Delaletten Kurtuluş

Kitabın adını delaletten kurtuluş olarak çevirebiliriz. Gazali'nin kendi ifadesi ile bir dönem delalete düğmesi ve sonraki süreçte bu delaletten nasıl kurtulduğu anlattığı bir eserdir. İslam düşünce dünyasında önemli bir yeri olan Gazali'nin bilgi disiplinin oluşma sürecini Gazali'nin kendi kaleminden okuyoruz.
"Hatadan emin olmak için, ilim öyle kuvvetli olmalıdır ki, birisi bu ilmin batıl olduğunu iddia etse, davasının doğruluğunu ispat için taşı altın, değneği yılan hâline getirse, bu durum o ilme sahip olan kimseyi asla şüpheye düşürmez. Ben on sayısının üç sayısından büyük olduğunu bildiğim hâlde, birisi üç sayısı on sayısından büyüktür. Bu sözüme inanman için, değneği yılan hâline getireceğim dese, bunu yapsa, ben de görsem, bu sebeple bilgimde bir şüphe meydana gelmez. Ancak o kimsenin bu işi nasıl yaptığına şaşarım. Daha sonra anladım ki, bu şekilde kesin olarak bilmediğim ilme güvenilmez. Şek ve şüphe bulunan ilim, kesin ilim (ilmi yakin) değildir."(Gazali)
Felsefe alanında da Aristo'ya ve onun devamı olan İbn-i Sina ile Farabi'ye çatmış hatta tekfir etmiş, yanlış taraflarını apaçık ortaya çıkarmıştır. Gazali felsefe ve kelamdan başka tasavvuf alanında da büyük ilerlemeler kaydetmiştir ve tasavvuf yolunda karar kılmıştır.. Gazali'ye göre sadece akıl ve zahir bilgi insanı kurtuluş ve saadete götürmez. Gerçek bilginin kaynağı İlahi lütuftur.
"İşte şimdi filozofların ilimlerinin hikayesini dinle: Onları birkaç sınıf, ilimlerini de birkaç kısım hâlinde gördüm. Onlara, çokluklarına ve eskileri ile yenileri arasında doğruya yakınlık ve uzaklık farkına rağmen, küfür ve ilhâd damgasını vurmak lazımdır. Filozoflar fırkalarının çokluğuna ve çeşitliliğine rağmen, Dehriyyun, Tabiiyyun ve İlahiyyun olmak üzere üç kısma ayrılırlar. Dehriyyun sınıfı eski filozoflardan bir zümredir. Yaratıcının varlığını inkâr ederler, bunlar zındıktır. Tabiiyyun; bunlar da ahiretin mevcudiyetini kabul etmediler. Cenneti Cehennemi, kıyameti ve hesabı inkâr ettiler. Bunlar da zındıktır. Üçüncü sınıf olan İlahiyyun, daha sonra gelen filozoflardır. Bunlar ilk iki sınıfı red etmişlerse de kendilerini bid'at ve küfürden kurtaramamışlardır." Üçüncü kısımdan olan bu filozoflar, kendilerinden önce gelenlerin yanlışlarını açık seçik göstermek ve bir yaratıcının olduğunu söylemekle beraber Peygamberlere inanmadıkları için küfürde kalmışlardır. Çünkü küfürden kurtulmak için Peygamberlere ve onların bildirdiklerine inanmak da şarttır."
İmam-ı Gazali resmi mezhep olan Sünniliğin iktidar tarafından verilmiş biçimine teokratik gerekçeler üretmek, iktidara muhalif felsefecilerin görüşlerini çürütmek ve böylece "itikada felsefe karıştırılmaz" şeklindeki resmi bahane ile muhaliflerin sesini kısabilmek için yaptığı bu çalışması neticesinde kendisine de filozof unvanını layık görenler olmuştur. Gazali'nin şiddetle karşı durduğu muhalif düsturlar, aklı temel almışlardır. Onlara göre, Allah'ın kullarına bahşettiği en büyük nimet akıldır ve bu nimetten yararlanmayan bir kul en büyük günahkardır. Akıl yürütmek faaliyeti ise felsefeyi beraberinde getirir. Gazali yandaşları ise aklı neredeyse tümden reddetmiş, iktidarın vazgeçilmez dayanağı olan hakim islam anlayışının, kendisine yönelecek muhalefeti ve sorgulamayı engellemek maksadı ile "düşünmeyen kul" yaratma hedefine uygun hareket etmişler ve buna uygun olarak müslümanlığı kendi anlayışlarına indirgemişlerdir.
