seçilmeli ve okunmalı?
Okumayla yeni tanışan çocuğun elbette ebeveyn veya öğretmen gibi en yakınındaki yetişkinler tarafından yönlendirilmesini gerekli buluyorum. Yeterli mi, o elbette öğretmen ve ebeveynin okumayla olan ilişkisine bağlı. Okuma kültürü olmayan bir yetişkinden çocuğu bu konuda yönlendirmesini beklemek zor.
Okuma kültürü oluşmaya başlayan çocuk kendi kitaplarını kendi seçmeye de başlıyor zaten. Bu konuda fazla müdahaleci olmadan gerektiği durumlarda yönlendirmekten yanayım.
Kitap nasıl seçilmeli zor bir soru. Çocuğun ilgisine göre çizgisine güvendiğiniz yayınevlerinden seçebilirsiniz. Şimdi çocuk yayıncılığı da malum çok gelişti. Zaten kitabın hedef yaş grubu, konusu, amacı açıkça veriliyor arka kapağında. Bazen onlara bakmak bile yeterli olabiliyor kitap seçmek için.
Okurlarınızla buluşuyorsunuzdur. Hangi çocuk sizi heyecanlandırır? Çocuklardan beklentiniz nedir?
Siz kendinizi yazar olarak tanıttığınızda her çocuk farklı bir tepki verebiliyor. Kimi kitapların kanlı canlı bir yazarı oluşuna çok şaşırıyor, kimi sizi hiç önemsemiyor, bir başkası kitabı kalemle mi yazdığınızı merak ediyor, diğeri bu uyduruk kurguyu nasıl yarattığınızı soruyor… Her çocuğun tepkisi farklı ve günün sonunda bu farklılık bana keyif veriyor. Beklentisiz olmayı ve her tanıştığım çocukla farklı bir senaryo yaşamayı seviyorum.
Modern pedagojiyle aranız nasıl? Geleneksel yöntemlerle modern pedagoji arasında nerede duruyorsunuz? Yazdıklarınızda hangisinin ağırlığı daha fazladır?
Pedagojiyle ilgili yorumlarımı yukarıda yeterince açıkladığımı sanıyorum. Pedagoji eğitimi aldım ama bir şeyler üretirken pedagojik hassasiyet taşımıyorum. Bu kaygıyla yazmanın sanatçılığıma zarar vereceğini düşünüyorum. İnsanları iyi gözlemliyor yazarken de bu gözlem ve çıkarımlarımdan faydalanıyorum. İçgüdüsel bir şey yani.
Bugünün yazarları kalıcı eserler bırakabilecek mi? Sizce çağdaşlarınızdan kim yüz yıl (yüz çok olduysa elli diyelim) sonra da okunur?
Elbette, dünküler arasında da kalıcı ve geçici olanlar vardı, bugünküler arasında da olacak. Ama kalıcılık mevzusunun büyük oranda kanonla alakalı olduğunu düşünüyorum. Elli yıl sonra okunacak olan eseri elli yıl sonrasının çocuk edebiyatı kanonu belirleyecek sanki.
Günün şartları ve çocuk edebiyatının ticarîleşmesi sizi korkutuyor mu? Okumak bir lüks, yazarlar marka, okurlar müşteri olmaya doğru mu gidiyor? Giderse ne olur?
Korkutmuyor dersem yalan olur. Ama bu durum çocuk edebiyatına has bir şey değil. Bu çağda her şey metalaşıyor. Sanat da bundan nasibini alıyor. Bunu kontrol etmek pek mümkün değil gibi. Yukarıda kanondan bahsettim, medya her zaman kanonu oluşturmakta etkiliydi. Şu an sosyal medya her zamankinden farklı bir güce sahip. Ama bu gücün geçiciliği de ortada.
Sosyal medyada binlerce kitap değerlendirme hesabı var. Bunlar sizce okurları doğru yönlendiriyor mu, işe yarıyor mu? Kitap incelemeleri, değerlendirmeleri, eleştirileri noktasında neredeyiz? Takip ettiğiniz, çocuk kitaplarını değerlendiren bir mecra var mı?
İşin içine sosyal medya girince her üründe reklam/tanıtım ön planda oluyor. Kitaplar için de aynı şey geçerli. Yine de nitelikli kitap eleştirisi yapan ve yetişkinleri doğru yönlendiren mecralar da mevcut. Ben de akademik bilgimi kullanarak kitap eleştirileri yaptığım Okur Olacak Çocuk isimli bir Instagram hesabına sahibim. Fakat son zamanlarda burayı pek aktif ve işlevsel kullanabildiğim söylenemez. Öte yandan benim de zaman zaman makale, yazı ve atölye çalışmalarıyla destek olduğum, tamamen gönüllülerin emeğiyle ilerleyen Çocuk Yazını platformu, özellikle akademik çocuk edebiyatı eleştirisi ile standart tanıtım yazıları arasında bir köprü kuruyor. Bu bakımdan çalışmalarını çok kıymetli buluyorum. Nilay Dalyan'ın Youtube videolarını, İyi Kitap Dergisini ve Bir Dolap Kitap'ı da beğenerek takip ettiğimi söyleyebilirim.
Yazar: A. Erkan AKAY - Yayın Tarihi: 04.01.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 22.12.2022 21:42