Dini Televizyon Kanallarının Toplum Üzerinde Etkileri
İletişim araçları insanların bilgi edinme, eğlenme, haber alma ve (özellikle son dönemde, pandemi süreci ile birlikte) eğitim amacı ile kullandıkları araçlardır. İletişim araçları, toplumları her yönden çok yüksek derecede etkilemektedir. Bütün iletişim araçları farklı açılardan algı yönetimlerinde kullanılmaktadır. Çok farklı açılardan ve yönlerden ele alınabilecek olan iletişim araçları konusunda yazımızın konusu özelde televizyonlar, televizyonlar içinde ise dini/islami televizyonlar olacak.
“Televizyon programlarının birey ve toplum üzerindeki etkileri değişik noktalarda oluşur. Toplumun sahip olduğu değerlerde, bu değerlerin muhafaza edilmesinde veya değişmesinde, farklı bakış açılarının oluşturulmasında, herhangi bir olayın istenilen tarzda ele alınmasında, tüketim alışkanlıklarının farklılaşmasında, beslenme alışkanlıklarının değişmesinde vb. insanlarla ilgili olan her konuda etkisinin olabilir. Bunlarla beraber dikkatleri belirli sorunlara veya bu sorunların çözümlerine yahut da başka şeylere çekerek toplumun algıları üzerinde yönlendirmede ve sınırlandırmada bulunabilmektedir.”[1]
Bu yönlendirme sınırlandırma en fazla kültür ve din alanında kendisini belli ediyor. Toplumun din ve kültür algısı televizyon programları ve filmler üzerinden şekillendiriliyor desek abartmış olmayız sanırım.
“Televizyonda yer alan programlar, insan hayatında olan ve olma olasılığı taşıyan her şeyi içermektedir. Bu unsurlar kültürel çerçevenin içerisinde yer alır. Bireyin hayatında yer alabilecek dil, din, gelenek, sanat, ekonomi gibi konular görselleştirilerek izleyicinin beğenisine sunulur. Bu kurgunun topluma ait kültürel birikimin kullanılarak oluşturulması kaçınılmazdır. Yapılan çalışmalar sade ve sıradan özelliklerle beraber karmaşık ilişkiler bütününe sahip, çözümlenmesi için belli oranlarda zihinsel aktiviteye ihtiyaç duyulan anlam sistemlerinden oluşmaktadır.”[2]
Türkiye’de 1948 yılında İstanbul Teknik Üniversitesinde ilk televizyon yayını denemeleri yapıldı. İlk televizyon yayını ise 1952 yılında gerçekleştirildi. Kurum olarak TRT 31 Ocak 1968 yılında bir televizyon kanalı ile yayın hayatına başladı.
Din ve kültür alanında, Anadolu’da toplum algısını değiştirme/yönlendirme özel televizyonlar kurulana kadar daha çok sinema sektörü üzerinden devam etti. “Özellikle ilk dönem sinema yapıtlarında din adamı kisvesi ile sunulan tiplemelerin, toplum tarafından hoş karşılanmayan, kaba, hilekâr vb. olumsuz niteliklerin birçoğunu kendilerinde cem etmiş kişilerden oluştuğu gözlenmiştir.”[3] Bu tabi ki bilinçli işlenen bir durumdu. Din ile sorunu olan kişi ve ideolojik kurumlar din ve dindar insanları kötüleyen repliklere sık sık yer veriyorlardı. Yakın zamana kadar bu durum genel olarak devam ediyordu. Şimdilerde biraz etkisi kırılmış olsa da aynı hastalığı atlatamamış tipler ve kurumlar yine aynı tonda filmler yapmaya devam etmektedirler.
“1990’lı yıllarla birlikte, ülke tarihinde belki ilk defa olmak üzere dinî konular yoğun bir şekilde kamuoyunun önünde konuşulmaya ve tartışılmaya başlandı. Bu tartışmalara temel ivmeyi özel televizyon kanalları kazandırdı, yazılı basın da buna destek oldu.”[4] Dönemin şartlarının da etkisi ile daha çok farklı dini yorumların tartışıldığı zeminler zamanla “dinin/dini konuların magazinleştirilmesi”
evresine doğru yol almaya başladı. Televizyonlardaki dini tartışmalar ve din ile ilgili yapılan diğer programlar kendisini dini olarak tanımlamayan televizyon kanallarında daha hırçın ve kaba şekilde kendisini belli etmekte. Bu durumun tek sebebi reyting kaygısı olarak ifade edilse de bu yanlış veya eksik bir tespit olur. Reyting kaygısı ile birlikte program katılımcılarının birey olarak kompleksleri, sunucuların konulara hakim olmaması, izleyici kitlesinin tepkisizliği de sebepler olarak sıralanabilir.
