Dekadanlık Ve “Yeni Hece Şeyleştirmesi”ne Karşı Nadir Aşçı Şiiri
Şiirin ne olduğuna ya da olmadığına dair pek çok tartışma yapıla geldi. Bu konuya gireceğiz ama bir şiir tartısı üretip sunacak değiliz elbette. Yanlış değerlendirmelere muhatap olan bir konuyu açıklığa kavuşturabiliriz belki. Şiir üzerine düşünenlere, şairlere ve eleştirmenlere seslenmek isterim: Lise ve üniversitede öğretilen; “Duygu ve düşünceleri” diye başlayıp “ölçülü kafiyeli söz” diye biten manzume tanımını unutalım artık. Şiir düşünce aktarmaz, ölçü kafiye aktarım me’muru da değildir. Bize has usulle bir soru duyar gibiyim: Hiç mi? Cevap; hiç. Bu öncül olsun. (Fakat şairin düşünce dünyası alt katmanlardan sızar.)
Şiirin ne olduğuna geçmeden önce şu cümleleri kuralım. Günümüzde de geçerliliğini korumakta olan ve genel kabul gören bir yaklaşım olarak; Cemil Meriç, Hilmi Ziya Ülken başta olmak üzere, birçok düşünür ve şair; şiiri sadece duyum-sama alanında bir sanat eylemi olarak görmeye meyillidirler. (Güzel, 2018) Çünkü akıl ve duyu keskin hatlarla ayrıdır. Ziya Gökalp, buna paralel bir biçime, “Şuur devrinde şiir susar, şiir devrinde şuur seyirci kalır.” diyerek, şiirle şuuru ilham ve akıl bağlamında ayırır. (Tansel, 1952) Birinin mevcut olması, neredeyse, diğerinin mevcut olmamasına bağlıdır. Özellikle dönemsel bazda bakıldığında bu görülmektedir. Örnek banal olacak ama olsun: Kurtuluş savaşı yılları şuur yılları. Bakıp şiiri göremezsiniz. Manzume dönemidir.
Şiirin ne olduğuna geçelim ve şiire dair bazı genel geçer kabulleri zikredelim önce: Hayal gücü ve imgeye dayalı olmak, coşku ve heyecana dayanmak, imge, sezgi ve çağrışım unsurlarını içermek, kelimelerin birbiri ile uyumlu olması, etkili bir söyleyişe sahip olmak. Bu maddelere siz de ilave yapabilirsiniz. Ama en azından bunlar olmak zorunda. Genel geçer olmayan ama pek kimsenin itiraz da etmeyeceği şu ifadelere de bakınız: “Şiir bir kendini adamadır. Şiir avutmaz, kanatır. Şiir, dünyayı algılayışımıza müdahale eder. Şiir duyumsatırken düşündürür, hızı kendiliğindendir. Şiir, şiir olmayanın biçimlendirdiği bir oluştur.” (Altınkaya) Bunu net ifade etmesi için bir ustaya müracaat edelim: J. Cocteau: “Ne masayı anlatacağım diye masa kelimesini kullanacaksınız, ne kuşu anlatacağım diye kuş kelimesini, ne de aşkı anlatacağım diye aşk kelimesini.”
