Çocukluğumun Soğuk Geceleri
Bütün bir hayatım Çocukluğumun Soğuk Geceleri'nin gölgesinde geçti. Sessiz sedasız geldim, iz bırakmadan gittim. İki kelimeyi hep kendime sakladım: Uzaklık ve gitmek. En başta kendim olmak üzere, herkeslere ve her şeylere uzaktım her daim. Hayattaki en büyük beceriksizliğim, talihsizliğim bu oldu sanırım: Yakın olamamak. Hiçbir şeye, hiç kimseye yakın olamıyordum. Yakın olamadığım için de sürekli bir yerlerden bir yerlere gidiyordum Çocukluğumun Soğuk Geceleri'nin gölgesinde, refakatinde.
Damarlarımda kan değil, intiharlar ve korkular dolaşırdı. Dilimin altında hep bir Pavese intiharı, ayaklarımın altında belirli belirsiz bir Kafka korkusu. Yere her düştüğümde bu sevdiğim iki insan yanıma gelirdi, ellerimden tutup beni yerden kaldırırlardı. Sağ kolumda Pavese, sol kolumda Kafka, onlara tutunarak yürürdüm. Yürümek, başkalarının gözlerine batmadan kendi boşluğunda kaybolmak. Yürümek, onlardan köşe bucak kaçarak kuytuluklara sığınmak. Yürümek, yalnızlığın kuyusunu acılı gözyaşlarıyla doldurmak.
Çocukluğumun Soğuk Geceleri iki mekân arasında geçti: Kütüphane ile tımarhane. Kütüphanemde sevdiğim roman kahramanlarıyla herkesleri ve her şeyleri geride bırakırdım, bütün acıları ve mutsuzlukları unuturdum, kendime ait muhayyel bir dünya kurardım. Tımarhanede Guguk Kuşu'ydum, nerden gelip nereye gittiğini bilen, düştüğüm yerinde farkında olan, isterik umutlarla kütüphanesini özleyen, elektroşoklarla delik deşik olmuş bedeni burada olan, aklının ve kalbinin ötesiyle hep başka yerlerin hayalini kuran.
İki kadim dostum iki mekânda beni hiç yalnız bırakmazlardı. Kafka kütüphanemde beninle olurdu. Oturup sohbet ederdik sigara dumanın altında. O bana Milena'sını anlatırdı, ben de ona onu anlatırdım. Kafka boşluğu ve uçurumları sevdirdi bana. Kutsal yalnızlığın bütün kapı ve pencerelerini sonuna kadar açtı içimde.
Pavese tımarhanede eşlik ederdi bana. Yaşamın anlamsız olduğunu kulağıma fısıldadığında, içimde Pandora'nın kutusunu açmıştı sonuna kadar. "Gel beraber intihar edelim" dediğinde, yolun sonuna geldiğimi anlamıştım. Pavese bana mezarı ve ölümü sevdirdi. Karanlığın kalbine bir başına nasıl yürüneceğini öğretti.
Süm, neredesin? Biliyorum, en az benim kadar yakınsın Çocukluğumun Soğuk Geceleri'ne. Gördük mü ilk gençliğimizin uzun sıcak gündüzlerini? Leo Ferro'nun boğuk ve buruk sesi bir lanet halkası gibi sarmış yaşamlarımızı, kuşatmış içsel yaralarımızı. Attila İlhan'ın Sisler Bulvarı'nda kaybolmuştuk Süm. Nedense hep birbirimizi kaybediyorduk. Yitimin her çeşidine razıydık. Elimizden başkası gelmiyordu. Anahtarı başkalarının elinde olan hayatları yaşamaya mahkûm etmiştik kendimizi.
Kendimi kütüphane ile tımarhane arasında bir yerlerde bulduğumda artık çok geçti Süm. Anlıyor musun? Yine kendime ulaşamamıştım, onlara da geç kalmıştım. Çocukluğumun Soğuk Geceleri bu iki mekân arasında uzadı da uzadı. Sen yoktun Süm, hiç kimseler yoktu. Ben kendim de yoktum. Sadece kesik, soluk ve acınası izlerim vardı. Tanıklığımın bir hükmü ya da değeri yoktu. Bu yüzden Pavese ve Kafka'ya kaçıyordum olur olmaz zamanlarda.
Bunni umduğunu buldun mu? Sonsuzluğun hangi yüzünde duruyorsun? Ben sonsuzluğun siyah yüzünde kapattım gözlerimi, bütün bir gerçekliğimin Çocukluğumun Soğuk Geceleri'ne dönüşeceğini anladığımda. Bitti, Bunni. Her şey başlamadın bitti. Hiçbir şey istediğim gibi olmadı. Hep kırk dört yaşında bir çocuk olarak kalacaktım sonsuzluğun siyah yüzünde. Kırk dört yaşında siyah yüzlü bir sonsuzluk. Anlıyor musun Bunni? Beni hiç anladın mı? Beni anlasaydın Çocukluğumun Soğuk Geceleri'nin temellerini kütüphanede atmazdım, donuk bakışlarımı tımarhaneye dikmezdim. Beni anlasaydın Pavese'in intiharlarına, Kafka'nın korkularına gencecik yaşımda teslim olmazdım. Beni hiç anlamadınız Bunni. Bu yüzden uzaktım ve gittim, yalnızdım ve bittim.
Günk, dostum. Çocukluğumun Soğuk Geceleri'nin resmini çizer misin? İçinde başkaları olmasın lütfen. Resmin bir ucunda kütüphanem, diğerinde tımarhanem olsun. Pavese'in kanı dökülsün tımarhanemin üzerine, Kafka'nın korkusu sinsin kütüphaneme. Sonra başını dizlerinin arasına gömüp herkesi ve her şeyi unutmak isteyen kırk dört yaşındaki küçük bir kız çocuğunu çiz. Beni, çocuk Tezer'i çiz.
Çocukluğun Soğuk Geceleri
Tezer Özlü
Yapı Kredi Yayınları
65 sayfa
İstanbul, 2018
Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 17.05.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 17.05.2024 09:34