“Din; inanç meselesidir, fazla tartışma kaldırmaz. Ama TV çıktı, din, İslam, itikat ve ibadet öyle tartışılır hale getirildi ki, bu tartışmaları izleyenler neredeyse dinden, imandan çıkar hale getirildi. Önüne gelen, uzman veya uzman zannedilen, kendine göre bir içtihat yaratır oldu. Birinin söylediğini öteki tekzip eder oldu... Konuşmacıların kendi farklı görüş ve yorumları, derken sade vatandaş şaşırdı, kör kuyuya atılmış gibi oldu, etrafını göremez oldu. Bazılarının inancı sarsıldı.”[5]
Bu değerlendirme girişinden sonra asıl konumuz olan dini/islami olarak tanımlanan televizyon kanalları başlığına geçelim.
“Dindar çevrelere ait özel kanallar yüklü maliyetlerle kuruldukları ilk yıllarda çok düşük izlenme oranlarına sahip oldular. Sohbet, vaaz gibi dinî içerikli programlar diğer özel kanallardaki programlarla yarışamıyordu. Kısa zaman içerisinde bu programların alternatif olamayacağı anlaşıldı. Halkı, hem diğer kanalların “zararlı” yayınlarından koruyacak, hem de kanalı tanıtıp izlenme oranını yükseltecek programlar aranmaya başlanınca, dindar çevrelerin daha önce karşıt bir söylem içinde olduğu futbol ve müzik programları en iyi çözüm olarak görüldü. Böylelikle futbol programları bu kanallara girdiler.”[6]
İlk başlarda futbol ve müzik programları ile savrulma yaşamaya başlayan televizyon kanalları sonraki süreçte haram-helal sınırını bir kenara bırakacak duruma geldiler. Televizyon sahibi olan kişi ve cemaatler kendi din anlayışlarını “gerçek din” olarak empoze etmeye başladılar. Genel anlamda söylenecek olursa mistik din anlayışı ön plana çıkarılıyor ve toplumsal din algısı bu yönde şekillendirilmeye çalışılıyor. Bu algı yönetimi yapılırken en çok kullanılan araç ise milliyetçi muhafazakâr diziler kullanılıyor.
“Metafizik içerikler bir biçimde izleyicinin ilgisini çekebilecek; sürrealist anlatım ve yapım ilgiyi artıracaktır. Aynı motivasyonu, filmlerde hep kurtarıcıların ortaya çıkması, umudun nerdeyse tümüyle yittiği bir zamanda yaşlı ve aksakallı bir dedenin aniden “zuhur etmesi” ve bir dokunuşla bütün sorunları çözümlemesi ile seyircide oluşacak katharsisle (iç arınma) açıklamak mümkündür. Seyirci bu sayede bir duygu boşalımı yaşayacak, kendini kurtaracak bir aksakallı dedeyle huzura erecektir. Ak sakallı dede gerçekte bu teklifi sunmasa dahi kurtarılmanın hayali de kişiye bir rahatlama vermektedir.
Belki de bütün bu dindarlık çelişkileri; dinin bir popüler kültür öğesi olarak tüketilmesi ve aksi düşünülse de Tanrısal gözetimin sadece ibadet esnasında söz konusu olduğu yanılgısıyla açıklanabilmektedir. Çünkü dinî ölçülerin evrensellik ve kapsayıcılık özelliklerine rağmen bireysel menfaati ön plana çıkaran yeni dindarlaşma temayülleri göze çarpmaktadır.”[7]
Bu konuda yapılan anket çalışmaları da televizyonların insanların din anlayışını şekillendiren temel etkenlerden biri olduğunu gösteriyor. Yapılan anketlerde “Televizyonlar, dini inançların bütün hayatımızı kapsadığını anlatıyor.” diyen ağırlıklı bir kesim var. Oran olarak bu kesimi hemen takip eden kesim ise “Dini duygularımı güçlendiriyor, dini bilgimi arttırıyor.” demekte. “Televizyonlar, dini öğütler almama katkıda bulunuyor.” “Ahiret inancımın gelişmesine katkıda bulunuyor.” diyenler de azımsanmayacak bir oranda.
