Değişimin Ayak Sesleri: Beni Nereden Vuralım?
İbrahim Varelci sordu...
1- Zeynep Tuğçe Karadağ’ın şiirini sert gerçekçi diye niteleyebilir miyiz?
Şiirlerimin gerçekçi olduğu doğru fakat sert olduğunu düşünmüyorum. Metafor ağırlıklı, sadece duygudan değil düşünceden de beslenen buluşçu şiirler.
2- İlk kitabında olduğu gibi burada da, modern yaşam eleştirisi var. Tabii daha derinden söylüyorsun şiirini bu defa. İlk kitaptan bu yana nasıl bir şiir anlayışı geliştirdin?
İlk kitapta modern yaşam eleştirisi olan tek şiir Modern Kamu'ydu. Onun dışındakiler kişiseldi. İki kitap arasındaki süreçte sesimi gürleştirdim ve yüzümü daha geniş bir alana çevirdim. Yaşadığım şehir, yaptığım iş, beraber yürüdüğüm kişiler, her şey değişti. Haliyle şiirim de bunlardan etkilendi. Bazı şiirlerde gerek söyleyiş gerek biçim yönünden önceki tarzımın dışına çıkmaya çalıştım. Bunu yaparken güncelden de beslendim. Değişim açısından bakarsak, ikinci kitabımda değişime cesaret ettim fakat renk geçişi sert değil, ara tonlar barındıran bir kitap. Asıl fark üçüncü kitapta belli olur.
3- Şiirlerde hayata dair bir teslimiyet de yok değil. Ne dersin?
Hayata teslim olanın direnişi olmaz. Oysa ben en başta kendime direniyorum. Yaşama karşı her şey olacağına varır tarzında düşünen biri değilim. Ne kadar yorucu olsa da, akışın yönünü çevirmeye talibim.
4- Şiirde arabesk tutumla ilgili ne düşünüyorsun?
Arabeskleşmek kolaycı bir tutum. Üstelik sadece şiirde değil hiçbir alanda bitmedi, bitecek gibi de durmuyor. Yazan her kişi nitelik odaklı bakmıyor. İşin içine ticari kaygı ve ün isteği
girdiği zaman iyi yazan yazarların bile nasıl heba olduğunu gördük, görüyoruz. Sözde popülist kültüre karşı görünüp popülizmin içinde yer almak için çırpınanlar var. Seni yazmaya iten şey, varlığın mı yoksa tanınma arzusu mu? Seni okuyup beğenenler başka kimleri beğeniyor?
5- O zaman bu konuya devam niteliğinde şunu da eklemek istiyorum: senin şiirinde acı var, fakat acıklı değil. O dengeyi nasıl sağladın?
Baygın hüzünler bana göre değil. Huzursuzluğa hakimim ve acıdan şikayetçi değilim çünkü varlığı bileyen bir his. Acı keskinse sorular çoğalır. Ve her şeye, hiçliğe bile soruyla varılır.
6- Gündelik hayatın, güncelin dilini kullanman, bugüne dair söyleyecek sözlerinin olduğunu gösteriyor. Yok tüm bunlarla ilgilenmeyip, ben sadece şiirime mi odaklanırım dersin?
Yaşayan herkes güncele dahildir. Kaçmaya çalışsan bile olmuyor maruz kalıyorsun. Market rafında, faturalarda, enflasyonda, gelir dağılımı eşitsizliğinde, işe gidiş gelişin robotikleşmesinde, trafikte, bültenlerde, sosyal medyada… Bunlarla kuşatılmışken sadece şiire odaklanmak mümkün değil.
7- Toplumsal sorunların şiirde işlenişine dair neler söylersin? Zira senin şiirinde de var.
Didaktik olmadığı sürece toplumsal sorunlar şiirde işlenebilir yeter ki ifadeler sloganlaştırılıp kamu spotuna dönüştürülmesin. Yoksulluktan intihar edenleri kınayanlara, kadın cinayetlerindeki yaptırımsızlığa, filtreli yaşamlarımıza, asansörden taşan yılgın nezakete, toplumsal normların bıktırıcılığına, karantina sürecindeki bitmeyen aptallık şarkısına eleştiri getirdim pişman değilim.
8- Zeynep Tuğçe Karadağ’ın yaşamla olan bu kavgası nereden geliyor? Hesaplaşma mı?
Geçmişle hesaplaşmamı ilk kitabımda yapmıştım. Çocukluktan gelen şeyler vardı, taşra vardı, yalnızlık vardı. Geçti. Geçmeyen sadece aidiyetsizlik. Çok fazla şehir değiştirmemin böyle bir yan etkisi oldu. Bir yere ait hissedemiyorum, o bağı hiç kuramadım. İkinci kitapta isyanım yüzeye çıktı. Kelimelerimi ve yumruklarımı saklamadım. Uyumlu biri nasıl şair olur bilmiyorum açıkçası. Onaylayan, rıza gösteren, boyun eğen ve bundan menfaat elde eden biri olmaktansa uyumsuz olmayı tercih ederim. "Canım biraz politik olmalısın." diyen herkesten uzaklaştım. Politik davranmak yani o riyakârlık, şairliğe uzak düşen bir tavır.
9- Merak ediyorum, dramaturg olmanın şiirine ne gibi katkıları var?
Senaryonun/oyunların şiir ile benzerliği yok haliyle dramaturgluk şiirimi etkilemedi. Fakat öykü yazdığımda dramatik yapıyı bilmenin çok faydasını gördüm.
10- Şiir sadece şiir değil bana göre. Edebiyat dışında beslendiğin kaynaklar neler?
En çok sinemadan besleniyorum. Sinema dışında mitoloji, müzik ve sanat tarihi diyebilirim. Mesela ilk kitabımda Tutuklular Çemberi geçer, ikinci kitabımda Hopper. Bir resmin peşine düşüp aylarca onu yapan kişiyi aradığım oldu. Jakub Schikaneder'in, Hızır Teppeev'in, Carl Spitzweg'in, Manet'in, Jean Eugene Buland'ın, Van Gogh'un resimleriyle uzun zaman geçirdim ve elbette etkilendim. Çocukluğumdan beri türkülere düşkünüm, bir yıldır kısa saplı bağlama çalıyorum. Amatörlüğüme rağmen doğru sesleri çıkartmak, notalardan bir türküye ulaşmak heyecan veriyor. Rock ve metal müziğin de bendeki yeri ayrıdır. Şiir yazarken müzik dinlemem fakat şiire hazırlanırken ya da nesir yazarken Death grubundan Voice of the Soul'u dinlerim. Her uygarlığın mitolojisinde çok farklı arketip karakterler var ve bunlar düş gücüme etki ediyor, düşüncemi boyutlandırıyor. Mitler, imgesel anlatımlar olduğu için metaforiktir haliyle şiire yakın buluyorum. Sayfalarca yazıp anlatacağın şeyi mitoslar aracılığıyla tek cümlede anlatabilirsin. Şiirde bir mit veya mitos geçiyorsa o şiirin anlaşılması için o mitin de bilinmesi gerekiyor. Melih Cevdet Anday, Edip Cansever, Ahmet Oktay, İlhan Berk, Yahya Kemal Beyatlı, Behçet Necatigil gibi şairlerin bazı şiirleri bu duruma örnektir.
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 05.10.2020 09:00 - Güncelleme Tarihi: 17.11.2021 22:40