Dilin İnsanlık Açısından Tarihi
Evrensel anlamıyla dil, canlıların ilişki ağını oluşturmaktadır. Dilin sınırlarını belirleyense insanların tanımlarıdır. Dilin tarihi denince insan dilinin tarihi anlaşılsa da göz ardı edilen dil biçimlerini de kapsayabileceğine dikkat çekmektedir. Olağan görülen, sihirli bir yetenek olan dil becerisini her yönüyle anlatan yine dildir. Dilin hikâyesini anlatan Dilin Tarihi, bilinen ya da gün yüzüne çıkarılan insan dillerindeki değişikliklerin formel ve teknik anlatımıyla yetinen geleneksel dilbilim tarihi eserlerinden çok farklı bir anlatıma sahip olan eser Steven Roger Fischer'ın üçlemesinin ilk eseridir. Yazmanın Tarihi ve Okumanın Tarihi üçlemenin diğer eserleridir.
Söz dağarcığının temel kategorisi her varlıkta farklı ifade bulmaktadır. Hangi devirde olursa olsun başka canlılara bilgi aktaran herhangi bir canlı varlığın bir nevi dil kullandığı artık kabul edilmektedir. Hem Eski hem de Yeni Dünya'da değişik bölgelerden gelen modern insanlar nesiller boyunca bir yerde yerleşik kaldılar. Bölgeseller diller, daha etkili hale geldi ve belirli bir coğrafi bölgenin dili olarak kabul edildiler. İnsan dili artık toprağa bağlıydı.
Dil aileleri kökenleri bakımından ilişkili dillerin oluşturduğu gruplardır. Ortak ataları olan diller, yapı ve anlam bakımından sistematik benzerlikler göstermektedir. Bu benzerliğin üç etkeni, kökensel paylaşım, alansal dağılım ve tesadüfi tipolojik ortaklıktır. Dil türleri, tek heceli, bükümlü, çekimli ve eklemeli olurlar. Eser, tür ve köken bakımından sınıflandırmada dil tarihini anlamak açısından verimli yaklaşım olduğu için konuya bu açıdan açıklık kazandırmaktadır. Bir dil 2000 yıl içerisinde, yaşayan 8-15 akraba dil doğurmaktadır. Örneğin Batı Germen, Roman ve Doğu Polinezya dilleridir. Dünya dillerinin ilksel kaynakları araştırılırsa, bu kaynaklar bugünkü üst ailelerin periferisinde yer alan küçük periferisinde yer alan küçük, marjinalleşmiş, izole dillerde bulunabilir Bask dili gibi. Ilk aileler çağı dillerin ilişkileri üzerine insan nüfusu artışçağıdır
Afrika Dilleri, Asya Dilleri, Sahul Dilleri, Hint Dilleri, Avrupa Dilleri tarih boyunca toplumlar elbise değiştirir gibi dil giymişlerdir. Dilsel başkalaşım daima iz bırakmadan yaşanmaktadır. Tabi ta ki yazı ortaya çıkana kadar. Yazılı Dil, kim olduğu bilinmeyen bir Sümer, 4000 yıl kadar önce bir tabletin üzerine "Eli ağzına uygun hareket eden kâtip, gerçek kâtiptir." diye yazmıştır. (s.82) Bu söz yazının özü olduğunu ortaya koymaktadır. Sessiz resimlerin tedrici evrimiyle oluşmaktadır yazı. Yazı dilin en temel modeli, üç genel yazı türünü barındırmaktadır. Logografik yazı, Hecesel yazı, Alfabetik yazıdır. Diller insanların bilinçli müdahalesinden bağımsız gelişebilmekteyken yazı sistemleri insanlar tarafından bilinçli değiştirilmektedirler. Konuşma dilinin en uygun simgelere kavuşması amaçlanmaktadır.
Az sayıda okuma yazma bilen toplumlarda, yazı yazmanın konuşma dili üzerinde pek etkisi olmadığı görülmektedir. Buna karşılık okuryazarlığın yaygın olduğu toplumlarda, yazının konuşma dili üzerindeki etkisi son derece büyüktür. Afro-Asya yazısı, sözlü edebiyat ile muazzam hafıza, bu toplumların gereksinimlerini karşılamaktaydı. Asya yazıları, Çince ve Japonca gibi dillerin logografik yazıları, insanlığın önemli bir kısmı tarafından hâlâ kullanılmaktadır, çünkü bu dilleri kullananlar logorafik yazıları dillerine uygun bulmaktadırlar.