Dini/islami televizyonların serencamı için, geldiğimiz noktada, en iyi ifade edecek kelime nedir diye düşündüğümüzde “Başaramadık”, “Olmadı”, “Dönüştük”, “Savrulduk”, “Mukedderat!” kelimeleri en iyi tercihler olur sanırım. Doksanlı yılların başlarında özel televizyonların kurulmaya başlaması ile birlikte dini/islami televizyonlar da kurulmaya başlandı.
İslami ölçülere göre yayın yapan bir televizyonun olması gerektiği düşüncesini yüksek sesle ilk ifade edenlerin başında Milli Görüş Hareketi kurucu lideri Necmettin Erbakan’dır diyebiliriz. Dönemin Kombassan Holding kurucu başkanı Haşim Bayram ile birlikte TRT’yi ziyaret ettiklerinde takvimler 1992’yi gösteriyordu.
1993 yılında Yeni Dünya İletişim A.Ş kuruldu. Ortakları arasında Recai Kutan, Zekeriya Karaman ve Haşim Bayram bulunan şirket Kanal 7 televizyonunun bağlı olduğu şirkettir. İlk dini/islami televizyon Milli Görüş merkezli bir televizyon diyebiliriz. Dini kaygılar ile birlikte siyasi etki olarak topluma Milli Görüş’ün mesajlarını iletmek amacı ile kurulduğunu söyleyebiliriz. Kuruluş aşamasında hem yurtiçinde hem de yurtdışında (Almanya başta olmak üzere) mütedeyyin insanların verdiği paralar ile Kanal 7’nin kurulduğu artık bir sır değil. Dönemin şartlarında anlaşılabilir bir durum olmak ile birlikte (Televizyon kurmak için para toplanması, anlaşılabilir bir durum) daha sonraki süreçte televizyonun şahısların malına dönüşmesi anlaşılabilir bir durum değildir.
Dini hassasiyetlerle açılan Kanal 7 televizyonu zaman içinde toplumdaki hataları düzeltmek yerine toplumdaki hataları sahiplenmeyi tercih etti. Bugün geldiği yer itibari ile sıradan bir Tv kanalından hiçbir farkı kalmamıştır. Kanal 7 televizyonunda yayınlanan Hint dizileri, aşk-meşk dizileri, entrika ve ajitasyon dizileri ile kuruluş felsefesine aykırı ne kadar yol var ise denediğini ortaya koyuyor. Sos olarak yayınladıkları birkaç dini program ile vicdanlarını rahatlamaya çalışsalar da bu durum nihayetinde sıradan bir Tv kanalı oldukları gerçeğini değiştirmiyor.
1993'te özel televizyonların yayına başlaması yasallaşınca 22 Nisan günü TGRT televizyonu da test yayın sürecinden çıkıp dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın cenaze törenini canlı yayımlayarak yayına başlamıştı. Tıpkı Kanal 7’nin kuruluşunda olduğu gibi mütedeyyin insanlar, İslami bir televizyon açılıyor diye para ve altın başta olmak üzere maddi olarak katkıda bulundular. TGRT ilk yıllarında Milliyetçi-Muhafazakâr bir yayın çizgisi izliyordu. Televizyon ile birlikte açılan İhlas haber ajansı birçok avantaj sağladı. Çok kısa bir sürede büyük bir ağ kuran İhlas haber ajansı Televizyonun izlenirlik oranının artmasına büyük katkı sağlamıştı. İlk dönemler magazin ve spor programlarından uzak duran TGRT o dönemler daha çok dini, ahlaki, kültürel programlar ile temiz bir toplum inşa edecek programlara ağırlık veriyordu. Önceleri Işıkçılar (Hüseyin Hilmi Işık taraftarları) sonradan İhlasçılar olarak anılacak olan grubun televizyonu olan TGRT, 2000'li yıllardan itibaren yaşam ve kadın içerikli programlara da yer vermeye başladı. "Gör bak neler olacak" sloganıyla tamamen değişen kanalda Seda Sayan, Gülben Ergen, Sibel Can, Kadir İnanır, Fatma Girik, Ediz Hun, Cüneyt Arkın, Hülya Avşar, Sibel Turnagöl, Orhan Gencebay, Ebru Gündeş, Mahsun Kırmızıgül, İbrahim Tatlıses gibi isimler astronomik rakamlarla programlar yaptı, diziler çekti. Enver Ören’in, Marziye dizisinin Çatalca’da çekimleri yapıldığı dönemde, Türkiye’de çok az insanda bulunan özel helikopter ile dizide rol alan bayan sanatçının üzerine altın saçtığı rivayetleri ve sürekli bu hatunlarla verdiği pozlar muhafazakar kesimi epeyce rahatsız ediyordu.
