Diyar-ı Manas
Merve Yüksel, Kitaphaber için kaleme aldı...
'kırağı düşen de harfler
gönül dağına çıkar birer birer
dillenir kelimeler
gün erişir erir
tanrı dağından manas'a
destan destan iner cümleler'
Kırgızistan… Orta Asya'nın çatısında kurulu bir ülke. Dağların, suyun, tertemiz doğanın ve atların yurdu. Orta Asya'nın tam ortasındaki bu muhteşem yurt, Tanrı Dağları'nın gölgesinde uzanan uçsuz bucaksız topraklara ev sahipliği yapıyor. Dağlık bir araziye sahip olan Kırgızistan, Tanrı Dağları ile meşhur. Kırgızca ve Rusça ülkede konuşulan iki resmi dil. Kozmopolit bir nüfusa sahip. Kırgız ülkesi olarak bilinen toprakları, Tanrı Dağları'nın muhteşem heybeti altında yer ediniyor. Ve Manas Destanı'nın hüküm sürdüğü bu topraklarda tarih adeta dile geliyor. Yazarımız Muharrem SEVİL'in cümleleri bizi tam anlamıyla Manas Diyarı'na götürüyor. Birazdan takdim edeceğim satırlar, Yazar Muharrem SEVİL'in Diyar-ı Manas isimli kitabında Kırgızistan'la ilgili tarihi kültürel bilgilerini, anılarını, gördüklerini, gezdiklerini ve yaşadıklarını anlatmakta, tanık olduğu olaylar hakkında bilgi vermektedir.
Yüzlerce yıldır Kırgız topraklarında at süren Kırgızlar, uzun mücadelelerin ardından bu toprakları yurt edinmişler. Dünyada neredeyse bozulmamış yerden kalabilmiş nadir birkaç ülkeden biridir bu güzel ülke denilse de, zamanla deforme olmuş yerleri vardır ve yazar zaman zaman bundan yakınmaktadır. Rüzgârla yarışan atlarıyla, mert-civanmert insanlarıyla, dağların erimeyen karlarıyla, olağanüstü doğası ve bol suyuyla, Orta Asya'nın incisi olan bu yurt, bir taraftan şehrin göbeğinde kurulu devasa bir heykele sahiplik ederken (Manas Han'ın heykeli) diğer taraftan atla kurdukları münasebetten dolayı, " Dünya saadeti atların sırtındadır" hadisinin tecellilerini görmek mümkün.
Atına, benim en değerli mücevherim diyen eski zaman yiğitlerinin anlayışı, bakışı, tutumu, siyaseti egemen olur bu topraklarda diyelim, iş işten geçmeden diyor yazarımız. O yüzdendir ki, "At insanın kanatlarıdır" diyor bir Kırgız atasözü. Bin yılı aşan bir geçmişe sahip Manas Destanı Kırgız tarihinin bütün önemli olaylarını içeriyor. Kırgızlar için Manas kutsal bir destan. Çünkü onların tarihini, bilincini ve yüreğini ifade ediyor. Başkent Bişkek, eskiden çok yeşil kent olarak tanınan bir merkezmiş. Yeşilliği bakımından Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinde önde gelen ülkelerden biriymiş. Ama maalesef son zamanlarda yeşil bahçelerin ve parkların yerine dikilen yeni binalar, Bişkek'in dış görüntüsünün artık modernleşmesi için gerekli gibi görünse de, yazarın bu durumdan hayıflandığını satırlarından anlamak mümkün. Yazarımız yeni yapılara karşı değil, ama tarih kokan eski yerlerin kentin simgesi olarak kalmasını ve yeşil dokunun da korunmasını istiyor. Uzun yıllar göçebe olarak yaşayan Kırgızların yerleşik hayata yeni yeni geçtiğini ancak tarih bilincini de kaybetmediğini söylüyor yazar.
Ne yazık ki yıllarca Sovyet Baskısı altında kalmış bu ülke yeni yeni kalkınma hamlelerine girişti. Bu noktada Türkiye'nin desteğine ve tecrübelerine ihtiyaç duyduğu aşikar. Bölgedeki insanların Sovyet Baskısına rağmen topraklarını koruma adına ellerinden geleni yaptıklarını da anlatıyor yazar. Geçmişi unutmayarak geleceğe yön vermek için çabalasalar da Kırgızlar, maalesef Türk- İslam ülküsüne ulaşmak adına, Türkistan Coğrafyası'ndaki bütün halklar gibi birçok önemli değerini kaybetmiş.
Tarihte büyük acılar yaşamış bu ülke insanlarının Türk- İslam ülküsü üzerinden hareket etmek istemeleri de büyük bir acı ile sonuçlanmış. Orta Asya'da hüküm süren Karahanlı Devleti'nin etkisiyle İslam'ı seçen Kırgızlar ne yazık ki Rus İmparatorluğu'nun bölgeye hakim olmasıyla 1881'de Rus hakimiyetine girmek zorunda kalmış. 1920'lerin ortasında Sovyet Dünyası içinde yeni bir devlet olarak yer almışlar. 7 Nisan 2010, halkın ayaklanarak mevcut yönetimi devirdiği ve demokrasiye geçtiği bir tarihin başlangıcı olarak kabul edilmiş.
Bin yıl önce yaşanan acılar, çekilen zulümler Manas Destanı'nın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu kitapta, kendileriyle birlikte Kırgız geleneklerinin de yaşatıldığı Tanrı Dağları'nın alabildiğine uzanan düzlüklerinin Anadolu Yaylaları'nı hatırlattığını göreceksiniz.
Şehirlerin kargaşasından uzak, gökyüzünün engin maviliğine yakın duran ve yaşayan bu insanları ve yazarın bu güzel anılarını kıskanmamak elde değil. Kırgız Türkleri için bir Batılı gezgin şöyle der; "Bu Kırgızlar aynı soydan geldikleri insanlar gibi son derece tatlı, lütufkârdırlar. Onlardan daima konukseverlik ve yumuşaklık gördüm. Dostluklarını ve tebessümlerini bizden de esirgemiyorlar."
Geleneklerin bir toplum için nasıl vazgeçilmez olduğunu anlatıyor bu anılar. Ama karmakarışık, kalabalık ve hızın egemen olduğu bu topraklarda geleneklerin yaşanmasına izin verilmemesinden de yakınıyor Yazar Muharrem SEVİL. Ne yapacağını bilemeyen, daha yeni sosyalizmden çıkmış insanların, her şeyin metalaşma sürecine girmesinden duyduğu utancı da anlatıyor bu anılar. Kimi zaman alaycı, bir zaman sert, kimi zaman sade bir üslupla dile getiriyor. Görülen o ki, yazarın gönlüne düşen hüzün sadece bir kitaba sığdırdıkları değil. Devamını yazsa kim bilir daha neler dile getirir. Bu kitap samimiyetin ve tarihin ürünü. Orta Asya topraklarında dolanarak tarihi getiriyor okuyucusuna. Kitapta yazarın tanık olduğu eşitsizlikler, haksızlıklar ve kültürel çöküşlerin ve bu çöküşlerin yazar da ve Kırgız halkında dönüşümünü de incelemek mümkün. Geride bıraktığım her şeyden yanıma bir hatıra alarak kitabı bitiriyorum. Benim gibi seyahati sevenler ve Orta Asya topraklarına seyahat tahayyülünü genişletmek isteyenler için okunası bir kitap. Tavsiye ederim.
Diyar-ı Manas
Muharrem Sevil
Cümle Yayınları
110 sayfa
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 24.11.2015 10:00 - Güncelleme Tarihi: 07.06.2022 19:16