Bundan sonra ikinci/l konuya geçelim. Şiirde ölçü kullanımının kutsandığı metinlere rastlıyoruz. Biçim hassasiyetine elbet saygılıyız. Şiirin yalnız bu hassa olduğu fikrine de, şiirin bu hassa ile olabileceği fikrine de karşıyız. Ölçü; adından hareketle endamı-cismi-hacmi ile ilgili maddi bir değer. Oysa şiir, cismi ile değil oylumu ile şiirdir ve ölçülebilir değil, duyumsanabilir/alımlanabilir bir inceliktir. Bunu yoğunluk olarak, şiiriyet olarak alalım. O halde şiiriyet üzerine de birkaç cümle edelim. “Şâirâne olma durumu,şâirânelik: “İfâdelerinde bir şiiriyet var.” (Kubbealtı Lugati), “Şiir olma özelliği: “Mana, vezin değişti mi? Başka kelimeler mi kullandık? Hayır fakat şiiriyet uçuverdi." Nurullah Ataç (TDK) Peki şairanelik nedir? “Şaire yakışır bir biçimde, şair gibi davranma durumu, ozansılık:"Bu neşenin herhangi bir şairanelikle alakası yoktu." Yakup Kadri (TDK) Temel Büyük Türkçe Sözlük’te de aynı! (Doğan, 1994) Başka bir yerde; özellikle şiirde belirli sözcüklerin kullanıla kullanıla kalıplaşma, sözcüklerin duygusal ve çağırışımsal anlatımları yönünden tazeliklerini yitirmesi durumu. (edebiyatbilgileri.com) anlamı da verilmiş. Sözlüklerin ve sözlük çalışmalarının yetersizliği burada karşımıza çıkıyor. Ne şiiriyet ne şairanelik için ciddi ve yeterli tanım var. Bununla yetinmek zorunda değiliz elbette. Buyurun.
Duyumsamanın olduğu yerde akıla, aklın olduğu yerde duyguya yer olmaz şiir bahsinde. Şiiriyeti öne çıkaran müteharrik kuvvet duyudur çünkü. Aklın sınırlayıcılığından kurtulmak ve engellere takılmadan hissedilenle edebi eser / şiir oluşturulur. Aklı ilgilendiren kısım şurasıdır; ortaya çıkan metin üzerindeki işçilik.
Duyudan hareket ederek duyu ötesine doğru uzanan, bilinç yolculuğunun ve imgelemi kuran mecazî dilin, morfolojisi (yapıbilimsel tarafı), şairin entelekt (natıka-muhakeme) algısının içeriği ve sofistike durumu; şiirin imkanlarına dair okura-eleştirmene kapılar açar. Bu kapının uzamı; derin bilgiler, içsel kaos ve iç dünyasının gizemine ulaşmak demektir. Bu şart olmayıp sadece bir imkândır. Psikalist eleştiri gibi.
Şeyleştirme
Üstad Sezai Karakoç Edebiyat Yazıları I’ de şaire rol biçmektedir aslında. “Sanatçı nesneyle hesaplaşan adamdır.” (Karakoç, 1997). Bu rolün yanlış anlaşıldığı ve bazı önemli kavramların şair-sanatçı tarafından şeyleştirilme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu açıkça görülüyor.
Hece ölçüsünün şiirimizdeki en eski vezin olduğu, geçmişinin binlerce yıla baliğ olduğu açıktır. Bu anlamda, şiir toplamımızdaki yerinin saygınlığını korumak sanırım şiirle ünsiyeti olan herkesin borcudur. Son on yılda “yeni hece-modern hece” ifadeleri / iddiaları ortaya atıldı. Hatta tez çalışması yapıldı. (Aker, 2018) Bu iddialar bağlamında karşı çıkanlar, yetersiz bulanlar, kendini ya da bir başkasını yeni hecenin başat temsilcisi addedenler de oldu. Bunların önemi şiiriyet yanında neredeyse hiçbir şey! Eğer mesele hece ise hece; başka bir mesele varsa o mesele üzerine konuşulmalıdır. Heceden çıkılan yol başka meseleler için kapı olmamalıdır.