“Yönetim daha da büyümek adına 2004 senesinde TGRT Haber, TGRT Pazarlama ve TGRT EU kanallarını yayına sokmuştur. Bu arada İhlas Holding yönetimi Amerikalı News Corporation şirketine ortak olmuştur. 2007'de ise artan borçları kapatmak için holding yönetimi TGRT EU, Haber, Pazarlama, FM'i kapsamayacak şekilde kanalın bütün hisselerini TGRT markası kendinde kalması şartıyla News Corporation şirketine satılmıştır. Yayın hakları Amerikalı News Corporation şirketine satılan kanal, FOX olarak yayınlarını sürdürürken, TGRT'ye ait Karasal yayın frekansları ve yayın haklarının birçoğu satıldı. TGRT markası ise kardeş kanalları TGRT Haber ve TGRT Belgesel ile TGRT EU üzerinden yayına devam etmektedir. TGRT yazılı basın organı olarak bilinen Türkiye Gazetesi'ne aittir.” [8]
TGRT televizyonun bu yaşadığı savrulmanın sebebinin 28 Şubat sürecinde asker baskısı olduğu gibi savunmaları zaman zaman dillendirenler oluyor. Darbecilerin baskısı ile dini programların iptal edilmesi bir şekilde anlaşılabilecek bir olaydır. Fakat her yönü ile İslam’a göre haram olan bir kısım kadın programlarının yayınlanması, bu hatun kişiler ile içli dışlı pozlar verilmesi, darbecilerin baskısı ile izah edilebilecek bir durum değildir.
Haydar Baş 1992’de Mesaj TV'yi yayına başlatmıştır. Kardeş kuruluşu Meltem TV’dir. Öğüt, Mesaj, İcmal dergisi ile Yeni Mesaj gazetesi de diğer kardeş yayın organlarıdır. Haydar Baş, Kadiri tarikatı, İcmal kolu temsilcisiydi. İlk dönemler dini yayın olarak sufi meşrep yayın yaparken son dönemlerde Şia söylemlerine yakın söylemlerin ön planda olduğu programlar öne çıkıyor. Kendi tabanını yaptığı programlar ile şekillendirirken diğer İslami gruplar tarafından ağır eleştiriler alan bir medya grubu.
Özel radyo ve TV'leri denetlemek amacıyla hükûmet çıkardığı kanunla RTÜK'ü kurmuştur. Ardından birbiri ardına özel televizyonlar yayına başladı. Bunlardan biri de Fetöcülerin yayın organı olan STV/Samanyolu TV kanalıydı. Grubun dini anlayışının propagandası ile yayın hayatına başlayan Tv, son dönemlerde toplum mühendisliğine soyunmuş, sadece din alanında değil düşünce ve kültür alanında da “Amerikancı İslam, sömürüye müsait düşünce, batıdan beslenen kültür” sahip bir toplum meydana getirmeye çalışıyorlardı. Emperyalistlerin köpekliğini yapan bu medya grubu, dinler arası diyalog gibi büyük bir felaketin de temsilciliğini yapmışlardır. Dini bir afyon gibi kullanıp, toplumu uyuşturmaya çalışan bu medya grubu dindarlık kisvesi altında yaptığı melanetlerle bu toplumun maneviyatına en büyük zararı veren gruptur.
Toplumdaki din anlayışını bozmak ve sapkın fikirleri yaymak için açılan TV kanallarından biri de A9 TV. A9 TV, 21 Mart 2011 tarihinde yayına başladı. Adnan Oktar'a karşı düzenlenen operasyon sonucunda TMSF tarafından el konulunca 11 Temmuz 2018'de TV kapatıldı.
A9 TV dini TV kategorisinde değerlendirilebilecek bir TV değil. Fakat TV programlarında sürekli dini konuların işlenmesi ve dini terminolojinin çok fazla kullanılmasından dolayı adını anmak zorunda oluyoruz. İlk dönemlerde sadece belgesel ve konuşma programlarına yer veren TV son dönemlerde dansöz oynatan bir kanal haline geldi.
Bu TV’nin topluma verdiği en büyük zararlardan biri “İnşallah, Maşallah” kavramlarının artık farklı şekillerde kullanılıyor ve anlaşılıyor olması oldu. Dekolte giyimleri ve islam ahlakına uymayan konuşma şekilleri ile sürekli “İnşallah, Maşallah” diyen Adnan Oktar kölelerinin bu kavramların olumsuz kullanılmasına sebep olmaları günah olarak bunlara yeter.
