Dilhane Dergisi 50. Sayısıyla Okuyucularıyla Buluşuyor

Merhabalar…
50. sayımızla karşınızdayız. Bu sayımızda 'vefa' dedik Dilhâne'mizde… Vefa deyince de elbette aklımıza bozacısı, yokuşu, çıkmazı, sokağı değil; Hz. Peygamber ve Hz. Peygamber'in eşsiz vefası gelir. Hz. Peygamber'in vefası dediğimiz zaman bir dergi değil, ansiklopediler hazırlasak yine de kifayet etmez.
Görülen iyilikleri unutmama, iyilikte bulunanlara misliyle veya daha güzeliyle karşılık vermeye devam etmeye vefa denir ve vefa kalbî kıvamın zirvesidir. Zirvenin yüzeyinde ise samimiyet, sadâkat ve tevazû' gibi hususiyetler bulunur.
Vefa dediğimizde akla ilk gelen isim Hz. Peygamber (s.a.v) demiştik. O (s.a.v), dergimizin kapağına yazarak şereflendiğimiz gibi vefanın ve dahi vefalıların sultanıdır… Kâinatta O'ndan daha vefalısı yaşamamıştır. Zira vefa, evvelen peygamberlerin –ki en büyüğü Hz. Rasûl-i Kibriya (s.a.v)-, sonra ashab-ı kiramı, tâbiîni içine katarak tüm velilerin mesleğidir ve fazilet sahibi insanlar için kemalât ziyalarının en yüce şavkıdır. Vefa, hayatları tezyin eden ulvî bir vasıftır. Bazı müfessirler İslâm'ı; Allah'a teslimiyet ve vefa olarak adlandırmışlardır aynı zamanda... Evet; vefa, insanı 'kâmil insan' yapan en önemli özelliklerdendir. Vefa ile ahit (ahd)-yemin çoğu kez bağdaştırılarak 'ahde vefa' olarak bilinmiştir. Meseleye kulluk vazifelerimizi yerine getirme çehresinden bakarsak hakikaten Hz. Allah'ın 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim' sorusuna karşılık verdiğimiz 'belâ/evet, Sen bizim Rabbimizsin' bir ahittir ve bu ahde vefamızı kulluğumuzla ömrümüzce yerine getirme gayretinde oluruz. Vefanın en yücesi Hz. Allah'adır ve Hz. Allah'a duyulan vefanın cüzleridir, tüm kâinattaki vefa hissiyatı.
Anne-babaya vefa mesela… Ömrümüzce sırtımızda taşısak yine de ödeyemeyeceğimiz borcumuz… Seven, sevdiğine bir ömür vefa gösterir. Ölse de 'öldü' diyerek vefadan geri durmaz. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) ve ashab-ı güzin, Hudeybiye umresi için Mekke'ye giderken çok küçükken ebediyete uğurladığı annesi Hz. Amine'nin kabrini ziyaret etmek için Ebvâ'ya uğramışlardı. Rasûlullah (s.a.v), Cenâb-ı Hakk'ın müsaadesiyle mübarek anneciğinin kabrini ziyaret etti. Ziyaret esnasında kabrini nurdan elleriyle düzeltti ve teessüründen ağladı. O'nun ağladığını gören Müslümanlar da ağladılar. Daha sonra niçin böyle yaptığını soranlara Sevgili Peygamberimiz şu müthiş cevabı verdi: "Annemin bana olan şefkat ve merhametini hatırladım da onun için ağladım.". İşte müthiş bir vefa örneği…
Sadece insana değil, belirli bir süre kullanılan eşyaya da vefa duyulur. İncelik bunu gerektirir ve biz Müslümanlar 'ince insanlarız' Tuttuğumuz kaleme, uzun zaman bindiğimiz araca, kullandığımız telefona, günlerce elimizden düşürmediğimiz kitaba dahi vefa hissiyle bağlıyızdır.
Ez-cümle:
Kişioğlunu vefalı kılan sevgidir. Seven sevdiğine vefakârlık eyler. Hatta vefakârlığı az bulur nice fedakârlık yapar. Kendinden vazgeçer sevdiği için… Onu da yeterli görmez, o sevgilinin gönüllü cefakârı da olur. Sevgi ve vefa, taş gibi insanları ve kalpleri hafifletir, yumuşatır. 'Her işin başı sevgidir. İmanın mayası sevgidir' demiş vefayı kendilerinden öğrendiğimiz büyüklerimiz. Sevgi ve vefa yoksa ama her şey varsa da hiçbir şey yok; sevgi ve vefa varsa ama hiçbir şey yoksa da her şey var.
Vefanın kelâma bürünmüş hâli Dilhâne'mizin bir sonraki sayısını da vefa ile bekleyin…
Tahir Ceyhun Yıldız
Dilhâne Yayın Kurulu Üyesi
Dosya: Vefa
Dosya Başlıkları:
Vefayı Hatırlamak – Mustafa Özçelik
Vefa İmandandır – Yusuf Duru
Vefa Artık Müteveffa Mı? – Serdar Üstündağ
Vefada Sebatkâr Olmak – Prof. Dr. Kenan Ören
İndirmek İçin: https://dilhane.net/dijital-dergi/subat-2022
Yazar: Dergihaber - Yayın Tarihi: 01.02.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 30.01.2022 18:52