Dünya dillerinin yazılı şeceresi yoktur. Soyağaçlarında; Kelt Dilleri, İtalik Diller, Germen Dilleri, Bantu Dilleri, Çin Dilleri, Polinezya Dilleri yer almaktadır. Dillerin soyağaçlarına bakıldığında konuşulan bütün doğal diller yeniden canlandırılmamış ya da yapay olarak yaratılmamıştır. Dilin Bilimine doğru dil üzerine ciddi ve düzenli çalışmalar Hindistan ve Yunanistan'da M. S. birinci bin yılda başlamış kesintisiz zenginleşen bir gelenekle günümüze kadar sürdürülmektedir. Yunanca dilbilgisi terimlerinin Latince tercümeleri isim, zamir, fiil, zarf, sıfat, tanımlık, geçişli, geçişsiz, çekim, isim çekimi, zaman, durum, cins, özne, nesne Batı dillerinin çoğunda hâlâ kullanılmaktadır. Eski Hindistan'da Sanskritçe dilbilgisi çözümlemelerinde üstündüler. Fakat eski Hint dilbiliminin kökeni ve başlangıçtaki gelişimi hakkında çok az şey bilinmektedir. Avrupa dilbiliminin tarihi, genel anlamda dilbilim tarihi olarak değerlendirilmektedir. Hindistan, Yunanistan, Romalılar, Arap Dünyası, Çin, Latin Ortaçağ tarihsel olarak dilbilim, araştırmakta olduğu diller gibi evrim geçirmektedir. İnsanın kendini gerçekleştirmesinin bir parçası olan dilbilim, insanlığın gelişen dil kavrayışını zenginleştirip sınırsız potansiyelini arttırmaktadır.
Sonuç olarak toplum üzerinde dilin etkisi, mirasın biçimlendirilmesini, nereden geldiğimizi, sözün düşüncesini, eylemlerin incelikli gerçekleştirilmesi, uluslararası ilişkilerden ve özel ilişkilerden sosyal etkileşim dil aracılığıyla yürütülmesi etkin kılınarak güçlendirilmektedir. Dil neyi benimsediğimizi kime ait olduğumuzu bireysel ve etnik haklarımıza sahip çıkarak toplumun talepleri arasında yol bulmamız başkalarına ne istediğimizi ve isteğimizi hayata nasıl geçireceğini bildirmemiz olarak kullanılmaktadır. Dil bütün yönlerden büyüleyici birçok açıdan, insan toplumun nihai değeridir. İnsanın bütün yetenekleri içinde, kim olduğumuzu, ne demek istediğimizi ve nereye gittiğimizi en fazla anlatan dildir. Geleceğin Dilleri Programlama Dilleri olan Komut Dili, Nesneye Yönelik Dil, Mantık Dili, Fonksiyonel Dil, Bildirimsel Dil, Script Dilleri doğal insan dilleriyle birleştirilmektedir. Sanal gerçeklikte değişmeye başladığı görülmektedir. Yeni küresel toplum, dünyanın kültürel çeşitliliğinin çoğunu kaybedeceğimizi fakat aynı zamanda tek bir dünya diliyle yeni bir aidiyet duygusu yeni dünya düzeni, evrendeki yerimizi ortak bakış açısıyla anlamayı kazanacağız. Buna karşılık olarak tek dille, yerel dillerin yok oluşu etnik kimliğin yok olması evrensel kardeşliğin değil yabancılaşma duygusunun artmasına yol açacağı belirtilmektedir. Tek bir dünya dili faydalar sağlayabilir, fakat bu pahalıya mal olabilir.
Dilin Tarihi
Steven Roger Fischer
Çeviri: Muhtesim Güvenç
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
2013 baskı
249 sayfa
Yazar: Ülker GÜNDOĞDU - Yayın Tarihi: 22.02.2023 11:00 - Güncelleme Tarihi: 22.02.2023 11:12