21 Mart 2018 tarihinde A9 TV’nin 8. Kuruluş yıldönümünü kutlama yemek programında Muazzez Ersoy ile Adnan Oktar’ın samimi kucaklaşması bunların ne kadar sakat bir din anlayışına sahip olduklarının başka bir göstergesi.
Tabi sadece ahlaki anlamda verdikleri zararlar ve islami kavramların içini boşaltmaları ile sınırlı değil A9 TV’nin topluma verdiği zararlar. En büyük zararlarından biri de FETÖ’nün illegal ilan edilmesinden sonra dinler arası diyalog temsilciliği yaparak toplumun aklını bulandırmalarıdır. Adnan Oktar, A9 TV’de bir programda yabancı uyruklu bir bayan misafire bakarak şöyle diyor: “Bak benim canım benim bir tanem Hristiyan; ben onu canım gibi seviyorum. Sırp asıllı, o benim ruhum. Aşkla seviyorum, acayip seviyorum.” Daha da ileri giderek: “ Hristiyan ve Müslümanlar arasında bir ittifakın ortak değerler üzerinden kurulmasına bir örnektir bu” demekte. Adnan Oktar, Yahudiliğin, Hristiyanlığın ve İslam’ın “deccaliyete” karşı ittifak halinde olması gerektiğini savunmakta ve bu konuda çalıştığını belirtmektedir. A9 TV’deki programları ile Deccal’den daha fazla dine ve müslümanlara zarar verdiğini görmeyecek kadar kör bunlar. Adnan Oktar, İsrailli devlet adamlarını ve parlamenterleri İstanbul’da ağırladığını belirterek çalışmalarının ne tür kirli ilişkiler üzerinden gittiğinin işaretini vermektedir.
TV5, 2 Şubat 2004’te yayın hayatına başladı. Milli Görüş hareketine yakın bir televizyon kanalı. İlk kurulduğunda genel yayın yönetmenliğini iletişimci akademisyen ve yazar Yusuf Kaplan yapmıştır. Bu dönemde daha çok inanç-düşünce-kültür merkezli programlara ağırlık veriliyordu. Kaplan’dan sonra ise yine bu programlara yer verilmekle birlikte politik programlar daha ağır basmaya başladı.
“2012 yılında TRT ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında yapılan bir protokolle “TRT Diyanet” ismiyle bir televizyon kanalı test yayınına başlamış, süregelen zaman diliminde test yayınları tamamlanarak 24 saat yayına devam edilmiştir. Söz konusu kanalın yayın akışını, 12 saatini Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan programlar diğer 12 saatini de TRT tarafından yayınlanan programlar doldurmaktadır. TRT’nin faaliyet raporlarında belirtildiği üzere TRT Diyanet, bir TRT kanalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı 1987 yılından itibaren görsel ve işitsel yayınlarla ilgili birikimini TRT Diyanet kanalına 12 yayın içeriği üretmekle pekiştirmiş görünmektedir. Çünkü bu süre zarfında teknik ekip ve ekipman çalışmaları yapılmış, program üretimleri Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanmış veya hazırlatılmıştır.
16 Eylül 2018 tarihinde kanalın “TRT Diyanet”ten “Diyanet TV” ye dönüşümüyle ilgili özel bir program yapılmış, kanalın “Diyanet TV” adıyla yayınına TRT frekanslarından 4 aya yakın süre boyunca devam edilmiştir. Nihayetinde 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren frekansı, kurumsal kimliği ve programları yenilenen Diyanet TV, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yönetilen bir televizyon olarak ülkemiz açısından televizyonculuk tarihinde yerini almıştır.” [9]
Yukarda değerlendirmelerde bulunduğumuz televizyonlar dışında dini/İslami olarak isimlendirilebilecek bir kısım televizyon kanalları daha vardır. Dost TV, Nur Risaleleri talebelerinin televizyonu olarak sürekli kendi ekolleri merkezli programlar yapan bir TV. Rehber TV, Peygamber sevdalıları platformuna yakın bir TV kanalı. Dini ve siyasi alanlarda programlar yapmakta. Diğer dini kanallardan farklı olarak yayınlarını Türkçe, Kürtçe ve Zaza dillerinde yapıyor olması. Lalegül Tv, Cübbeli Ahmet olarak bilinen şahsın sürekli sohbetlerinin yayınlandığı, sufi meşrep yayınlar ile birlikte pazarlama TV’leri gibi çalışan bir TV. Semerkand TV, Tasavvuf merkezli programlar yapan televizyon. Fm TV, Fatih Medreseleri televizyonu Mahmut Efendi çevresi olarak isimlendirilen camianın bir kolunun televizyonudur. Sürekli bilgilendirme ve yardım çağrıları programları yapan TV kuruluş ilkelerine uygun hareket eden sufi meşrep bir TV. Hilal TV, Mustafa İslamoğlu fikriyatında bir TV kanalı olarak Kur’an merkezli yayınları ile toplumun din anlayışının değişmesine yönelik programlar ile bir dönem epey gündemde olan bir TV kanalı idi. Ekonomik sebepler ile yayınlarına ara verip, kapanan bir TV kanalı. Bu TV kanalları ile birlikte adını anmadığımız dini/islami TV kanalları mutlaka vardır. Uydu yayını yapan televizyonların yanında son dönemlerde İnternet televizyonları ve ayrıca Sosyal medya televizyonları içinde dini içerikli yayın yapan televizyonların sayısı epeyce fazladır.
