Dilencileriyle Yaşayan Şehir
“Uzanan el, vermeyi bilmeyen ve başkasının cebine giden elden daha çok utandırmaz.”
Kim Mehmeti’nin kaleminden çıkan Üsküp Dilencileri isimli kitabın hareket noktası belki de bu cümlesidir. Ardından gelecek anlatıların aralarına serpiştirilmiş benzer cümleler de bu tespiti desteklemektedir. “İsteyen el olmasaydı veren el en ile övünürdü?” ve “Uzatılan el onur kırıcıdır, veren el ise Allah tarafından övülür.” gibi.
Gizli cemiyetler hep varlıklılar, aristokratlar, bürokratlar arasında olacak değil ya bu defa dilencilerin bir cemiyeti var. Hem de sadece Üsküp’te değil, geniş bir coğrafyada. Dünyanın her yerinde üyesi olan bu cemiyette hiyerarşi silsilesi işletiliyor, gelenekler, ananeler ve kurallar çerçevesinde hareket ediliyor. Yani kısaca denilebilir ki; eserde Dan Brown’vari bir yapı var.
Cemiyet mensubu Üsküp dilencilerinin yaşantılarını, gizemlerini ve ilgi uyandıran geleneklerini konu alan kitap üzerinden anlatılan ise; Balkanlar’da yaşananlardır.
Devlet Zamanıydı…
Balkanlar'ın bir dönemine ışık tutulurken, eskilere gidilerek bilgiler verilse de yoğunluklu olarak Osmanlı'nın Makedonya'dan çekildiği tarihler arka planda bulunmaktadır. Yani Balkan yaşlılarının “devlet zamanıydı” diye andıkları Osmanlı dönemi. İlk sayfa 1990 yılına tarihlense de ardından Tito ve Enver Hoca dönemlerinin olayları aktarılmıştır. Sonrasında ise Soğuk Savaş ve yenidünya düzeninin hemen öncesinde Tito’nun ölümü ile oryaya çıkan bir sürü sorunla karşı karşıya kalan halk.
Her ne kadar Balkanların siyasi ve toplumsal süreçleri anlatılsa da, yazarın tecrübesi ve bilgisi Balkanlar ile sınırlı değil. Geniş bir coğrafyadan bahsetmekte. Örneğin Üsküp dilencilerinin coğrafi sınırlarını 31. sayfada şu şekilde belirtmiştir yazar: “Üsküp dilenci halkası güneyde Selanik ile Prag’a bağlanıp, doğuda Varna’ya değin uzanıyordu. Ardından İyon ve Adriyatik Denizi kıyıları boyunca gidip bugünkü Budva’ya kadar ulaşıyordu. Bu halka kuzeyde Podgoricia, Yeni Pazar ne Niş’e kadardı.”
Cemiyetin Gizemi…
Dilenciler, genellikle, toplumun hor görülen kesimidir. Ancak bu kitapta farklı bir misyonları var. Dilencilerin insanlar arasında neler olup bittiğini en güvenilir şekilde bildiren, hükümdarın habercileri olduğuna inanılmaktadır. Ya da bu durumun tam tersi olan, olacak kötü şeyler hakkında halka önceden bilgi verdiklerine. Kitabın temeli bu inanışa dayanıyor. Kurgu ise; bir dilenci kardeşliği düzeniyle Üsküp ve çevresinde yüzyıllar boyunca gerçekleşen gerçek olaylar üzerinedir. Gizemli cemiyet yüzyıllardan sonra ilk kez öndersiz kalma tehlikesiyle yüz yüze geliyor. Olaylar kurgusu bu şekilde resmedilmişken az sayıda karakter var kitapta. Dulla, Süla, Fazile, Samimiye, Fatka başlıca karakterlerdir.
Zaman, Mekân ve Şehirler Üzerine…
Zaman ve mekân önemlidir Mehmeti’nin kitaplarında. Olaylar ve onların yaşandığı yerler somuttur. İsimlerini ve özelliklerini ayrıntısıyla verir. Zaman için de aynı şey geçerlidir.
Hem “Kuyu” isimli kitabında hem de “Üsküp Dilencileri” kitabında günler, haftalar, yıllar, yüzyıllar olaylarla ve mekânlarla birbirine bağlıdır. Mesela Kuyu kitabının ana mekânı Üsküp yakınlarında olduğu tarif edilen Suka Köyü’dür. Suka Köyü ve köydeki gelincikler bu kitapta da sıkça yer bulmuş kendisine. Karakterlerle olmasa da mekânlarla kitapları arasında geçiş yapmaktadır yazar.
