Dilhane Dergisinin 54. Sayısı Yayımlandı

"Su duadır, yakarış, ayna, berraklık, saffet;
Onu, madeni gökte altınlar gibi sarf et!"
Necip Fazıl Kısakürek
Dilhâne'miz, 54. kez gönül hânelerinize selâm eder. Bu ayın konusu etkilerini her geçen gün daha çok hissettiğimiz kuraklık… Aslında akademya kuraklığa 'iklim krizi' diyor ama biz 'kriz' şeklinde almamaya gayret ettik. Sorun büyük ama sorunu da sorunsuz ifade etmenin yolunu bulmak için çaba gösterdik.
Dünyada gördüğümüz mevsim farklılıkları, kışla yazın birbirine geçmesi, sıcak olması gereken havada hâlen üşüten bir hava olması vs… aynı soruna götürüyor bizi: Kuraklık. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi; akademide bu durum 'iklim krizi' olarak değerlendiriliyor. Eskiden bildiğimiz 'küresel ısınmanın' bir yerden sonra iklim değişikliğine dönüştüğünü ve günümüzde ise iklim krizinde vücut bulduğunu uzmanlar ifade ediyor. İklim krizinin iklimdeki dengesizlikler anlamına da geldiği ve bunun sadece sıcaklık artışından ziyade aşırı soğumalar, yağış miktarının ani olarak yükselmesi ve uzun kuraklık periyotlarının baş göstermesi anlamında değerlendiriliyor. Yazının kaleme alınışı olan 11 Mayıs'ta Türkiye'nin orta ve batı kesimleri hâlen ısınabilmiş değil… Kışlık montlarımızı yerlerine kaldıramadık. Ya soğuklar geri gelirse diye askıda asılı vaziyette bekletiyoruz.
İklim değişikliklerinin yanında en ürkütücü olanı ise 'su kıtlığı' Yağışlar az ve dengesiz, hâliyle de baraj doluluk oranı istenen derecede değil. Bazı bölgelerde alarm veriliyor. Çarpıcı bir anekdotla su kıtlığına dikkat çekmek istiyorum:
Bir dizi oyuncusu sosyal medya hesabından takım elbiseli bir vaziyette, vip aracı içinde otururken fotoğrafını paylaşmış. Yanında bir adet pet şişe su var. Şöyle demiş:
"Kiralık araç, ortalama on yıllık bir takım elbise, emanet duruş
NOT: Çok değil, birkaç yıl sonra yanımda görmüş olduğunuz su, tüm bunların hepsini ve hatta çok daha fazlasını satın alabilecek kadar değerli olacak…"
Evet, durum tam da böyle… Birkaç yıl önce duyduğumuz ama üzerinde durmadığımız 'su savaşları' kapıda… Zira dünya, susuzluğa gidiyor. Tabiatın en ulvî üyesi, canlıların en büyük ihtiyacı olan su azalıyor. Hani su, hayattır diyoruz ya; hayatımız yavaş yavaş avuçlarımızdan dökülüyor… Ülkeler yılda kişi başına düşen kullanılabilir tatlı su miktarına göre sınıflandırılır. Bu değerin 1.000 m3ten az olması su kıtlığı, 1.000-1.700 m3 arasında olması su stresi, 1.700 m3ten fazla olması ise su zenginliği olarak nitelendirilir. Türkiye'de kişi başına düşen kullanılabilir tatlı su miktarı 1.555 m3. Yani bu değerlendirmeye göre; ülkemiz su stresi sınıfında… Bireyden topluma, su tüketiminde tedbirli ve temkinli davranmak mecburiyetindeyiz. Zira biz; 'akan su kenarında da abdest alacak olsan suyu israf etme' diye öğütleyen Hz. Muhammed (s.a.v)'in ümmetiyiz. Unutmayalım; toprak, su, yeşil; hâsılı tüm kâinat bir âhenk içinde ve bize emanet… Sözlerimi kâinatın âhengini vurgulayan bir dörtlükle tamamlayayım:
"Kurtlar kuşlar bütün envai sinek
Bilir yediğini, zamanı, tünek
Arada vasıta kırmızı inek
Yeşil otta beyaz ayran gizlemiş…"
Halil Karabulut (Kadirli/Osmaniye)
İleriki sayılarda daha ümit verici dosya konularıyla bir araya gelmek dileğiyle…
Tahir Ceyhun Yıldız
Dilhâne Yayın Kurulu Üyesi
Dosya: Kuraklık
Söyleşi: Kemâl Özer
İndirmek İçin: https://dilhane.net/dijital-dergi/haziran-2022
Yazar: Dergihaber - Yayın Tarihi: 30.05.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 30.05.2022 11:48