TV’lerin ve özelde dini TV’lerin toplum üzerindeki etkisini ele alırken mutlaka değinmemiz gereken konulardan biri de Televanjelizm. Televizyon ve evanjelizm sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelen bir kavram. Hıristiyan daha çok Evanjelist Hristiyan din adamlarının TV’lerde yaptığı programlar üzerinden türeyen bir kavram. İlk örnekleri Amerika’da görülen, dinin TV’ler üzerinden vaaz edilmesine verilen isim. TV’lerde vaaz veren bu misyonerlere de Televanjelist deniyor.
“Televanjelizm, metafizik düşünme biçiminin ve piyasayla uyumlu yeniden dinselleştirme projesinin bir izdüşümüdür. İslami televanjelistler ana akım medyada 1990’lı yıllar sonrasında görüldü. Pakistan’da Ferhat Hashmi ve Emir Liaqat; Hindistan’da Zakir Naik; Endonezya’da Abdullah Gymnastiar; Nijerya’da Ahmet Deedat; Suudi Arabistan’da Ahmad al-Shugairi; Mısır’da Emir Halid, Moez Masoud ve Mustafa Hüsni; Türkiye’de Fethullah Gülen ve Adnan Oktar ”
Anadolu’da Televanjelist kavramı tam karşılık bulamamakta. Popüler vaizler, pop star vaizler gibi kavramlar (ki bu kavramlarda çoğu zaman art niyetle kullanılıyor) Televanjelist kavramını anlam olarak karşılamıyor. Bizdeki izdüşümüne tekabül edecek yeni bir kavram bulmak gerekiyor.
Dini/islami televizyon kanallarının toplumun dini anlayışını etkilemesi daha önceki süreçte daha fazlaydı. İnternet kullanımının artması ile birlikte bu etki biraz azalmak ile birlikte büyük oranda etkisini devam ettirmektedir.
[1] Edward s. Herman, Medyada İkiyüzlülük, (Türkçesi: Nur Nirven), Chiviyazıları, İstanbul 2004, s. 100-101
[2] Giddens, Sosyoloji, s. 396
[3] Özgür Arun, Türkiye'de Televizyon Alanının Sosyal Yapısı ve Televizyon Alanında Kültürel Tüketim Pratikleri, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2010
[4] Vejdi BİLGİN, Popüler Kültür ve Din: Dindarlığın Değişen Yüzü, ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Cilt: 12, Sayı:1, 2003, s. 193-214
[5] Doğan Heper, “TV'lerde din savaşları,” Milliyet, 10 Ocak 2001.
[6] Vejdi BİLGİN, Popüler Kültür ve Din: Dindarlığın Değişen Yüzü, ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Cilt: 12, Sayı:1, 2003,
[7] Sosyal medya dindarlığı: Gösteriş mi Tebliğ mi?, Dr. Ekmel GEÇER
[8] https://tr.wikipedia.org/wiki/TGRT
[9] Mustafa ÇUHADAR, Türkiye’de Kamu Hizmeti Yayıncılığı Açısından Dinî Temalı TV Programları ve Diyanet TV Program Türleri Üzerine Bir İnceleme
Yazar: Ferhat ÖZBADEM - Yayın Tarihi: 30.03.2021 09:35 - Güncelleme Tarihi: 30.03.2021 09:35
Son dokunuşla tam arşivlik bir yazı oldu. :)
Kalemine sağlık Ferhat abim.