Arpın Çor Tigin’den Nadir Aşçı’ya kadar binlerce şair bu ölçüyle şiir yazmış, bunu seçmiştir. Buna saygı duymak gerekir. Bu anlamda burada kalması gereken bir durumdur bu. Bu konuyu eğip bükerek yeni hece gibi kavramlaştırma çalışmalarını gereksiz buluyorum. Bu duruma Divan Şiirinden bir örnek durum ekleyelim: Şu neviden bilgilerin edebiyatla ünsiyeti olan hemen herkeste bulunduğu vakıadır. “Şeyh Galip gelenekten intikal eden alışkanlıkların yönettiği bir şiir mekanizması yerine çok defa tesadüfi olmayarak seçtiği vezinleri, kafiyeleri iç sesleri girift mazmunları ve itinalı diliyle divan şiirinde son büyük hamleyi yapmıştır.” (Fikriyat, 2019) Bu durumda Şeyh Galip için kim “Yeni Aruz” şairi, diyebilir ki? Hatta böyle bir durumda Tanzimat şairlerinin hepsi için, A. Haşim, Y. Kemal ve Akif için de “Yeni Aruz” şairi, denmesi iktiza etmez miydi?
Esasen bu çalışmaların geçmiş yüzyıllarda yaşanan “parmak hesabına indirgenme” alışkanlığının bir uzantısı olması, kapitalist dünyaya sunulan bir harca-n-ma nesnesi olması bakımından acı verici. Bu dekadan söylemler hecenin şeyleştirilmesine doğru giden tehlikeli bir yolu işaretliyor.
Şey kelimesinin kelime anlamı “Madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb.nin yerine kullanılan, belirsiz anlamda bir söz”dür. (TDK) Ahlaki anlamda “var olan, var olduğunun bilincinde olup, etkin ve özgür olan kişinin karşısında yer alan bilinçsiz pasif ve araçlar alanına dâhil” varlıktır. (Cevizci, 1997) TDV İslam Ansiklopedisi ‘şey’ için şu tanımı yapıyor: “Var olan, var olması mümkün olan yahut zihinde tasavvur edilebilen varlık.” Kelimenin ıstılah anlamını ise şöyle açıklıyor: “Arap gramerinde yüklemin öznesini, mantıkta yüklemin konusunu oluşturacak bir kavram olarak da düşünülmüştür. Râgıb el-İsfahânî, şey için “bilinebilen ve hakkında haber verilebilen” şeklinde bir tanım yapar.” (Kutluer, 2010)
Şeyleşme; “Giddens’a göre, yapılaşma terminolojisinde nesnelleşme ile şeyleşme arasında fark vardır. Şeyleşmenin son bulması için insanların yapının kendi ürünleri olduğunun farkına varması ile mümkün olur. Yapı onların eylemlerinin nesnelleşmesidir ancak eylemlerin yabancı şeyi yani nesnesi değildir.” (Akpolat)
Şeyleştirme; yabancılaş-tır-ma aslında. Ünlü Macar düşünür Lukacs’ın popülerleştirdiği bu terim, insani ilişkilerin insan kontrolünün dışına çıkması şeklinde anlaşılmaktadır. Bu terimin “kapitalist toplumlarda ortaya çıktığını söyleyerek yabancılaşmayla birlikte kullanan Lukacs; bununla insani olan her şeyin, insani değerini yitirerek, maddeleşmesini anlatmak istemiştir.” (Cevizci, 1997) Oysa sanat eseri; “Fizikten bir kurtuluş, fizikötesine bir çıkış noktası ararken, ileri atılan bir köprü ucudur.” (Karakoç, 1997)
Ve Nadir Aşçı Şiiri
Bir metin şiirse şiirdir, değilse değildir. Esas olan bunun söylenmesidir. Yukarıda anlatılanlar meseleyi açıklığa kavuşturamamışsa eğer, şiiri mikyas alıp kıyas yapmamız gerekecek.
Şair de her şeyden evvel insandır. Diğer insanlarla birlikte toplumu oluşturan bir ferttir.
