Çocukluğun Yok Oluşuna Dair
Çocuklar zaten hiç çocuk olmuyorlar
Çocukluk kalkmış dünyadan gibi
Her çocuk antik çağ filozoflarından bir kalıntı sanki.
Erdem Beyazıt
Giriş
Çocukluk yok oluyor, farkında mıyız? Günümüzde çocukluk hızla kaybolmakta, yetişkinlerle çocuklar arasındaki sınır gittikçe belirsizleşmektedir. Halbuki çocukluk ile yetişkinlik birbirine indirgenemeyen iki farklı kategoridir. Ve bunlar farklı görünüş, davranış, dil, tutum ve arzulara sahiptirler. Fakat son zamanlarda bu iki farklı kategorinin artan biçimde birbirine benzediği, birbirinden ayırt edilemediği görülmektedir. Tabii bunun birçok belirtileri ve sebepleri var. Çocuklarımızın yetişkinler gibi giyinmesi, ayıp duygusunun giderek ortadan kalkması, çocukların işlediği suç oranlarındaki artış, çocuk oyunlarının ve çocuk edebiyatının kaybolmaya yüz tutması, cinselliğin küçük yaşlara kadar inmesi, başta televizyon ve internetin çocukların bilmemesi gereken bilgileri onlara erken yaşta aktarmaları gibi sebeplerden dolayı çocukluk fikri toplum tarafından unutulmaya başlandı.
Çocukluk ne zaman icat edildi
Akıllara şu soru gelebilir: "Çocukluk biyolojik bir zorunluluk değil midir? Neden yok olsun ki?" Neil Postman, "Çocukluğun Yok Oluşu" isimli kitabında, çocukluğun biyolojik bir zorunluluk değil toplumsal bir icat/kurgu olduğunu iddia etmektedir. Ona göre çocukluğun sadece 400 yıllık bir geçmişi vardı. Orta Çağ'da böyle bir kategori yoktu. Çocukluk Rönesans'ın icadıydı. Modern aile ve formal eğitimle beraber çocukluk düşüncesi ortaya çıkmış, günümüzde bu iki kurumun bozulmaya başlamasıyla da ortadan kalkmaya yüz tutmuştur. Peki Orta Çağ'da neden çocukluk fikri yoktu? Neil Postman bunu temel olarak o zamanlar günümüzdeki gibi formal eğitimin olmamasına bağlar. "Orta Çağ dünyasında okuryazarlığın, eğitim düşüncesinin ve ayıp fikrinin olmaması çocukluk fikrinin oluşmadığının göstergeleridir." (s.28) Yazılı kültürden ziyade kollektif bir sözlü kültür hakimdi bu döneme. Böyle bir ortamda bireysellikten söz edilemezdi. Daha çok geneli ve toplumu önemseyen ortak bir şuur düşüncesi ön plandaydı. Orta Çağ toplumu bu anlamda çocukluk dünyası ile yetişkinlik dünyasını ayırabilecek gerekli kurum ve kültüre sahip değildi. "Sözel bir kültüre daldırılmış, yetişkinler gibi aynı çevrede yaşamış ve ayrım gözeten kurumlar tarafından sınırlanmamış olan Ortaçağ çocuğu, kültür içinde genel olan tüm davranışları gerçekleştirebiliyordu. 7 yaşındaki bir erkek çocuk, savaşma ve âşık olma kapasiteleri hariç, her yönüyle bir erkekti.(s.26) Çok enteresandır Orta Çağ'da çocukluk yedi yaşında biterdi. Neden yedi yaşında biterdi? Çünkü çocukların iyi bir biçimde konuşmaya başlamaları ancak yedi yaşında gerçekleşirdi. Yedi yaşından itibaren çocuklar, yetişkinlerin söyleyebildiği ve anlayabildiği şeyleri söyleyebilir ve anlayabilirlerdi.