Hakikati bulmak için dört sınıftan birine mensup olmak konusunda iddialı ve ucu kapalı bir görüşe sahiptir Gazali. Bu sınıflar; Kelamcılar,;Felsefeciler, Batıniler ve Sufiler. Bu sınıflandırmada Kelamcılar başlığı diğer üç başlıktan ayrı düşmektedir. Kelamcılar zahir ve delil yönü olan tek sınıf olarak bu yönü ile diğer sınıflardan ayrılıyor. Hakikati bulmak konusunda taklit konusuna da değinen Gazali, taklidin taklitçi taklitçi olduğunun farkına vardığı an biteceğini ifade ediyor. Gazali hakikati bulmak konusunda bu sınıflandırmayı yaptıktan sonra kelamdan başlamak üzere dört alanda da derinlemesine vakıf oluyor. Bu durum hayatının son dönemlerine kadar tekabül ediyor. Munkız kitabı bu anlamda da önemli ve değerli bir eserdir. Gazali'nin son dönem eserlerindendir. Kendi fikri ve düşünsel gelişimi ile ilgili ayrıntılara yer verdiğinden ayrıca önemlidir. Kelam ilminde derinleşen Gazali, bu yol ile hakikati gerçek manada bulamadığını ifade ediyor. Dahası bunun kendisi ile ilgili olduğunu ifade ediyor. İlaç örneği üzerinden bir yerde kelam ilmi ile uğraşanları diğer ilimler ile uğraşanlardan ayrı tutuyor. Bazı ilaçların kimisi için şifa kimisi için zehir hükmünde olduğunu beyan ederek bu konudaki görüşünü beyan ediyor.
Felsefe ile uğraşmaya başladığında bu alanın ne kadar tehlikeli olduğunu gördüğünü ifade ediyor. Belki de Munkız kitabında en fazla dikkat çeken kısımlardan biri de Farabi ve İbnu Sina'yı tekfir ettiği alandır. Şu cümleler ile Gazali'nin bu konudaki görüşlerini öğreniyoruz: "Aristo, Eşâtûnun, Sokratın ve daha önce yaşamış olan ilâhiyyûn felsefecilerinin görüşlerini şiddetle red etti. Onların hepsinden uzaklaşıp, ayrı bir yol tuttu. Buna rağmen, onların küfür ve bidat olan bazı fikirlerini kabul etti. Kendini bu çeşit düşüncelerden kurtaramadı. Bu sebeple hem bunları, hem İbni Sina, Farabi ve başkaları gibi, onlara uyan kimseleri tekfir etmek vacip oldu."
Mutezile ve Şia'nın görüşlerine reddiye mahiyetinde ele aldığı bölümlere bakıldığında itirazlarını esas üzerinden yapmaktadır. Bu eleştirileri felsefe ve akıl alanında güçlü delilleri ile ortaya koyuyor. İmam Ahmed'in, Haris El Muhasibi'nin bir mutezile alimine yazdığı reddiyenin gereksiz olduğu ile ilgili görüşünü verdikten sonra kendisinin neden reddiye yazdığını izah ediyor. "Ahmed bin Hanbel (r) Haris-i Muhasibiye (r) mutezile mezhebine cevap vermek için yazdığı bir eser sebebiyle iyi yapmadığını söylemişti. Haris-i Muhasibi şöyle demişti: "Bidati red etmek farzdır." Ahmed bin Hanbel (r) "Evet öyledir. Fakat sen önce şüpheleri anlattın, sonra bunlara cevap verdin. Okuyanların zihni, şüphelere takılıp, verdiğin cevaba iltifat etmemesi veya verdiğin cevapları tam manasıyla anlayamamaları mümkündür, dedi. Ahmed bin Hanbel'in söylediği doğrudur. Ancak bahsedilen şüphe yayılmamışsa ve meşhur olmamışsa böyledir. Fakat şüphe yayılmışsa, ona cevap vermek mutlaka lâzımdır. Cevap vermek içinde önce şüpheyi anlatmak gerekir. Evet, onların önem vermedikleri şüphelere fazla önem vermemelidir. Ben de öyle yaptım."