Dolayısıyla toplum duyargalarının biçimlendirilme süreçlerinde, kendi tabiatlarının; algı, bilgi ve görgülerinin etkisi vardır. Toplumsal yapıdaki dönüşümlerin, bu dönüşümler yaşanırken oluşan gel-gitlerin şairi de etkileyen bir yanı vardır. Şair bütün bu oluşları harmanlayarak; şiirsel bir “birikim” ortaya çıkarır. Bu şairlerin “şuuru” ve “şiarı”dır. Nadir Aşçı şiirine bakıldığında karşınıza çıkacak merkez “insan’dır. Dolayısıyla insana has tutum ve tavırları alımlarsınız şiirinden. Hayat insanın etrafında şekillenir. “İnsanı merkeze alan ve bu merkezin etrafına yerleşen/yerleştirilen imgeler de şiirin konusuna müdahil edilmiş: Ev, yalnızlık, baba, çocuk gibi.” (Akbulut, 2014) İnsan demişken şu mısraları alıntılayalım: “kederi, bir su kıyısına bırakan rüzgar! / söndü, elden ele dolaştırdığın meşale” (Aşçı, 2020) Rüzgar mı insan yoksa insan mı rüzgar?
Ölümle Paslanmış, Nadir Aşçı’nın üçüncü şiir kitabı. 2020 Ocak Ayında Çıra Yayınlarından çıktı. 35 şiirden mürekkep. Kitabın kapağı karanlık ve aydınlık olarak (sanırım) ikiye bölünmüş. Aydınlık zemine altı adet çivi çakılı. Bu çivilerin gölgeleri de karışmış durumda. Anladığımız kadarıyla ülkemizin tek parti dönemini ve çakılı zihniyetini sembolize ediyor.
Kullanılan imgeler; Allah, gül, Türkiye, anne, coğrafya, dünya, acı, ok, derviş, uyku, yaz vb. İnsanın gel-gitlerini ve hassasiyetlerini, özetle sosyali kuşatan bir bakış açısı. Sosyal hayatın kişiye yüklediği görev ve sorumluluklarla bir hem o toplum için, hem de dünyanın her yerinde ezilen, mağdur olan insanlar için bir incelik. Şiiriyetini kuşanmış olmanın getirisi.
Kelimeler bir hüsnü hat ya da kaligrafi mantığı ile ustaca istif edilmiş.
“Soğuyor hatırı, hatırımdan çıkan şeyin / bilseydim böyle olacak, hiç bilmezdim inan” (Tanrı Misafiri), “Şuradan geçtim, henüz bitmemiş kaç şûradan.” (Merdiven Boşluğu), “Kırk yerinden kırılan gönle kırk bir maşallah”, “sırı dökülen ayna, sırrı dökülen kul” (Kuyu)
Tezat sanatını çok rahat ve ustaca kullanıyor: “ateşe değse yüzüm, mücrim gibi üşüyor / nasıl temize çıksın bir şey, kir pas içinden” (Hece Düşmesi), “kader yüksek bir şey, keder ise alçak değil”, “ardı bahçe yola düşenin önü uçurum” (Yüksek Kader).
Sosyal hayata seyirci değil yalnız. Avangart bir kasılma yok. İçinde, yaşıyor ve diğer insanlara tercüman olup eleştiriyor, gönderme yüklü mısralarla: “sahi ilk taşı kim atmıştı hangi kuyuya / bilmiyorum yoktan seçmeli bir imtihan bu” (Mümkün Mertebe), “sevgili sevgilim! Nasıl fır dönüyor dünya / göz önünde duran günlerin ardında bile” (Yürüme Mesafesi)
Toplumsal hayatın önemli bir yanı olan spor çeşitlerine dair de motifler var. “ikinci sarıdan kırmızı” (Eski Yara), “o değil, buydu esasında tanrının eli (Sporx)”(Cevap Hakkı), “Uzak ara önde bitirilen bir koşudan”(Kırk Kapı). Şerefli İkincilikler, 2019 Yağlı Güreş Baş Pehlivanı Ali Gürbüz’e ithaf ettiği “Oğul” adlı şiir.
Şiirlerinde inançlarımızla güçlü bağları var Nadir Aşçı şiirinin.