Orta Çağ'da çocukluk fikrinin olmamasının başka önemli bir sebebi de ayıp düşüncesinin olmamasıydı. Bu çağda yetişkinler, çekinmeden çocukların önünde cinsel konuları tartışır, beraber içki içer, bayağı bir dil kullanmaktan çekinmezlerdi. "Cinsel dürtüleri gizleme düşüncesi, yetişkinlere yabancıydı. Çocukları cinsel sırlardan koruma fikri, bilinmiyordu. "Önlerinde her şeye izin veriliyordu: Bayağı dil, açık-saçık davranış ve durumlar. Çocuklar her şeyi işitiyor ve görüyorlardı".(s.28)
16. yüzyılda matbaanın icadı ve toplumsal ya da yaygın okuryazarlığın artmasının bir sonucu olarak yeni bir iletişim ortamı biçimlenmeye başlamıştı. Bu iki önemli gelişme Orta Çağ'dan farklı yapıda yeni bir yetişkinlik anlayışı gerektiren yeni bir simgesel dünya yaratmıştı. Matbaanın icadıyla beraber, kitap basımının kolaylaşması ve hızlanması sayesinde bilgi daha fazla kişiye ulaşmaya başladı. Bilginin yayılması aydınlanmaya, aydınlanma da birey düşüncesinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bireysellik çocukluğun ortaya çıkmasında anahtar kavramdır. Bu yeni çevre ve toplumsal düzen insanı ve onun doğasını yeniden tanımladı. Ve insan hayatını çeşitli sınıflara böldü. (bebeklik, çocukluk, yetişkinlik, yaşlılık gibi.)İnsan artık yetişkin olabilmek için çeşitli kademelerden geçmek zorundaydı. Yani iyi bir eğitimden…
Çocuklar, yetişkinlerden farklı biçimde konuşan, günlerini farklı bir biçimde geçiren, farklı biçimde giyinen, öğrenen ve nihayet farklı bir biçimde düşünen insanlardı. Bu gelişmenin temelinde yatan yapısal değişme, matbaa ve onun yardımcısı olan okul ile birlikte yetişkinlerin kendilerini çocukluğun simgesel çevresi üzerinde üstünlüğü olmayan bir denetimde bulunmaları olmuştur ve bu yüzden çocuğun yetişkin olabilmesinin koşullarını oluşturmakla yükümlendirilmişlerdir. (s.60)
Çocukluk nasıl yok oldu
1850'den 1950'lere kadar çocukluk en parlak günlerini yaşamış, 50'lerden sonra yeni bir toplumsal/simgesel düzenin ortaya çıkışıyla beraber yok olma sürecine girmiştir. Benim dijital devrim dediğim, yazarın elektrikli iletişim dediği, teknolojide yeni bir evreye geçişi ifade eden farklı bir süreç başlamıştı. Elektriğin herhangi bir uzun tel ile gönderilebileceğini keşfeden Samuel Finley Breese Morse, telgrafı icat ederek iletişimin önündeki en büyük engel olan zaman ve mekanı bir vuruşta bertaraf etmiş, insan deneyiminin ötesine geçen bir eş zamanlılık ve hızlılık dünyası yaratmıştı. Tabii bu yeni simgesel evren insan doğasını dönüştürmekte gecikmedi, kısa sürede bireyselliği yok etti, kitle insanı denen yeni bir insan tipini yarattı. Kitle insanının ortaya çıkışını Marshall MacLuhan şöyle tasvir eder:
"İnsan elektrikli bir çevrede yaşadığı zaman doğası dönüşür ve özel kimliği, ortak bütünle karışıp birleşir. Artık o, "kitle insanı" olur. Kitle insanı fiziksel niceliğin değil elektrik hızının bir görüngüsüdür. Kitle insanı, ilk olarak radyo çağındaki bir görüngü biçiminde fark edildi, fakat ortaya çıkması fark edilmeyen dönemde yani elektrikli telgraf ile birlikte gerçekleşti."(s.88)