Gazali; kelam, felsefe ve batın ehlinin kitaplarını okuduktan sonra bunların hakikati öğrenmede yeterli olmadığına kanaat getirir. Bu süreçten sonra tasavvuf ehlinin büyüklerinin eserlerine yönelir. Derinlemesine bir tasavvuf bilgisine sahip olduktan sonra sadece bilgi ile amacına ulaşamayacağını düşünür. Bir de hal ehli olması gerektiğine kanaat getirir. Altı ay kadar bir süre kendisini toplumdan soyutlayarak riyazat hayatı yaşar. Daha sonrasında tekrar ilmi çalışmalarına ve ders vermeye devam eder.
Gazali genel olarak ele alınırken kelam, felsefe ve tasavvufa olan ilgisi ile bilinir. Fakat eserde gördüğümüz kadarı ile farklı alanlar ile de ilgisi olmuştur. İlk dönemlerde Septik olduğunu sonralarda Sofist olduğunu ardından Kelam ilmi ile ilgilendiği ve bu süreçte Batıniler ile ilgilendiği, ardından felsefe alanında derinleştiğini, ardından yaklaşık 10 sene zahid hayatı yaşadığı ardından toplum içine girmiştir. Tasavvuf durağında kendisini sabitlerken birçok övgü ve izahtan sonra Tasavvuf ehlinin bir kısmında olan sorunlara değinerek çözümler üretmiştir. Nihayetinde Gazali için filozof yakıştırması uygun değildir. Tasavvuf ehli üzerinde daha şık duruyor. Kendi kaleminden dökülenler bunu gösteriyor
Munkız kitabı Gazali'nin akli ve kalbi gelişimini anlatan bir içsel hesaplaşmadır. Kelam, felsefe, tasavvuf ve Batıni ilimleri derinlemesine ele alıp inceledikten sonra dini konuları sıfırdan tekrar ele alıp bir disiplin halinde eserleri ile ortaya koymaya çalışmıştır. Bu çalışmaları ömrünün son anına kadar devam etmiştir. İfsad ve bozulmanın ana sebebinin Kur'an'dan ve ilk dönem İslam anlayışından uzaklaşmak olduğunu ifade ediyor Gazali. İhya ve inşanın ancak vahiy ve sahih sünnet ile olacağına cümle aralarında vurgular var.
Munkız'ın Gazali'nin iç muhasebesi olduğunu şu cümlelerden anlıyoruz: "Safsata yoluna kapılmıştım. Fakat bundan kimseye bahsetmiyordum. Nihayet Allah Teala, beni bu hâlden kurtardı. Eski hâlime döndüm. Zaruriyyatın, yani delile muhtaç olmayan açık bilgilerin güvenilirliğine emin oldum. Bu hâle, deliller vasıtasıyla ulaşmadım. Bu, Allah Tealalın kalbime ihsan ettiği bir nur ile oldu. Bu nur, pek çok ilmin kaynağıdır. Hakikate ulaşmanın sadece deliller ile olduğunu zan edenler, Allah Tealanın geniş rahmetini daraltmış olurlar. Âyet-i kerimede mealen buyuruldu ki: (Allah, kimi hidayete erdirmek dilerse, onun göğsünü islama açar, gönlüne genişlik verir...) (Enam suresi 25).
Kitabın MEB baskısı ile orijinal metin çevirisidir. Bunun dışında Kayıhan yayınları tarafından şerhli şekilde basılmıştır.
El Munkızu Minedelal
İmam Gazali
MEB
Not: fotoğraf sadece temsilidir. Gazzali'yi yansıttığı iddia edilmiyor.
Yazar: Ferhat ÖZBADEM - Yayın Tarihi: 06.01.2013 08:10 - Güncelleme Tarihi: 19.11.2021 07:39