“Bize hurma ağacından miras kalan hüzün” (Kuyu) mısraı şu hadisi hatıra getiriyor: “Bana bir ağaç söyleyin ki o ağaç Müslüman’a benzer, Rabbinin izniyle her zaman meyve verir ve yaprakları da hiçbir zaman dökülmez.” (DİB) Belki de ucu yanan Acve hurmasıdır bahsettiği şairin. Yine Kuyu şiirinde “müşrikler put sunar efendisine, müminse gül / yüzüm adak olsun”. Bu meyanda, tilavet, arifler kelamı, mutmain kişi, Musa’nın asası, mescid, Allah baki, motifleri önemli.
İyi mısralar var kitapta bolca: “Tanrım! Beni misafir etseydin bir gönüle”(Tanrı Misafiri), “hangi heceye yüklesem kalbimi, düşüyor.” (Hece düşmesi), “yarasından tanırlar bir insanı, biliriz” (Şerefli İkincilikler). Ayrıca “Dünyevi Hastalıklar”,“Nefesli Çalgılar” ve “Doku Uyuşmazlığı” şiirlerini çok sevdim.
Son olarak yeni hece, modern hece söylemlerine karşı bir cevap olmak üzere şairin hoşgörüsüne sığınarak bir şiirini hece ölçüsü olmaktan çıkaracağım. Eğer şiiriyette bir eksilme olursa; yeni hece, modern hece söylemlerinin sahiplerine hak vereceğim. Uzak ara önde bitirilen bir koşudan- mısradaki bir sıfatını çıkaralım. Geriye hep nedamet kalıyor, kalsa bile- hep kelimesini çıkaralım gülden nazik, sözden kavi, pek muteber şundan- pek ve şundan kelimelerini çıkarabiliriz kırk kapının önünde asil duran besmele-? (Kırk Kapı)
Şiirimiz şu hale geldi:Uzak ara önde bitirilen koşudan / Geriye nedamet kalıyor, kalsa bile /Gülden nazik, sözden kavi, muteber / Kırk kapının önünde asil duran besmele
Bu haliyle şiiriyette eksilme olduğunu kim söyleyebilir? Hatta şiirin iç ahengi, müziği bile bozulmadı. Anlamı hiç eksilmedi. Şiirin yapı ve iç unsurları tastamam duruyor. Söylemek istediğim şu: Hece, yeni hece-modern hece… Olsun ya da olmasın, şiiriyet karşısında yok hükmündedir. Şiirin dış unsurlarından biri olmaklık şiir olmaklığı sağlayan ana unsur değil. Nadir Aşçı şiiri hece ile yazılmış ama varoluşu heceye muhtaç değil.
Kaynakça
Akbulut, H. E. (2014, 10 22). https://www.dunyabizim.com/kitap/sairin-yan-yana-dizdigi-sifa-degil-de-nedir-h18358.html. https://www.dunyabizim.com/: https://www.dunyabizim.com/kitap/sairin-yan-yana-dizdigi-sifa-degil-de-nedir-h18358.html adresinden alınmıştır
Aker, A. (2018). http://acikerisimarsiv.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/123456789/14258/501128.pdf?sequence=1&isAllowed=y. http://acikerisimarsiv.selcuk.edu.tr:: http://acikerisimarsiv.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/123456789/14258/501128.pdf?sequence=1&isAllowed=y adresinden alınmıştır
Akpolat, Y. (tarih yok). https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/32054. 8 23, 2020 tarihinde https://dergipark.org.tr/: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/32054 adresinden alındı
Altınkaya, N. (tarih yok). https://karayaziedebiyat.wordpress.com/2013/10/24/neden-siir-yaziyoruz/. 8 23, 2020 tarihinde https://karayaziedebiyat.wordpress.com/: https://karayaziedebiyat.wordpress.com/2013/10/24/neden-siir-yaziyoruz/ adresinden alındı
Aşçı, N. (2020). Ölümle Paslanmış. İstanbul: Çıra.