Serava Nehri, Radika Nehri, Yukarı Reka ve tabii ki Vardar Nehri… Mehmeti’nin kitaplarının vazgeçilmezi nehirler ve üzerindeki köprüler… Bu kitapta Taş Köprü ve Galata Köprüsü sıkça yer almış. Ağırlıklı olarak Müslümanların yaşadığı Serava, Gazi ve Çayır gibi Üsküp mahalleleri de.
Şehirlerin varlığı üzerine yazdığı şu satırları tekrar ederek kaç defa okuduğumu ve üzerine düşündüğümü ben bile sayamadım: “İnsanlar ölülerini bile yanlarında götürmeyi başarırsa şehirler ölür! Çünkü şehirler canlılar tarafından korunduğu kadar, hatta daha fazla uzağa gidemeyecek olan, yattıkları mezardaki ölüler tarafından da korunuyor, bu yüzden şehirler; mezarlar hala görünebilir olduğu sürece var olurlar.”
Hatta dilenciler lideri öldüğünde kefen olarak İstanbul Boğazı üzerinde uçan martıların tüyleri örtülmesini vasiyet etmiştir. Şehirlere ait ikonik nesne ve olgular ayrıntısıyla daima yer bulmakta yazarın kaleminde.
Sona Doğru…
Kim Mehmeti’nin Türkçeye çevrilen ilk eseridir “Üsküp Dilencileri”. Ve bir röportajında Türk ve Arnavut halkı için şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Nihayetinde, Arnavutların çoğu, Osmanlıların getirdiği İslam dinini kucakladılar. Ölünce bedenimize sarılan kefen ve erkek çocuğunu sünnet ettirme yükümlülüğü, bizi birbirimize bağlamaktadır… Benim kimliğimin bir parçası da İslam dininin mensubu oluşumdur. Batı’nın kültürel değerlerinin korunmasının, ancak doğudan aldığımız her şeyi dışlayarak gerçekleşeceğini düşünenleri anlamıyorum.” Bu yaklaşımla ana karakterleri öyle ustalıkla işlemiştir ki
Kitapta anlatılan görünmez, güçlü ve metaforik cemiyetin mensupları dilencilerin, ait oldukları böyle bir cemiyet var mı bilinmez. Ancak onlar gerçek hayatta daima vardı, var olmaya devam etmektedir. Köşe başlarında, cadde üstlerinde, çarşıda, pazarda… Düşünüyorum da, aslında bir anlamda hepimiz birer dilenciyiz. Kendi yöntemlerimiz ile dileniyoruz. Mesela; sosyal medyada paylaşım yaptıktan sonra beğeni almayı beklemek de dilenciliğin bir türü olarak tanımlanamaz mı? Veya “Bir dilenciyim, senden aşkı dilenen…” diyen şarkıdaki söz dinlemeyen deli gönlün sahibi dilenci midir?
Yazıma aslında tam burada nokta koyacaktım ancak nedendir bilmem kitaptan şu cümle ile bitirmek istedim: “Anılar kuyusunu sonsuza dek kapatacak olan şeyin ölüm olduğunu da biliyordu.”
Not 1:Mehmeti’ye ait Türkçe ’ye çevrilen “Kuyu” ve “Üsküp Dilencileri” kitaplarını Ece Dillioğlu tercüme etmiş. “Tercüme” kelimesinden daha büyük bir iş çıkartılmış bana göre. Zor ve uzun cümleler öyle bir çevirmiş ki hayrette kalıyorsunuz. Çok başarılı.
Not 2:Yazara ait bilgiler kitabın önsözünden ve aşağıda detayları verilen iki röportajından derlenmiştir.
*https://www.cins.com.tr/genel/kim-mehmeti-hayat-tadina-varilamadan-gecmis-olandir/ 7 Haziran 2019 tarihli röportaj
*https://www.yenisafak.com/hayat/balkanlardan-gelen-sicak-edebiyat-dalgasi-3383357 11 Temmuz 2018 tarihli röportaj
Üsküp Dilencileri
Kim MEHMETİ
Ketebe Yayınları
184 sayfa
Yazar: Necla DURSUN - Yayın Tarihi: 21.05.2020 09:00 - Güncelleme Tarihi: 20.05.2020 15:28
Necla hanım yazınıza denk geldim. Kaleminize sağlık. Ayrıca değerli yorumunuza teşekkür ederim. Sevgilerimle.