Böylece bilgi bedenden ayrıldı, insan kişiselliğinden koptu, bir meta haline geldi. Artık enformasyonun denetimi ev ve okuldan alınmış, bilinmeyen güçlerin eline geçmiş, çocukluk büyük bir tehlikeyle baş başa kalmıştı. Telgraf, bilgiyi, kişisel bir mülkiyet olmaktan çıkarıp dünya çapında değeri olan bir metaya dönüştürerek "yeni endüstri"yi yaratmıştır.(s.89) İletişim teknolojisindeki devrimler telgrafla sınırlı kalmadı, kamera, telefon, sinema, radyo, televizyon son olarak bilgisayar ve internetin bulunuşuyla beraber insanlığın iletişim yapısı tamamen çözüldü. Yeni bir simgesel/sanal dünya ortaya çıktı. Ayrıca yeni bir ekonomik düzen kuruldu. Kitle odaklı üretim ve tüketim aileyi, okulu, eğitimi dolayısıyla çocukluğu tehdit etmeye başladı. Her şeyin meta olarak görüldüğü bu yeni dünyada çocukluk da birer tüketim nesnesine dönüşmekten kurtulamadı. Ayrıca kitle iletişim araçları, Orta Çağ'daki sözlü kültürü tekrar canlandırdı, yazılı kültürü zayıflattı, bireyselliği yok etti, hiyerarşiyi, ayıp düşüncesini, disiplini, ciddiyeti kaldırdı. Çünkü kitle iletişim araçları (kitapta tv örneği veriliyor), enformasyonu farklılaşmamış biçimde sunarak "çocuk" ve "yetişkin" ayrımı yapma gereksinimi duymaz. Bu da çocukla yetişkinin aynı programları, aynı filmleri, aynı reklamları izlemesine sebebiyet verir. Çocuklar iletişim araçlarının -özellikle TV'nin- (günümüzde internetin) gösterdiği her şeyi görürler. Sonuç olarak da çocukluk ile yetişkinlik arasındaki sınır belirsizleşir. Yazara göre hayatımızda artık üç kesim vardır: Bir uçta bebeklik, diğerinde ihtiyarlık ve bu ikisinin ortasında "yetişkin-çocuk" diyebileceğimiz kesim. (s.123)
Sonuç ve çözüm
Çocukların farklı bir doğası ve gereksinmesi vardır. Çocuklar, yetişkinlerin bildikleri şeyleri bilmeyen bir insan kategorisidir. Ortaçağda çocuk kategorisi yoktu, çünkü yetişkinlerin özel enformasyonu bildirebilecekleri araçlar oluşmamıştı. Gutenberg çağında ise bu türden araçlar geliştirildi. TV çağında ise çözüldü.
Çözülüşü bugün daha fazla hissediyoruz. Çocuklarımız tıpkı yetişkinler gibi konuşuyor, yetişkinler gibi giyiniyor, küçük yaşlarda alkol ve uyuşturucu kullanıyor, cinsellikle daha erken yaşlarda tanışıyorlar. Toplumda ayıp düşüncesi ortadan kalktı, aileler her şeyi çocukların önünde bilinçsizce konuşuyor, çocuklar internetten bilinmemesi gereken bilgileri gizlice öğreniyorlar. Günümüzde çocukların işlediği suç oranları arttı, çocuk oyunları yerini bilgisayar oyunlarına bıraktı. Çocuk edebiyatı sanal dünyanın dehlizlerinde buharlaştı. Daha sayamayacağımız bir sürü olumsuzlukla karşı karşıyayız çocuklarla ilgili. Peki bu karanlık tablodan nasıl kurtulacağız? Aile yapımızı ve okul kurumunu koruyarak… Son zamanlarda bu iki temel kurum çok yıpratıldı, çok bozuldu. Bu kurumlara eski itibarlarını iade etmeliyiz. Örneğin annenin ve öğretmenin saygınlığını iade ederek işe başlayabiliriz.
Çocukluğun Yok Oluşu
Neil Postman
Çev: Kemal İnal
İmge Kitabevi
İstanbul-1995
202 sayfa
Yazar: Mustafa BUĞAZ - Yayın Tarihi: 16.09.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 08.09.2024 15:21