Cevizci, A. (1997). Felsefe Sözlüğü. Ankara: Ekin.
DİB. (tarih yok). https://hadislerleislam.diyanet.gov.tr/sayfa.php?CILT=1&SAYFA=613. 8 24, 2020 tarihinde https://hadislerleislam.diyanet.gov.tr/: https://hadislerleislam.diyanet.gov.tr/sayfa.php?CILT=1&SAYFA=613 adresinden alındı
Doğan, D. M. (1994). Temel Büyük Türkçe Sözlük. İstanbul: Bahar.
edebiyatbilgileri.com. (tarih yok). http://www.edebiyatbilgileri.com/10/edebiyat-terimleri-sozlugu. 8 23, 2020 tarihinde http://www.edebiyatbilgileri.com/10/edebiyat-terimleri-sozlugu: http://www.edebiyatbilgileri.com/10/edebiyat-terimleri-sozlugu adresinden alındı
fikriyat. (2019, 4 30). https://www.fikriyat.com/edebiyat/2019/04/30/seyh-galib-ve-nabiye-inat-ugruna-yazdigi-husn-u-ask. 8 24, 2020 tarihinde https://www.fikriyat.com/edebiyat/: https://www.fikriyat.com/edebiyat/2019/04/30/seyh-galib-ve-nabiye-inat-ugruna-yazdigi-husn-u-ask adresinden alındı
Güzel, E. (2018). https://www.academia.edu/37517703/%C5%9Eiir_%C3%9Czerine_D%C3%BC%C5%9F%C3%BCnceleri_ve_Dikkatleri_Ba%C4%9Flam%C4%B1nda_Mukayeseli_Bir_Wilhelm_Dilthey_ve_Cemil_Meri%C3%A7_Okumas%C4%B1_A_Comparative_Reading_on_Wilhelm_Dilthey_and_Cemil_Meri%C3%A7_in_the_Con. 2020 tarihinde https://www.academia.edu/: https://www.academia.edu/37517703/%C5%9Eiir_%C3%9Czerine_D%C3%BC%C5%9F%C3%BCnceleri_ve_Dikkatleri_Ba%C4%9Flam%C4%B1nda_Mukayeseli_Bir_Wilhelm_Dilthey_ve_Cemil_Meri%C3%A7_Okumas%C4%B1_A_Comparative_Reading_on_Wilhelm_Dilthey_and_Cemil_Meri%C3%A7_in_the_Con adresinden alındı
Karakoç, S. (1997). Edebiyat Yazıları I. İstanbul: Diriliş.
KubbealtıLugati. (tarih yok). http://lugatim.com/s/%C5%9Fiiriyet. 8 23, 2020 tarihinde http://lugatim.com/s/%C5%9Fiiriyet: http://lugatim.com/s/%C5%9Fiiriyet adresinden alındı
Kutluer, İ. (2010). Şey (Cilt 39). İstanbul: TDV.
Meriç, C. (1997). Bu Ülke. İstanbul: İletişim.
Sporx. (tarih yok). https://www.sporx.com/dunya-kupasi-tarihi-1986-unutulmaz-o-an-tanrinin-eli-SXHBQ712123SXQ. 8 24, 2020 tarihinde https://www.sporx.com/: https://www.sporx.com/dunya-kupasi-tarihi-1986-unutulmaz-o-an-tanrinin-eli-SXHBQ712123SXQ adresinden alındı
Tansel, F. A. (1952). Ziya Gökalp Külliyatı Şiirler ve Türk Masalları. Ankara: TTk.
TDK. (tarih yok). https://sozluk.gov.tr/. 8 23, 2020 tarihinde https://sozluk.gov.tr/: https://sozluk.gov.tr/ adresinden alındı
Yazar: Ethem ERDOĞAN - Yayın Tarihi: 31.08.2020 09:00 - Güncelleme Tarihi: 26.08.2020 14:24